AHISKA’dan SÖKÜLEN ÇINAR'larımız

Güngör Ekinci
13

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

AHISKA’dan SÖKÜLEN ÇINAR'larımız

AHISKA’dan

SÖKÜLEN

ÇINAR’larımız

Bu anlatım,
Gürcistan Cumhuriyetinin,
Tiflis vilayetinin,
Ahılkelek ilçesinin,
Hosbiya köyündeki evlerinden, sevdiklerinden, vatanlarından, bir soykırım uğruna sürülmüş onurlu dedelerimizin, onursuzlar tarafından nasıl katledildiği ve soyağacım konusunda öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak istediğim için hazırlanmıştır.

Öncelike, duygulanarak okuyacağınıza inandığım hepsi gerçek olan bu hikayeyi oluşturmama yardımcı olan, rahmetli Mecit dedem’den, Gülbeyaz nenem’den ve Mehmet dedem’den öğrendiği bilgileri tarafıma aktaran babam Eyip Ekinci’ye, kaynak arayışlarıma yardımcı olan kardeşim Güler Ekinci’ye teşekkürlerimi, dedelerimizin Ahıska topraklarında yaşadığı yerlerin ismini il,ilçe, köy bazında tarafıma aktarıp, yaşanan dramı direkt ilk ağızdan öğrenmemi sağlayan, rahmetli Ethem dedem’e şükranlarımı sunarım.

Güngör Ekinci
15/09/2005

www.gungorekinci.blogcu.com

Ne Acıymış Dedelerimin Alın Yazısı

Ahıska’da Atar Yüreğimin Yarısı

Kaçanlara Mesken Olmuş Kafkas Dağları

Varıp O Dağlara Ağlayısım Var.

Güngör Ekinci
15/09/2005

Ahıska, Türkiye sınırına 15 Km. mesafede Gürcistan’ın güneybatısına düşen bölgenin adıdır.Bu tarihi bölge, şimdiki Gürcistan Cumhuriyetinin Türkiye sınırında bulunan, Ahıska, Adgen, Aspinza, Ahılkelek ve Bagdanovka ilçelerine ayrılmaktadır.

Dedelerim Ahılkelek ilçesinin Hosbiya köyünde yaşamışlar daha doğrusu Rusya’ya karşı canlarını, mallarını, mülklerini, namuslarını koruyabilmek için yaşam mücadelesi vermişlerdir.

Birinci Dünya Savaşı Ahıska Türkleri açısından çok zor bir dönem olur.Evlerini, yurtlarını, terk etmeleri için her türlü eziyeti yaşarlar.Bu eziyete, zorluklara dayanamayanların bır kısmı Erzurum’a, Kars’a ve diğer doğu illerine sığınırlar.13 Ekim 1921’de Gürcistan ile imzalanan Kars Antlaşması ile Ahıska Anadolu topraklarından ayrılır.Böylece Ahıskalı Türkler anavatanlarından kopar.

İşte bu anlaşma ile Mecit dedem’in babası Kemal dede, eşi Lalifer
(Fatma) nene, kızı Saltanat nene, Kemal dede’nin kardeşi Burhan dede, onun eşi Cevahir nene, Tevahir nene, ve Tevahir nene’nin kızı Sultan nene Türkiye tarafında, ana-babaları, kardeşleri ve tüm yakınları Gürcistan tarafında kalır.

Gürcistan tarafında kalanların az miktarda malları dışında tüm mal varlıkları, bağları, bahçeleri, hayvanları, kısacası ellerinde ne varsa hepsi ellerinden alınır. Kimlikleri, kültürleri yok edilmeye çalışılır. Camileri kapatılır. Aydınlar, öğretmenler hapse atılır, işkence görür, hatta bir gecede yok edilir. Bu dönemler yaşanırken Ahıska insanı gittikçe fakirleşir. Türkiye’ye kaçmak istiyenlerin çoğu ya orada öldürülür, yada yakalanıp işkence ile öldürülür.

Artık yaşam sınırın her iki tarafında da zordur.Kemal dede ve Burhan dede’nin sınırın Anadolu tarafındaki mücadelesine ileriki sayfalarda değineceğim.Fakat Kafkasya’nın Ahıska bölgesinde kalan akrabalarımın çileli yaşamına biraz daha yer vermek istiyorum.

Baba ocağından kaçmak mı zor,
Ana kucağında ölmek mi?


