Çocukluk yıllarımdı
köylüydük hayatımda metropol görmemiştim kaşıklar ağaçtı çatalın varlığındansa haberimiz yoktu
abilerimin gördüğü en büyük şehirse halamın oturduğu sarıkamış,tı
Ben se sarıkamışı sadece duymuştum hiç gitmemiştim o dönemın anlatımlarına bakılırsa günümüzün parisi sarıkamışın yanında küçük kalırdı iki katlı evlerin olduğunu duyduğumda çok şaşırmıştım
Rahmetli anam her tandır yaktığında bize ya kete yada mantı yapardı yaptığı mantılar normal yaprak matılardı ama bizim için en lüks yemek sayılırdı
Yine birgün anam tandır yakacağını bize matı yapacağını söyledi
Bizi bir sevinç aldı ki sormayın o zamanlar beş çocuk.tuk ablam ve üç abim vardı ben en küçükleriydim ve çok meraklıydım
İkinci büyük abim çok yetenekli biriydi nereden gördüğünü bilemiyorum ama çatal denen varlığı biliyordu mantı yapılacağını duyunca hemen icraata başladı bende merakla izliyordum ağaçtan dört parmaklı çatal yapıyordu gerçektende çatalın tam benzeri ve boyutunda ağaçtan harika bir çatal yaptı hiç çatal görmemiş biri için bu bir devrim sayılırdı
Ondan küçük abimde aynı yolu izliyordu ama nedense yaptığı çatalların parmakları kırılıyordu bir türlü dört parmağı denk getremiyordu
Sonunda üçüncü abimde kendine iki parmalkı bir çatal yapabildi diğer abimin çatalını tutmasada işe yarayabilirdi
Bende onlara bakıp çatal yapmaya uğraşıyordum ama her defasında çatalın parmakları kırılıyordu bir türlü parmaklarını yapamıyordum parmak aralarını açarken ağaç kırılıyordu zaten çok küçüktüm başarma sansım yoktu ama yinede uğraşıyordum abilerimse bana bakıp gülüyor alay ediyorlardı biri birimize rekabetten dolayi yardım söz konusu değildi
Ben bir türlü bu çatan denen varlığı yapamadım
Sonunda tek parmaklı bir çatalda karar kıldım kendime on beş yirmi santim uzunluğunda mızrak benzeri ucu sivri bir bir çatal yaptım
Abilerim görüp alay etmesinler diye sakladım mantılar pişip tepsiye konuca her kes çatallarını çıkarmaya başladı
Ben mızrağımı çıkarınca abilerim gülmekten yerlere yatıyorlardı olum bu çatal değil resmen biz diyorlardı sen bununla matı yiyemezsin deyip gülüyorlardı
Mantıları yemeye başladığımızda mantıları nasıl alacak diye herkes benım mizrağıma bakıyordu
Mızrağımı üstten mantılara batırmaya başladım önce beş altı matıyı topladım ağzıma götürüce mesafeyi ayarlayamadığımdan mızrağın ucu damağıma battı demekki heyecandan mesafe ayarını yanlış yapmışım bir kaç hamlede mızrağım daha fazla mantı tolamaya başladı üsten matılara tek tek batırdığımda önce aldığımı yukarı itiyor sonrakini adeta istifliyordu abilerimin çatalları ancak bir kaç mantı alabiliyordu
Üçüncü hamleye çok hızlı başladım abilerime hava olsun diye jet hızıyla mızrağımı tepsideki tüm mantılara batırmaya başladım ortalama on beş santimlik bir mantı ıstifi oluştu mızrağımda abilerim bunu görünce hışımla üzerime atladılar ulan manyak bir tepsiyi bir seferde topladın diyerek mızrağımdaki mantıları tepsiye boşaltıp mizrağımı kıdılar beni de bir güzel dövdüler bir dahada böyle bir çatal yapmama izin vermediler ablamda benden yanaydı abilerime o küçük ama sizden daha akıllı ikiniz onula baş edemeyince dövüyorsunuz diyor abilerime kızıyordu
Tamamen yaşadığım gerçek bir olaydır
2008 Cebbar korkmaz
Kayıt Tarihi : 2.8.2008 12:19:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
HALAKLARIN GERİ KALMASINDAN BAĞLI BULUNDUKLARI SİSTEMLER SORUMLUDUR
melek ayaz
Saygıyla
Tebrik ediyorum...
Saygılar.
Selam ve sevgilerimle
Recep Uslu
TÜM YORUMLAR (13)