Küpeştesi yana yatmış bir teknenin
Akdeniz'e yönelir rotası.
İskenderiye'nin eski limanında
ağır ağır çekilirken halatlar,
bembeyaz dişleriyle sırıtan
üç-beş donsuz balıkçı çocuğunun
elleri sallanır havada.
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Çok güzel Semin Hanım. Başarılarınız daim olsun
ahmet arif i anımsadım..ANADOLU ...sizin şiirlerinizin de otantik dokusu etkileyici..devamı gelmeli..şiirdunyası için....iilhan
değişik bir tadı var yazdıklarının..
dolaşırken rastladım ve bu güzel şiirinize
sıcak , aşk ve sevginin mihenk taşları ile örülmüş ve akdenize dökülen dizelerlerin nemrut güneşiyle dans etmesi muhteşem
sevgilerimle
MÜ-KEM-MEL...
Sevgili şair başta sizi yürekten kutluyorum,şiiriniz mükemmel..
Madem,''Yüreğim Nemrut' a Demir Atar'' diyorsunuz,ben de sayfanıza Nemrut Dağı hakında genel bir bilgi eklemek istedim...
Diğer şiirlerinizide okudum mükemmel buldum ve çok beğendim...sevgiler..
NEMRUT DAĞI
Doğu-Batı Medeniyetinin, 2150 m. yükseklikte muhteşem bir piramitteki kesişme noktası, Dünyanın sekizinci harikası Nemrut. Yüksekliği 10 metreyi bulan büyüleyici heykelleriyle, metrelerce uzunluktaki kitabeleriyle, UNESCO Dünya Kültür Mirasında yer almaktadır. İki bin yıldır güneşin doğuşunu ve batışını 2150 m. yükseklikte izleyen dev heykellerin sırrının çözülmesi için KOMMAGENE UYGARLIĞI' nın keşfine gitmek gerekir.
Osmanlı İmparatorluğu' nda asker danışman olarak görev yapan ve tarihi eserlere ilgi duyan Alman subay Helmut Von Moltke, 1838'de bölgedeki araştırmaları sırasında bölgedeki tarihi kalıntılar hakkında bilgi verdiği '' Türkiye'deki Durum ve Olaylar Hakkında Mektuplar'' adlı kitabında nedense Nemrut Dağı'ndaki heykellerden söz etmemiştir. Nemrut Dağı'nın zirvesindeki eserlerden ilk söz eden ve bunların Asurlular'dan kalma olduğunu tahmin eden,1881'de Diyarbakır'da yol yapım işlerinde görevli Alman Mühendis Karl Sester'dir. Sester'in verdiği bilgiler doğrultusunda Kraliyet Akademisi tarafından araştırma yapmak üzere bölgeye gönderilen genç bilim adamı Otto Punchtein başkanlığındaki ekip, Nemrut Dağı'nın tepesindeki tümülüs ve tümülüsün doğu ve batı yanlarında oluşturulmuş teraslar üzerindeki devasa heykelleri ve çeşitli kabartmalardan oluşan eserler üzerinde çalışır.
Gündoğumu ve günbatımının tüm ihtişamıyla izlenebildiği bu tepede, Kommagene Kralı 1. Antiochus kendisi için görkemli bir anıt mezar, mezar odasının üzerine kırma taşlardan oluşan bir tümülüs ve tümülüsün üç tarafını çevreleyen kutsal alanlar inşa ettirmiştir. Tümülüs, Kral 1. Antiochus' un şerefine tertiplenen törenlere mahsus 3 terasla çevrilidir. Doğu, batı ve kuzey terasları olarak adlandırılan bu alanlardan doğu ve batı teraslarda; sıra halinde dizilmiş blok halinde 8 yontma taşın üst üste oturtulmasıyla oluşturulan 8- 10 metre yüksekliğinde muhteşem heykeller, kabartmalar ve yazıtlar bulunmaktadır. Heykeller, bir aslan ve bir kartal heykeliyle başlar ve aynı düzende son bulur. Hayvanların kralı olan aslan yeryüzündeki gücü, tanrıların habercisi olan kartal ise göksel gücü sembolize eder. Heykeller her iki tarafta da şu şekilde sıralanmıştır.
