Afrika, yaşlı dünyamızın en büyük anakarası, oldu mu insanlığın maskarası?
Birlik ve dirlik hâkim, âdemoğlu misali, yaşanmazken kıtada kardeş kavgası.
Araya okyanuslar girince nifak da girer, dünyayı saran keşifler olur baş belası.
Güneşin bilinmez nedendir kızması? Her yere nur olan yıldız orda ateş parçası.
Derken bir gün beyaz adam ayak basar, kimse bilmez niçin bu anakaraya?
Derler: “Hoş geldin, sefa geldin Kutsal Bilge! Senin de mekânın otur buraya.
Yanaştı ruhbanlara “bu dostumdur! ” diyerek, döndü sırtını gitti kendi gibi olana.
Karşı çıkan olursa aldırma sen ona, iyi bak vaftiz olana, istikbal artık onda.
Allah’a kul olan ruh özgür kılar bedeni, zillete düşmek yakışır ruhbana kul olana.
Yıllar sonra haykırdı kutsal şarap tatmamış, vaftize de batmamış aklı başında bir kul:
“Beyaz adam gelmeden bizim yeraltı zenginliklerimiz vardı, onların elinde bir İncil.
Şimdi onların yeraltı zenginlikleri var, bizim elimizdeyse ne tuhaftır ki bir İncil.”
Gördün mü bak roller değişti işte! Ettik baş tacı onu hem zelil etti bizi hem rezil.
Bundan sonra anladım kutsanmış nesiller köle, özgür artık elinde olmayan İncil.
Ey Halkım! Beyaz adam var ya; çatlıyor yemekten bir gör, bizden aşırdığıyla.
Sor, kardeşin tadarken her on beş saniyede bir ölümü, acaba utanan var mı tokluğuyla!
Ne yaptın da hak ettin böyle melül bakmayı? Kurtulur mu Afrika, dizlerine vurmayla!
Kurtuluşum nasıl, nerde diyorsan, elbette ki mazlumların felahı olur hakkı bulmayla.
Diyorlar ki: “Bir bardak su için kilometrelerce yol yürür bir can, hayatta kalmak için.
Açlık ve susuzluk kuruluyor sofralara günde üç öğün.” Lakin fazlası lazım yaşamak için.
Nedendir bu zulüm bilmem ki, bunca zenginliğe inat ölümü bekleyen milyonlar için?
“Ölümün kıyısında sırasını beklemek! ” Reva görülen mi yoksa kader mi bizim için?
Her on beş saniyede bir can kardeşim ölüyor, ben de sıra mı bekleyeceğim bunun için?
Bir tiryaki efkâr dağıtmak için; bir nefes çekiyor şimdi baksana bizim için!
Akşamcı hemdert olmuş halimizle; dem çekiyor bir yudum, o da bizim için!
Beyaz adam yardıma koşuyor; kanıyor vicdanları, çekiyor gam, bizim için!
Bak işlemiş madenimizi veriyor geri; vur diye kardeşini, çalışmış bizim için!
Misyonerler hastane kurmuş, hizmet ediyor dinini ve onurunu satana, bizim için!
Kardeşlerim, ağlamayın benim için; insanlık ağlamadı çünkü kırılan onurum için.
Kendimle gurur duyacağım, Rabbime alnı ak varacağım; onurlu yaşadığım için.
Şimdi özgür bir kuş gibi öylece kalacağım ülkemin semasında aydınlık yarın için.
Yaşamımın gayesi olacaksa ömrümce; bir yudum su, bir lokma lapa benim için.
Bırakın ülkemde bir can hayat bulsun! Ne olur vurmayın kartalımı benim için!
Az ilerdeymiş yardım konvoyu artık ne gam, cellâdıma gülümsüyorum dünyaya söyle!
Taş gibi hareketsiz kaldım, belki bana da uzanırdı bir el, çığlık atıp kanat çırpsam öyle!
Kurumuş bedenimden bir şeyler mi çekiliyor ne! Ölüm böyle bir şey midir çabuk söyle!
Ben sırrına eremedim yaşamak güzel mi? Ne olur bari bu kadarını insaf et de söyle!
Ölmek varmış kurtuluş bu kadar yakınken, tarih beni yazıyor sessizce bak bu kareye öyle!
Birleşmiş milletler diyor: “Bu yıl on bir milyon ölecek; bunun yedi yüzü açlıktan.
Kurtulurmuş ot ve yaprak yiyen bu canlar; köpeğine verdiğinin yarısını ayırsan.
Kırk bin kişiye de bir doktor. Etiyopyalı dört yüz insana denk; İsviçreli bir insan.”
Afrika’da 15 saniyede bir can bedenden ayrılıyor, bari bundan haberdar olsan.
Belki bir bardak çay içerken, belki de bu mısrayı okurken şimdi gider bir can.
İstanbul, 24.04.2006
Hasan KarahisarKayıt Tarihi : 3.5.2006 17:14:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (13)