Ağıt Şiiri - Hadi Kuranlıoğlu

Hadi Kuranlıoğlu
102

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Ağıt


Üzgünüm, küskünüm, kızgınım, kırgınım..

Asırlık yükleri ve yaşanmışlıkları sahiplenmiş, taş avlulu, taş damlı ihtiyar bir evin damında ninemin ninesinden kalma, “koç boynuzu” “açık göz” “hayat ağacı” motifleriyle işlenmiş bir kilimin üstünde yıldızlarla bağdaş kurmuş oturmaktayım.
Hayal ile gerçek arasında mekik dokuyan beynimin akıl oyunlarına aldırış etmeden, Divan-ı Kebir’den gazeller okumaktayım..

İnsanım, lakin; kemale ermek nedir, kemal nedir, ermek nedir, hatta insan nedir bilmemekteyim, bana ait olmayan öz be öz hikayemi nefessiz bırakılmış bir neyden, aşk narına yanmış Rabia’tül Adeviyye’den, on bin yıllık bir gelenekten, Tek Tek Dağlarının eteklerinden, Karahan Tepesinin koruyucusu Humbaba’dan dinlemekteyim.

Bakışlarım bir kelebek gibi gözlerimden nazlı nazlı süzülerek ruhumu taş evin damından, yıldızların tahtına taşırken, henüz yaşamadığım, bilmediğim, anlamadığım, tanımlayamadığım aşkların ayrılık acısını iliklerime kadar yaşamaktayım..
Yüreğimi zapt etmiş şifasız bir zehrin ızdırabından, tanımadığım sevgililerimi sorumlu tutmaktayım..

Kaç yaşındayım bilmiyorum, melekelerimin, latifelerimin, hislerimin, düşüncelerimin hangi asra ait olduğunu tarifleyecek kelimelerden yoksun, beynimi avucuma kusacak kadar kıvranmaktayım..
Lou Salome kırılgan sesiyle zihnimde raks ederken, “kanayan yanlarımın üzerine sıcaklığını örteceğim” diyor, sebebini anlamamaktayım.
Gözlerim kan çanağına dönmüş, aşka dair tüm kelimeler; hatta harfler birer birer gelecekten koparak bağrıma saplandığında ağlamamaktayım..
İntiharın kokusunu, aşkın korkusunu üzerine süren Nietzsche, ağladığında dönüp bakmamaktayım..

Bir sır var.. bir anlık kahırda bin yıllık lütuf barındıran, bir katre ayrılığa vuslatın okyanusunu sığdıran, elimi sol yanıma bastırsam sanki dokunacağım bir sır; iki arada bir derede kalmışım, hiçbir sırdan anlamamaktayım..
Hatıralar ile geleceğin belirsizliğe gebe endişeleri el ele vermiş ağıt yakarken, evhamlar zihnime saldırmakta, bense bilinmez aşkların yasına boğulmaktayım..

Dizlerim acıyor, ellerim yanıma düşüyor, aklım başıma geliyor ya da tamamen başımdan gidiyor, Divan-ı Kebir’den etrafa saçılan gazeller Kazancı Bedih’in sesinden Balıklıgöl’e yansıyıp kalenin surlarını dövüyor, akıllandığımı sandıkça delirmekteyim.
Zaman genişliyor beyitlerin nakaratlarında.
Otuz yıllık bir yarına bir lahzada varmaktayım; Dergah Camiinden göğe yükselen güvercinlerin kanadından düçar olduğum aşkları seyretmekteyim..
Aldatacı yeminlerle bezenmiş dilleri, ölümcül bakışlarını sona saklamış gözleri, çığlıklarıma duyarsız kalan kulakları ve kalbimi katletmeye ahdeden mühürlü kapleriyle sevgililerimi izlemekteyim..

Farklı zamanlardan yüzlerinde tebessümleri, ellerinde zakkum çekirdekleri, kahır deryasından çıkıp geliyorlar; direnememekteyim..
Bir avuç şefkati, bir dirhem aşkı, bir nefeslik hayatı el birliğiyle öldürdükleri bir kalbe çok görüp, çekip gidiyorlar; bir daha dirilememekteyim.

Taş evimin gecesinden bugüne düşüyor güneşin ilk ışığı; yüzüm görünüyor, ne yaşadığım bilinmeden yargılanıyorum: “kalbi var hissetmiyor ezelden mühürlenmiş, kendi ezelinden; evvelden lanetlenmiş, kendi evvelinden.." diyorlar..
Bugünün yargıçlarını, geçmişin aşklarını oturduğum yerden temaşa etmekteyim.
Onlar bana üzülmekte ben onlara sessiz sessiz gülmekteyim..

Üzgün, küskün, kızgın, kırgın değilim..
Acısı geçmiş hatıraların özünü süzmekteyim..

Hadi Kuranlıoğlu
Kayıt Tarihi : 10.11.2024 20:53:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hadi Kuranlıoğlu