ne zaman görsem
nefes nefese yürek yüreğe
kalp atışların
dalgalandıkça saçların
dağınık perişan
düşmüş ardına şahbazların...
...................................................
kara gözlü cellatların diyarında
kıyısına düşen o busenin
esiri olmuş onca aşığın/ ışığın
aşırdığı umut kıvılcımları....
yüce Zeus, kafkas dağının
kaç şafağını bekler şimdi
Prometheus Desmotes....
yoruldu şimdi serüvenden
serüvene koşan o şairler
şimdi uzağın hevesine kapıldı nice
maceracılar müptelalılar
atladılar heveslerinin atlarına
koşarak dört nala...
zaman durdu duracak
mevsimler de olmayacak
ahh Omayra
martıların rüzgara teğet geçtiği zamanlardı
parıltısına kapılıp inci sandığı
sarp kayalıkların tuz inceliği
kıyısında yeşeren o gülüşün çiçeği
hangi mevsimde döner yüzünü güneşe
umut dervişi...
o mevsimlerin cazibesini kim bekler
o cezbi tanıyandan başka....
zaman ve mevsim
kader ve keder
son bir buse sonra o boşluk...
II
omayra:
kirlendi artık/
yıldızların teninde yıkandığı o gece
halbuki
sonsuzluk,sessizlik diyecektim daha sana
bitti şimdi hepsi
mim...
teker teker silinmekte
o unutuşun; rüzgarında ayak izleri ayın...
Kayıt Tarihi : 29.11.2011 11:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Omayra Bundan çok uzun zaman önce, atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zamanda, denizlerle çevrili soğuk bir ülkede Omayra adlı bir kadın yaşarmış. O, ismiyle asaleti ve gururu yaşayan bir veliaht, ailesini ve ülkesini reddetmiş bir hain ya da hayalgücü sınırsız bir deliymiş. Omayra'nın soğuk ülkesinden çok uzaklarda yaşayan kendisine mahkum bir şair gizemli bir gündüşünde Omayra’yı görmüş, genç kadın onu çağırıyormuş, belki de asırlardır onu bekliyormuş; kendinden olanı, dengini ve deliliğini. Sezgilerine ve duygularına etine ve kemiğine güvendiği kadar güvenen şair ertesi sabah yola koyulmuş; bilmediği, belki de hiç varolmayan bir aleme doğru, belki bir ayda belki on yılda tamamlanacak bir següzeşte gözlerini kırpmadan atılmış. Ne kadar sürmüş bilinmez ancak puslu bir sabah aradığı karaya ayak basmış. Binbir zorluklarla geldiği bu soğuk ama engin ve dingin adaya adım atar atmaz vardığı ülkeye de aşık olmuş. Zamanla Omayra'nın hapisanesi olan ada, Şair'in cennetine dönüşmüş. Şair kendisini oraya çeken kadını, Omayra'yı, bu coğrafyaya ulaşması için düşlediğine yormuş. Omayra’yı hemen unutmuş, zaten bir adı yokmuş o zamanlar. Bu arada Omayra göğsünde eski bir tılsımdan kalma yara izi, boynunda ucu kraliyet armalı bir gümüş zincirden başka, eski sevgilisi Ogmerlo’nun kilitleriyle sımsıkı mühürlenmiş halde ya bir kalenin en gizemli kapısının ardında ya da açılması en riskli kapının ardındaki o korkulan kalede yaşarmış. Aslında Ogmerlo onu terkedeli çok olduğu halde, Omayra kilitlere yıllarca itaat etmiş. Altın anahtarları beyaz ellerinde bir gün geri geleceğini ümit ederek, gelenin o olmayacağını, zaten Ogmerlo'nun hiç bir zaman 'O' olmadığını bilerek beklemiş. Omayra boyun eğmiş, boyun eğerek en kutsal gerçekliğin ötesine geçmiş. Şairle Omayra birbirlerini nasıl bulmuş bu bir sır. Ama şairi Omayra’nın ülkesine kadar çeken efsun, Omayra’ yı bulmasına da yardım etmiştir. Şair Omayrayı karanlıklar içinde, kadifeler içinde, bordolar içinde bulmuş. Omayra’yı bulduğunda onun henüz bir adı yokmuş. Aslında Omayra'yı bulması bu masalın sonu demek. Çünkü aşk, herkesin bildiği gibi, aşık olunan bulunduğunda biter. Omayra da herkes gibi bunu bildiğinden şairi ilk ve son kez titreyerek ama son bir cesaretle ince dudaklarıyla öpmüş. Adını bile bahşetmeden, şairi kendi ölüsüyle başbaşa bırakmış. Her şey bittikten sonra, o ağır perdelerin gölgesinde şair fısıldamış “Omayra”.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!