Adresi Belli Mektuplar - VIII

Uğur Deniz Ülkegül
279

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Adresi Belli Mektuplar - VIII

Bütün aşklar hüzün taşır içinde..Ayrılığın olmadığı bir aşk düşünmedim hiç…Sevgiyi büyüten şeyin özlemekten geçtiğini küçük bir çocuğun gelişip olgunlaşması gibi özledikçe olgunlaştığını ve gerçek menziline ancak bu yolla ulaştığını söylerim hep..Maalesef teknolojinin gelişimiyle birlikte sevgilerin büyüme sürecinin erozyona uğradığı bir çağdır yaşadığımız yüzyıl..Bu açıdan bakarsak sen, ben yada bir başkası..Çocukluk aşklarının arasında sıkışıp kalmış, büyümeye çalışan insanlar gibiyiz diyorum kendimce.

İşte bu zamanda aşk’ı bulmak zor dememin sebeplerinden biri de bu..Bir çoğumuz; bu, kelimelerle tarif edilemeyen duyguyu belki de tam manasıyla hiç yaşayamadan ölüp gidiyoruz birer birer…Onu büyütecek fırsat tanımadığımız için, soluklanmasına meydan vermeden üzerine çullandığımız, iliklerine kadar sömürdüğümüz, posasını çıkarıncaya kadar üzerinde zıpladığımız için..

Öyle ki zamanımızda artık şehirlerin, ülkelerin ve hatta kıtaların dahi araya girmesi, özlemenin önünde bir engel teşkil etmiyor..Küçük bir elektronik aletin içinden bir saniye sonra sevdiğimizi söylediğimiz kişinin sesine ve hatta görüntüsüne ulaşmak hiç de zor bir şey değil…Telefona bıraktığımız bir “seni çok özledim” mesajı, karşı tarafın bize duyduğu özlemi törpülemesine yetebiliyor…Okurken duyulan bir rahatlama, “beni düşünüyor” aldatmacası, “ben de canım” karşılaması ve gündelik işlere devam…

Ve bunlar öylesine hızlı öylesine yoğun ve öylesine sıradan rutin olaylar haline geliyor ki, hangisi Aşk, hangisi değil ayrım yapmak neredeyse imkansızlaşıyor..

Bir kişinin farklı olması ona duyulan sevginin yoğunluğu ile doğru orantılıdır..Sevgiyi yaşamak değil bazen yaşayamamaktır aşk’a giden yol…Elini tutmaktan çok, ona dokunmayı özlemektir sevgi..Bilmek değil, bazen hatırlamak ve hatta hiç unutmamayı başarabilmektir dudaklarındaki ıslaklığın tadını…Sesini özlemekten geçer suskunluğunda sevgili için ağlayabilmek yetisi……..

-Alo canım! Nasılsın?
-Sağol bi tanem iyiyim sen?
-Ben de..Özledim seni..
-Ben de çok özledim canımın içi..
-Hadi kapatıyorum meşgul etmiyeyim seni..
-Tamam canım saol..Öpüyorum..
-Burak!
-Efendim canım..Söyle..
-Seni çok seviyorum aşkım…
-Ben de canım…Bende..
-Bye…
-Bye…

Bu tarz konuşmalara kaç kez şahit olduk kim bilir…Belki de çoğumuz bir çok defa aynı sözleri söyledik sevdiğimiz insanlara..Peki kaçımız mektup yazdık? Kaçımız duygularımızı satırlara döküp sabırla gelecek cevabın beklentisine girdik…

- Alo Serap?
- Efendim canım..
- Sana mail attım gördün mü?
- Ay evet gördüm muhteşemdi..
- Eeee cevap yazmamışsın?
- Ama biliyorsun Kaan işim var vakit mi kalıyor sanki..Hem daha bu sabah atmışsın bekle biraz?
- İyi ama ben sabahtan beri cevabını bekliyorum..Ağaç oldum burada…
- Ne yapabilirim Kaan? Ne yapabilirim söyler misin? Tamam yazıcam diyorum..Vakit bulunca ama şimdi değil…
- Tamam tamam..Yazma istersen..Yazanda kabahat zaten..İşine bak sen..Beni boş ver…
- Kaan lütfeeeen!
- Dıııt dıııt dııııt….
- Offf yaaa offffffffffffff!

Nedir bizi etkileyen gerçekte..Bunca Aşk enflasyonu yaşamamızın sebebi aslında aradığımız şeyi bulamamak, yada bulduklarımızı böylesi bir iletişim trafiği içinde kolayca harcamak mı? Aşka giden yolda bizi zirveye ulaştıracak etkenleri bir bir ortadan kaldırmak mı bu yavanlığın sıradanlığın basitliğin sebebi? Hayatının aşkını on defa bulduğunu söyleyen ve tekrarlayan kişiye sormalı….

On defa öldün mü ki Hayatının kelimesini kullanıyorsun..?

Senin hayatında bir aşkmatik butonu mu var?

Bir kadına aşık olan iki adam..bunlardan birini tanımıştım zamanında..Yakın bir dostumdu..Söylediğine göre kadın arada kalmıştı..Diğer kişi bir görev sebebiyle yurt dışındaydı ve kadınla tam altı aydır iletişimleri kopuktu..
Şansım nedir? Diye sorduğunda aramızda şöyle bir konuşma geçti…

-Ondan en son ne zaman haber almış?
-Sanırım dört ay önce…
-Nasıl? İletişimleri yok dedin..
-Yok, mektup yazmış..O da bir cevap vermiş karşılık olarak..
-Bu süre içinde telefon görüşmesi..?
-Yok..
-Bir karşılaşma?
-Yok..
-Peki sen en son ne zaman görüştün?
-Dün..
-Ne kadar sıklıkla görüşüyorsun..
-Her gün…
-Senin hiç şansın yok! !
-? ? ? ? ? ?
-Çünkü seni özlemiyor..Özlediği kişi o..
-Peki ne yapmam lazım?
-Geri çekil…Bu aşkta senin ismin yok…

Sonuç olarak bana inanmadı..İnanmak istemedi belki de..Çünkü o kadını çok sevdiğini biliyordum..Sorun, yanlış yer, yanlış zaman ve yanlış insan meselesiydi hepsi bu..Kazanan diğer kişi oldu..Tartışmasız..

Sana bunları neden yazdığımı düşünüyorsun sanırım..Aşkın bir tarifi mi var ki, bu detaylara girdim diye düşünüyorsun..Ben de bir tarifi yok..Hiç olmadı..
Sanırım olmayacak..Bunları sana yazdığım kadar, aynada ki adama da yazdım aslında…Bir şeylerden vazgeçmek değil bu..Belki çoktan vazgeçtiğim şeyleri yeniden bulmak çabası..Artık sevmek istemiyorum seni….Sustum kendime..

İstediğim şey…Seni özlemek..

Seni özlediğim gün…Sana aşık olduğum gündür….Bırak, hasretin bende kalsın…

………………………

/..Ben bu sevdayı özgür bıraktım..
Ne garip dedim şu hayat..Onca mavinin içinde..Göçmen bir kuşa sevdalandım..Bir selama yenik düş/tü er’liğim..Sözüm geçmezdi kadere…Çulsuzun tekiydim belki de…

Sigaramda efkara, yüzümde ki kedere bile bile yenildim…

Seni sevmenin tarifi yazmıyordu kitaplarda..Mecnun çaresiz kalırdı, Kerem boynunu büker, Ferhat bile bu aşk’ı yarı yolda bırakırdı..Ben bırakmadım..
Cinayet sebebi olurdu yokluğun,adam sürgüne vurulurdu, tutanaklarda geçerdi ismi her daim, belanın ortasında bulunurdu..Ben kaçmadım…

Zor işti sevmek dediğin…Bıçak yarası düşler taşımaktı gecede, sabaha sensiz uyanmaktı…Öylesi işte, bir hayale uzanır gibi dokunmaktı duvarda yüzüne..Bir de susmaktı..Can yakan..Can alan sözüne..

Seni bulduğum gün bırakmaktı ellerimden..Sarmaktı, sarılıp yatmaktı koynunda isimsiz bir çocuk gibi yalnızlığın..Gelişine değil, gidişine bakmaktı saat başlarında zamanın…Oofff be gülüm! diyebilmekti uzaklığın dokununca yüreğe, gülüşünde kaybolmak, sevincinde duyumsamak, hüznünde kahrolmaktı…

Zor işti sevmek dediğin…Bazen sevdiğin için gidebilmekti…Giderken kanamaktı belki de, ayaz Rüzgarlar değerken bakışlarına, inadına…İnadına yürek yangınları taşımak, yanmaktı…”Hiç bir söz anlatmak için yeterli değil bu aşk’ı” diyebilmekti…Ama yine de işte..Gözlerin dokununca utangaç bakışlarına, sevdiğini söyleyebilmekti…

Ben bu sevdayı özgür bıraktım…

Sevmek..Bazen bir göçmen kuşa…El sallamaktı…

Eylül…Mavi…Umut…Zor iş…”

Uğur Deniz Ülkegül
Kayıt Tarihi : 19.10.2005 21:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mehtap Şenörgen
    Mehtap Şenörgen

    Hiç bitmesin istedim okuduğum bu tarif....yaşarmışcasına dokundu ışık görmeyen acılarıma.Sakındım her gözden,dile düşmesinden aşkı.Hep taze olsun istedim sürgünlerim....kırılmasın bir gece yarısı.

    'Bilmek değil, bazen hatırlamak ve hatta hiç unutmamayı başarabilmektir dudaklarındaki ıslaklığın tadını…'

    Nedir bu bir tür efsun mu?Okuyucuyu al-aşağı etmek mi?Kaç kitap yazar insan bu tarife.

    Yetmemiş kalanları devirmiş bu cümle..

    'Giderken kanamaktı belki de, ayaz Rüzgarlar değerken bakışlarına, inadına…İnadına yürek yangınları taşımak, yanmaktı'

    Rasgele...

    Deniz çok güzel..yine çok güzel...

    sevgimle.

    Mehtap

    Cevap Yaz
  • Kerem Kayar
    Kerem Kayar

    Çok uzun yarısında bıraktım bu bir itiraf dilekcesi gibi.Sevmek el sallamak bu cümle güzeldi.
    tebrikler
    Kerem Kayar

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Uğur Deniz Ülkegül