Adaletin Pimi Şiiri - İbrahim Şahin 2

İbrahim Şahin 2
532

ŞİİR


24

TAKİPÇİ

Adaletin Pimi

GSR
ÖRGÜTÜN GİZLİ ŞİFRESİ

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
(Sülo, Sol kolu alçıda. Savcı, Hâkim, katip, Kabzımal)

( Hâkim davalı, davacı dosyalarına bakar, mırıldanır.)
- Davacı GSR negatif, davalı GSR pozitif.
HÂKİM (Sülo’ya)
- Olay nasıl vuku buldu?
SÜLO:
- Sayın Hâkimim, okul bitmiş, bir müddet işsiz kalmıştım. İşsiz kalışım annem babam için bir dert olmuştu.

FLASH BEACK

EV SAHNESİ

(Kahvaltı sofrası, yer sofrası, peynir zeytin, yumurta, domates vs. Baba, anne, iki erkek çocuk 18 yaş 25 yaş)
Anne çayları doldurur, dönüp dönüp büyük oğluna bakar. Baba yemekle meşgul.)
ANNE:
- Bu çocuğun sonu ne olacak?
BABA:
- Allaha şükür okulu bitirdi. Sağlığı yerinde.
ANNE:
- İş diyorum, iş.
SÜLO:
- Okul dedeniz okudum. Yaşıtlarım oynarken sokağa çıkarmadınız. ‘’Oku! , Oku! ’’ dediniz. Sonuç bok.
BABA:
- Oğul bak, 40.000 atanamayan öğretmen var. Her birinin ayrı ayrı derdi var. Ev derdin yok, aş derdin yok şükret haline. Biz zamanında daha kötüsünü gördük. Bir iş buluruz elbet. Bunları dert etme. Okuma ümidi ile gidip milyonlarca genç kurşuna dizildi. Hapse atıldı. Sağ dediler, sol dediler kardeşi kardeşe kurşunlattılar. Sağcı olduysan suçlu oldun, solcu olduysan suçlu oldun. Necdet ADALI’yı solcu diye astılar, peşinden Mustafa PEHLİVANOĞLU’nu Sağcı diye astılar. İkisi de bu vatanın evladıydı. Hayatlarının baharında solduruldular.

(NECDET ADALI- MUSTAFA PEHLİVANOĞLU İDAM SAHNESİ VERİLİR.)

Sokağa çıkamadığımız günler oldu. Çocuğunu okula işe gönderen her babanın içinde çocuğunun ölüm haberini alma korkusu yatardı. Benim zamanımda televizyon da yoktu. Radyolar vardı pilli. Pilli diyorum. Pil iki günde biterdi. Her babanın kulağı radyodan gelecek ölüm haberinde idi. Pil bittiği zaman evine ekmek almaz önce pil alırdı. Ben bunları babama yaşattım, sen bana yaşatmadın.
ANNE:
- Komşu Ayşe, kabzımalda çalıyor. O demişti, patronu hesap kitap işlerine bakacak eli kalem tutan birini arıyormuş. Ona bir söylesem diyorum.
BABA:
- Söyle olursa olur. Olmazsa başka işe bakarız. Ne yarınlar biter ne ümitler.
-
(Kahvaltı biter, Anne sofrayı toplar. Anne, Komşu Ayşe Hanım’a oğlu için patronu ile görüşmesini söylemeye gider. Ayşe Hanım’ın kapısını çalar.) Ayşe Hanım kapıyı açar:
- Durdane, ben de hemen çıkacaktım. Gel hele içeri, hayırdır?
ANNE (DURDANE):
- Ben içeri girmeyeceğim. Patronun Hesap- Kitap için adam arıyorsa, benim oğlan okumuş çocuk. Bir söylesen de benim çocuğu işe soksak.
AYŞE HANIM:
- Senin oğlandan iyisini mi bulacak, ben hemen söyler sana akşama haber getiririm.

(ANNE EVE GELİR.
BABAYA)
- Ayşe Hanım, ‘’Patron senin oğlandan iyisini mi bulacak, ben söyler akşama haber getiririm.’’ dedi.
BABA:
- Hayırlısı. (Ayağa kalkar ceketini giyer kapıya yönelir.) Ben kahveye gidiyorum.
SÜLO:
- Ben de dolaşmaya çıkıyorum, otur otur, ev üstüme geliyor.

ANNE (DURDANE) :
- Çık oğlum, gençsin dolaş. Ben de bulaşıkları yıkar, evi süpürürüm. Annenin işi belli ardından yemek..

KABZIMAL:
(Yazıhane, Kabzımal AYŞE HANIM, Patron masada oturur, telefon görüşmesi, Ayşe hanım telefon görüşmesinin bitmesini bekler, ayakta.)
AYŞE HANIM:
- Bahri Abey, bizim komşunun bir oğlu var. Önüvörsiteyü bitürdü. İşki kumar neyim bilmez, yalan heç bilmez. Tam sizin aradığınız adam.
KABZIMAL:
- Yarın gelsin bir de ben göreyim.
AYŞE HANIM:
- Gör, gör valla peşman olmayacağn.
Ayşe Hanım, diğer içiler kamyonete biner. Sebze toplamak için tarlaların yoluna düşer.

EV SAHNESİ

( ANNE (DURDANE) :
Mutfakta bulaşık yıkar.
BABA:
Kahvenin köşesine tek başına oturmuş gazete okur.
SÜLO
Yol boyu bir taşın üzerine oturmuş, dereye çakıl taşı atar.)

TARLA

( Kadınlar, sebze toplar, kasalar dolar, kamyonete yüklenir.)

EV SAHNESİ

AKŞAM
BABA- ANNE- OĞUL YEMEK SAHNESİ

AYŞE HANIM:(Kapı çalar, kapı açılır.)
- Senenin oğlanın işi tamam. Yarın Patron bekliyor.
DURDANE HANIM:
- Sağolasın, Ayşeciğim. Bu iyiliğinin altında kalmayacağım. Oğlan işe başlasın maaşını bi alsın seni göreceğim.
AYŞE HANIM:
- - O nahıl söz kız Durdane, senin oğlun benim oğlum duymamış oluyum. Beni lafa tutma, daha eve varıp sofra hazırlayacağım. Haydi hoşca kal.
- Güle güle Ayşeciğim. Sağ ol. Allah ne muradın varsa versin.
Durdane, içeri girer. Şu Ayşe gibisi yok. Bi dediğimi hiç iki etmedi.
BABA:
- Allah eksik etmesin.
Sofra toplanır. Çaylar içilir. Yatmak için herkes odasına çekilir.

DURUŞMA
SÜLO:
-Ertesi gün sabah, İş görüşmesi için gittim.

FLASH BEACK

KABZIMAL SAHNESİ

(Yazıhane, Patron, Sülo. Patron Sülo’yu bakışları ile süzer. )
KABZIMAL: ( Sülo’ya)
- Demek üniversite bitirdin?
SÜLO:
- Evet.
KABZIMAL:
- Burada günlük hesapları tutacaksın. Tartı, alınan mal, ödenecek ücret gibi. Hepsi basit. Bugün işi tanıman için işçilerle birlikte git. Ürünün toplanışını, kasalanışını, taşımasını yakından tanı. Yarın da burada gelen ürünlerin tartısını yaparak tek tek kayıt edeceksin.
SÜLO:
- Anlaşıldı Efendim.
KABZIMAL:
- O zaman buyur, araba gitmek üzere sende işçilerle birlikte git.
( Bahçede kamyonet. Kamyonette kasalar. Kasa üstüne binenler, kasayı kucaklarına alanlar
SÜLO: (Şaşırır)
- İşçiler böyle mi gidiyor?
KAPSIMAL:
- Onlar kendi tarlalarına eşeğe binerek giderken ben atlarına araba vermişim.
SÜLO:
- Bu araba mı şimdi?
KABZIMAL:
- Araba değil de… Tövbe, tövbe.. Marabanın altına makam arabası mı çekecektim.
SÜLO:
- İyi ama bunların can güvenliği…

KABZIMAL:
- Merak etme onlar senin gibi muallim çocuğu değil. Götleri, taşa, toprağa, çalıya, çırpıya oturmaya alışkın.
SÜLO:
- Köylü, maraba, muallim, muallim çocuğu, o çocuğu, hepsi aynı canı taşımıyor mu?
KABZIMAL:
- Bak delikanlı, yanımda çalıştırdığım kişinin bana akıl vermesine, hesap sormasına, sözüme karşılık vermesine tahammülüm yok. İlk günün diye sesimi çıkarmıyorum. Bu sözleri çalışan biri söylemiş olsaydı kıçına tepiği çoktan yemişti. Sen arabaya biniyor musun, binmiyor musun?
SÜLO:
- Bize okullarda,, söze kıça tepikle değil, söze sözle karşılık vermeyi öğrettiler, bir de susmamayı.
KABZIMAL:
- Sen arabaya biniyor musun, binmiyor musun?
SÜLO:
- Arabaya biniyorum. Çalışmaya mecbur olduğum için değil, susulmaması gerektiğini göstermek için.

YOL SAHNESİ

(Kamyonette 10 kadın işçi, önde Sülo, Şoför)

( Kamyon taşlı topraklı yolda ilerlerken kadınlar kasa üstünden oturduğu yerden yarım metre sağa sola sallanır. Düşmemek için birbirinden destek alır. Sülo, önde)
SÜLO: ( Kendi kendine konuşur.)

