ben bu acıyı eski bir caddeden alıp
ağustos eylül ekim bir güze bıraktım
ama savruldum sararmış yapraktım
kim bilir kimin ömrüne düştüm
yalnızca ölüm sarıydı van gogh’dan beri
upuzun ben o sarıya vardım
ölüm dedikçe yaşarım sandım olmadı
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
ben bu halleri sevmiyorum dersem şiir nedir bilmiyorumdur
seviyorum dersem kim kurtaracak beni bu dehlizden?
en iyisi hallerimizi mevsimine göre yaşamak da da…
örneğin bu şiirdeki ruh halinden yola çıkışla üç boyutlu filmler yapılsa ve nisan-mayısta sinemalarda filmlerin gözlükleri gözlerimize bir hafta on gün süreyle takılsa (molalar verilerek elbette) ve üzerimizdeki etkisi tepkisi nasıl oldu diye bakılsa ne olurdu?, ne olurduk?..
öncelikle gözlerimiz kan çanağına dönerdi v.s.fiziksel katmanı geçelim psikolojik ruhsal katmanına;
nisan güze çalmış, dilimizde hiç bitmeyen şu şarkı;
''güz gülleri gibiydim hiç bahar yaşamadım’’
şimdi durup dururken gönüllü denekler mi arayalım? işte şiir ve şiirlerin bize yansıttığı reklam panoları gibi geçerken bakıp da göremediğimiz hengamelerin arasında ..işte her defasında aklımıza giydirmeye çalıştığımız ama bir türlü giydiremediğimiz nereden süzülüp geldiği bilinmeyen sözcüklerin öbeği .. neden ağladığını bilmeden aniden ağlamaların eşiğine düşmek aklımıza uygun değil çünkü..
biyolojik sararmalardan yola çıkışla ağustosu güze ulayabiliriz. ancak buradaki kıvranan kimin ruhu ve ne halde olduğu?. bedende taşınan ruh şair ise ağustosta güz olur temmuzda. neden hep neden?... niyesini sormuyorum çünkü her defasında şairler neden bu hallerin mahkumudur sorusuna da yanıt vermek zorunda kalıyorum.
dünya güllük gülistanlık olsaydı şairler içlerindeki o onulmaz hüzün çarkından çarmıhından vazgeçer miydi?! bir roman yazarının acıklı bir romanını bitirene kadar aylarca yıllarca çektiği ağırlığı şairlerin bazen sadece birkaç şiiriyle çektiği yanlış mı?!. şahsım adına neden şiire bunca yöneldin diye bir soru sorulsa -;’’ufkumu ardına kadar pervasızca açan böylesi etkili bir zalim daha görmedim!?’’ derdim .insanın aklına gelen gelmeyen bütün duyularının kelepçelerini bazen hoyratça bazen meltem dokunuşuyla kıran her şeyin ama her şeyin minimize edilip birkaç lokmada sunulduğu başka bir ‘yazın çanağı’ varsa söylesinler masalarına yanaşıp sofra örtülerine bir kedi gibi sürüneyim.
bize yüklediği bunca hüzne rağmen keşke ama keşke temizlik işçilerine talimat verilse de (mümkün görülmüyor elbette )dökülen döküldükçe bin anlam içeren şu sarı sarı yapraklar hiç süpürülmese!!..
son cümle çok derin anlamlar taşır. hayat kimine güllük gülüstanlık kimine çamur bataklık. baharı yaşamadan güze varmak bize özgü bir alışkanlık.
Ağustos yazdan sayılmaz, güzdendir hep güzden
Sevemedim Ağustosu belkide hep bu yüzden.
bekleyenlerin gelmeyecek olduğu akşam
üstülerinde ben yapraklarımı toplarım
“ağustos yazdan sayılmaz caddede” anılar
sararıp solsun diye ömrümün arta kalanını
dağılırım caddede hezeyanlarım cebimde
taşıyacak hiçbir şeyim yok
ben bu ömrü bir acıdan aldım ama
güze bıraktım kendimin yalancısıyım
ağustos güzden sayılır eylül ekim
bıraktım bırakmasına ama savruldum ve öğrendim
pimi çekilmiş bir dünyada en büyük yalnızlıktır yaşamak!...
Yalnızlığın iç yüzü güzel yansımış şiire...Kutlarım...
Güz zamanına savrulan hangi ömrün izleri,
Son nefes veriyor rüzgarlı bir havanın önünde.
Yanmış sarı sıcakta bağrında köz köz tütüyor,
Hazan ki;ömrümüzde son demlerini vuruyor...
Ağustos güzden mi sayılır bilinmez ya;insan ömrü belli bir noktadan sonra güzü yaşıyor...yüreğinize sağlık değerli şair...Fatma Güven
Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta