Çocukluğumuzda var olan mekânlar birer birer el değiştirip tadilattan geçirilerek yeniden hayat buluyorlar. Oyun sahası olarak kullandığımız arsaların yerinde dev binalar yükselirken bizlerse birer birer terki-mekân ediyoruz dünya’yı.
Çalışan esnaflara baktığımızda, gençliğinde tanığımız kişilerin kopyasına yeniden şahit oluyoruz. İnsanlar devir daim ederek doldururken boşlukları yaşananların bir anı olarak kaldığına tanıklık ediyoruz.
Aynı telaş ve ümitlerle hayat devam ediyor… Dün babalarının kazanma ve geçim telaşları bu gün oğullarının geçim telaşına dönüşmüş. Emaneti devraldığı kişileri hatırlamak dahi çok uzun zaman alıyor. Çünkü kabullenilmişlik o kadar işlemiş ki insan beynine, yaşanan hayatın hiçbir zerresinde geçmişle ilgili bir şeyler yok gibi duruyor. Ancak, insanların var olma ve mutlu olma çabaları her zaman ağır basıyor.
Bütün acılara ve yokluklara rağmen var olmak istiyor insanoğlu. Zerrecik tatminler veya mutlulukları baş tacı ederek ayakta durmanın yollarını arıyoruz. Lakin hırsın esiri olmaktan ve dünyanın oyunlarına alet olmaktan kendimizi hiç esirgeyemiyoruz.
Kişiler geçiyor birer birer sokaklardan, tanıdık yüzler geçiyor. Hepsiyle ilgili bir şeyler söylüyor beynimiz. Ancak, yalnızca geçiyorlar dünkü baş tacı edilenler belli ki nesillerin nankörlüğünü hissediyorlar yüreklerinde ya da çaresizliğini akıp giden zamanda yok olmanın.
Dün kendilerine aşk şiir’leri yazılanlar, dev aynasında kendisini görenler, kabullenmemek için var olan gerçekleri, hala hayata ayak diretiyorlar. Gençler geçiyor bizlerin eskitemediği caddelerden, sokaklardan. Hepsi bitmeyecek gibi bakıyorlar geleceğe. Hepsi gıpta ile iç çekiyorlar devasa binalara, lüks arabalara. Ama adı konulmamış bir yalnızlık yaşıyor insanoğlu. Varlıkla yokluğun ince çizgisinde yüreğini ne kadar güzelliğe açabileceğini hiç düşünemiyor. Hep “Ben “şarkıları söyleniyor sokak ortalarında ancak ben’den hiçbir şeyin kalmayacağını, ebedi yaşamak için geride bir şeyler bırakılması gerektiğini hatırına bile getiremiyor.
Kendimizi mi unutturduk yoksa? Ya da söyleyecek hiçbir sözü mü kalmadı dünkü gençliğin. Hoyratça harcarken zamanı acaba şimdi geçmişe özlem duyarak mı yaşanılıyor?
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu güzel yazınızı sevkle okudum Adnan hocam... yüreğine, ellerine sağlık, kalemine keskinlik ve devamlılık dileklerimi sunarım...
Bu gece arkadaşım
En vefalı olanı.
Çok zaman kaçtım ondan
Beni hiç bırakmadı.
Merak etme sen gülüm
“Yalnızlık” onun adı.
Gediz, 27.02.04 – 01.05. N.Ü. Yağmur
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta