Bir at gördük bir zaman gezerken bir ormanda.
Gözden ırak bir yerde hem de böyle zamanda.
Merak ettik kimin bu? Yok mu bunun sahibi?
Yılkıya benzemiyor bir sahibi var gibi.
Baksana duruşuna yaşlı ve sakat değil,
Issız yerde işi ne hiç hasta bir at değil.
Semer yok, yuları yok, bir anlam veremedik,
Yabani at olur mu? Sırrına eremedik...
Bizi gördü kaçmadı, dikti kulaklarını,
Kişneyerek titretti uzun yanaklarını.
Usul usul yaklaştık ona dost tavırlarla,
Ağzımızda lakırdı; "gel kırı, kırı"larla.
Duyunca panikledi kırı kırı sesini,
Tepinmeye başladı tutarak nefesini.
Sanki önce dost idi tavrı birden değişti,
“Kırı”ya gıcık oldu ne acayip bir işti?
Yanaştık biraz daha yakınına sokulduk,
Baktık kaçıp gidecek daha da sessiz olduk.
Hayretten donakaldık yakınına gelince,
Alaca derisini daha yakın görünce.
Dişle açılmış belli iyileşmiş yaralar,
Pençe ile çizilmiş deride haritalar...
Bacağında, sırtında var birçok pençe izi,
Yakından görüntüsü daha bir üzdü bizi.
Meğer ne kadar zormuş, şu hayatta kalması,
Başıboş, ormanlarda, yabani at olması.
İçimizden birisi birden tanıdı onu,
Bu at falancanındı, onun kaybolduğunu.
Sahibi çok vicdansız, fazla fazla yük yükler,
Yükü yetmezmiş gibi bir de üstüne biner,
Biraz yavaş giderse atına küfredermiş,
Elinde sivri demir sürekli iğnelermiş.
Çok zaman aksatırmış arpasını yemini,
Sık sık yağır olurmuş çıkarmaz semerini.
Gözünde yaş görenler ağlayan at derlermiş;
Atın çektiklerine bakar üzülürlermiş.
Bir çayıra götürmüş boş olduğu bir günde,
Yerinde bulamamış geriye döndüğünde.
Kaçmış gitmiş çayırdan kırarak yularını,
Sahip toplamış gelmiş attan kalanlarını.
Daha gören olmamış onu hiçbir çayırda,
Bir daha hiç yatmamış barındığı ahırda.
Kaçmış gitmiş dağlara sahip işkencesinden,
Bağ bıçkısı, çuvaldız deriye dürtmesinden.
Bir çeşit yılkı atı fakat bu gönüllüsü.
Kurtulmuş eziyetten kalmamış sömürüsü,
Daha bir gürbüz olmuş dağa gitti gideli,
Fakat biraz pahalı özgürlüğün bedeli.
Elimizi uzattık onu tutmak istedik,
Bizi duygulandırdı; onu sevmek istedik.
Fakat izin vermedi kişnedi kaçtı gitti,
Ardından bakakaldık bizleri mahsun etti.
Güle güle özgür at iyi bak sen kendine
Tahammül etmemişsin sahip eziyetine.
Katlanmaktan iyidir ormanda özgür kalmak,
Ucu sivri demirle görünmez yara almak…
Sanki memnun gibiydi yoksa neden kaçsın ki?
Kırı kırı lafına neden fazla kızsın ki?
Belki daha hafiftir canavarın dişleri,
Pençesiyle derine harita çizişleri.
Aklıma geldi o an ondan kaçtı o bizden;
Ona yular takarak eziyet etmemizden.
Korkma tırnak, pençeden, canavarın dişinden
Belli ki daha iyi sahibinin işinden.
Artık özgür birisin, yaşa sen ömür boyu,
Neslin de özgür olsun sürdürebilsen soyu.
Bundan sonra hiç kimse gözünde yaş görmesin,
Çektiğine bakarak ağlayan at demesin! ..
Kayıt Tarihi : 4.12.2016 11:14:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Kazım Karagöz](https://www.antoloji.com/i/siir/2016/12/04/aglayan-at.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!