Muzaffer amca hiç yalan söylemezdi. Olduğu gibi bir adamdı hep. Bir akşam üstü, sakin bir deniz kıyısında kesişti yollarımız.
Acı kokan bir semaya bakarken tanıştık Muzaffer amcayla. Yalnız yaşarmış, her akşam üstü bu kıyıda güneşin batışının denize nasıl karıştığını seyredermiş. Seyrettikçe yalnızlığı eksilirmiş Muzaffer amcanın. Ne garip, bana yalnızca hüzün katar halbuki. Her gün mutlaka karnı aç bir çocuğu, yaralı bir köpeği misafir edermiş sessizlik dolu evine. Böyle daha güzel görüyormuş dünyayı. Görsün tabii... İnsanlar çabuk değişir derdi Muzaffer amca, insanlar yalnızca misafirdir, vakti dolunca gider. Her insan yalnızlık dehlizinde sıkışır derdi, yaşlanmaya gerek yok bunun için. Hele de aşkı biliyorsan gerçekten, büsbütün yalnızlık olursun derdi. Anlamazdım o zamanlar, yaşlılıktan zannederdim. Birini görür gibi bakardı semaya, birini bekler gibiydi yüzü. Yenilmiş elleriyle tablasını çıkarır, bir tütün sarardı. Sanki gönlünü sarardı birinin, öyle sevecen bir adamdı. Bir gün yine kıyıda otururken, yalan dedim. Herkes yalan söyler Muzaffer amca, senin bu sevecen hallerin de yalan. İlk defa o akşam baktı gözlerime. O gün anladım göğün acı kokusunda, bu sürüklenişin dehlizinde boğulmak için geliyordu her akşam buraya. Bir bir görmek için her şeyi, anımsamak için geçmişi. Tüm yalanları sinesine çekmek için geliyordu Muzaffer amca. Sonuna gelir gibi. Benim ruhumun acısını, benim gönlümün kanını akıtmak için dalıyordu semayla denizin birleştiği çizgiye. Bir yetim çocuk almış evine dün gece, öksüz gönlü gibi. Bir garip adamdı Muzaffer amca, hiç yalan söylemezdi. O da gitti...
Kayıt Tarihi : 10.9.2019 18:04:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!