Adım insan Şiiri - Mustafa Turhan

Mustafa Turhan
186

ŞİİR


8

TAKİPÇİ

Adım insan

Adım insansa ben bende değilim
Beni anlatamaz nakletmez dilim
Nakış nakış düzen işlenmiş kilim
Zindanın dibinde ziya ararım

Adım insansa ben ben bir şuurum
Zamanı aşamaz gitmez dururum
Havalara girer inmez gururum
Dünyayı doldurup sırta sararım

Adım insansa ben bende bir kirim
Onlara binlere ayrılmaz birim
Kirlenmiş zannımı temizler pirim
Emanet aldıkça kalmaz kararım

Zalim idim bende kıydım kendime
Cahillikle geldim bir efendime
İnsanlığı doğradım lime lime
İlanı aşkını aşka sorarım

İnsanın kendisi en büyük ayet
Verilmiş bir kere yüce bir davet
Aşk ile sevgide olur muhabbet
Edebi ahlakı hayra yorarım

İnsan bir yolcudur gider varlığa
Zorluğa katlanmaz girmez darlığa
Sorundan buhrandan Rabbim yarlığa
Rabbimi bulmadan tutmaz ayarım

İnsan cennetteyken cehennem gözler
Aklına güvenir kendini över
Gönüllüden çıkar esrarlı sözler
Gerçeği görmezsem Ladan sayarım.

8 Haziran 2008

Mustafa Turhan
Kayıt Tarihi : 8.6.2008 09:46:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