Sürgün ve soykırımın alınyazısı gibi algılandığı bir coğrafyadan bahsedilecekse bu Kafkasya olmalıdır.Çünkü Ahıskalılar için çileli yıllar hiç bitmez.1940’ lı yılların başıda yine onlar için çileyle doludur. Askerler yurtlarını kurtarmak için kahramanca savaşırken yarıdan fazlası ölür, kalanlar sakat kalır. Köyde kalan yaşlılar, hastalar, çocuklar, kadınlar gece gündüz çalışarak cephedeki askerlere erzak ve giyecek hazırlarlar. Köylerde yokluk ve bulaşıcı hastalıklar kol gezmektedir.

İşte Mecit dedemin dayısının oğlu Ethem dedem de, 1942 yılında bu zulüm sırasında kaçmayı kafasına koyar.Ya kalıp her soydaşımız gibi Türk olduğu için öldürülecektir, ya yakalanıp sınırda öldürülecektir.

Ama ya sınırı geçebilir se?

Ethem dedem bilir ki sınırı geçmek kurtuluştur ve ne olursa olsun bunu denemelidir.Artık daha fazla dayanamaz.Korkularını, endişelerini, özlemlerini, anılarını yanına alarak, boğazında bir yumak düğümlenerek, bir arkadaşı ile birlikte, yirmili yaşlarının başında Ahıska’dan, baba ocağından kaçar.Önce İran’a gelirler.Fakat burada sığındıkları İran’lı ev sahibi kendilerini ihbar eder.Ethem dedem ve arkadaşı buradan da Yozgat’a kaçarlar.Yozgat’ta yedi yıl mülteci kampına alınırlar.Uzun süre Türkiye’ye kaçan akrabalarına ulaşamayan Ethem dedem yıllar sonra Kars’ta Mecit dedem’e ulaşır.Fakat o’ da birinci dünya savaşında evinden, barkından kopan büyük dedelerim gibi anasından, babasından, kardeşlerinden, yakınlarından kopup tek başına varoluş mücadelesi vermeye başlamıştır.

1944 yılında Stalin’in verdiği bir kararla Kafkasya’da geniş çaplı bir soykırım hareketi için düğmeye basılır.Devletin verdiği emirle Ahıska’nın 220 köyüne Rus askerleri girer.Kadın, çocuk, yaşlı, hasta demeden birkaç parça giyecek ve yiyecekle herkesi evlerinden çıkarıp köy meydanında toplarlar.

Yürekler tedirginlik dolu, gözyaşları sel olur akar. Ortalık ana-baba gününe döner. Bir süre sonra toplanma nedeni anlaşılır.Çünkü sürgün trenine bindirilmek, hatta daha doğru bir ifade ile tıkıştırılmak üzere istasyona getirilirler.Vatanımız dedikleri topraklardan, ata yadigari baba ocaklarından, ne olduğunu anlayamadan bir gece içinde, zorla, acımasızca, koparılıp, bilmedikleri bir yerlere sürülürler.Hem de erkeklerin çoğu cepheden inmeden.

Felaketin en büyüğü bu sürgün yolculuğunda gerçekleşir. Vagonların içinde ayaklarını bile uzatamazlar. Etrafta insan boyu kar vardır. Hava çok soğuktur ve kendilerine çok az yiyecek verilmektedir.Bu şartlarda hiç indirilmeden yetmiş saat yol giderler. Nihayet bir istasyonda mola verilir.Trenden inerler biraz rahatlarlar.Tekrar trene binerler ve bu şekilde bir buçuk ay boyunca Orta Asya içlerine doğru yol alırlar.Her ihtiyaç vagonların içinde giderilir. Baltayla delerek vagonun içine tuvalet çukuru açarlar.Bu ağır şartlara dayanamayıp hastalanıp ölenler olur. Zaten açlıktan, hastalıktan, soğuktan, mikroptan, bakımsızlıktan ölmeleri için her türlü şart hazırlanmıştır. Ölenleri trenin durduğu istasyonlarda askerlere verirler.Askerler ölenleri karların içine gömerler.Sevdiklerini kaybetmenin acısını yaşarken, onları dini usullere uygun olarak toprağa verememenin üzüntüsünü de yaşarlar.Bu zorlu yolculukta 120 bin Ahıskalının 17 bini yolda ölür.Bir kısmı bu zor şartlara dayanamayıp hastalanır.Tren Orta Asya içlerine ulaşınca Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan köy istasyonlarında durarak Ahıska Türkleri beş aileden fazlası bir araya gelemeyecek şekilde çeşitli köylere dağıtılır.Kardeşler, akrabalar birbirlerinden ayrılır, değişik köylere yerleştirilirler.Ve o gün bırakıldıkları köylerden 12 yıl süreyle hiçbir şekilde, hiçbir yere çıkış izni verilmez.Köyden köye geçişler yasaklanır ve köyde olduklarını bildirmek için 12 yıl boyunca hergün köy yönetimine imza vermeleri gerekir.