-
- Çalışan ayrı dertte, çalışmayan ayrı dertte… Bu nasıl bir dünya? ’’

( İşçiler bahçede, ağaçlara dağılır. O yaşlı kadınların yolda yürüyebileceğine bile imkan vermeyen Sülo ağaca tırmanışlarını görür şaşkına döner..
Sülo, Ağaçtan inen, ağaca tırmanan, kasalarda boşaltma yapan her kadına yanaşır konuşmaya çalışır.)
SÜLO:
-Günde kaç sat çalışırsınız?
— Güneş doğmadan geliriz, akşam namazına eve varırız. Okumuş çocuksun, saati de sen hesapla.
Sülo, kendi kendine hesap yapar. ‘’ Nerden baksan 12- 15 saat’’
- Yöymeğeniz kaç para?
- 30 kağat.
(Konuştuğu işçi ağaca tırmanmıştır. Sülo kasaya yönelen kadının peşinde)
- 30 Lira ücret size yetiyor mu?
- Yetmese ne yapalım evlat. Bu yaştan sonra bize kim iş verir. Evimize iki ekmek alır, çocuklarımıza üçünü beşini harçlık veriyoruz. Ele güne muhtaç etmiyoruz. Buna da şükür.
( Sülo, başka kadının peşinde)
- Siz çalışıyorsunuz kocalarınız ne yapar?
- Onlar evin işini yapar. Ahırdaki inek, kümesteki tavuk, kedi köpek hepsi adam ister. Kocalarımız da onlara bakar. Yeri gelir yemeğimizi yapar.

SÜLO: ( Kendi kendine)
- Görünmeyen kadın erkek dayanışması… Görünse kim bilir gizli örgüt, eyleme teşebbüs bilmem ne derler?

DÖNÜŞ

(Kamyonet yüklenir. Kadınlar boş buldukları yere oturur. Kadınlardan bir tanesi yüksekte bulunan kasanın üzerine oturur. )
KADINLARDAN BİRİ:
- Kız aşağı otur, araba çok sallar.
- Kız sallarsa sallar bu yaşta çocuk mu düşüreceğim.
( İşçiler durumlarından memnun. Sülo’nun aklına patronun sözü gelir. ‘’Onlar senin gibi muallim çocuğu değil. Götleri, taşa, toprağa, çalıya, çırpıya oturmaya alışkın.’’)

KAMYONET HALDE BOŞALTILIR, İŞÇİLER EVLERİNE DAĞILIR.

DURUŞMA
- Birinci gün böyle geçti. Akşam eve gittim.

FLASH BEACK

EV SAHNESİ

BABA:
( Sülo, eve girer. Baba televizyon izlemektedir. Televizyonun sesini kısar. Oğluna)
- Anlat bakalım oğlum, yeni işin nasıl geçti?.
SÜLO:
- Bok.
BABA:
- O nasıl söz oğlum, hele bir anlat nasıl bok?
SÜLO:
- Patron bok oğlu bok.
BABA:
- Nerden anladın bok olduğunu?
SÜLO:
- Yaşlı zavallı kadınlara köpeğine verdiği değeri vermiyor.
BABA:
- Sana bir şey yaptı mı onu söyle?
SÜLO:
- Bok olması için bana mı bir şey yapması gerekiyor?
BABA:

- Elbet değil de, sen onun düşüncesini değiştiremezsin.
SÜLO:
- Baba sen değil miydin, bireyin kendi mutluluğunu düşünmesi egoistlik olur diyen?
BABA:
- Demiş miydim?
SÜLO:
- Demiştin ya.
BABA:
- O zaman şimdi başka bir şey söylüyorum. Bir şeyi değiştirebiliyorsan değiştireceksin, değiştiremiyorsan, susacaksın. Duyduğunu, duymazdan, gördüğünü görmezden geleceksin.
SÜLO:
- Duyduğumu duyacağım, gördüğümü göreceğim, doğruları söylemeye devam edeceğim.
BABA:
- Karar verecek yaştasın. Ben yapma desem de sen bildiğini yapacaksın. Nasıl doğru biliyorsan öyle yap. Şunu da iyi bil, hep ben dediğimle, sen yaptığınla kalacaksın.

DURUŞMA
- Ertesi gün, yazıhanede çalışmaya başladım.

FLASH BEACK

(Sülo, verilen listeleri düzenler. Dosyalar. Akşama yakın. Gelen kasaları tek tek tartar, listeleri tutar.)

DURUŞMA
SÜLO:
- Bir müddet böyle çalıştım.

FLASH BEACK

(Sülo, bahçede tek sıra olmuş işçilerin haftalığını öder.)

DURUŞMA
HÂKİM:
- Bırak detayı. Olay anına gel.
SÜLO:
- Olay anı işçilere ikinci hafta ücret ödeme günü oldu.

FLASH BEACK

PATRONLA HESAPLAŞMA

PATRON:: (Sülo'ya emir verir.)
- Bu hafta ödemelerde sıkışığız. Sen işçilere son yüklenen kamyonun Standardın üstünde GDEO tespiti yapıldığı, o nedenle İstanbul’dan geri çevrildiğini, boşuna bir de nakliye parası ödendiğini, bunun sonucu ödeme yapılamayacağını söyleyeceksin.
SÜLO:
- İşçiyi karın tokluğuna çalıştırıyorsun. Üreticiden yok pahasına alıyorsun. Utanmadan üç kuruş ödemeye kılıf uyduruyor, benden şerefsizliğine ortak olmamı istiyorsun. Ben bunca yıl şerefsizliğe ortak olmak için okumadım. Şerefsizlik teklifine hayır demiyorum. İşçilere hakkında dava açtıracağım. Onlar açmazsa ben açacağım.
PATRON.
- Dünkü çocuk bana şerefsiz diyemez. Senin şerefine de açacağın davayı da…
(Tekme tokat dalar. Düşmeden kaynaklı Sülo’nun sol kolu kırılır.) Şimdi git dava et!
SÜLO: ( Bahçeye çıkar. Bekleyen kadınlara tek tek)
- Bu şerefsiz paranızı ödemiyor. Dava açacak mısın? ( Diye sorar. Her sorduğu kadın sırtını döner, uzaklaşır.)
SÜLO:
- Davayı tek başına ben açacağım. Bu şerefsize gününü göstereceğim.

DURUŞMA
SÜLO:
- O gün önce hastaneye, sonra eve gittim.

FLASH BEACK

EV SAHNESİ

BABA: (Sülo’nun hiddetli eve gelişini görür.)
- Sen söylemeden ben söyleyeyim, işten atıldın değil mi?
SÜLO:
-Atılmadım. Şerefsiz işçiye para ödememek için beni yalanına ortak olmamı istedi. Herkese dava açmasını söyledim. Kimse oralı olmadı. Yarın davayı ben açacağım.
(Baba alçıdaki kolu sonradan görür)
BABA:
- Boktan, oğlum. Sonuç çıkmaaaz. Yediğin dayak sana kâr kalır. Gör bak, tek şahit bulamayacaksın. İşçiler adına da hiçbir şey yapamazsın.
SÜLO:
- Çıkmasın. Şerefsizin yaptığı yana kâr kalmasın.
( SÜLO adliyeye dosya ile girer, dosyasız çıkar.)

DURUŞMA:
- SÜLO:
- Davayı açtım. Önüme gelen boktan dedi.

ENGELLİ: (Bir ayağı olmayan bastonlu(Sülo,’ya adliye çıkışında. )
- Hayırdır genç dava mı?
SÜLO:
- Şerefsizin birini mahkemeye verdim.
ENGELLİ:
- Boktan.
SÜLO:
- Olsun, hem benim GSR’em negatifmiş.
ENGELLİ:
- Külliyen boktan, ananı yedi bayram bellerler.
SÜLO:
- Görürsün sen ben onların anasını belleyeceğim.

EV SAHNESİ

SÜLO:
Şerefsizi mahkemeye verdim.
BABA:

- Boktan.

DURUŞMA

HÂKİM. (Kabzımala söz verir.)
- Sayın Hâkimim, ben kaç yıllık iş adamıyım. Daha bir işçi alacağım var demedi. Dedirtmem de.
Söyledikleri iftira. Çok görmemek gerekir. Daha toy. Aklınca beni korkutacak para sızdıracak. Biz öyle her dedikoduya pabuç bıraksaydık bugünlere gelemezdik. Dövülme olayına gelince malum çalışanlar karı- kız. Kızın birine laf mı atmış, parmak mı atmış tam anlayamadım. Yoldan gören biri namus meselesi belleyip buna saldırmış. Yetişmeseydim öldürebilirdi. O kişi elimden zor kurtuldu kaçtı. Kim olduğunu bilmiyorum. Tekrar görsem tanımam bile.
SÜLO:
- Şerefsizlik gördüm de bu kadarını görmedim.
KABZIMAL:
- Bakın Hâkim Bey, toyluğuna vererek hakaretine bile tepki göstermiyorum.
KARAR:
Yaz kızım,
Gereği düşünüldü;
Sülo Soyluoğlu’nun kim tarafından dövüldüğünü şahitlendirmesi için yeterli süre verilmesine Davalı Şükrü Beter'in tutuksuz yargılanmasına, Duruşmanın…/……/…gününe ertelenmesine karar verilmiştir.

(Çıkışta)
ENGELLİ:
- Boktan oldu değil mi?
-SÜLO:
- Henüz bok hazır değilmiş.

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

(Sülo, Patron, Savcı, Hâkim, kâtip (Sülo’nun bir ayağı alçıda)

( Hakim davalı, davacı dosyalarına bakar, mırıldanır.)
- Davacı GSR negatif, davalı GSR pozif.
HÂKİM: (Sülo’ya)
- Olay nasıl oldu?
SÜLO:
Kabzımal işinden kovulmuştum.. İş arıyordum. Gazetede bir ilan gördüm. Başvurdum ve işe başladım.

