Köze dönmüş ateşin karşısında oturuyordu. Yanan yüreğine bakarken yaşanmışlıkların ardına sığınmak gibi bir niyeti yoktu aslında. Lakin alevin her alazı yüreğinin bir köşesine dokunuyordu. Bazen kızıl bir saç bazen de dudak olarak. Gözlerinin önünde dans ederken alevler bir yanı onunla ısınıyor diğer yanı da yalnızlıktan üşüyordu. Konuşmayı unutmuştu. Sözcükler gidenin ardından dökülen yaş sağanağında yitip gitmişti. Kabullenmek gelmiyordu içinden terk edilmek ona ağır geliyordu.
Sus diyordu gözleri, konuşma artık yüreğinle bak ne hale geldik. Yüreğin kaldıramazken acıları birde dillendirme acıyı. Yoksunluk, yoksulluk içinde mecnuna döndük. Yaşlar kurudu, yürek irtifa kaybetmekte ve beden deprem sarsıntıları içinde çökmekte. Kapanmayan, kangrenli yaranın sızıları ile yoğruluyoruz. Kapanmayan göz kapaklarımın ardında sevgilinin görüntüsünü saklamaktan yoruldum. Diyordu ağlamayı unutan gözleri.
Düş görmeyi bile unutmuştu. Yaşadıklarının hayal mi gerçek mi olduğunu bilmiyordu. Yaşamış olmak için mi yaşıyordu, yaşadığı için mi yaşamış oluyordu bunun farkında bile değildi. Sessizliğinin ardında aslında ne büyük çığlıkları vardı. Haykırışlarının yankıları kulaklarına doluyordu.Yaşadığı mutluluğun ardında dibe vuruşlardaki bataklığın içinde kayboluyordu.
Gün ışığını bilmeyen körden farksızdı, sadece sevdiğinin gözleri ile bakıyordu hayata. Onunla görüyor onunla yaşıyordu. Gördüğü her nesne sevgilisinden bir anıydı dokunduğu her ten de sevdiği oluyordu. Sarındığı benlik kendisinin olsa da böyle yaşamaktan mutluydu. Arafta kaldığı anlar çok oluyordu hangisi kendisiydi? Söylenmemiş sözler mi? Yaşanan anlar mı? Sessiz sözcüklerin harmanında savruldukça kendini biraz daha kaybediyordu.
Avuç içlerine baktı, içinde köz tuttuğunun farkında bile değildi. Yüreğinin yanığından teninin yandığını hissetmemişti bile. Kızıla boyanan akşamları özledi elindeki yanık izine bakarken. Nasılda huzur doluydu geçmişin bilinmeyen bir vaktinde. Elini tutacak bir sevgili, yanığını saracak bir yareni vardı. Şimdi yaşamı koskoca bir boşluk. Karşısında gözlerine hapsettiği sevdiğinin gözleri, ardında ise söyledikçe büyüyen bir harf yığınına dönen kendi sözleri.
Yaşamının sonsuzluğuna sarındığı yeni benliği ise henüz kendini kanıtlamamıştı.kuşkular ve ihanetler üzerine kurulu yeni hayatı kabullenememişti. Ölmeyi düşünmedi hiçbir zaman çünkü ölüm onun için kurtuluş olacaktı. Yaşamalıydı ve yaşatmalıydı o zaman bütün duyguları nasırlaşır ve bir daha aşık olamazdı. Denemek için gözlerini kapatması gerekiyordu. Nafile, ateşin karşısında donmuştu ve artık hareket edemiyordu…
Fatma AVCI
09.02.2013
Kayıt Tarihi : 9.2.2013 17:39:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu güzel çalışma ile karşılaştım.
Tebrik ederim
Yaşayacaklarınız,
Yaşadıklarınızdan daha renkli,
Daha hareketli,
daha bereketli
Geçmesi temennisi ile Doğum gününüzü tebrik eder
Sağlık
Afiyet
Başarı dolu bir ömür
Yüce Rabbimden niyaz ederim
Osman ERDOĞMUŞ
SAKARYA
'Kendisi olamayan hayatlar' ne yazık ki ateşin önünde bile üşüyor, hatta donup öylece kalıyor... Bilmiyordu ki hangi kimlik onundu? Aşka teslim olan mı, aşk karşısında susmayı yeğleyen mi?
Görenler de bilememiştir sanırım.. Kimdi 'ateşin karşısında öylece donup kalan?'
Kutlarım Fatma Hanım.. Çok etkilendim inanın..
TÜM YORUMLAR (3)