Hangi hayale dalsam
Göğün yedi rengi dolanır ayaklarıma.
Sakladım gözyaşlarımı sinsi bir bulutun avuçlarına.
Oysa yağmur damlaları gizlemez ardındakileri.
Ne gürültülü bir sessizlik bu!
Dilimde telaşlı eski zaman şarkıları...
Işıklar çakıyorum gözlerimden kalbinin düştüğü şehirlere.
Bilirim dönmez gidenler ey kalbim bekleme boşuna!
Radyolar dilsiz.
Sokak lambalarının boynu bükük.
Gemilerin sesi kısık.
Deniz kabukları fısıldamıyor sesini kulaklarıma.
Bakışların yolunu şaşırıp uğrmıyor duraklarıma.
Haberim yok yıldızlardan.
Efkârlı yenilgiler sarmış etrafımı.
Çehremde kaybettiğim savaşların izleri...
Cümleler cebimde düğüm düğüm...
Attım bilyelerimi soğuk sulara.
Başımda sitemli dalgaların uğultusu...
Mücevherler yaptım kum tanelerinden geçtiğin yollara.
Nasıl sersem bir hava ki,
Göçmen kuşların kanatlarında gelmedi kokun buralara.
Yanlış geçen zamanlara inat, kaldırdım takvimleri duvardan.
Yara almış saatlerin sesiyle uyandığım sabahlarda,
Açmadım sisli perdeleri.
Gün kurusu çiçekler dökülürken avuçlarımdan,
Eski mevsimlerin nöbeti yas tutuyor baş ucumda.
Elimde yırtık bavulum,
Kalbimde sarhoş yorgunluğumla
Döndüm mazilerden.
Yağmur almış bir çiçeği sulamak gibi beyhude telaşlar içinde geçip gidiyorum zamandan
Sorsan herkes aynı her şey farklı.
Sürgün yedim mavilerden, yeşillerden, sarılardan.
Düşlerimin yanına mülteci çadırları kurdum.
Karahindibanın tozlarına yükleyip saldım dualarımı arş-ı alâya
Suçlu arama ey kalbim!
Gölgeler masum.
Yaşlı genç güzel çirkin ayırmaz.
Toprağa geri girmez açmış bir çiçek.
Su akmaz yolunu bulmazsa.
Sohbeti sevmezse demini almaz çay.
Bırak aynalar anlatsın gerçeği.
Bu yol o yol değil.
Sakla mesafeleri koynunda.
Salıncak gibi bir ileri bir geri adına yaşamak denilen bu ziyanlığın tam da ortasındayım!
Bestekâr bir rüzgarın uğultusu karışıyor saçlarıma.
Eteklerimde ay ışığından tozlar...
Uçuşuyorum uzak diyarlara.
Nehirler geçiyor büyülü dudaklarından.
Nefessiz kalmış gibiyim.
Ağaçlar dikiyorum içime.
Üstünde birbirine dolanan dalları kıskanan kuşlar...
Rüyası ömründen uzun kelebekler...
Adım adım dolandım geçmişi.
Oysa ne güzeldi kimler neler.
Kıyısındayım yokluğun.
Bıraksam kendimi boşluğa,
Benden önce düşer mi hayallerim?
Yutkundum aldanışlarımı.
Yarası dünümde tek dileğimin.
Yolcuydum geçmişten kendime.
Küllerimden çiçekler doğurup ihtişamlı bir yalnızlığın sancısıya boğuşurken
Masum bir günahkar gibi titriyor içimdeki gamlı çocuk.
Kirpiklerimde ayaz kokulu hatıraların acısı...
Kanatlarımda yönünü şaşırmış nağmelerin yükü...
Kime anlatsam anlamını yitiriyor sevmeler.
Gözü yaşlı bir ressamın titreyen tablolarında aradım seni.
Çoktan unuttum hatırladıklarımı.
Soldurdum dokunduğun tüm çiçekleri.
Neyim vardı ki onca yokluğun içinde!
Renksiz gözyaşlarım akıp giderken boşluğa,
Karanlık ince yollarda kaybettim gülüşümü.
Düşürmediğim ne kırıklar topladım yerden.
Gitmediğim ne yolların tozu dumanı üstümde...
Kendime iyi dilekler diledim.
Kollarım yorgun gelmeyişinden.
Ait olduğum bir yer var biliyorum.
Sabahına geç kalmadığım günler...
iklimler var henüz solumadığım.
Kıstım sesini yokluğun.
Bir gün vakitsiz savrulsaydım çalınmış hayatlardan uzağa,
Mühürlenmezdim adına.
Islak yollarında üşümezdi tenha hatıralarım .
Adım atsam yıkılacak sanki köprüler.
Öyle uzak ki duvarların
Hangi dilde anlatsam değişmiyor acının yüzü.
Reyhan Akdeniz
Kayıt Tarihi : 21.10.2019 16:08:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!