Ağırlık pazarlığı (başlık parası)
Top dediğimiz Giyotin pencerenin önündeki sedire oturup avuç içi kadar ayna parçasını sardığı bezden çıkararak evin kalsaları ile pencerenin arasında oluşan açıklığa aynayı özenle yerleştirip ocakta ekmek ısıtmak için kullanılan maşanın üzerine konserve kutusu içerisine koyduğu suyun kaynamasını beklerken maden ocaklarında da kullandığı mendilini boynuna sarmıştı. Kıl fırçasını pencerenin kenarına koydu, yeni jileti ambalajından açıp, traş makinasının üst kısmını burgalayarak söküp jileti yerleştirdikten sonra suyun ısınmasını beklemeye başladı. At kılı fırçası ve silindir traş sabunu da sedirin üzerine bıraktı, pencereden gördüğü hayvanlara hâlâ ev yanına gelmedikleri için bir sürü laf etti. Kapıdan Anamın iki saattir sen daha traş olamadın mı çıkışına hayvanların eve gelmediğini traş olur olmaz onları getirmeye gitmesinj söyledi. Maden ocağından guruplu işçi çalıştığından boş gurubunu köye yeni gelmişti. Bir ay köyde dinlenip tekrar maden ocaklarna gidiyorlardı Tarlada mısırlar olgunlaşmaya başlarken mısırı toplanmaya başlanacağı günlerde babam madene gitmek zorundaydı. Bu yörede her madenci ailesinin karşılaştığı, evin adamı gittiğinde geriye kalan işler hanımların sırtındaydı, kadın işi ve erkek işini her aile kendisi halletmek zorundaydı. Ocakta ısınan suyu pencerenin önüne koyup mendilini boynuna sarıp yüzünü sıcak suya bandırdığı fırça ile sabunlayarak acele bir şekilde traşını oldu. Traş makinasının jilet yuvasına yerleştirdiği jileti yerinden çıkarıp ambalajına sardıktan sonra fırçayı yıkayıp kuyudaki suyu boşalttıktan sonra mendil ile birlikte ocaklığın sağ tarafındaki eşya dolabına koydu, ocaklığın diğer tarafındaki dolap hamamlık dediğimiz bir metrekare civarında banyonuzdu.
Hamurdana hamurdana yerinden kalkarak karşı tarlaların kenarında otlayan hayvanların eve kendiliğinden gelmesini beklemeden hayvanları eve getirmeye gitti.
Saat hayli geç olmuş neredeyse hava kararmak üzereydi. Anam evde kendi kendine bu adam gittiği yerden gelmesini bilmiyor, daha acımadaki tarlaya mısır beklemeye gidilecek nerede bu diye homurdanıp duruyordu. Tarlaya yanımızda getireceğimiz köpekler için yal tenekesini ocaktan alırken neredeyse öğleden beri kah sacayağının üzerinde kâh ocağın kenarında duran yal tenekesini alıp sayada indirirken, birden bana dönüp git karşıki mahalleden buban adamı çağır şimdi o havuz başında toplanan birileri varsa oraya gitmiştir gelmek bilmez. Aramızda bir dere olan incecik taşlı yollardan karşı mahalle ile ortamızds köy odası da vardı, belki elli yıllık ahşap binada karne tatillerinde köyde veya civar köylerden Kur'an bilen hocalar çocuklara kuran süreleri ve Elif cüzünü öğretirlerdi. Odaya doğru inişli yolun başında sol tarafta en oda kadar eski bir ev vardı.. Ben odanın yanından geçerken okul tatillerinde gittiğimizde odanın tavanında gördüğünüz tabutların varlığı buradan geçerken gündüz olsun gece olsun bütün çocuklar gibi benim içinde korku demekti. Henüz odaya yaklaşmadan bildiğim duaları okumaya başladım.. odası tarafına bakmadan hızlı adımlarla buradan geçtikten sonra önüme gelen topal. Haşim'in evinin yanına geldiğimde havuz başındaki gürültünün pek hayra. Alamet olmadığını anladım ama, oraya gidip babamı çağırmalıydım..bir alacak verecek meselesi yüzünden olduğunu zannettiğim tartışma