FlASH BEACK

( Yer altı karanlık bir oda. Üç Tezgâh (masa) Tezgâhta kot pantolar. Her tezgâhta bir işçi. İşçilerin elinde kompresör tabancası… Tabanca toz püskürtmekte. Tozdan işçiler birbirini görmemekte.. Alarm çalar. Üç işçi koşarak arka bahçeye kaçar. Bahçede başka odalardan kaçanlar toplanır. Yaşları 20’yi geçmeyen çoğunluğu çocuk toplam 30 kişi)
.İŞÇİ:( (Kesik kesik nefes alarak konuşur Sülo’ya)
- Sen yenisin galiba…
SÜLO:
- Bugün başladım.
İŞÇİ:
-Akşamı bekleme hemen kaç.
SÜLO:
- Neden?
İŞÇİ:
- Bu iş yerinde çalışan bir yıl çalışır. Bilemedin iki. Taş çatlasın üç. Burda üç yıl çalışan sadece ben varım.
SÜLO:
- Sebep?
İŞÇİ:
- Ölüm.
SÜLO:
- Nasıl?
İŞÇİ: (Kesik kesik nefes alarak konuşur)
- Bak anlatayım. Nefes almakta zorlandım. Doktora gittim. Karaciğer dedi. İlaç verdi. Nefes alışım daha da zorlandı. Tekrar doktora gittim. Akciğer dedi. İlaç verdi. Nefes alışım daha da zorlandı. Meslek hastanesine sevk ettiler. Hastalığım ‘’Meslek hastalığı’’ymış. Tedavisi yokmuş. Adı da ‘’ "silikozis’’miş. Sebebi para kazanırken soluduğumuz tozmuş. Ciğerimizi sattığımızı ben üç ay önce örendim.
SÜLO:
- Niye çalışıyorsun o zaman?
İŞÇİ:
- Öleceğim kesin. Evde oturup ölüm beklemektense çalışayım belki bir iki maaş fazla alırım. Çocuklarıma katkım olur, yardıma muhtaç kalmazlar dedim.
SÜLO:
- Sadece bu hastalık sende mi var?
İŞÇİ:
- Bu ve benzeri iş yerinde çalışan herkeste aynı hastalık var. Ben burada elli ölüme şahit oldum, olmadıklarım da evlerinde ölüm bekler. Türkiye’de ölen sayısı on bini geçmiş diyorlar.
SÜLO:
- On bin korkunç bir rakam.
İŞÇİ:
- Korkunç olsa ne yazar. On bine yüzler, binler eklene eklene olur yirmi bin. (Çevresindeki çocukları gösterir.) Bak, bu çocukların çoğu Suriyeli, Moldavalı. Hiçbirinin annesi babası çocuklarının burada çalıştığını bilmez. Bu çocuklara ‘’Silikozis’’i anlatamazsın. Bir tabak yemek onlar için bayram. Yatacak yer bayram. Hepsi burada yatar. Bir yatakta on kişi…
SÜLO:
- Onlardan ölen oldu mu?
İŞÇİ:
- Kaçını sayayım. Öleni akşam bir çuvala koyarlar
GÖRSEL (Flash Beack)

Çuvala konulmuş bir ceset denize atılır.

GAZETE

- ‘’KIYIDA KİMLİĞİ BELİRSİZ BİR CESET BULUNDU. KİMSESİZLER MEZARLIĞINA DEFNEDİLDİ.

İŞÇİ:
- (Çocukları gösterir.) Dikkatli Bak! Hiç biri düzgün nefes alamıyor. Çalışabildiği güne kadar burada çalıştırılır. Çalışamaz duruma geldiyse ölürse denize atılır. Ölmemişse evinde ölümü beklemeye sevk edilir
.
FLASH BEACK

( Üç çocuk(Nefes almada zorlanır, desteksiz yürüyemez) iş veren tarafından hastaneye bırakılır, iş veren kaçar.)

SÜLO:
- Bu iş yerinde teftiş yok mu? Alınacak hiç mi önlem yok?
İŞÇİ:
- Biraz önce alarm niye çaldı sanırsın. Alarm teftiş. Mekân boşalır. Girişe ‘’Kiralık İşyeri’’ levhası asılır.
DÜDÜK SESİ
İŞÇİ:
- Düdük sesi; işbaşı demek. Ben iş başı. Sen beni dinle, benden bir şey duymadın, görmedin doğru evine.
SÜLO:
- Burada kalacağım. Yaşananlara tanıklık edeceğim.
DURUŞMA SAHNESİ
SÜLO: (Hâkime döner, savcı uyumaktadır.) Çalışmaya karar verdim ve çalışmaya devam ettim. Kumlamada bir müddet çalıştım. Bir kez daha alarım çaldı. Ben hemen tabelaya koştum.

(FLASH BEACK)

KİRALIK İŞYERİ
(Sülo, tabelayı indirir. ‘’ÖLÜMHANE’’ yazılı tabelayı asar.)

MÜFETTİŞ: ( Tabela ile karşılaşır, işverene)
- Bu ne?
PATRON:
- Efendim kapalı olduğunu gördüğü halde günlük yüzlerce kişi iş isteğinde bulunuyor. Söz anlatamadım. Bu yazı işime yaradı. Okuyan geri dönüyor.
MÜFETTİŞ:
- İlginç.

( TEFTİŞ BİTMİŞ)

PATRON:( İşçileri toplamış)
- ‘’ÖLÜMHANE’’ yazısını kim asmışsa çıksın. Doğrusu yazı çok işime yaradı. Asana bir maaş ödül vereceğim.

DURUŞMA

SÜLO:
- ‘’Benim.’’ diyemezdim. ’’ Benim’’ desem, dönen dolabın bir parçası olacaktım.

Sonra Yemekhanede çalışmaya başladım. Bir gün telefon geldi.

FLASH BEACK

(Yemekhanenin telefonu çalar. Arayan patron.)

- Özel misafirimiz var özel bir sofra donat.
SÜLO:
- Anlaşıldı efendim.

(Müfettiş son model bir araba ile gelir. Patron kapıyı açar. Birlikte yemekhaneye giderler. Masa donatılmış.)

DURUŞMA SAHNESİ

SÜLO:
- Patronun konuşmasına kulak misafiri oldum.

FLASH BEACK

(Sülo, masaya yakın direk ardına gizli konuşmaları dinler. Patron dinlenildiğinin farkında değildir.)

PATRON:
- Nasıl efendim? Arabayı rahat buldunuz mu?
MÜFETTİŞ:
- Teftiş araya sıkıştı. O nedenle evden arabaya bindim gözümü burada açtım. Doğrusu arabadan bir şey anlama fırsatım olmadı.
PATRON:
- Siz dert etmeyin efendim. Araba bir hafta sizde kalsın hatta bir ay.

DURUŞMA

( Savcı, hâkime, hâkim savcıya döner bir birinin kulağına bir şeyler söyler.
SÜLO:
- Sanırım bu konuşmanın içeriğini siz de anladınız.
HÂKİM:
- Tam olarak anladığımız söylenemez. Duruşmaya 10 dakika ara veriyorum.
(Hâkim, patrona bakar, kaş göz parmak işareti. Önden Hâkim, savcı çıkar, Peşinden patron koşar. Salonda Hâkim patronun kulağına bir şeyler söyler. Patron başı ile kabul onayı belirtir.)

DURUŞMA BAŞLAR

- HÂKİM: (Sölo’ya)
- Fazla uzatmadan sonuca gel.
SÜLO:
- Alarm olayına kafayı takmıştım. Alarmı devre dışı bırakacaktım. Önce keşfi yaptım.
HÂKİM:
- Bırak keşfi, devre dışı bırak.
SÜLO:
- Köpek müsaade etmiyor.
HÂKİM:
- Vaz geç?
SÜLO:
-Vaz geçmedim efendim.

(FLASH BEACK)

(İş yerine uzanan yol yolun 600- 700 m başlangıcında bekçi kulübesi. Bekçi uykuda… Sülo Köpeğe kemik fırlatır. Köpek yalamaya başlar.)

DURUŞMA
SÜLO:
- Böylece ne kadar karakterimle bağdaşmasa da hayatımda ilk kez rüşvet verdim.
HÂKİM:
Köpeğin rüşveti olmaz sen alarma geç.
SÜLO:
- Geçiyorum.

FLASH BEACK

( Sülo, kulübeden iş yerine giden kablolardan birini pense ile keser.)

DURUŞMA

HÂKİM:
- Sonuç?
SÜLO:
- Sonuç bir gün SSK’dan geldiler.

FLASH BEACK

( Bekçi girişinde bekçi alarm düğmesine basar. Araç içeri girer. Görevli çalışma odalarına girer. Tek tek çalışanların kimlik bilgilerini ister. Oradan İşletme müdür odasına girer, çalışanların SSK dosyalarını ister. Belge yok. Tutanak tutar.)
HÂKİM:
- Bütün bu olayların seninle ilgisi ne?
SÜLO:
- Efendim patron, önce bekçiyi suçladı alarmın devre dışı olduğunu öğrenince.

FLASH BEACK

(Patron-Sülo)

PATRON: (Son derece kızgın)
- Bugüne kadar bu iş yerinde böyle bir şey olmadı. Bu gün oldu. Bu gün de sen varsın diye oldu. Nasıl yaptın, niçin yaptın? Hemen söyle! Yoksa senin ananı…
SÜLO:
- Ben yaptım. Bugüne kadar anasını bellediklerinin yerine ananı bellemek için yaptım.
(Son söz patronun ipini koparmaya yetti ve arttı.)
Patron var gücü ile Sülo’ya vurmaya başladı. Tekme yumruk.

HÂKİM (Patrona) :
- Dövdüğünüz doğru mudur?
PATRON:
- Efendim anlattıkları baştan sona senaryo. Duymuşlar, iş adamıyım. Yolda giderken arabamın önüne yatıyorlar. Çarptı. Dava… Sokakta dayak yiyorlar, iş adamı dövdü dava... Arabamdan inmeye korkar oldum, yerde karıncaya basarım, karınca davacı olur diye korkudan. (Burnunda sinek dolaşır, burnunu göstererek) bakın sineğe git diyemiyorum, davacı olur diye. Ben her zaman Yüce Türk Adaletine Sığınmışım. Adaletinize sığınıyorum Hâkim Bey. Gence de para veremem ama ünlü film yönetmenleri tanıdıklarım var, rica eder bir rol bulurum.
KARAR:
Yaz kızım,
Sülo Soyluoğlu’nun idealarını belgelemesine, şahitlendirmesine, belge ve şahit bulması için yeterli süre verilmesine, dava için üç ay sonrasına gün verilmesine, davalı Kudret Kadiroğlu'nun tutuksuz yargılanmasına karar verilmiştir.

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

(Sülo’nun kafası sargıda. Savcı, Hâkim, kâtip, ocak işletmecisi)
( Hâkim davalı, davacı dosyalarına bakar, mırıldanır.)
- Davacı GSR negatif, davalı GSR pozitif.
HÂKİM (SÜLO’YA)
- OLAY NASIL OLDU?
SÜLO:
- Köyümüze yeni bir ocak açılacağını duyduk.

FLASH BECK

( KÖYE OCAK AÇILIYOR)

MUHTAR: ( Köy halkını kahveye toplamış ilk müjdeyi verir).
- Köyümüze yeni bir iş kapısı açılıyor. Gençlerimize iş... Gençlerimiz babalarından sigara parası istemeyecek. Evlerine ekmek götürecek.
GENÇLER:
- En büyük muhtar, bizim muhtar!
- Söz oy kullanma yaşına geldiğimde oylar senin.

DURUŞMA

SÜLO:
- Köyde tek karşı çıkan babam olmuştu.
RIZA DEDE:
- Oğul, ocaklar sönecek, kızlarımız dul kalacak. Köy bize mezar olacak.
GENÇLER:
- Sen sus moruk. Muhtardan eyi mi bileceğen?
MUHTAR:
- Gençler doğru söylüyor. Gençlerin ekmeğiyle oynamayalım.

( OCAK AÇILIŞ TÖRENİ
Kurbanlar kesilir, davul zurna çalar.)

DURUŞMA
- SÜLO:
- Baba sözü dinlemedik. Hesap kayıt iş diye işe başladım. Sonra bütün ayak işlerini de ben yaptım.

FLASH BECK

( Ocak iş başı.
Kömür çıkartılır.
El arabası ile taşınır. Sırtta çuvalla... Ertesi gün çuvallar ata, eşeğe yüklenir.
İlk ölü. Çalışma esnasında, kafasına tavandan taş düşme sonucu öldü.
Salda ocaktan çıkartılıyor. Cenaze namazı. Mezara defin.)

GAZETE MANŞETİ

'' Yeni açılan ocakta işçiler koruyucu kask takmadığı için bir işçi hayatını kaybetti.''

DURUŞMA
SÜLO:
- Bu şerefsiz beni çağırdı.

FLASH BECK

PATRON: (SÜLO’YA)
- Oğlum Gazete kask diyor, git Ankara’nın altını üstüne getir. Bul getir.
SÜLO:
- Ocağın işletmecisi, gazete mi? Siz mi?
PATRON:
- Emri kim veriyor?
SÜLO:
- Bana siz, size gazete.
PATRON
- Çok konuşma al şu parayı (Para verir) şu da arabanın anahtarı. Düş yola.

İşçilere baret dağıtılır. İşçiler baretle çalışmaya başlar.

İLK MAAŞ
(İşçiler tek sıra. Kese içerisinde para. Her işçiye bir kese.
Bir işçi sayıyor, delikli 10kr, 2.5kr, 50, kr. 25tl (1941 ALTIN 3TL)

(Kömür çıkartılır, atta eşekte taşınır.
İşçiler baret giyer.
Kömür çıkartılıyor, atta eşekte taşınır
3O İşçi ölü. Zehirlenme)

Gazete manşet

‘’MADEN OCAĞINDA 30 İŞÇİ TÜP KULLANMADIĞI İÇİN ÖLMÜŞTÜR’’

DURUŞMA

SÜLO:
- Bu şerefsiz beni yine çağırdı.

FLASH BEACK

PATRON:
- Gazeteler tüp diyor sana yine Ankara yolu gözüktü, al anahtarı atla arabaya, doğru Ankara’ya
SÜLO:
- Bu iş gazete ile olmaz. İşi bilen mühendis alırsanız, onlar yapacaklarınızı size gazeteden önce söyler.
PATRON:
- Emir veririm, emir almam. Ankara diyorsam Ankara.

( SÜLO, 1940 MODEL JEEP’LE ANKARA YOLUNA KOYULUR
Kömür çıkartılır, atta eşekte taşınır.
İşçiler Tüp takAr, çalışma devam.
Göçük 50 ölü.’’
Halk feryat figan..)

DURUŞMA
SÜLO:
- Bu şerefsiz barda. Telefonla aradım.

FLASH BECK
-
(PATRON BARDAN TELEFONLA KONUŞUR)
- 50 kişimi mahsur kalmış? Kaldıysa beni niye arıyorsun. Ben afat mıyım? Ara Afet Hanım’ı, arasın AFAT’I
(Patron eğlencesine devam eder.)

DURUŞMA
SÜLO:
- Köyde ölen ölene. Nerdeyse erkek kalmadı

FLASH BECK

(Kahvede Rıza Dede Ceviz kaplama radyonun düğmesini çevirir:
‘’ Yurttan Sesler Programına ara vererek haberleri sunuyoruz. ………’de Yeni açılan Kömür ocağında ölü sayısı bir yılda 1000’geçti. Köyde bir Rıza Dede, Torunu ve Ölenlerin eşi kaldı. Çevre köyler de giderek bitme noktasında.’’ Rıza dede kapatıyor radyoyu.)
( Kendi kendine)
- ’ Dinlemediler, köyü mezar ettiler gençlere.

DEREDE ÇAMAŞIR YIKAMA SAHNESİ

( Kadınların yaşlısı, genci, taşların üstünde tokaçla çamaşır yıkıyor. Kimi Tokaç vuruyor, kimi sıkıyor, kimi seriyor, kimi yeni geliyor, kimi, çamaşır taşıyor. Çalıların ardından yükselen nağmeler)
Kaptırdım gönlümü bir güzele
Canım kurban, böylesi güzele
Allah yaratmış, özene bezene
Şiirler yazdım sayısız düzüne

Bakarsam bayılırım ay yüzüne
Bir bakışta âşık oldum gözüne
Kurban olurum, o tatlı sözüne
Yârim olsa bal yaparım özüne

( Kızlar pür dikkat. Gözler sesin geldiği yere dikili. ) Bir birine:
- Kız, erkek sesi duydun mu?
- He.
( İş çekmeler, cilveler. En güzeli ‘’ Ben, beklemeye dayanamayacağım, gidip yakından bakacağım.’’ Fırlıyor yerinden tırmanıyor, derenin yamacından tırmanan tırmanana. Kiminin eşarbı takılıp kalıyor çalıya kiminin, ayakkabısı çıkıp yuvarlanıyor dereye. Erkeğin göründüğü ilk çalının ardına yer edinir ilk gelen, dizilir ardı ardına gelen. Görmek için iten itene. Erkek üst baş yırtık, saç sakal birbirine karışık. Ses harbi erkek. )
Dereden sesler yükseliyor:
-Er yoksunları ava mı kondunuz? Çabuk sabuk işinizin başına. Evde yemekler yanacak.
( Bir duymazdan gelme iki duymazdan gelme. Kalkıyor kızlar. Bir sesin geldiği yöne, bir dereye baka baka dönüyorlar dereye. Bakışlar, mayışmalar, eli işte gözü oynaşta…)

( Kadınların yaşlısı, genci, taşların üstünde tokaçla çamaşır yıkıyor. Kimi Tokaç vuruyor, kimi sıkıyor, kimi seriyor, kimi yeni geliyor, kimi, çamaşır taşıyor. Çalıların ardından yükselen nağmeler…)
DURUŞMA
SÜLO:
- Bu şerefsiz emirler veriyor.

FLASH BEACK

PATRON:
- İşçi bulun.
SÜLO:
- Köyde işçi kalmadı.
Patron
- Çevre köy
SÜLO:
- Onlarda da kalmadı.
PATRON
- En uzak köylere gidin, eli kazma, kürek tutan kim varsa toplayıp gelin!
DURUŞMA
SÜLO:
- Çevre köyden biri evlendiği günün ikinci günü işe başladı.
Ben o işçiyi bir hafta sonra geçen ay kömür çıkartılan bölümde zehirlenmiş olarak buldum.
Sonra olay adliyeye yansıdı.

FLASH BEACK

(BAŞKA DURUŞMA SALONU, YARGIÇ FARKLI)

( Hâkim davalı, davacı dosyalarına bakar, mırıldanır.)
- Davacı GSR negatif, davalı GSR pozitif.

SAVCI:
- Sanık iş yeri güvenliği tedbiri almayarak maktulün ölümüne sebebiyet teşkil etmiştir. Suç kanunu ………fıkrasına göre ölüme sebep teşkil etmek ve kasten adam öldürmeye teşebbüsten ömür boyu hapis cezası ile cezalandırılması talebimizdir.