>>> Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir. Emaneti; zalim ve cahil insan yüklendi ise, zalimliği, cahilliği, emaneti ve insanı alışılagelmişliği ile değil gerçek boyutu ile tanımak lazım. Emanet, onu muhafaza ve müdafaa edebileceklere verilen kıymetli geçici şeyler. Gökler, yer ve dağlar insanın görebildikleri içersinde en görkemli ve en dayanıklıları. Zalim, acıması olmayan, canavarlaşmış, kırıcı ve kıyıcı gibi sıfatlarını kullanan. Cahil, etrafında olan bitenden habersiz, görmemişlik ve bilgisizlik ile dolu, insani vasfını kazanamamış görgüsüz insan demektir. İnsan, en iyileri ve en kötüleri kendinde toplayan, her an hata ve gaf yapabilen varlık. İnsanın anlam ve manası da zaten; zalim, cahil olduğu, hata, gaf ve günah işlemeye ve kan dökmeye her an hazır olduğu için, Allah tarafından çok yerde bahsedildiği gibi burada da açıkça, teyit edilmekte; zalimlik ve cahillik sıfatının insana ait olduğu bizzat Allah tarafından doğrulanmaktadır. Emanet olayına ayette geçen sıralamanın tersinden bakarsak; dağlar, yerler tarafından taşınmakta. Yerler ise ise gökler tarafından taşınmakta. Gökler ise çok insanın anlayıp çözemediği insan tarafından taşınmaktadır. Bunu da insanın yaratılış dehrinden anlıyoruz. Üçünün de insana hizmet verdiğini görüyoruz. İnsanın üstlendiği emanet önceden; göklere, yere ve dağlara teklif edilmesi, onların önceden çeşitli emanetleri üstlendiklerini gösteriyor. Önceden alıp kabul ettikleri emanet, insanın üstlendiği emanetten daha basit ve kolayı olduğu anlaşılıyor. Demek ki göklerde, yerde ve dağlarda yani insan dışında olan varlıkların da, yapılarına göre, taşıma kapasitelerine göre taşıyabildikleri, hamallığını yapabildikleri emanetler olduğu anlaşılıyor. Onlara da emanet adı ile verilen zimmet edilen her ne ise, bu emanetin onlarda basit ve küçük olduğunu ve geçici olduğunu ve emanetlerini de insana verdiklerini görüyoruz. İnsan onlardaki emaneti de namazı ile, duası ile, niyazı ile, istek ve arzuları ile aldığını ve daha da ağır yükümlülüğe girdiğini anlıyoruz. Peki, insana verilen; sorumluluğu, yükü, vebali ve önemi çok büyük olan, görüntü ve gövdeleri bile insanla kıyaslanamayacak kadar olan, dayanaklı ve görkemli varlıkların bile almadan kaçındıkları veya korkup kabul etmedikleri, üstlenmekten yıldıkları ve bunun sorumluluğunu, farziyetini ve mes-uliyetini bildikleri emanet nedir? Malumdur ki; Göklerin, yerin ve dağların maddi anlamda çekemeyecekleri hiçbir şey yok ve hala da çekmektedirler. Ama manevi olana yanaşmadıklarını anlıyoruz. Demek ki, insanın aldığı emanet bambaşka, hacim ve ağırlıkla ilgisi olmayan, ama sorumluluğu ve vicdani yükümlülüğü ile göklerden, yerden ve dağlardan da ağır olan bir şey. İnsan Bu ağır şey ne olabilir. Bu ayetle Allah; insanı dünyaya gönderirken, insana maddi değil manevi bir emanet verdiğini, yüklediğini belirtmektedir. O emanetin de ne olduğunu belirtmeyerek bazı ayetlerde belirtildiği gibi insana düşünmeyi, fikir yürütmesini ve zihnini çalıştırmasını ve bakış açısını adeta genişletmesini emretmektedir. Öyle ise; emanet nedir? Emanet; eğreti, geçici, muvakkaten, ödünç ve fani olarak verilen can ve hareketi sağlayan sevgimiz ve aşkımız ayarında tutunup güvendiğimiz sıfatlardır. Kısaca sevgi ve aşkımız diyebiliriz emanete. Bunu emanete verilen değerden anlıyoruz. Sevgi ve aşkın dışında her şeyin emanetten de daha geçici olduğunu görüyoruz. Sevgi ve aşkın dışında her varlığın çok kısa zamanlarda yok olduğunu ve kaybolduğunu görüyoruz. Biraz daha öze inersek emanet; insana nefsi ile Allahı tanıştıran, karşılığında sevgi ve aşkın elde edilmesini sağlayan, herkes tarafından da kolaylıkla kavranılamayan ve insanı kemale götüren efendisi, mürşidi kâmili, yol göstericisi, aklının hocası, önderi emanettir. Mürşidi kâmili açarsak, o uzadıkça uzar, aklımız ve içimizden başlar, yerleri, dağları, gökleri hatta evreni içine alır. Sevgi ve aşkın dışında madde olarak emaneti sorgularsak; eşimiz ve çocuğumuz, anne ve babamız, malımız ve mülkümüz bildiklerimiz, komşumuz ve arkadaşlarımız, dost ve yarenlerimiz de bu emanetin içerisindedir. Bunların kökü de sevgi veya aşkın ürünüdür. Ayrıca; çevresi ağacı yeşili emanettir. Havası suyu emanettir. Kişinin ilmi ve bilgisi artıkça sorumluluğu, sorumluluk arttıkça da emanetin sayısı yükselir. Bu oranda da zalimliği, cahilliği ve insanlığı silinir, silindikçe de Hakka ve Allaha yaklaşır. Bu ayetten ayrıca; dağ gibi kendini büyük ve yüksek görerek böbürlenen, aklı ve kafası göklere değercesine yükselen, yerde benden başkası yok dercesine dünyaya sahiplenen kişilerin sahip olamayacağını kelimelerin açılımından görmekteyiz. Ayrıca dünyaya gelme amacımızın imtihan denilen süreçten sonra da vuslat olduğunu düşünürsek, vuslata da ancak; sevgi ve aşkının rehberliği ile olabileceğini fikir edersek ve; yerler, gökler ve dağlar hitabı ile de o emanetin madde dışı ve onlardan da yüce olması gerekliliğini düşünerek, o emanetin ancak Allahın kendisi olan sevgi ve aşkın olduğunu buluruz. Zalim ve cahil olduğu hitabını duyan insan; zalim ve cahilliğini melâmet düşüncesi ile; kendinin sandığı, sevgi ve aşka engel olan; efal, sıfat ve zatını; tafsilatı Muhammedi ye denilen eğitim sistemi ile tasfiye edecektir. Efal, sıfat ve zatını yani engelleri ortadan kaldırarak emanetini sahibine iade edecek ve o zaman aynı bedende onu; ilmen, aynen ve hakken yakinliği ile Allah ı müşahede edip mana âleminde vuslat edecektir. Madde varlığını mana olan yokluğa atmak benlik duygusunu yenmekle olacağından, melâmet düşüncesi ile vuslata tevhide birliğe ulaşacaktır. Bu birliğe tevhide ulaşmakta öyle sanıldığı veya söylenildiği gibi kolay bir şey değildir. Hayatta en zor işlerden birisidir. Yıllardır benim sandığın, alışıp dost edindiğin, varım yoğum bu, başka neyim var ki, dediğin, kendine mal ve mülk edindiğin; efal ini, sıfatını olmadı zatını kendi dışında, nefsinin tam zıddı birine ve nefsinin rızası ile vereceksin ve bunu samimi olarak kabul edeceksin. Zorların zoru değil mi bu? Bu insana yapılır mı? Aklım, bedenim, düşüncem, mantığım, şuurum, kalıbım ve her türlü yapım mükemmel. Benden âlâ ve güzeli, beceriklisi var mı? Gibi düşünceleri yıkıp yok etmek her babayiğidin harcı değildir. Burada emanet sevgi ve aşk değildir. Başka bir şeydir diye düşünülebilir. Sevgi ve aşktan daha kıymetli ve değerli bir şeyin olmadığı biraz düşünülürse çıkacaktır. Her şey geçicidir ama sevgi ve aşk insanı ezelden ebede, maddeden manaya götüreceğini bilmemiz gerekir. En basitinden, herhangi bir insanla anlaşabilmek için bile onun anlayacağı dilden ve halden konuşulmazsa onunla bile anlaşılamayacağını çok görmüşüzdür. Sevgi ve aşkın ana kaynağına da elbette o sevgi ve aşk ile yaklaşılabilir. Onun dışında bir şeyle Allaha ulaşmanın mümkün olduğunu sanmıyorum. Çünkü sevgi ve aşk Allahın adının manasıdır ve bu manadır zerreden kürreye, kürreden ötelerin ötesini döndürerek tutan. Başka bir anlatımla, emaneti biz, senin dışında olan, yerlere, göklere ve dağlara vermedik. Sevgi ve aşkla bütünleşen ve adına emanet dediğimiz, ilim ve sayısız güzelliklerle dolu olan kendimizi ve özümüzü seni dünyaya gönderirken sana insana yükledik diyor. Gökler, yer ve dağlar emaneti alsalardı ne yapacaklardı, sadece taşıyacaklardı, hamallık yapacaktı, emanet ise sadece taşınmak için değil, sorumluluğu da bildirildiğinden o sorumluluktan korkup kaçınmışlardır. Emanet adı sorumluluk ve yükümlülük demektir ve