Güzdüz bir başkayım, başka biri olabiliyorum. Uzaklaşabiliyorum hatıralardan. Oysa zaman geçip de uzaklaştıkça hatıralardan, günün bitimi gecede, daha bir ağırlaşıyor, yorgun düşüyor yürek. Ben attıkça yüklerimi, yüksüğü parmağına takıp, alıyor eline dikiş iğnesini ve ağırlıkları işliyor kendine. Yürek öyle garip birşey ki, susuyor bazen, sanki hiç yokmuş gibi, bazen an oluyor öyle bir konuşuyor ki, ah diyor ah.
Şimdi beyin ölse, yine devam eder yaşam, herşeyi beyin ile yönettiğimiz halde. Sanırım yüreğin de gücü buradan geliyor, o öldüğünde, herşey bitiveriyor. Sadece bir an…Kaldı ki, o kadar çok giden oldu ki bu mevsim, bu güzde, sanki yürek de gitti. Sanki o koca, geniş yüreği olan ben değilmişim gibi, kendime dönük, beni daha da benleştiren birşeyler oldu.
Şimdiye kadar her ne yaptıysam yüreğim ile yapmaya çalıştım, aklımı biraz daha geriye atarak arşınladım yolları. Başardım da çoğu zaman, ancak yanıldığımda, yanılmak da denmez ona, yenildiğimde, çok canım yandı. Kaldı ki suçlu yürekti, en büyük azabı beyin ile çektim. Bilinç öyle birşey ki, yıllar evvelki bir olayı biraz durup çağırmak isterseniz, karşınıza getiriveriyor herşeyi ile. Kaydediyor bir yerlere, aa hatırladım hatırlamaz olur muyum, dedirtiyor. Ancak beni asıl düşündüren olay şu, yüreğe kazıdığım onca şey sanki canlı gibi karşıma geçiveriyor. Deliriyorum. Sanki tam da şuradaydı, diyorum. Sanki sıcak bak hala, nefes alıyor, diyorum. Ya bilinç beni kandırıyor, suçu yüreğime atıyorum, ya da yürek, sandığımdan çok daha güçlü birşey.
Git diyemiyorum, kovamıyorum. “Hatıralar, unutulmaz” şarkıdaki gibi. Şimdi ben derdimi kime diyeyim, sanki biri sırrımı eskimiş bir kilidi olan sandığa koydu, kilitledi o paslanmaya yüz tutmuş kilidi, aldı o sandığı okyanusun dibine attı. O okyanus, benim yüreğimmiş. Şimdi kilit nerede, sandığı nasıl açarım, cesaretim var mı, yoksa kalbe dua mı ederim, dayan, diye diye. Yıllar evvel, Montaigne’nin denemelerinden birinde, kendini acındırmanın ne kötü birşey olduğunu okuduktan sonra, kendime bu kadar düstur edinmişken, kalkıp da, bakar mısınız, birkaç saniyenizi bana ayırır mısınız, nasıl derim. Öte yandan, herkesin acısına saygı duyan ben, oğlum biz neler gördük, seninki de acı mı, nasıl derim. Unutmayalım ki, herkesin acısı kendine büyüktür. Birileri çıkar der, abartma, göz ardı et, ben de birşey sanıyordum. Bana kalırsa bu en büyük haksızlıklardan ve ayıplardan biri, bir insana yapılan.
Acı çekilen olay, her insanın en başta kendi yetişme tarzı, yaşadığı çevre ve başından geçen olaylar zincirini tamamlayan halkadır. Birisi çıkıp der ki, neden bizim arabamız yok, abi. Çocukken o kadar çok oyuncak arabası olmuş, tek hayali kendi arabasına sahip olmak olan bu adam, neden arabası olmayışına bu kadar üzülmesin ki. Bak niceleri, çocuk esirgeme kurumunda, onlara oyuncak araba alacak, hiçkimse yok üstelik, ne haddine senin üzülmek şimdi?
Galiba karıştırıyoruz. Şahsen en kızdığım şeydir, hatta dostlarım çok üzüldüklerinde, onlara başka hayatları ve hikayeleri dinlemeleri gerektiğini anlatırım, güçlü olmaları gerektiğini, gaddar olmadan. Arabam yok diye üzül evlat, tabi ki üzül dostum. Ancak kendini o arabaya sahip olduğunda tanıyacağını unutmadan üzül. Daha iyi bir araba mı isteyeceksin, yoksa sahip olmak istediğin şey, sana mı sahip oluyor aslında, bunu mu irdeleyeceksin?
Oysa, makarna ve tuzu tanımayan, şekerli su ile karnını doyuranlar var bu dünyada. Sımsıcak bir sevgiye hasret duyanlar, bir bardak çayı bir haftada içenler. Gecenin şu saatinde inşaatta, hem de bu ayazda çalışanlar, yollara çizgi çekenler, kayıp kızlarını arayanlar, kayıp çocukluklarına üzülenler… Sen hala arabam yok diye mi üzülüyorsun? Üzül evlat üzül, üzül tabi ki de dostum. Birşeyin yokluğunu çekiyorsan, insansın. Ama yine de, maddi yoklukların gün gelip dindirilebileceğini de unutmadan üzül. Ya manevi kayıplar?
Sandığın yüreğime indirilmiş olmasına, aslında şu an daha az üzüldüğümü farkettim, aksine biraz sevindim, fakat bu üzüntümü daha da arttırdı. Kayıp tam da orada içeride, temas etme şansım yok gibi, ancak yakınımda. Açık bir yara gibi hava değince acıyor, iç kanama gibi ulaşılmaz, müdahale gerektiriyor, ruhta olduğu için dokunulamıyor, ağırlığı yürekte, tarifi beyinde.
Geceleri, yüreğime düşen “iki damla” yı bir ben biliyorum. Zerre his yok varlıklarından, ancak biliyorum. Boynumdan yüreğime doğru şöyle iniveriyorlar, sanki yüreğim kızgın bir demir, ateşe değen şu gibi, kızdıkça kızıyor demir, dövsem şekil vereceğim de, nerede ben de o yürek. Henüz kendi yüreğime kızamıyorum. Yutkunduğumda, boğazımdaki sıvılar sanki yemek borumdan değil de, yüreğimden geçiyor, sonra düşüyor mideme, veya düşemiyor.
Af diliyorum.
Evren Özcan
01.12.2013 Pzr 02:01
Evren ÖzcanKayıt Tarihi : 1.12.2013 02:11:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!