uyumadığımız geceye dayadık sırtımızı
kaybettiğimiz tanrıyı aradık
kurtlandık, aşk dedik buna
yaramızı emdik
ben en çok merhemsizliği emdim
belki en çok kurdu sevdim içimde.
duvar diplerinin o kaçınılmaz çağrısında
yurt edinmekti aitsizliği sırrı gecenin
bu katmanda bir fili ağlattım
çok ağlattım çok bıraktım parklarda
çok beklemiş banklar çok kaldırım taşları eskittim
filin bacaklarından yukarı incecik bir ürperiş
gitmeye çok kurmuş saatini.
siz kimi aradınız da boş kaldı sandalyeniz
salonunuzda koltuğunuzun biri hep bir hayale ayrılmış
kimi aradınız da duymadı dizkapağımdaki yara izi
gece diyordum sırtımız diyordum
ve duvar dipleri
bir nehre karışıyordum akışıyordum
aşk gibiydi yakışıyordum
ağzınıza değdim gözünüze çarptım
bir romanın hangi sayfasıydı da bilmediniz
artık ölebiliriz böyle hiç olmamış gibi
bir leşin hesabı nasıl sorulmazsa yırtıcı bir akbabadan
öyle sorulmazmışız gibi ölebiliriz
kuşkusuz bu manzaradan güzel
kuşkusuz bu manzarasız güzel
dünü kilitleyip büktük günü
benim kilitlerim avucumda eridi
benim kilitlerim göğsümde
bütün denizler derin, nehirler çıldırmış
ateş altında büyük orman
alevler büyümüş büyümüş
kimsenin bilmediği bir cehennem
herkesin içinde olduğu
aldırmıyorum, ateş sigaramı yakıyor
sigara gecemi
neyi söndürdünüz de bu karanlık bana kaldı
neyi konuştunuz böyle anlamsız ses yığınları
bir unutmak yakaladı ellerimden
duruşu heykel gözleri umman
sıcacıktı avuçları tuttukça savurdu
taş avlulardan ikindi gölgelerine
lunaparklardan içimdeki sessizliğe
bir ağaç kurudu, kırıldı dal
siz ne demediniz de böyle içinizden içimize.
rüzgâr birilerinin ağzıydı kımıldayan
gök tanrının yüzü
o güzel sonsuzluk o derin o huzurlu
neye döndünüz de yönünüzü freni patladı intiharların
neyden vazgeçtiniz de yoldan çıktı yüzyılın arabaları
26aralık2015
Sema Enci
Kayıt Tarihi : 29.12.2024 08:22:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.