Kral 1. Antiochus (Theos): Fortuna (Theichye- Kommagene-Tanrıça) Zeus (Oromasdes): Apollo (Mithras-Helios-Hermes) Herakles (Ares-Artagnes).
DOĞU TERASI
Kommagene ülkesinde güneşin doğuşunu ilk gören yer olan doğu terasına sert kayalardan oyulmuş merdivenli yollardan çıkılır. Doğu terası; tanrılar galerisi, atalar galerisi ve sunaktan oluşur. Tanrılar galerisindeki devası tanrı heykelleri anıt mezara sırtını dönmüş biçiminde sıralanmıştır.
Tanrılar galerisinin 5 heykelinde biri olan Antiochus, güney uçta ilk sırada yer almaktadır. Kendisini tanrılarla aynı kategoride gören Antiochus, heykelini sıralamaya dahil etmiştir. 2 .Heykel Kommagene-Fortuna Latincede şans, uğur, bereket anlamındadır. Heykeller arasında en uzun olan 3. Heykel Zeus-Oromasdes, Tanrılar tanrısı Kronos'un oğlu, baş tanrı ve gökler hakimidir. 4. Heykel Apollon- Mithras, Anadolu mitolojisinde baş tanrı Zeus'un oğlu olup ışık ve güneş tanrısıdır. Kuvvet ve kudretin sembolü olan Herakles Anadolu'da Herkül adıyla anılır.
Heykellerin her iki yanında içte yer alan göksel gücün temsilcisi kartal ve yanında duran aslan daima tanrıların ve kralların yanında onlara bekçilik etmektedir.
BATI TERASI
Muhteşem bir gün batımının izlenebildiği, Doğu terasına benzer şekilde yapılmış batı terasında, tanrılar galerisindeki heykel sıralanması ve heykellerin arkasındaki kült yazısı bazı detaylar hariç aynıdır. Doğu terasında farklı olarak, tanrılar galerisinin kuzey ucunda, dördünde Kral Antiochus'un tanrılarla selamlaşması, diğerinde aslan figürü bulunan, kumtaşından yapılmış 5 kabartma (rölyef) bulunmaktadır. Aslan horoskop olarak bilinen kabartma, 25000 yılda bir meydana gelen astrolojik bir olayın sembolize edilmiş halidir.
Doğu ve batı terasının her ikisinde de tanrı heykellerinin tahtlarını oluşturan taş blokların arkasında Grek harfleriyle yazılmış 237 satırlık uzun bir kült yazıtı NOMOS bulunmaktadır.
KUZEY TERASI
Burası batı doğu teraslarını birbirine bağlayan 100 metre uzunluğunda bir tören yoludur. 80 metre uzunluğunda tamamlanmamış stel kaideleri bulunur.
Nemrud Dağı’ndaki tapınağı ziyarete gelen hacılar dağın eteklerindeki vadilerde toplandıkları zaman rahibin hizmetkarları onlara su ve yiyecek getirirlerdi. Dağın eteklerinden tapınağa çıkan iki alay merdiveni vardı. Her iki merdivenin sonlarına doğru tapınağa yakın bir yere yerleştirilmiş stellerde Antiochos hacılara kutsal toprağa ayak basmakta olduklarını hatırlatmış ve davranışlarına dikkat etmelerini söylemişti.
Güneydeki alay yolu Kommagene soyluları içindi ve Batı Terası’nda son bulurdu. Kuzeydeki patika halk içindi ve Kuzey Terası’na ulaşırdı.
Kuzey Terası’nda, tapınağın önündeki meydanda, halk tanrıların huzuruna çıkmadan önceki son hazırlıklarını yapardı. Dikkatli bakarsanız, güçlükle de olsa, hacıların Kuzey Terası’na giriş yaptıkları bu yıpranmış yokuşu bulabilirsiniz.
Ziyaretçiler, Batı Terası’nı tapınaktan ayıran 85 metre uzunluğundaki steller dizisi boyunca kortej halinde ilerleyerek Doğu Terası’na ulaşırlardı. Bu stellerde yazıt yoktur zira Antiochos onları varisleri için hazırlatmıştı.
Bu şiir ile ilgili 6 tane yorum bulunmakta