SANIK AVUKATI:
- Müvekkilim olaydan bihaberdardır. Müvekkilim olay vuku bulduğu gün ve saatte Marmaris’te tekne turunda bulunmaktadır. Buyurun belgeleri. Marmaris ile olayın vuku bulduğu yer arası uzaklık 1100km’dir. Müvekkilimin olaya müdahil olması ve kasti davranış sergilemesi mantık ve fizik kurallarına aykırıdır. Bu arada Müvekkilim mantık ve fizik okumuş biridir. Müdahil olması gereken olaylara müdahil olur, müdahil olmaması gereken olaylardan teknesine binerek uzaklaştıkça uzaklaşır. Bu olayda da müdahil olmamak için teknesini tercih etmiştir.(Tekne fotoğrafını göstererek) bakın nerdeyse Yunanistan kıta sahasına girmiş.
HÂKiM:
- Avukat Bey, lütfen konunun dışına çıkmayalım. Biz tedbirden söz ediyoruz. Müvekkiliniz, iş yerinde lüzumlu güvenlik tedbirlerini almış mıdır; almamış mıdır?
SANIK MÜDAFİİ;
- Efendim, Müvekkilin gerekli tedbirleri aldığına dönük belgeleri mahkemenize sunacağım. Önce müvekkilimin kasti davranışının olmadığını kanıtlayayım. Müvekkilim olaydan bihaberdir. Bihaberdir ki bende suça konu olayla ilgili bilgileri celse öncesinde ocağın çavuşundan aldım. Olayın oluş saati 13:15'dir. Yani maktulün o saatte iş başında olması gerekir. Oysa o, iş başında değil. Aslında müvekkilin kasti davranışı değil; maktulün kasti davranışı söz konusudur. Mutlaka ölmenin bir yolunu bulacak ki müvekkilime karşı dava açabilsin.
HÂKİM:
- Davayı açan maktul değil; bu bir amme davası.
SANIK MÜDAFİİ;
- Efendim, fark eder mi? İddia makamı, sayın savcı maktulü savunuyor, müvekkilimi maktulü öldürmekle suçluyor.
HÂKiM:
- Sanığın maktulün ölümünde kusuru olup olmadığına mahkeme karar verecektir. Siz lüzumlu tedbirin alıp alınmadığı hususunda savunmanızı yapınız.
SANIK MÜDAFİİ;
- Efendim, olayın vuku bulduğu saat 13:15, yani maktulün normalde işbaşında olması gereken saat. Olayın vuku bulduğu mahal metruk bir alan ve giriş kısmı kalaslarla kapatılmış. Bizim bu maktulümüz saati 13.00’te işinin başından ayrılıyor. Girişteki kalasları itiyor, metruk alana giriyor, başlıyor beklemeye
HÂKİM;
- Maktul içeri niye giriyor, niye bekliyor?
SANIK MÜDAFİİ;
- Çişini yapmak için giriyor.
HÂKİM:
- Anladık çişini yapacak da niye bekliyor?
SANIK MÜDAFİİ;
- Efendim, maktulün amacı çiş yapmak değil ki bok yoluna gitmek. Adeta, göçüğün olmasını bekliyor.
HÂKİM:
- Sonuç?
SANIK AVUKATI;
- Maktul çişini yapıyor, pantolonunu çekip kemeri taktığı dakikada tam 13.15 göçük oluyor. Müthiş bir zamanlama. Tuvalet yapılıyor, pantolon çekiliyor ve göçük.. Bütün bunların tesadüfen gelişmesi mümkün değil. Bütün bu olayların önceden tasarlandığı apaçık ortadadır. Hatta ve hatta organize bir tasarlama olduğuna zerre kadar şüphe yoktur. Bütün bunları maktulün tek başına tasarlaması ve gerçekleştirmesi mümkün değildir.
HÂKiM:
- Delilleriniz?
SANIK MÜDAFİİ:
- Buyurun efendim olay yeri krokisini. Olay yeri krokisi, olayın oluş şekli ve vuku bulduğu saat. Tüm bu olayları üst üste koyun, tek tek inceleyin, adaletin imbiğinden geçirin maktulün üçüncü şahıs olan müvekkilin fiillerinden kaynaklanan bir nedenle ölmediği, maktulün bok yoluna gittiği apaçık ortadır. Müvekkilin fiilleriyle, maktulün ölümü arasında illiyet bağı bulunmamaktadır. Adam bok yoluna gitmiştir..
- HÂKiM: (Maktulün eşine)
- Sizin bir diyeceğiniz var mı?
MAKTULÜN EŞİ:
- Hâkim Bey, ben yüreğime taş basarım. Körpe yavrularımı kuru, yavan ekmekle doyururum. Yeter ki başka ocaklar sönmesin, başka yavrular yetim kalmasın. Büyüklerimden başka bir şey istemem.
HAKİM;
-Yaz kızım.
Gereği düşünüldü;
İddia makamınca hazırlanan iddianame ile mahkememizde dava açıldıysa da; olayın vuku buluş şekli hususunda toplanan deliller, mahkemede dinlenen görgü şahitlerinin beyanları, sanığın samimi beyanları, sanık müdafisinin mahkemeye sunduğu deliller, suç vasfının değişmesi nedeniyle mahkememizin görevsizliğine karar verilmiş olup karar, iddia makamının, sanık, sanık müdafiisinin, müdahilin yüzüne karşı üst mahkemede itirazı kabil olmak üzere tefhim olunur.
SÜLO: (Hâkime, savcıya, avukata)
- Şu Anadolu kadınının gösterdiği yüceliği (Avukata) ne sen gösterebildin, (Savcıya) ne sen gösterebildin, (Patrona) ne sen gösterebildin (HÂKİME) ne sen gösterebildin. ne de gösterme çabası gösterdiniz. Oturmuş burada eften püften boktan sebeplerle çorap örüyorsunuz. (Kadını göstererek) bu kadını zavallı duruma düşürmek mi, sizin hukuk anlayışınız? (Parmağını göstererek) sizde şu kadarcık vicdan olsa, Sümen altı ettiğiniz onca hakkın, zavallı durumuna düşürdüğünüz milyonların azabından uyku uyuyamazsınız. Utanma duygusu olsa halkın yüzüne bakamazsınız.
DURUŞMA
- İşte Hâkim Bey, yüzlercesi gibi bir genci de bok yoluna gönderdiler. Bokoğlusunuz dedim diye. Adliye çıkışı bana saldırdılar.

FLASH BECK

PATRON (Sülo’ya)
- Dünkü sıçtığım bok, bana bok diyor. Utanmıyor musun baban yaşında adama bok demeye?
SÜLO:
- Siz şerefsizlikten utanmıyor, boktan mı utanıyorsunuz. Ulan, bok bile sizden daha şerefli be! Sizin şerefinizi….
Patron dışarıda bekleyen yakınlarına:
- Haddini bildirin şu çakala.
Patron yakınları tekme yumruk Sülo’ya dalarlar. Sülo, yerde kafasına, topuklu ayakkabı ile ezene kadar vururlar.

DURUŞMA

SÜLO:
- (Kafasını gösterir) Kafamın kalanı bu görüyorsanız. Kafamı bu hale getiren bu karşınızda duran şerefsiz. Adaleti temsilen sizler. Vereceğiniz kararı merak ediyorum.
HÂKİM (Patrona döner)
- İtirazınız var mı?
PATRON:
- Sayın Hâkimim, ben dini bütün, her zaman adalete inanan biriyim. Adalete her zaman hesabımı vermişimdir. Ocağımda ölen her kişinin duruşmasına tek tek katıldım. Adalete hesabımı bir bir verdim.
AVUKAT:
- Müvekkilim doğru söylüyor. Bugüne kadar katılmadığı tek celse olmamıştır, adaletten kaçtığı hiç olmamıştır.
SÜLO:
- Sizin dininiz para, adaletiniz para. Bugüne kadar adalete hangi hesabı verdin. Ölen onca insan… Geride kalan onca dul.. Onca yetim.. Hiç düşündün mü Hangi şartlarda yaşar?
( Zorlu yaşantı sahneleri Flash Beack verillir.)

HÂKİM:
- (SÜLO’YA) Müdahale etmeyelim.
PATRON:
- Ben kimseyi dövmediğim gibi, davacı SÜLO’yu da dövmedim. Dövenleri tanımıyorum. Para verdiysem, ben yardım sever biriyim. Sokakta gördüğüm her gence bir sigara parası veririm. Bir nevi sadaka.

KARAR:
Gereği düşünüldü;:
Görgü tanıklarının dinlenilmesine, Davalı Müezzin MÜDERSOĞU'nun tutuksuz yargılanmasına, duruşma için …/……/……..Tarihine gün verilmesine karar verildi.

UZUN MEHMET SAHNESİ
EV SAHNESİ

(SÜLO, BABA, HANIMI, KARDEŞİ)

SÜLO:
- Baba davalar hep mi boktan olur? Hep mi sonuçsuz kalır?
BABA:
- Olur mu oğlum, idamın uygulandığı dönemlerde şafak vakti astılar, güneş doğarken karar yazdılar. Çoluk çocuk astılar, sonra yaşlarını büyüttüler. Erdal EREN asıldığında henüz 17 yaşındaydı.
O zamanlar adliyeye de ihtiyaç yoktu. Bir masa, bir sandalye, bir savcı, bir hâkim, bir zabit yeterliydi. Ceza evinde, cadde-sokakta hâkimler karar yazardı.
1940’lı 50’li yılları rahmetli babam şöyle anlatırdı,’’
O yıllarda, işçilerin SSK’sı yoktu. Sendika yoktu. İşçiler hakkını aramaya girişse, patrona dirense hemen devleti yıkmakla yargılanırdı. Devleti yıkan yıkana.. Devlet hep ayaktaydı. O yıllarda madende yüzlerce binlerce kişi peş peşe ölüyor, ölümlerin ardı kesilmiyordu. Sendika kurmaya kalkan hemen idamla yargılanırdı. Sana en ilgicini anlatayım. Adı duyulmayan örgütün, adı duyulmayan liderin asılacağı haberi duyulmuştu, halk geceden meydanın yolunu tutmuştu.’’

FLASH BECK

(İdam mahkûmu ranzasında uyandırılarak kaldırılır. Giyinmesi emredilir. (idam mahkûmunun henüz sakalları, bıyığı çıkmamış) Sandalyeye oturtulur. Bir ressam, edası ile siyah yağlı boyaya batırılmış fırçalarla bıyık çizilir. Fırça darbeleri ile bir kirli sakal görünümü verilir.)

(Sabah ezanı
Horoz sesi
Tan yeri kızılı
Meydanın sürekli halk tarafından doluşu… Halk batı istikametinde toplanır.
Halkın önünde güvenlik şeridi jandarma koruması… Halkın 50m. Önünde (DOĞU) bir masa, Masanın ortasında AĞIR CEZA HÂKİMİ, solda, SAVCI, sağda CEZA İNFAZ HÂKEMİ, masanın önünde, tabüre üzerine oturmuş ZABİT KÂTİBİ, önünde sehpa üstü bir daktilo. 5m. İlerisinde idam sehpası
İdam Mahkumu eli kelepçeli, sağ koldan bir jandarma, sol koldan bir jandarma tutarak (Yanlarında AS.ÇVŞ) getirilir. İdam sehpasının üç adım önünde bekletilir. Gözler güneşin doğuşunda…)

EV SAHNESİ:

BABA:
- Güneşin doğuşuna saniyeler kala idam kararı uygulanacaktır. Mesaj açık, doğacak her güneş böyle batırılır.

( Güneşin doğuşuna saniyeler kala.)

