Affetme Bizi Anne
-ırkımızın kanayan yarası
soykırımın pençesindeki Doğu Türkistan’a-
“güzel Türkistan, sana ne oldu” 🎶
anne
senin üç kızın vardı
gözleri
yıldızlar gibi ışıl ışıl
çehreleri bembeyaz
bahtları katran karası
biri zindanda şehittir
birinden hiç haber yok
ölü mü sağ mı tanrı bilir
ve en küçükleri -nâzende-
-henüz yalnızca on üçündedir-
yıkılası, yokolası bir çin umumhânesinde
aşağı yukarı üç senedir, allahsızlar elinde esir
her gün ölmek için kaç bin kez dûa ettiğini
ne kendi ne de onu işitmek istemeyen rabbi bilir
ve kızıl çin
evinin direği
gönlünün sevinci seyit ali’yi
beş yıl evvel nâhak yere îdam etmiştir
şimdi yatağında seninle berâber uyuyan
derisini diri diri yüzmek istediğin bir çinli köpektir
sana bin yemîn olsun
bugün olmasa bile bir gün
mutlak ve muhakkak alınacaktır öcün
bilirsin, bizim “kînimiz dînimizdir”
çünkü bizi yaşatan da, koruyan da kînimizdir
ve anne unutmak
işte bu bizim en büyük felâketimizdir
benim tertemiz
afif, látif, naif anacığım
yanına gelmek
yoluna ölmek
tek damla gözyaşına mukâbil
gerekirse on sekiz bin âlemi
kül duman etmek istiyoruz
fakat kahretsin ki kurtulamıyoruz
yazgımızın
bir türlü kıramadığımız
o mel’un prangasından
zor anne
orada olmak da
ölmek de orada
o zulme direnmek de
çok zor biliyoruz
ve inan bana burada
yâni böyle çâresizce
eli kolu bağlı beklemek de
hiç mi hiç kolay değil
böyle mahzun bir gecede
hem de böylesine vicdansız
böylesine zâlim bir zemheride
ve yitirdiklerimizin
yitireceklerimizin
tutarken bir yandan yasını
sessiz sedâsız
bir yandan da çırpınıyoruz
diri tutabilmek için
istiklâle, istikbâle dâir umutlarımızı
ve inan bizim için bir cehennem azâbı
dalgalandıramamak kaşgar’ın, urumçi’nin
en müstahkem mevkîlerinde
ve kabirlerinde kutlu dedelerimizin
aldan ayırmadığımız gökbayrağını şanlı şanlı
kaderi kederli kalemlerle çizili
benim yiğitler yiğidi anacığım
çarpıyor yüzümüze
ayazlı bir tokat gibi
mahvolası acziyetimizi
inan her nefeste
her seherde
kürre-i arzı
kubbe-i arşı titreten feryâd ü figânın
ve onlar
yâni kuru kalabalığın
ağa paşa
şah sultan
yarı tanrı yaptıkları
ve bütün hıyânetlerini
ayakta alkışladıkları onlar
sana kör, sana sağırlar
çığlıklarını duymuyorlar
ve biliyorsun duymayacaklar
çünkü anne
bizden değil onlar
-çok anlattık eşe dosta
lâkin gel gör ki
sanki duvara konuştuk yıllarca-
ah benim güzel anam
niye merhem olsun bizden olmayan,
bizim yaramıza
onlar ki anne
yalnız sırtımızdaki hançerlerin
aşağılık sâhiplerine merhamet ederler
ve diş bileyen her kim varsa Türk’e
ona çok derin
ve anlaşılabilir bir muhabbet beslerler
ah ne yazık
Türk vatanında Türk olmak
yalnız orada değil burada da
-yâni onlar’ın nazarında-
işlenilebilecek en büyük suçtur
fakat anne
tanrı şâhit
târih şâhit olsun ki
“şu öksüz Türklüğümüzü
değişmeyeceğiz bin cihâna”
bir de onlar’dan ziyâde
biz’den gibi görünüp
arap, rus, fars, çinperestlik eden
bizim şehitliklerimizde
düşmanın zafer marşlarını söyleyen
şahsiyetsiz pervâneler var anne
ve sen de bilirsin ki biz
ne îsâ’nın ne mûsâ’nın
ne kâtil amerika’nın
ne kanlımız rus ayısı'nın
cerâhatlı aşkını besleriz
en ücrâ köşelerine kadar
ırkımızın o tertemiz
sevdâsıyla dolu yüreğimizde
velhâsıl
tasması, salyası tam tekmil itler de
hançerini
bir an olsun elinden düşürmeyen
anadan doğma, son kalite hâinler de
bolca bulunuyor
düşlerine kadar
hüzne, inkisâr-ı hayâle batmış
her şeyimizi borçlu olduğumuz
canımız, kanımız, rûhumuz
bu çok güzel
ve haksızlıkların pençesinde kıvranan ülkede
utanıyoruz anne
içtiğimiz sudan
yediğimiz aştan
bastığımız topraktan
öptüğümüz dudaktan
el sürdüğümüz kitaptan
ecdâdın aziz hâtırasından
damarımızdaki kandan
baktığımız aynalardan utanıyoruz
ve haddi hudûdu yoktur
kan çanağı gözler hâlinde
çehremizde çakılı duran
bu uçsuz bucaksız hicâbımızın
evet belki sana bunları söylememeli
seni ümitsizliğe sürüklememeli
lâkin doldum taşıyorum
durduramıyorum dizgini boşalmış yüreğimi
gizleyemiyorum senden
en bilmemen gereken hakikati
kabullenemiyorum anne, bu allâh’ın belâsı vaziyeti
ah biz ki anacığım biz ki
“ölmüş, fakat yenilmemiş” kür şâd’ın
ölümüzden bir şanlı azrâil yaratmış gazi paşa’nın
isimleri yüreklerimize altın harflerle yazılı
cemál’in, enver’in, talát’ın
saymakla tükenmez
her biri âbide-i şeref bilcümle atalarımızın
ve mâzîsi
târihi yaratan ışıltılı zaferlerle dolu
kahraman ırkımızın
bu çağdaki yüz karalarıyız
biz vazîfemizi yapamadık
seni düşmandan koruyamadık
ve yarın tanrıdağ’ın zirvesinde
kurulacak olan atalar mahkemesinde
affetme, ne olur affetme bizi anne
| musâ hiram duvarcıoğlu
20 Aralık 2019
*Demlik Mecmua’nın 8. Sayısında yayınlanmıştır.
Kayıt Tarihi : 27.7.2023 13:23:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Çin'in, işgal ettiği Doğu Türkistan'da uyguladığı soykırım ve asimilasyon politikaları çerçevesinde Uygur Türkleri'nin erkeklerinin toplama kampına alınıp evlere Çinli erkekler yerleştirildiği haberi üzerine sabaha kadar öfkeden gözümden yaş gele gele yazmıştım. Kurşun atamıyorum, elim kalem tutuyordu, haddim olmayarak yüreğimdeki kederi döktüm. Tanrı Türk'ü Korusun lâkin Türk, Türk'ü korumazsa Tanrı Türk'ü korumaz.
![Musa Hiram Duvarcıoğlu](https://www.antoloji.com/i/siir/2023/07/27/affetme-bizi-anne-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!