Adam daha fazla dayanamadı ve sapladı zamanın tam orta yerine keskin bıçağı. Anlaşılmaktı tek istediği ne kadar zor olabilirdi ki anlaşılmak? . Anladığı kadar anlaşılmak, sevdiği kadar sevilmek istedi sadece. Öyle güzel seviyordu ki herkesi ince ve naifti dilinden dökülen her cümle. Etrafındaki insanlar için kendisini feda etmekten unutmuştu kendisini. Aynaya bakmıyordu mesela, hatta evindeki bütün aynaları da kaldırmıştı. Zamanı ona hatırlatan bütün saatleri kaldırdığı gibi. İçi yanıyordu adamın. Dile getirmek istediği her şeyi susturmuştu artık. Kapatmıştı kendini küçücük eşyasız odasına. Yorgundu yüreği adamın. Korkuyordu yeniden aynı şeyleri yaşamaktan, öylesine yaşıyor gibiydi hayatını. Umutlarını gönlünün kıyısında tüketmiş, kendi yalanını yaşıyordu artık. Herkesten olmasa da kendinden gitmişti adam. Öylesine kırgın, öylesine küsmüş, vazgeçmişti kendinden, kendinden olan her şeyden. Var için de yoktu artık. Sessiz çığlıklarını bir gün duyan olur muydu ki? Bir gülümsemesine ömrünü verecek çıkarmıydı karşısına? Kim bilir belki bir gün kapattığı gönlünü açtığında görecekti ona elini uzatanı. O zaman yaraları sarılacaktı. Sen, ben değil biz olmak sarıp sarmalayacaktı onu. Güzel sevilmenin keyfi ile tamamlayacaktı ömrünü. İşte asıl o zaman durduracaktı zamanı o zaman ölümsüzleşecekti gönlünü açtığı sevda.....
~oya erzurumlu~
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.