onun iadesi gerekir. Emaneti benimdir diye kendine mal edinemezsin. Emanetin kendine mal edinmesi hıyanettir, ihanettir, kandırmadır ve sahtekârlıktır. Emanet olan; efal, sıfat ve zatını; akıl bedende yürürken, fikir beyinde düşünürken, can tende seyrederken, gözü gerçeği görürken, kulağı hakkı duyarken, bilinci ve şuuru zihninde şekillenirken; sahibi olan Allaha verirse. Emaneti sağlam yerine vermesi karşılığında mükâfat olarak; Allah; ahlakından fazilet, sevgisinden muhabbet, aşkından meşk, hazzından zevk verecektir mutlaka. İşte Allahın sıfatı ile sıfatlanan, ahlakı ile ahlaklaşan, sevgisi ile seven, aşkı ile bütünleşen insana artık, ya hazreti insan yahut enelhak eri yahut da sevgi ve aşkın sahibi denir. Onun gözü artık sevgiyle görür, kulağı artık sevgiyi duyar, sevgiyi koklar, sevgide yürür, sevgide güler, sevgiyi okşar, sevgiyle coşar. Aldığı sevgi sattığı sevgi olur. Ne cennet ehli ne cehennem ehlidir o. Ne de ahir ehlidir. O artık Allah ehlidir. Allahın istediği halifelik işte budur aslında. Tabii ki o asılı bulabilene aşk olsun. Bulursanız; siz ona isterseniz veli deyin isterseniz deli. Ona artık insan denilmez. Deli derseniz size göre delidir. Veli derseniz yine size göre velidir. Onu nasıl görürseniz öylesiniz. Sonuç olarak; Malum olmak üzere ayetlerin hepisi bir davettir. İnsanı anlayışı oranında; bazılarını dünyaya, bazısını cennete, bazısı da kendisine Hakka davet eder. Hakka davet edildiğini kabullenen insana göre Kur-an, Allahın insana ilanı aşkıdır. İnsanın Allah zikri ile birlikte Allaha uyması da ilanı aşka verilen cevaptır. Allah; yüce, engin ve kâinatın direği olan insana sevgi ve aşkını zayıf ve soluk olarak emanet verir. Verdiği emanet olan sevgi ve aşkı da dünya ile öfke, kin, haset ve kin gibi duygularla kirletmeden; masum, saf, temiz, olgun ve kemalleşmiş ve yetişmiş olarak kendisine geri teslimini istemektedir. İnsanın da zalim ve cahil olduğu şok şiddetinde hitap edilerek, bundan da ancak bir bilenle, rehberle kurtulabileceği işaret edilip, davete icabet olan emanetin iadesini verdiği gibi sapasağlam olarak istemektedir. Ayrıca bu ayetle her ne kadar zalim ve cahil olsa da insana verdiği değerin yüceliğini sergilemektedir. Bu ayet bize ne anlatmak istiyor denilirse; önce şunu belirtelim. Allah Allahlığını kimseye vermez. Hakk sıfatı da Allah demek değildir. Ama ondan ayrı da değildir. Ve insan bir yolcudur. Yokluktan varlığa giden bir yolcudur. Bu dünya da ara durağıdır. Son durağı ise; bakış, anlayış, kavrayış, yorum ve yaklaşımına göre değişkendir. Bu dünyada Allah ile ne kadar beraber olursa, ona ne kadar ulaşıp yaklaşabilirse Onun huyundan huy, ahlakından ahlak kapacak ve Ona o derecede benzeyecektir. Ona benzemesi oranında onun tarafından kabul görecek ve yolculuğun seyri de değişecektir elbette. Sevgi ve aşkla kalın, selam, saygı ve selamlar sizin olsun.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Oktay Çöteli
    Oktay Çöteli

    Muhterem Kardeşim, güzel bir şiir okudum,yüreğine sağlık,Akıcı duygusal ve anlamlı.dileyim herşeyin gönlünce olması, yaradanın en güzel lutufları üzerine olsun.Hoşca kal. sevgilerimle.

    Cevap Yaz
  • Alaaddin Uygun
    Alaaddin Uygun

    k u t l a r ı m

    Cevap Yaz
  • Gürsel Güveloğlu
    Gürsel Güveloğlu

    TEBRİKLER EFENDİM.HER YÖNÜ İLE MUHTEŞEM BİR ŞİİR.OKUDUĞUMA ÇOK MEMNUN OLDUM.SELAMLAR.

    Cevap Yaz
  • Nihal Akcan
    Nihal Akcan

    Mustafa bey siz gerçekten belli bir seviyeyi aşmışsınız benim yorumlarıma değer vermeniz onurdur. Kutlarım,saygılar efendim.

    Cevap Yaz
  • Ali Boylu
    Ali Boylu

    davet ve icabet amenna güzel şiir tebrikler selamlar.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (5)

Mustafa Turhan