İDAM SAHNESİ

CEZA İNFAZ HÂKİMİ: (Mahkûma)
- Maden İşçileri Dayanışması adında bir örgüt kurduğunuz, işçi sınıfı diye halkı sınıflara böldüğünüz, devletin bütünlüğüne yönelik kasten ve fiilen eylemlerde bulunmanız sonucu
Anayasanın 142- 163 maddesine muhalefetten idamla yargılandınız. Doğru mudur?
İDAM MAHKÛMU
- Doğrudur?
CEZA İNFAZ HÂKEMİ:
- O zaman idam kararınız uygulanacaktır? Prosedür gereği soruyorum, son arzunuz nedir?
İDAM MAHKÛMU:
- Son arzum: Uzun Mehmet’le görüşmek, tek bir soru sormak.
( Ceza İnfaz Hakemi şaşkın, Ağır ceza Hakemine döner ‘’Uzun Mehmet kim? )
AĞIR CEZA HÂKİMİ:
- Bilmem Mahkûma soralım, Uzun Mehmet örgütten midir?
İDAM MAHKÛMU:
- Ben tarihe adını yazdıran uzun Mehmet’i istiyorum.
Ceza İnfaz Hâkimi, Ağır Ceza Hakemi gizli gizli konuşur. Konuşmalarından, hal ve tavırlarından bir çözüm yolu aradıkları apaçık ortadır. Konuşurlar, yazarlar, konuşurlar yazarlar… Yazılanları CEZA İNFAZ HAKEMİ okur:
- Tarihe adını yazdıran Uzun Mehmet’in bulunması için emniyet birimlerine yazı çıkartılmasına, Uzun Mehmet bulunana kadar idam kararının ertelenmesine karar verilmiştir.

POLİS TELSİZLERİNE GELEN ANONS

‘’ Uzun kod adlı örgüt liderinin gizlenmediği, sürekli kılık değiştirerek halkın içerisinde örgütün görüşlerini halka yaymaya, örgüte halk içinde taban oluşturmaya çalıştığı tespit edilmiştir. Bütün polis birimlerinin kalabalık cadde ve sokaklara sevki, halktan örgüte sızmaların engellemesi, özellikle uzun boylu, şüpheli kılık, şüpheli davranış sergileyenleri yakın takibe almaları önemle rica olunur.''

GAZETELERDEN VERİLEBİLİR. RADYO KANALLARINDAN VERİLEBİLİR (DEDE RADYO DİNLER)

JET HABER T KANAL

''Flaş!
Flaş!
Flaş!
Hakan Hakkatapan’ın örgütün lideri olmadığı, örgüt liderinin ‘’Uzun ‘’ kod adlı kişinin olduğu kanaatine varılarak, Hakan Hakkatapan idam edilmemiştir. Bütün polis birimleri şu anda Kod adı ile anılan örgüt liderini yakalamaya sevk edilmiştir. JET HABER KANAL ekibi olarak bizler de sokaklarda mevzilendik. Uzun kod adlı kişinin yakalanmasını canlı yayın olarak ilk defa bizim kanalda izleyeceksiniz, lütfen bizi izlemeye devam ediniz.''

ECİĞİNE BÜCÜĞÜNE HABER PROĞRAMI

'' Hakan Hakkatapan adlı idam mahkûmunun son sözü, davanın seyrine damga vurdu. Ağır Ceza Hakemi, Uzun kod atlı örgüt mensubunun gizli belgelere ve bilgilere sahip olduğu, Uzun kod adlı kişi yakalamadan gizli bilgi ve belgelere ulaşılamayacağı, o nedenle idam kararının uygulanmadığı, gerekirse yargılama sürecinin yeniden başlatılacağı açıklamasını yapmıştır''

( Loş ışıklarla donatılmış bir mekân. İçerisi gözükmüyor, sadece içeri girenin yüz hatları gözüküyor. Girişte, saltanat koltuğunda, saltanat kıyafeti ile II. Mahmut, geleni sorguluyor.
Gelen gözleri mosmor edilmiş, kıyafetleri parçalanmış bir kadın. )
II. Mahmut:
- Ecel mi? Cinayet kurbanı mı?
KADIN
- Kurban, kurban.
II. MAHMUT
- Kasabın?
KADIN:
- Boyu devrilesi kocam.
II. MAHMUT
- Sebep?
KADIN:
- Kıskançlık.
II. MAHMUT:
- Duan kabul ola.
II. ÖLÜ (Kafası kesilmiş ellerinde)
II. MAHMUT:
- Ecel olmadığı belli senin katilin kim?
- Yeni sevgilimin eski kocası?
- Sebep?
- Kıskançlık.

- III. Ölü

II. MAHMUT:
- Ölüm sebebi?
III. ÖLÜ:
- İnşaattan düştüm.
IV. ÖLÜ
- Maden.
V. ÖLÜ:
- Maden.
VI. ÖLÜ:
-Maden
VII.ÖLÜ:

VIII ÖLÜ
- Maden
IX.ÖLÜ:
-Maden.
108. Ölü Maden (1942 maden faciası)

( Polis birimlerine anonslar gelmeye devam eder.
‘’ Uzun kod adlı örgüt liderinin gizlenmediği, sürekli kılık değiştirerek halkın içerisinde örgütün görüşlerini halka yaymaya, örgüte halk içinde taban oluşturmaya çalıştığı tespit edilmiştir. Bütün polis birimlerinin kalabalık cadde ve sokaklara sevki, Halktan örgüte sızmaların engellemesi, özellikle uzun boylu, şüpheli kılık, davranış sergileyenleri yakın takibe almaları önemle rica olunur’’)

(DEĞİŞİK MEKÂNLARDA POLİS ARACI MESAJ, HAREKETE GEÇİŞ,
2-ŞÜPHELİ KOVALAMACALAR
3- Daire- dışarı hücum
4- sokak
5 Pazar )
( 6- Polis aracını çekmiş yoldan geleni gideni tek tek yakın takibe almakta.
Yoldan Uzun topuk, uzun boy, makyajlı biri.. (Travesti) Herkesten farklı… Özellikle genç erkekleri kendisine çağırıyor. Kimisinin peşinden koşuyor. Polis takılıyor peşine. İzlendiğini gören uzun topuk caddeden sokağa dalıyor. Polis peşinde. Uzun topuk, topukları alıyor eline başlıyor koşmaya. Polis aracı hızlanıyor. Uzun topuk sağ kaldırım sol kaldırım zikzak çiziyor. Polis aracı zikzak çiziyor. Polis aracı yakın mesafe. Uzun topuk geri manevra… Tabana kuvvet. Araç geri manevra, gaz topuk. Uzun topuk -araç yakın mesafe. Uzun topuk, soluk soluğa. Belli motor stop sinyali… Uzun topuk elleri kaldırıyor teslime hazır komutunda. Polis sevinçte. Aracı durduruyor, aheste adımlarla ilerliyor avına. Oda ne? Uzun topuk işeme vaziyetinde, işiyor. Polis, stop. İzliyor. Bekliyor. Uzun topuk geri iki adım, üç adım beş adım mevziiye çekili. Anlaşılan mayınlı bölge terk. Polis derin tecrübeleri ile tahlilde. Uzun topuk çantasından rujunu çıkarıyor, başlıyor dudaklara sürmeye. Dudak. Dudak düğme, dudak balon.. Şekilden şekile giriyor. Polis mest…
Polis, kendine bir tokat atıyor, ‘’ Oğlum kendine gel! Tak kelepçeyi, kap terfiyi:’’ diyor. Fırlıyor yerinden üçüncü adımda mayına basmasıyla üç adım geriye takla atışı görmeye değer. Mayına ayak değdi değecek anı, yüksek topuk sol elde, hedefe tetik silah hali, sağ el topuk ucundan fırlatıyor ruju. Ruj, Polisin ayağı yerden kesilip başı, baş ekseninden doksan derece geri dönmeye başlarken alnın orta yerine tam isabet… Takla, takla… O da ne? Polis yok ortada. Polis kapağı açık unutulan fosseptik çukurunda…)

HABERİN ÇEKİRDEĞİ PROGRAMI

'' Yayına ara vererek bir son dakika haberi veriyoruz. Uzun kod adı ile aranan yeni örgüt lideri uzun kovalamalardan sonra polis memuru K. A’yı öldürüyor. Öldürmekle yetinmiyor, fosseptik çukuruna atıyor. Kendisi izini kaybetmeyi ve kaçmayı başarıyor. Şimdi olayın görüntülerini veriyoruz. (Olay görüntüsü)
( Olay görüntüsünde kovalamaca, mayın döşeme, ölüm anı. Silah ve isabet eden mermi... Gerçeği aratmayan bir dizayn.)

( Loş ışıklarla donatılmış mekânda gelenin ardı arkası kesilmiyor. Bu gelen farklı baştan aşağı fosseptik atık.)

II. MAHMUT:
- Bu ne hal? Yangın kaçağı desem değil, maden hiç değil?
ÖLÜ POLİS:
- Ben Uzun kod mudur, Mehmet midir tam onu yakalıyordum, yakalayıp terfi olacaktım ki..
II.MAHMUT
- Ne oldu?
ÖLÜ POLİS.
- Boka bastım.
II. MAHMUT:
- Benim zamanımda ölüm bir ecelin elinde bir de benim fermanımda vuku bulurdu. Benim iznim olmadan kimse kimseyi öldüremezdi. Müneccimler, ‘’ Yüz yıl sonra insanoğlu demokrasi ile tanışacak.’’ diyordu. Demokrasi demek ki böyle bir şey, isteyen istediğini öldürebiliyor, isteyen istediği şekilde ölüyor. İyi ki demokrasi bizim zamanda hortlamadı. diyor. Uzun Mehmet’i çağırıyor:
- Mehmetim, her gün madenden biri gelirken son günlerde gruplar halinde gelmeye başladı.. Anlaşılan o ki kabak senin başında patlayacak. Kılık değiştir, saklan.
Uzun MEHMET:
- Ya boyum?
II.MAHMUT:
- Uzun Hasanım de. Kim takar Uzun Hasan’ı, Uzun Mehmet’i.
UZUN MEHMET:
- Saklanmayacağım 5000 kişi ölürken seyirci kalanların yüzüne tükürüp geleceğim.
II.MAHMUT
- Oğul, devir değişti. İnsanoğlu çoğaldıkça çoğaldı, hangisinin yüzüne tüküreceksin.
Üzülme Devletlü Sultanım tüküremediklerime tükürdüklerim söyler.