hayvanları mısır tarlasına girmesi tavukların bostanları harap etmesi tarlasının sınırının geçilmiş olduğunu vs birçok önemli sebebler ile neredeyse kanlı bıçaklı kavganın eşiğine gelinmişti. Oysa burada çoğu akşamlar tatlı sert muhabbetler olur, tavuğuna yumurtasına iddia ya girilir, hele hele evdeki eşyaların Tamamı burada sayılırdı, yediğinde iki yün yatak yorgan sedir karyola iki kullanılmadik kandil sekiz teneke ayçiçek yağı 10 teneke gaz yağı iki çuval şeker vardır..diye varlık üstünlüğü kurulmaya çalışırdı.. on altı numaralı av tüfeği diye anılan tek kırma ve çift kırma tüfeklerindr hiç doldurma mermi atmadığını iddia eden amcamız fisekligi getirmek için bana hanımını çağırmaya gönderirken, köyün delisi ilk gördüğü kişiye elini ağzına getirip sigara isterken başka birisinin git şuradan ne sigarası millet maden ocaklarında parayı senin için mi kazanıyor deyince sessizce uzaklaştı.. ben irefiye neneyi merdiven başından çağırdığımda bana ne fisekligi vermiyorum ibram amcana söyle der demez babamın yanına gelip hadi Baba seni anam çağırdı deyince, oğlum sen kardeşini de al git köpeği de alın köpeği sayvanin direğine bağlayın ben sonradan geleceğim deyip beni gönderdi. Eve geldiğimde anama babamın söylediklerini söyleyince önce güzel bir şekilde babama malum laflarını söyledi. Köpekler henüz yalını yemiş yerlerinde bağlı olarak duruyordu. Kardeşim köpeğin bir tanesinin zincirini çözüp sayattan dışarı çıkarken amcamla bitişik olan evimizde yengem bizi görünce bu sefer o hem babam hem anam ile kavga etmeye başladı şuncacuk çocuklar bek beklemeye gönderilir mi diye anam durumu kısaca anlatınca bize korkmayın yakınındaki tarlada Recai abiniz de var bir şey olursa yanına Gidersiniz seslenirsiniz dedi Recai abim benden belkide üç beş yaş büyüktü ben ilk okulu ya bu yıl bitirecektim. Kardeşimin elinde köpegimizin zinciri benim elimde av tüfeği beraber yola çıktık hava iyice kararmıştı. Gideceğimiz yol en az yarım saat ve yokuş. Bizim evden sonra üçüncü evi geçince mahalle ile bağlantımız kesildi artık ne bir ses ne bir ışık var tarlanın germeç'inden geçince artık mısır tarlalarına girmiştik, şimdi karanlıkla birlikte korkularımız daha da arttı. Duyduğumuz her sesten irkilir olduk insanoğlu güneş batınca evlerine çekilmiş gece kararması ile dünyanın diğer sakinleri börtü böcek hayvanlar yaşam alanlarına inmeye başlamıştı, ama bizi içlerinden bir hayvan ilgilendiriyordu yaban domuzu.. elimdeki tüfeğin emniyetini açtım haznede mermi olduğu halde kendimin kardeşimin ve köpeğin güvenliğini hiçe sayarak, ön tarafta ben arkamdan kardeşim ve köpek olduğu hâlde mısır tarlamızda ki sayvana ulaştık. Bir hayvan görüp panik yapsam bir şeye takılıp düşsem tüfek kazara ateş alır kendimi köpeği ve kardeşimi vurabilirdim. Duyduğumuz her catırtıdan her sesden korkuyorduk kazara birisi bizi korkutmak için önümüzde bir yerde saklanıp ayın domuz taklidi yapsa oraya doğru düşünmeden ateş eder bir felakete sebeb olabilirdim.. Sayvana geldiğimizde köpeği sayvanın direğine bağladık, sayvan ön tarafına üç metre boyunda dikilmiş iki direğin ön tarafına ve arka tarafına sandallar ile desteklenen ve sadece üst tarafı çalı ağaç dalları ve otlar kapalı bir korunaktı. Köpeğimizi sayvanın direğine bağladık, tüfegimin mermisini çıkarıp sayvanın içerisine güvenli bir şekilde yere bırakıp, üzerini yorgan ile kapattım. Şimdi babamın gelmesini bekliyoruz bir yandan da domuzlar tarlaya gelmemesi için gürültü yapmamız gerekiyor. Bunun için ya ses çıkarmak gerekiyor ya teneke çalmak. Biz kardeşimle hem guuuuuuk diye bağırıyor hem 18 kgli boş ayçiçek yağı tenekesinin üzerine küçük sopalarla vurup ses çıkartıyoruz ( Teneke çalıyoruz, davul çalmak gibi bir şey)
Sanki geceyarısı olmuş gibi babamın gelmesi uzadıkça uzadı gibi geliyor, korkudan beş on dakika aralıklarla teneke çalıyor sesimiz yettiğince guuuuuuk hoooy gibi sesler çıkartıyoruz.. tarlaların sınırına doğru bir ışık göründü, kim olduğunu bilmiyoruz. Tabiki gelen babam olmalıydı ama mesafe iki üç km var biz tarlanın en üst kısmında sayvanımızdayız. Biz babamın bize ses işitme mesafesine gelip Muharrem diye seslenene kadar korku içinde kaldık. Babam geldiğinde önce tüfeği sordu, yerini gösterip oradan alınca hazneye kuru sıkı diye tabir ettiğimiz fişeği hazneye sürdü tüfeği bana verip havaya ateş ettirdi, ses karanlığa karışana kadar devam etti sonra gittikçe azalarak dağlar arasında kayboldu. Ardından diğer tarlalarda bek bekleyen insanlar da tüfeklerini havaya doğru ateşledigini duyduk. Bu her mısır bekleme sezonunda insanoğlunun doğayla verdiği mücadele idi bu domuzlara meydan okuma idi Tarlalarımızın etrafı 1,5 metre aralıklarla çakılan kazıklara on on beş cm aralıklarla çakılan altı yedi sıra dikenli tel bile domuzların tarlaya girmesini önleyemiyordu. Bu yüzden her mısır olgunlaşma zamanı tarlalarımızı beklemek zorunda idik. Babam silahı bana ateş ettirdikten sonra küçük kardeşim beş on dakika içinde sayvanın alt zeminine serdigimiz çul ile yorgan arasına girip uyumuştu bile, babam kardeşimin uyduğunu görünce hadi sende uyu deyince yarım saat sonra bende uyumuştum. Sabah kalkınca vücudumun soğuktan yada akşamki gerginlikten olsa gerek kaskatı kesildiğini hissettim biraz sonra normale döndüm. Köpeğimizi bağladığımız yerden çözüp eve gönderdik biz de güneş ufukta biraz yükselene kadar bekleyip hep birlikte evimize döndük. Babam iki sonra tam mısırları toplama zamanında boş gurubu bittiği için köyden maden ocaklarındaki işine gitti, o gittiği akşamı da maden ocağında çalışan abim ve amcam köye geldiler ( o zamanlar maden işçileri bir ay köyde çoluk çocuğunun yanında kalıp bir ay maden ocaklarında çalışmak için köyden ayrılıyorlardi bu birbi bir ay içinde köye hafta izinlerinde bir veya iki defa köye gelirlerdi)
Ağabeyim gelince iki üç akşamda mısırı o bekledi sonra mısır hasadı başladı. Önce mısır kocanlari gövdesinden ayrılilp kağnılar ile evlere taşınıktan sonra mısır sapları Irak'la kesilip tarlanın kenarında yığın yapılır harmana taşınırdı. mısırları kocanindan soymak için her evde geceleri mısır soyma mesaisi olur yetiştirmeyenler için imeceler düzenlenip mısırlar soyulduğunda un olmak için kurmayı beklerdi. İmece için akşam evinden çıkıp geri dönmeyen kızını aramaya gelen Baba kızının kiminle gittiğini biliyordu tüfeği havaya doğrultup ateşledi ve evinin yolunu tuttu akşam olduğunda köyün ileri gelenleri kız babasının evinde toplanmış çoktan ağırlık dediğimiz başlık parası pazarlıkları başlamıştı bile...
Muharrem Akman Zonguldak 24/ 08/ 2023
[24/8 18:25] Musa Dinç Yazar Facebook: 👍
Kayıt Tarihi : 27.8.2023 01:17:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!