Bombalar iniyor şehirlerin üstüne
Leşe konan akbabalar gibi.
Alevler, feryatlar yükseliyor gökyüzüne
Gökyüzü alabildiğine mavi.
Yıkılmış yanmış evler
Havva anamın soyundanım
Bereketli,
Çilekeş,
Sabırlı,
Acı çeken
Güçlü
Nereden geldi kara trenin keskin sesi
Cığlık gibi
Ağlamaklı
Askerlerin gür sesli şarkısına
Karışıyor silah sesleri
Pencerelere cekilmiş siyah perdeler
Altın tozuna bulanmış dünya
Kalbim eriyip karışıyor asfalta
Sana doğru akıyor
Kırmızı
Sıcak.
Elimde tutmak istiyorum zamanı
Nanide bir çiçek gibi
Akıp gitmesin avuçlarımdan
Savrulan kumlar misali
Bilir misin ne güzeldir
Gök kuşağının altında girmek denize
Ve yüzerken el sallamak göç eden leyleklere
Kirpiklerindeki tuz acıtsa da canını
Tenin alabildigine özgür, güneşte
Balıklarla yarışırken kulaçların
Şehitler
Ölüm şerbetini içen oğullar
Topraktan karaymış alın yazınız
Al kanlara bürünmüş yatan oğullar
Bayraktan kırmızı akan kanınız
Tren hızla geçer
Ahşap evlerin önünden
Sallanır teneke saksılardaki sardunyalar
Siyah bir duman örter tahta parmaklıklı balkonları
Sonra, masal sahnesi gibi aydınlanır
Taş duvarlı bahçeler.
Çamaşır olmayı düşünür müsün hiç
Renkli mandallarla tutturulan
Bir ip cambazı gibi çevik taklalar atan
Neşeli rüzgarlarla savrulur eteklerin
Çılgın bir dans uçurur bedenini
Sabun kokulu
Göz nurunu yüz kuruşa sattı.
Emeği on para etmedi.
Kurduğu hayaller,
Yanına kâr kaldı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!