EV

SÜLO:
- Baba bu anlattıkların bir tarih.
BABA:
- Tarih olmasına tarihte, tarihi milyonlar böyle yaşar, bir kişi de kalemi eline alır sözde tarih yazar.

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (inşaat)

SAVCI, HÂKİM, KÂTİP, SÜLO, İNŞ. PATRONU (ORHAN)
( Hâkim davalı, davacı dosyalarına bakar, mırıldanır.)
- Davacı GSR negatif, davalı GSR pozitif.
(Hâkim savcıya kendini savunması için Sülo’ya söz verir.)

SÜLO:
- Ocaktan çıkmış iş arıyordum.

FLAŞ BEACK

( RIZA Baba, kahvede bir yandan çayını içiyor bir yandan gazete okur. Kahvenin önünde lüks model bir taksi durur. Bütün dikkatler taksiden inende… İnen giyim kuşam, beden özelliği ile başbakan edasında… Kahveden içeri ilk adımında Rıza Baba ile göz göze gelir, koşarak ‘’ Hocam! ’’ diyerek Rıza Baba’nın elini öper.)
RIZA BABA:
- 658 Orhan ha…
ORHAN:
- Hocam zekânıza hayranım. Kaç yıl geçti, ismimi, numaramı hatırladınız.
RIZA BABA:
- Sizler bizim eserimizsiniz. Eserler nasıl unutulur? Sen anlat bakalım neredesin, bura hangi rüzgâr attı?
ORHAN:
- Hocam, o işten o işe yapmadığım kalmadı desem yeridir. Şu anda ‘’ KONDUR KO İNŞAAT ŞİRKETİ ‘’ Sahibiyim. Marmaris yolu üzerinde yeni bir konut projemiz var. Bitme aşamasına gelindi sayılır. Ben de bu bölgede ekmek yiyebileceğimiz arsa araştırayım diye şöyle bir uğradım. Malum kahveler köyün nabzıdır. Siz ne yaptınız görmeyeli?
RIZA BABA:
- Ben emekliyim. Emekli bir öğretmen ne yaparsa onu yapıyorum. Şu köşede bir çay içerim, gazetemi okurum. Bunları dert etmiyorum. Büyük oğlan okulu bitirdi. Ona bir iş bulamadım. Ona bir iş bulur, bir de düğünlerini yapabilirsem görevimi yapmış sayacağım.
ORHAN:
- Hocam, onu dert etmeyin. Ben ona uygun bir iş veririm. Buyurun kartım. (Kartı verir.)
RIZA BABA:
- Yarın göndersem, nereye gelsin?
ORHAN:
- İnşaat konutlarına gelsin, ben oradayım. Ver kartın ardına adresi yazayım.
( Rıza Baba kartı verir, Orhan kartın ardına adresi yazar.)
Rıza Baba kahveciyi çağırır:
- Orhan benim öğrencim, boş arsa arıyor, bildiğin boş arsalar var mı?
KAHVECİ:

- Cemal’e yönlendirelim, onda uygun arsalar var.
Ben çayları tazeliyim. Cemal yakında. Sizi oraya gönderirim.
(Çaylar içilir.)

ORHAN:
- Çaylarımızı içtiğimize göre, beni Cemal’e yolcu edin. Malum iş beklemez.
(Çay parası vermek ister, Rıza Baba engel olur. Rıza Baba vermek ister.)
KAHVECİ:
- Mekân sahibi benim bugünkü çaylar benden.
( Kahveden çıkarlar. Kahveci Cemalin adresini tarif eder. Orhan öğretmeninin elini öper, kahveci ile tokalaşır, arabasına biner. Araba sokağı döner.)

EV SAHNESİ

RIZA HANIMI: (Rıza Baba eve girer. Hanımı bulaşık yıkamaktadır. Beyinin geldiğini görünce, ellerini kurular. Beyinin yanına gelir.)
- Hayırdır? Erken geldin.
RIZA BABA, kartı cebinden çıkarır:
- Bu benim öğrencimdi. Büyük iş adamı olmuş, Oğlana iş sözü verdi. Bakalım oğlan bu işte barınabilecek mi?
ANNE:
- İnşallah hayırlısı olur. Ben bulaşıkları yıkayım ardından yemekleri hazırlayacağım.
YEMEK
( Sofra hazır olduğunda Sülo gelir, sofrada yerini alır. Yemek yenir. Yemek sofrası toplandığında) Baba:
- Oğlum, hele yakınıma gel.
( Sülo, yakına gelir.)
BABA:
- (Kartı gösterir) Oğlum, bu benim öğrencimdi. Marmaris yolunda büyük bir konut projesi varmış. Sana uygun iş ayarlayacağını söyledi. Ben yarına göndereceğimi söyledim. Ne dersin?
SÜLO:
- Söz verdiysen seni mahcup etmem, yarın gider görüşürüm.
BABA:
Bu cevabın bana yeter oğlum, sağ ol, beni rahatlattın.

İNŞAAT KONUT

(Yazıhane
Orhan- Sülo
Orhan masada, Sülo karşısında kendisine söylenen çayı içiyor.)
ORHAN:
- Demek, Orhan Hoca’nın büyük oğlu sensin.
SÜLO:
- Evet.
ORHAN:
- Baban var ya baban.. Tarih gibi adammış. Okulda anlattıklarına güler geçerdik. Ne anlattıklarını hayata atılınca tek tek anladım. Derdi ki’ ’Hayat bizim size öğrettiklerimizden çok farlı. Yaşayarak öğreneceksiniz.’’ Hiç unutmam bir defasında sınav notuma itiraz etmişim. Babanın cevabı’’ Bize itiraz edebilirsiniz. Hayatta yanlışlarınıza itiraz etme şansınız yok. Biz her itirazınızı kabul etsek sizi hayata karşı hazırlayamayız, o nedenle itirazını kabul etmiyorum.’’ Demişti. Ben çok kızmıştım. Bana hiç tokat vurmamıştı fakat bu sözü her gün suratıma bir tokat gibi çarpıyor.
Sülo,‘’Babanın sözü bir tokat gibi her gün suratıma çarptı. ‘’ sözü ile yaşadıklarını kıyasladı. Acaba doğru muydu? Söz çınlıyor kulağında. Gelgitler yaratıyor bedeninde. Kalp krizini andıran bir sarsıntı… Orhan, panikte:
- İyi misin, doktor çağırayım mı?
SÜLO:-
- Yok, yok. İyiyim. Bir an dalmışım.
ORHAN:
- Aman öyle de korkuttun beni. Gel o zaman, sana inşaatı gezdireyim, hem bir hava alır açılırsın, hem inşaatı tanırsın.
( Orhan, Sülo birlikte çıkarlar dışarı. Dışarı çıktıkları an son surat, acı firen sesi ile duran spor araba. Üst açık. Ön koltukta yarı giyim genç kız… Arka koltukta yarı giyim üç genç kız… Direksiyonda bıyıkları yeni terlemeye başlamış bir genç…)
ORHAN:
- Hayırdır oğlum.
GENÇ:
- Hayır baba. Fıstıklarla bara takılacağız.
ORHAN:
- Bura bar mı, bara götür o zaman.
( Genç arabadan iner. Babasının kulağına bir şeyler söyler. Baba cepten bir deste para çıkarır, oğluna verir. Oğlu bir paraya bakar, bir kızlara…)
OĞLU ( Babasına):
- Baba kız üç tane, bu para sence üçüne yeter mi?
( Baba bir deste daha para çıkarır, verir.
Sülo, parayı alan gence bakar, kendine bakar. Karşı iskelede genç ihtiyara bakar…
Parayı alan genç, egzoz patlatma sesi ile bar yoluna koyulur. Sülo ile Orhan inşaat dolaşmaya…)
ORHAN:
- Gençlik işte. Varsa yoksa eğlence…
( Sülo, kendi kendine ‘’ Gençlik, gençlik. Bir ekmeğin hayalini kuran gençlik, bir de bardan bara koşan gençlik…’’)

GÖRSEL

( İş başvuru kuyruğu…

Atama bekleyenlerin eylemleri.
Sülo, lanet tayın dikilmiş, üstüne kalas atılmış iskelede sıvacıyı görür. Dikkatlice bakar.)
SÜLO ( Orhan’a):
- Bu işçinin hiçbir güvenlik tedbiri yok. Ya düşerse…
ORHAN:
Onlar senin benim gibi asfalt çocuğu değil. Onlar ip cambazı, korkma bir şey olmaz.
SÜLO:
- Bir şey olmaz zihniyeti, kazalara davetiye çıkarmaz mı?
ORHAN:
( Boş ver sen şimdi bunları. Öbür blokta kalıplar çakılacaktı. Ora uğrayalım, ben işi bir göreyim. Sen biraz takılırsın.)
( Öbür blokta... Kat demir kalıpları bağlanmaktadır. (DİREK)
ORHAN:
- Usta kolay gelsin. Ne zaman beton atabileceğiz.
USTA:
- 0nuncu gün atabiliriz.
ORHAN:
- Bir ihtiyacımız var mı?
USTA:
- Yok efendim.
ORHAN:
- Arkadaş bir dostumun oğlu. Bundan böyle şirketin bünyesinde. İnşaatın her alanına girme, izleme, müdahale hakkına sahip. Yarın seninle... Sana kolay gelsin.
( İnşaattan inerler.)
ORHAN:
- Bugün bu kadar. Yarın demir kalıpçısın başında dur, işi biraz hızlandır. Öbür blok bitme aşamasında. İşçileri dağıtmadan buraya yönlendireceğiz. Şimdi sen git, babana selamımı söyle.
SÜLO:
- (Memnuniyetsiz, umursamaz bir tavırla) Söylerim, selamınızı.

EV SAHNESİ
( Baba televizyon izlemektedir. Oğlunun geldiğini görür ve televizyonun sesini kısar.)
BABA:
- Gel oğlum, bu saatte geldiğine göre, işe başladın sanırım.

SÜLO:
- Başladım başlamasına da vicdanım bu adamın da, bu işin sonunda boktan olacağını söylüyor.
BABA:
- Oğlum, zamana bırak. Vicdanın sesini duymazdan gel bir süre.

