Kıskanıyorum seni
girmeyince rüyalarıma.
Dünyanın kalbine taht kurdun
adın İstanbul olunca.
Dost-düşman kıskanır seni elbet
böyle bir şehre sahip olmayınca.
Boğazındaki sular olsa da mürekkep
Sinan’ın minareleri de kalem,
belki o zaman yazılır
senin destansı tarihin.
Eriyorum günden güne
İstanbul’umu ne zaman göreceğim diye?
Sana doyulur mu?
Doyulur mu o muhteşem silüetine?
Rabbim gerdanlık vurmuş boynuna,
hasretim sana İstanbul
hasretim toprağına suyuna.
Boğaz ve Haliç
Var mı yeryüzünde dengi?
Gök mavisine boyandı rengi.
Ey dünyanın incisi
seni sevmeğe doyamıyorum
aşkımı ilan ediyorum
tüm samimiyetimle.
Bana, bana da yer ver,
eşsiz görünümlü tepelerinde.
Gözlerim dalıp gitsin güzelliğine,
Haliç’ten tarihi esintiler essin yüreğime.
Hani Hicret Önderine
ev sahipliği yapmıştı ya
Eba Eyyüp El Ensari.
ödülünü almıştı Nebiden
ölümsüzleşti adı İstanbul ile birlikte.
Düşmanların çoktur bilirim,
seni namusum bildim,
ölürüm, öldürürüm lakin
seni çiğnetmem ehli salibe.
Asla düşman bayrağını
çekemezler tarihi surlarına.
Ulubatlı Hasan’ın diktiği sancak
dünya durdukça dalgalanacak.
Fatihin fetih şöleni geldi aklıma,
karadan gemiler yüzüdürülsün yine
boğazın serin sularına.
Acıyorum Billahi kendime
ey Şehr-i Dünya!
sensiz geçen günlerime.
Kayıt Tarihi : 26.3.2010 12:55:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)