İlçemize bahar geç, kış erken gelirdi. Çoğu zaman ilkbahar ile sonbahar arada kaynar, ilkbahar yaşanmadan bahar tadında bir yaz mevsimi yaşanırdı. Sonbahar beklenmeden de kış mevsimine geçilirdi. Yaz mevsiminde bile kaynak sular o kadar soğuk olurdu ki ellerinizi yıkayıncaya kadar buz kesilirdiniz. Bazen arkadaşlar arasında soğuk kaynak sulara aynı anda ayaklarımızı daldırır ve suyun soğukluğuna en uzun süre dayanma yarışı yapardık. Tabi ki en uzun süre 45 saniyeyi geçemezdi. Ayaklarınızı testere ile kesiliyor sanırdınız. Bu sulara soğusun diye bırakılan karpuzlar ortadan ikiye çatlardı. Uzun kış aylarından sonra kısa yaz mevsimi tam tadında yaşanırdı. Arada bir at yarışlarında yaşanan tatsız kavgalar sayılmazsa insan ilişkilerinin, komşulukların hakkı tam verilirdi. İnsanlar birbirlerini sever ve sayarlardı. Düğünlerde, taziyelerde inanılmaz bir dayanışma vardı. Herkes elinden gelenin en iyisini yapmaya gayret ederdi.
İlçede İnsanlar genellikle kaçak yollardan yapılan sınır ticareti ve hayvancılıkla geçinirlerdi. Sıcak günlerin sayısı az olduğundan buğday dışında ciddi bir tarım faaliyeti yoktu.
1969 yılının Eylül ayıydı. Babam, köyden ilçeye taşınmıştı. Elindeki tüm hayvanlarını satmış kerpiçten yapılma, döşeme damlı, samanlı çamurla sıvanmış ve kireçle badanası yapılmış, iki katlı cumbalı şirin bir ev satın almıştı.
Evin arka tarafında dağ, ön kısmında şehir ve devamında upuzun bir düzlük vardı. Bu düzlükte ilkbaharda yemyeşil görünen, yazın ortalarına doğru altın sarısına bürünen buğday tarlaları başını almış gidiyordu. Bu tarlaların arasında siyah bir yılan gibi kıvrılıp güneye doğru giden şehirlerarası bir yol vardı. Yolun son kıvrımında Resulanıs adında bir köy ve bu köyün yemyeşil ağaçları görünürdü. Tepeden sağ tarafa doğru giden yolda ise siyah ve gri renge boyanmış iki katlı bir jandarma karakolu ve ötesinde de taştan yapılma soğuk görünümlü, tek katlı bir cezaevi vardı. İki binanın da etrafı tel örgülerle çevriliydi. Cezaevinden yaklaşık 6 Km sonra Değirmen deresi ismi verilen bir vadi, bu vadide bembeyaz köpükleri ve gürül gürül sesi ile akan bir dere vardı. Dere boyu yemyeşil ağaçlar, ısırgan otları, yarpuzlar, papatyalar, gelincikler, şakayıklar ve alıç ağaçları vardı. Alıç ağaçlarının, halk arasında “yumuşan” ismi verilen turuncu, kırmızı ve pembemsi meyveleri olurdu. Bu meyveler Sonbaharda okulların önünde ve pazarlarda satılırdı. Ölçü birimi çay veya su bardağı dolusuydu.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta