Affedilmezmiş Şiiri - Ahmet Cemil Atay

Ahmet Cemil Atay
196

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Affedilmezmiş

Affedilmezmiş

Yıkık bir viranenin ortasında
Ellerini dizlerine kavuşturmuş, oturmakta sessiz adam
Çamurlu yüzünde tertemiz gözyaşları var topraktan
Yankılanıyor sabah seherinin niyazları
Arkada ayaz var, sanki bir ağıt kadın dillerden
Bir yarım sahne ev sahipliği ediyor, ferhad feryat hallerde

Tir tir titriyor bir kırık keman
Sanki soğuk bağrına üşüşmüş, yayılıyor şehre bir figan
Günlerden Cuma, toz toprağa karışıyor, gözlerde bir peçe
Efeler var saf saf dizilmiş ve avuç içlerinde gözyaşı
Raflarda unutulmuş mukaddesten kelimeler gözyaşı gibi dökülmekte
Ve zamana öğütülmekte, gözlerse bambaşka dilde

Bir kış haftası, soğuk iliklere işliyor
Bulutlar dört bir yandan şehri sarıyor
Sağnak gök kuşağına boşanıyor
Islak kaldırımlar ve buğulu camlar
Camlarda çirkin mi çirkin kadınlar
Gözle görülen sahipsiz sokaklar
Sokaklarda ise Zincirsiz salıncaklarda sallanan çırılçıplak gölgelerden çocuklar.

Kör gözlerinde hülyalı bakışlar, elinde hayallerden bir çomak
Yüzünde geçmişin çizikleri ve acı hatıralardan bir yalnız gamze
Silik benliğinde ecnebi kelimelerin ardında kalan hint kumaşından bir sevgi perdesi
Sahipsiz soytarıların eğlencelerinden önüne geceden serpilmiş karmaşa
Ve aynı Soytarıların ağızlarından üfürdükleri Mecusi ateşi
Tutuşturmakta ucundan hayalleri

Bir sarhoşlar balosu kurulmuş yine arsız gülüşlerleden bir kubbe ile
Günahkar yüzlerden tablolar cizilmiş masmavi gökyüzünün göğsüne
Sessizliğin bağrında boğulmuş seslerin yükselen uğultusu renklere karışmış
İnsan suretinde bedenler ruhsuzlar yortusunda saçmalaıklara bulaşmış
Güm güm davullar çalmakta panayırın açılışına
Ve ellerinde binlerce rengin karmaşası ve bir günün ardında bıraktıkları

Soysuz vadinin kuru toprağında savruluyor gözlerden bir toz yumağı
Kelimelerden bir yalancı çiçek ordusu
Ve zaman dilimlerine mahkum edilmiş sevgi sözcükleri
Hasat zamanında kurak bir aşkın asılmışlığının elimde kalan sicimi

İsyan bayraklarını açmışların kırmızıya bir boğanın hayranlığı gibi hayranlığı mı var?
Burunlarından mı solumaktalar bunlar,
Köşe başlarında yeşermiş en rutubetli yerlerde serpilmiş
En yalancı güzel maskelerle süslenmişler,
Geldiğimiz yer bir maskeli balo ve de insana davetsizlik mi var?
Bir bam telinin titreyen bedenine sokulan
Anlayışlı bir hayalin ellerinde kurumuş çiçeklerden bir demet
Ve yağmurlardan bir buket
Ulaşamadığımız eski zamanlara bir özlem
Dildeki bu hayali nakarat.

Sersefil yüzlerde cehennem renklerinden maskeler
Yusuf’un en küçük kardeşinin inci göz yaşlarından bir kuyu
Ve binlerce kuyu insanlığını kaybetmişlerin başında yutkunduğu
Ne kayıp var ne kuraklık nede aradığınız su-
Kayıp kentin zamana mahpus kayıpları.

Dilsiz mızıkacının soğuk dehlizlerdeki son bestesi
Yarım aklıyla, asit bir gecenin usulce genzine işlediği
Karınlıklar üstüne kurulmuş yalan şehirleri
Ve sessiz gülüşlerin hınzır ürpertisi

Tarih ve zamana gömülmüş nesillerden akan kan
Dilde bıraktığı soysuz efendilerden acı tad arda kalan
Katrandan mıdır nedir masadaki kadehin içindeki
Bu son sefil gecenin son kumarı ve papaz son koz elimdeki
Rulet mi oynasaydım- rakamlarda mı kayıp benliğimi arasaydım-
Soyunup masalarda mı dolaşsaydım
Mızıkacı hasandan kalan son akçeleri kahpe kadınların göğüslerinde mi ufalasaydım

Bir iki üç, hepsi de ne kadar gülünç
Sahnesiz oyuncular bunlar, yüzsüz insancıklar
Kendi arlarında bir gönül dünyası kurmuşlar
Pazar ayinindeyiz sanki, papaz efendi ve nedimeleri
Ellerinde kanımdan bir şarap
Elerimi lime lime doğrayıp kana batırmışlar
Peşlerinde kan kemiricileri.

Boş bir kompartımanda kıyafetsiz ve sahipsiz bir yolcu
Kayıp rotasında elinde bir önceki yolculuğundan kalan yelken bezinden bir kefen
Kumsala kazdığı son mezarı gelgitlerle dalgalara karışmış
Dalgalarla kumsala vuran o deniz kızı bir hayal ve aklında yanlızlıktan bir acı sızı

Budalalar sürüsü sehre karışmış, ne varsa yağmalamışlar bu bir Moğol türküsü
Kelimelerden ırmaklar kurumuş, fikirlerden kadim konaklar sökülmüş
Bir kültürün bütün sütunları fikirlerden kefenlerle sürülmüş
Kültürsüz zamanlardan bir ninni, kelimelerin kısır döngüsü

Hayalimde hiç sönmeyen kandiller var
Bedenlere akıtılmış kurşunlar var
Kırk ikindi yağmurlarında kırk gün kırk gece süren seferler
Varoluştan doğan ve hiç bitmeyen savaşlar var
Ölümün gözlerinden akan bir barış

Zakkum meyvesinden şerbetler yapılıyor
Acı tadında acı bir keyif sürülüyor
Kurumuş bir kuyunun etrafında kurulmuş bir meclisten
Cürüyen bedenlerden ve sahipsiz ruhtan bir koku yayılıyor
Islak kefenlerde kalan acı bir türkü tütüyor

Sarı sarı başaklar var sonsuza uzanan o ovalarda
Fındık fareleri cirit atıyor ve tarla sıçanları ellerinde şaraplar eğleşiyor
Dişsiz bir ırgat elinde bir konyak bir rus ezgisiyle dans ediyor
Hayal perdesinden bir elbise dikilmiş ve genç karısı bir baloya özenmiş
Eskiyen pabuçlarını umursamadan
Atıyor kendini son bir trene istanbula kalkan
Tüm hatıralarını eskiyen fikirleriyle ve kıyafetleriyle yakıp

Salvador dali gülümsüyor soğuk kış gecelerinde o ince bıyıklarının tirek gölgesiyle
Çizmediği tablolar o an ellerimde şekil alıyor
Dilsiz çocuklarda güzel diller ve kör kıza bir hayali göz karlanıyor
Masmaviye dönüyor kömür zeytini bakışlar
Deliler meclisine bir masa kuruluyor ve ellerinde fenerler içeri giriyorlar birer birer
Mahrum cümlelerden kuruluyor bir sessiz cümbüş
Siyah beyaz kıyafetiyle bir Çingene ağzında tüm dişleri dökülmüş
Olana bitene anlamlı anlamsız gülümsüyor
Ahenksiz melodiler geceyi gündüze sürüyor

Anlamsız kelimeler ve kullanılmayan bütün eşya
Ellerinde defler zikr halinde tüm dünya
Mesafelerde bir gizem var ve bir giz bakışlarda
Kelimelerden kurulu şehirde delilikten eserler var.

Mezar var yolun sonunda içine doluşmuş yılan yavruları
Kefenle ısınıyormuş bin bir türlü böcek
Keyifle beslediğin bedeninde
40 gün 40 gece keyif sürüyormuş
Günahın tatsızlığı bu ziyafete tat katıyormuş

Ahmet Cemil Atay
Kayıt Tarihi : 4.12.2007 18:35:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ahmet Cemil Atay