Uykum yoktu ama uyumalıydım. Saat epeyce geç olmuştu. Telefonumdan son kez saate bakıp yastığımın altına koydum. Çalmaya başladı. Kayıtlı olmayan bir numara arıyordu. O arıyordu. Onun numarasıydı bu. Ne hangi gün geleceğini söylemişti bana. Ne hangi saatte, ne de hangi yılda. Bugün müydü o gün? Neydi bugün günlerden? Nasıl konuşabilecekti hiçbir şey demeden gitmişken? Avuç içlerimdeydi şuan nefesi, sesi, cümleleri. Avuçlarımın içindeydi. Titriyordu ellerim. Üşüyor muydum yoksa bu yükü mü taşıyamıyordum bilmiyordum. Ona avazım çıktığı kadar bağırmak isterken konuşacak dermanım yokmuş gibi hissediyordum. Alışmıştım onsuz bir hayata. Israrla çalıyordu telefon. Açmaya karar verdim. Uyuyor muydun dedi açar açmaz. İlk cümlesi bu olmuştu sonra devam etti. Saat epey geç oldu. Hayır dedim. O nasıl bir kalp çarpıntısıydı. Allah'ım o nasıl bir heyecandı. Nasılsın diye devam etti. Aklıma geldin aramak istedim. Sustum. Bu daha da yaktı canımı. Ne kadar basitti onun için. Canım acıyordu. Ateş attılar yüreğimin üzerine. Ölünün üzerine toprak atar gibi kürek kürek ateş attılar. Aklına geldim öyle mi dedim. Evet dedi. Bir saniye bekler misin beni diye sordum. Elbette dedi. Müzik açıp geri döndüm. Orda mısın dedim. Evet dedi. Bak dedim bu kadar kolaymış aslında. Sen bana beni bir ömür bekle deseydin ben yine beklerdim. Konuşacaktım hiç susmadan. İlkokul öğrencileri gibi arka arkaya tek sıra halinde dizdim cümlelerimi. Bir bir hiç susmadan söyleyecektim hepsini. Sen nerdeydin dedim. Neredeydin! Kaç gün geçti en son konuşmamızın üzerinden? Kaç hafta? Kaç ay? Aklına gelmedğim o günlerde nerede uyudun nerede uyandın? Kimlerle yedin yemeğini? Kimlerle üzülüp sevindin? Aklına gelmediğim o Allah'ın belası günlerde çalan her kapıya koştum ben. Çalan her telefona kaç kilometre hızla gidip baktığımı bilmiyorum. Her defasında da sen sanmanın ama senin olmadığını bir kez daha fark etmenin acısını hiç anlatmıyorum. Şimdi sen benim sana ne anlatmamı, ne söylememi bekliyorsun? Alıştım. Sensizliğe. Sensiz bir hayata. Gelmeyeceğin gerçeğine. Hepsine alıştım. Susuyordu. O sustukça ben konuştum. O sustukça ben öfkemi kustum. Çok merak ediyorum dedim hiç utanmadın mı aklına geldiğimde? Ne yüzle arayabildin beni? Sonra bende sustum. Bu kadarı yeter miydi? Acım için elimden geleni yapabilmiş miydim? Hiçbir şey demiyordu. Bu daha da çok öfkelendiriyordu beni. Kapatacaktık birazdan telefonu biliyordum. Nasıl da özlemiştim oysa. Sesini, nefesini. Bir kaç cümle etseydi en azından. Bana bir kaç yıl daha yetecek kadar. Kapatıyorum ben dedim. Dur dedi. Affet beni. Affet, bağışla. Ben seni affederim dedim. Affederim ama yeniden sevemem.
Benim kavuşamadığım, benim acısı çek çek bitmeyenim,
Artık kabullenmelisin.
Biz senin aynı durakta farklı otobüsleri beklemişiz.
Biz seninle aynı tribünde farklı takımları desteklemişiz.
Biz seninle aynı yolda farklı adreslere gitmişiz.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta