Her sese cevap verdim / Sana gelince düğüm oldu sözcükler / Sandım ki aşk / Dinlemekmiş sevgilinin dudaklarında dökülen sözleri / Yanılmak da güzelmiş / Seni tanımak da / Bir zamanlar onu çok sevmiştim / Artık sevmiyorum / O da beni sevmişti / Alışkanlıktan sesini özlüyorum kimi zaman / Bana platoyu anlatmıştı / Bir nehir gibi konuşuyordu: / “İstanbul en alçak platodur,” demişti/ Şu ağlayan nehir olmasaydı / Çoktan unutmuş olurdum sözlerini / Ah, şu nehir yüreğimi ona sürüklüyor / Alçak platoyu yaran nehir... / Sızlıyor içim/ Ağlayan nehrin kıyısında balıkçılar / Oturdum biraz / Turnaları özlüyorum / Yağmur yağıyor / Topraksız şehrin yağmurunda ıslanıyor kalbim / Pişmanlık dokunuyor ellerime / Güneşsizim / Üşüyorum.../ Yıldızlar ve Ay dargın bana / Ve üstelik ben de kendime kırgınım / Bulutları neden tutamadım? / Tutsaydım, onunla gölgesinde otursaydım/ Peki ya Ay? / Ona ne demeli? / Güzel bir bulutun yerine koymamış mıydım? / Penceremde durmadıysa ne gelir elden...
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta