Ağustos Kokulu Dağ Kekiği

Sessiz sedasız gelen, densizce yapılan arsız bir talandır
Akşam kızıllığın kıvrımlarında
Önümde ha bire akıp giden
Zülüme uğrayan yerlere
Beni götüren
Her
Gün batımı
Cizre'de
Silopi'de
Bir yıkımdır
Sözün bittiği yerde
Çöl gibi yanan
Suya hasret
Kağızman derelerinde
Gözbebeklerimi yırtarak 
Newala Qesaba’sı
Zilan Deresi
Roboski'si
Munzur'u
Acılarıyla bilinen
Tüm
Bu yerler
Her mevsim, kan pıhtıları içinde
Kan kokan bu haller, çok acı bir hikâye
Ondadır, sönmez yüreğimin ateşi, can mı dayanır bu zülme?

Hazır sofralara tekme atılmış, gönül duvarları yıkılmış
İnsanlar bitkin-yorgun, yaşam şaşkın
Yollar çakıl, çukur patika
Evler virane
Vadilerde, renkleri soluk
Dalları kırık
Dünyaya küsmüş
Yanık
Dağ güllerinde
Derin mermi izleri var
Yahu
İşte
Ölüm emrini vermişler
Buralarda
Ağustos kokulu dağ kekiği
Çıra gibi yanmış
Bahar bakışlı
Nazlı ceylanlar
Sürgünde
Yaşam kansere, kangrene dönüşmüş
Şu sönmeyen yangında, vaşaklar, kaplumbağalar taş kesilmiş

Yıldızları küstürmüşler, yıldızlar sıcak namluların hedefinde
Yüreğimin çeperini tırmalayan isyanım
Bundandır
Heyhat
Huzur hiç ortalıkta yok
Ovalara doğru bakan, yüce dağlarda
bir buruk hüzün var

Kim bilir yaşamın içinde, kaç kez yara-bere almış
Kaç kez, çıldırmış zaman görmüş
Kaç kez, sualsız-ifadesiz
Sorguya çekilmiş
Paramparça
Parmakları arasında
Kaçak tütünden
Birkaç nefeslik
Acı
Cıgarasını saran
Aklı duman duman
Kalp kırık
Dili yasak
Saçları ağarmış
Çoluk-çocuğu aç
Derdi dermansız, çaresiz
Güneş sıcaklığı
Yüzünde yanık izi bırakan
Yaşanan felâketleri düşünen
Gözleri korku dolu, çobanın feryadında, bin acı matem gördüm

Mehmet Çobanoğlu
29.08.2022
İstanbul