Alman-Rus savaşı sonunda Ahıska bölgesine dönen çoğu sakat kalmış Ahıskalı askerler köylerini bomboş olarak bulurlar.Yetkililer yakınlarının Orta Asya’ya gönderildiğini, isterlerse gidip ailelerini bulabileceklerini söylerler. Sakat halleriyle zor şartlar içinde aylar ve yıllar süren arayışlar sonunda, bir kısmı ailelerine kavuşur.Kavuşamadan yollarda ölenler olur.Gariplik, yoksulluk, zulüm,eğitimsizlik, hastalıklarla geçen 12 yılın ardından, Stalin’in ölümüyle üzerlerindeki baskılar yavaş yavaş azalır ve biraz olsun rahatlarlar.Köyden köye ilden ile geçiş yasağı kaldırılır.

Rahmetli Ethem dedem 1992 yılında, ablasının Kazakistan’ da yaşadığı ve sağ olduğu haberini almıştır. 1995 yılında, ölümünden 10 yıl önce, 72 yaşında rabbim kendisine Kazakistan’a gitmeyi bacısını ve yeğenlerini görmeyi, memleket kokusunu içine çekmeyi, suyunu içmeyi, aşını yemeyi nasip etmiştir. Fakat ne yazık ki bu mutluluk rahmetli Mecit dedeme kısmet olmamıştır.

AHISKA AĞITI (1830 düşman saldırısı)

Moskof,ikindide kurdu savaşı,
Mel’ün fırsat buldu verdi ataşı,
Bozuldu Kal’ası dağıldı taşı
Vay ki harab oldu güzel Ahıska
Bozuldu, dağıldı kozel Ahıska.

Seherin yarısı onlara yandı
Ah o figan asumana dayandı.
Şehitler kanıyla yerler boyandı
Vay ki harab oldu güzel Ahıska
Özüne çare bul, güzel Ahıska.

Ahıska’dan çıktı bir ulu duman
Zulüm Arş’a yetti, vermiyor aman
Mevlam Ahirette nasip et iman
Vay ki harab oldu güzel Ahıska
Bozuldu, bağları kozel Ahıska.

Baltalı analar cenge katıldı
Al belekten Çay’ın yüzü tutuldu
Sabi, sübyan ataşlara atıldı
Vay ki harab oldu güzel Ahıska
Özüne çare bul, güzel Ahıska.

Cennet mislin göz önünden gitmiyor.
Viran oldu sağnıad,bülbül ötmüyor.
Elimiz ulaşmaz, kuvvet yetmiyor.
Vay ki harab oldu güzel Ahıska
Bozuldu, bağları kozel Ahıska.
Özüne çare bul, güzel Ahıska.

BEN AHISKA’YIM

Ben Ahıska’yım, ben Ahıska’yım
Tarihin en parlak sayfalarına sor.
Ben Ahıska’yım, yüzyılın mahkumuyum
Şimdi gör beni, şimdi gör beni.

Bir zamanlar elim vardı, Tuğum vardı.
Türküler söylerdim, sesim soluğum vardı.
Kafkas ellerinde düşman çatlatan
Mutluluğum vardı.

Moskof geldi, kahramanca dikildim.
Uğursuz bir günün seherinde yandım, yıkıldım
Bilmezsiniz, ah bilmezsiniz
Kaç defa burcumdan, bedenimden söküldüm.

Özbek ülkesinde dökülen kan benim.
Fergana vadisinde figan benim.
Kardeş hanesinde ansızın hançerlenen,
Gözi yaşlı, gönlü yaralı mihman benim.

Y.ZEYBEK
Türk Kültürü, 347 / 1992

Kimsenin, kimsenin vatanına, toprağına, bayrağına, kültürüne, kimliğine göz dikmediği,savaşsız, özgür bir dünya dileyerek Ahıska yolculuğumuzu burada bitiriyoruz.

- KARS -

KARAPAPAKLAR:

Kars yolculuğuna çıkmadan önce Karapapak boyları ile ilgili edindiğim bilgileri de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kafkasya da ve yakın bölgelerde yaşayan Karapapak Türklerine siyah astragan kalpak giydikleri için komşuları bu adı vermişlerdir.Karapapaklar bazen karakalpaklarla karıştırılır.Ama herhangi bir bağlantıları bulunmamaktadır.

Atılgan, hırslı, yiğit, duygusal ve her alanda var olma çabasındadırlar.

Köklerinin Kafkasyada olduğuna dair ortak bir duygu paylaşan Terekemeler de zaman zaman Karapapaklar ile karıştırılsalarda farklı konuşma diline sahiptirler.Ayrıca Karapapaklar adlarının geniş anlamda her iki grubuda kapsayıcı bir ad olduğuna inanırlar.

Kars’ın ünlü ozanlarından Murat Çobanoğlu ve Aşık Şenlik’te bizim gibi Karapapak’dır.

Şimdi hep birlikte Kars’a gidelim Kars’a.............

KARS’A GİDERİM KARS’A

Kars’a giderim Kars’a
Ağam ey çavuş ey dön beri bak
Çavuşa da dadaş dön geri bak
Kandili kandili kandili yar yar
Sallama çavuş mendili yar.

Sözüm yare varırsa
Ağam ey çavuş ey dön beri bak
Çavuşa da dadaş dön geri bak
Kandili kandili kandili yar yar
Sallama çavuş mendili yar.

Giderim böylesine
Ağam ey çavuş ey dön beri bak
Çavuşa da dadaş dön geri bak
Kandili kandili kandili yar yar
Sallama çavuş mendili yar.

Kara kız mahlesine
Ağam ey çavuş ey dön beri bak
Çavuşa da dadaş dön geri bak
Kandili kandili kandili yar yar
Sallama çavuş mendili yar.

Fevzi Az
Kağızman yöresi

- KARS -

9.442 Km.kare yüz ölçümüne sahip olan Kars’ın ilçeleri Merkez, Akyaka, Arpaçay, Digor, Kağızman, Sarıkamış, Selim ve Susuzdur.

Kars adı Kafkas dağlarının kuzeyinden gelerek bu bölgeye yerleşen Velentur boyunun Karsak oymağından gelmektedir.Türkiye’de ilk Türkçe şehir ismi Serhat şehrimiz Kars’a verilmiştir.

Yöre beslenmesinde hamurlu yiyeceklerin önemli yer tutmasına karşı etsiz yemek neredeyse pişmez.Katmer, Feselli, Mantı(hangel) , Pişi, Gatık aşı, Gurut aşı, Kuymak, Mafiş yerel yemekler arasındadır.Sonbaharda Kazlar kesilip temizlenir, tütsülenir, kar altına gömülür.Güzün turşu kurulur, erişte kesilir.Haziran ayında yaylaya çıkılır, yağ, peynir yapılır, hayvanlar otlatılır, sonbaharda yayladan inilir.Gelenek, görenek, halk hikayeciliği, maniler, türküler ile ozanlık geleneği ve benzer şeylerde görülen değişik zenginlik Türkiye’nin hiçbir yerinde nerede ise görülmemektedir.Güzel şehrimiz kültür, tarih, kış sporları, yayla, termal ve doğa turizmi açısından çeşitli turizm olanakları da sunmaktadır.

Yedi yıl önce gidip gördüğüm şehrimiz de yaşam,şehir merkezine yakın yerlerde köylere nazaran daha kolaydır.Köylerde yaşam ne yazıkki zor.

Bizim köyde de zor......

Bizim köy şehrimizin, Arpaçay ilçesinin Taşbaşı köyüdür.

Kemal dedem ve Burhan dedem yaklaşık olarak 1911yıllarında Taşbaş’ına yerleşir.Taşbaşı o zamanlar Çıldır’a bağlıdır.Tiflis’te kalan akrabalarına göre durumları daha iyidir.Fakat 1921 anlaşmasından sonra artık Kars’a neredeyse güneş doğmaz.Ermeniler karabulut gibi Kars’ın üzerine çökmüştür.Ne can, ne mal, ne namus güvenliği kalmamıştır.Ermenler Çıldır ve civar köylerini basıp talan ederler.Şehrin ileri gelenlerini, zenginlerini öldürürler.İşte Kemal dedem böyle bir baskın sırasında Taşbaşı’nda, Şego’nun yerinde (tarlanın adı) Mecit dedem 1 yaşındayken öldürülür. Bu tarla şu anda babamlara aittir.

Lalifer nenemin gözleri zamanla kör olur. Artık ateş hanemize de düşer.Hasretin, endişenin kavurduğu yüreklere baba acısı, kardeş acısı, eş acısı, amca acısı da düşmüştür.

Acılar yüreklere gömülür.Büyükler küçüklere kol kanat olur.Yıllar geçtikçe yaralar kapanmaya, aile toparlanmaya başlar.

Artık güzel günler yaşanmaya başlanmıştır.Savaşın erkek çocukları delikanlılık, küçük kızları gelinlik çağa gelmiştir.Evlerimizden davul- zurna sesleri gelmeye, hanelermiz yan yana inci gibi dizilmeye başlamıştır.Fakat gelin görünki bu kez üzerlerinde Rus yada Ermeni sıkıntısı yoktur ama, geçim sıkıntısı vardır.Kimi geçim sıkıntısı, kimi eğitim nedeni ile, dedelerimizden sonra amcalarımızın bir kısmı da yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır...

Şu an ülkemizin farklı yerlerine dağılmış olan akrabalarımın çoğu İstanbul’da yaşamaktadır.

Artık şehirlerde yaşarlar ama içlerinde hep birşeylerin eksikliği vardır.
Örneğin, Hangel burada da pişirilir ama, ılık suda ezilmiş gurut’la yapılan hangel gibi olmaz.Evlerinde şarıl şarıl sular akar ama, tırpandan sonra Gukkunun bulağından kana kana içilen suyun tadını vermez.Düğün salonlarında da güzel düğün olur ama, Mereğin önünde yapılan düğünlerde olduğu gibi büyük halaylar tutulmaz.Fırının pişirdiği, kapıcının getirdiği ekmekler zahmetsizce içeri alınır ama, Ziyamet bacının tandırda pişirdiği lavaşlar kadar lezzetli olmaz.Yıllar geçsede Nömre bacı’nın turşusunun, Rebiye bacı’nın ayranaşının, Tombul mama’nın pilavının tadı, Besti bacı’nın emekleri, sökükleri diktiği, yırtıkları yamadığı hiç unutulmaz.Burada çocuklara daha çok imkanlar sunulur, velilere dershane, özel hocalar tavsiye edilir.Bu duruma gaz lambasının ışığında ders çalışıp, kızakla okula giden ve şimdi çoğu Öğretmen, Polis, Subay, vb. devlet memurluğu statülerinde görevli akrabalarım gibi Kerem amcam (öğretmen) , Turan amcam (öğretmen) , Seyfeddin amcam(icra memuru) , çok şaşırır.Hele okul yolunda tipiye yakalandıklarını hatırladıkça, İstanbul’da bir bardak suda okulların tatil edilmesine hiç anlam veremezler.Kimbilir belki bunun nedeni onların ‘’ balama layla’’ şimdiki çocukların ‘’ danalar girmiş bostana’’ ninnisi ile büyümesidir.İstanbul’da bir kasaba girip ‘’ KAZ var mı? ‘’ diye sorunca, ‘’doğal GAZcı yan tarafta abi’’ cevabı alanları bile olmuştur.Artık evin demirbaşları, Sabri Şimşekoğlu, Murat Çobanoğlu kasetleridir.Ayrıca yöresel programlar yapan Radyo ve Televizyon kanalları sıkı takip edilir.”Köydeki bacılarıma, Kars’taki abim Kerem’e ve ailesine, Kıbrıs’daki kardaşım Murat’a ve ailesine, kardaşım Ehsan’a ve ailesine, Adapazarı’ndaki amcam oğulları Saim’e, Turan’a ve ailelerine, Sultan Çiftliği’ndeki tüm akrabalarıma ve yeğenlerime …’’ ve daha kimlere kimlere, Yener Yılmazoğlu’ndan ‘’ köyde kaldı’’ türküsü armağan edilir.
Ozanında dediği gibi:
Misafire Kaz kesmesi, küle çocuk belemesi, koyun kuzu melemesi köyde kalmıştır artık.

Evet dostlar,
Adım Hıdır değil Güngör, ama benimde elimden gelen budur.

Kuşakların değişmesinin bizleri birbirimizden koparmadığı, aksine bağlarımızı güçlendirdiği, neslimizin saygı, sevgi, huzur, barış, mutluluk içinde arttığı bir gelecek dileyerek Ahıska’dan yola çıkıp, Kars üzerinden İstanbul’a ulaşan yolculuğumuzu burada noktalıyoruz.

Varlığı ile sülalemi onurlandırıp, şu an aramızda olmayan tüm akrabalarımı da rahmetle anıp, bu anlatımda adı geçen geçmeyen herkese saygılarımı, sevgilerimi sunar, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden, yaşıtlarımın yanaklarından öperim.

Mecit’in torunu,
Eyip’in kızı,

GÜNGÖR EKİNCİ

Güngör Ekinci
Kayıt Tarihi : 14.3.2008 14:59:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Haydar Altıntaş
    Haydar Altıntaş

    usta kalemınızden dokulen nadıde satırlarınız için yuregınıze tesekkurlerımı sunarım saygılarımla

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Güngör Ekinci