SÜLO:
- Ben de öyle yapacağım baba.

YAZIHANE

( BETON KALIPÇISI, SÜLO, ORHAN)
ORHAN (Kalıpçıya):
- Haftaya, kalıplar çakılacak. Kod betonu 1cm eksik olacak şekilde çakıyorsunuz. Demir kolanları da birer çubuk eksik bağlattım. Önemsemediğimiz 1cm’ler 2.500 konutta nerden baksan 5 daire demek. Böyle böyle önceki konuttan ettiğimiz zararı kurtaracağız.
KALIPÇI:
- Bizim işimiz verilen ölçülerde kalıp hazırlamak. Siz öyle diyorsanız, öyle yaparız.

ORHAN:
- Durum anlaşıldığına göre gidebilirsin.
( Sülo, Orhan baş başa)
SÜLO:
- Bunu da baban öğretti deme.

ORHAN:
- Bunu önceki inşaatta yediğim kazık öğretti. Zarar kol gibi girince insan gözünü dört açıyor. Sen bunları boş ver demircinin yanına git.

DEMİR KALIP (DİREK)

( Usta demir çubuklar üzerinde dizili demir kalıplarını sabitlemektedir. Bir kalıp atlıyor, bir kalıp sabitliyor. Bu durum Sülo’nun dikkatini Çeker.)
SÜLO:
- Usta sabitlemeden atladığın kalıpların sebebini sorabilir miyim?

USTA:
- Bu şekil bağlarsam günde 15.000.000 demir bağlarım. Senin dediğin şekil olursa 10.000.000.
SÜLO:
-Yaptığınız hiç etik değil.
USTA:
- Eti kemiği bilmem. Alacağım paraya bakarım.
SÜLO:
- O önemsemediğin her bağ, bina güvenli demek. O binada oturacak insanların güvenliği yeri gelir çakmadığınız bir tek çivi ile hiç olur.
USTA:
- Senin ne dediğin belli değil. Patrondan yana desem, değil. İşçiden yana hiç değil. Sen kimden yanasın?
SÜLO:
- Ben adaletten yanayım.

USTA:
- Adalet mi? Hangi adalet?
SÜLO:
- Vicdanımın sesi adalet.
Usta işi bırakır, Sülo’nun yanına gelir, elini Sülo’nun omzuna atar:
- Bak deli kanlı, daha toysun, senin de anan s…….. vicdanının sesini duyarsın

YAPI DENETİM

( Denetim elemanları, beton numune alır. Araca kadar Sülo, Orhan eşlik eder. Denetim elemanı araca binerken bir deste para Orhan eliyle cebe girer. Sülo, Şaşkın…)
SÜLO
- Bunu kim öğretti?
ORHAN:
-Belediyeciler? İlk inşaatımda ruhsat üç yılda çıktı. Sonradan öğrendim ki adet böyleymiş. Kervana katılmışsan kurallara uyacaksın. Ben de uydum.

İŞÇİ KONAKLAMA

( Boş bir inşaat odası. Pencereler naylonla kaplı., Yerde karton üzerine serili bir battaniye yastık.. İşçilerden biri çocuğunu resmine bakmakta, iç çekmekte… Çocuğunun resmini öper...)

İŞÇİ: (ARKADAŞLARINA)
- Yarın haftalığımı alayım, bayramlıkları aldığım gibi, akşam atla otobüse, sabahı köydesin. Oğlum doya doya öperim, bayramın ikinci günü dönerim.
II. İŞÇİ:
- Daha çok bayram hayalini kurarsın. Yarın bir sigara parası alabilirsen şükret haline.
HAFTALIK ÖDEME
İşçiler tek sıra.
Orhan birinci sıradan soruyor:
-Sigaran var mı?
1. İŞÇİ:
- Yok.
ORHAN:
- Al 10 Tl.
2. İşçi Sigara içmem.

ORHAN:
- Haftalığın haftaya kaldı.
İşçiler yalvarır. Bayrama gideceğim, yol parası.. Hediye parası..
ORHAN:
- İşçiyi bekletiyoruz, malzemeciye ödüyoruz. Malzemeciyi bekletiyoruz işçiye ödeme yapıyoruz. Ucu ucuna yetiriyoruz. Bu kadar konutu yapmayı kolay mı sanıyorsunuz. Yok, yok. Haftaya.
( Sülo’nun gözünün önüne oğlanın kız gezdirmesine giderken aldığı deste paralar, yapı denetimin cebine giren deste paralar gelir.(GÖRSEL)

İŞÇİLER:
- Haftalar bir türlü bitmedi. Ne zaman paramızı tam alacağız?
ORHAN:
- Haftaya.

YAZIHANE
( Orhan, Sülo)
ORHAN:
- Bu işçi milleti şımartmaya gelmez. Ceplerine 10 Tl girsin S… kalkar. Sonra G… kurtaramazsın.
SÜLO:
- Bunu kimden öğrendiğinizi sormayacağım.
(Orhan bozulmasına bozulmuştur. Cevap veremez duruma düşmesi bozuntusunu daha da artırmıştır.)
ORHAN ( Her zamanki patron söylemi ile):
- Benim banka kapanmadan bankaya yetişmem gerekir.
Yazıhaneden çıkar. Arabasına biner, hızla uzaklaşır. Sülo, ‘’ öyle olsun.’’ Dercesine arkasından bakar.

YAPI DENETİM

( Orhan, merdivenden iki yapı denetim elemanı ile birlikte yukarı çıkaktadır. Orhan cebinden bir deste para çıkarır. Denetim elemanı parayı çantasına koyarken yukardan aşağı inen Sülo ile göz göze gelir. Sülo bakışları ile hesap sorarcasına Orhan’ın gözünün içine bakar.
Yapı denetim elemanı projeyi çıkarır, inceler. Direk sayısını sayar, not alır. Direklerdeki demir çubukları sayar, projedeki sayıya bakar. Projedeki sayıyı yazar. Kalıp aralıklarını ölçer not alır. Evraklarını çantasına koyarken Orhan’la bakışır. Yüzündeki ifade, göz kırpış ‘’İşlem tamam, siz rahat olun.’’ İfadesini taşır.)

ÖLÜM SAHNESİ

SAAT 9.00
(İşçilerden bir yazıhaneye gelir.)
ŞÇİ:
- Efendim, bir işçi iskeleden düştü. Hareketsiz yatıyor, sanırım ölmüş.
ORHAN:
- Gören var mı?
İŞÇİ:
- Yalnız ben gördüm.
(Orhan çekmeceden bir demet para çıkarır, işçiye verir.)
- Şimdi sen de görmedin. Hemen gidiyorsun üzerine bir naylon örtüyorsun. Kimsenin görmemesini sağlıyorsun. Kimsenin görmemesi için de geçiş yoluna moloz taş toprak, kalas ne bulursan doldur.
İŞÇİ:
- Siz merak etmeyin.
ORHAN, muhasebeye telefon açar.
ORHAN:
- Vanlı işçi var ya.. Cengiz. O iskeleden düşmüş. Hemen sigorta başlangıcı yap. Pirimini yatır. Beni acil ara. Ara ki jandarmaya haber vereceğim.
( Orhan dışarı çıkar, sağa sola baka baka, kaza mahaline yaklaşır. Bekçi kendisine dönük. Islık çalar. İşçi döner. Göz göze gelirler. Orhan parmakları ile gel işareti yapar. Geri döner aheste adımlarla yazıhaneye yürür. Yazıhaneye girer. Peşinden işçi girer.)
ORHAN ( İşçiye):
- Bu emniyet kemerini bir tarafına, bu bareti bir tarafına koy. Götürürken koyarken hiç kimseye gösterme. Al şu poşete koy, üstünü gazete ile kapat.
İŞÇİ:
- Dediğiniz gibi yaparım. Siz hiç merak etmeyin. Siz verdiğiniz parayı alsanız, ben düşürür kaybederim, giderken alsam.
ORHAN:
- Akıllı birine benziyorsun. Ver ben çekmeceye koyarım. Çekmeceden güvenli yer mi olur?
( Orhan parayı alır, çekmeceye koyar.)
ORHAN:
- (Yüzünde alaycı bir ifade) Paran emniyettedir.
( İşçi, kazazedenin üzerine örttüğü naylonun bir tarafını açar, emniyet kemerini koyar. Kapatır. Öbür tarafını açar, bareti koyar, kapatır.)

MUHASEBE YAZIHANE TELEFON GÖRÜŞMESİ
ORHAN

(Yazıhanenin telefonu çalar, arayan muhasebedir.
:Telefondan gelen haberi tekrarlar.)
- Başlangıç yapıldı. Sigorta primi ödendi. Güzel.
( Orhan dışarı çıkar, gezeler. İşçiler mesai bitmiş eve gitmektedir. Orhan, ger karşılaştığına gülümsüyor, ‘’ İyi akşamlar.’’ diyor. Son işçinin gidişinden emin oluyor, giriyor yazıhaneye. Açıyor telefonu)

- Komutanım, ben ‘’Kondur Ko İnşaat’’tan Orhan. Bizim işçilerden bir intihar etmiş.

( Ölünün üstünden naylon çekilip kaybedilir.)

(Orhan, girişte karakol komutanını karşılar.)
- Efendim gören duyan yok. İşçilerden önce giderdi. Gitmediğini görünce merak ettim. Geldim bu halde gördüm.
KOMUTAN:
- İfadeyi karakolda verirsin. Biz tutanaklarımızı tutalım.
(Güvenlik şeridi çekilir. Savcı doktor gelir. Doktor numune alır. Savcı tutanağını tutar. Karakol komutanı olay yeri krokisini çizer. İnşaat mühürlenir. Ölü cenaze arabasına konulur. Orhan Jandarma arabasına konur, karakola…)

KARAKOL:
KOMUTAN:
- Olay hakkında bildiklerini doğru olarak anlat.
Orhan’ın söylediklerini bir jandarma daktilo ile yazar.
ORHAN:
- Efendim, bu işçi sabahleyin bana geldi. Eşi ile sorunları olduğunu, bulanıma girdiğini, evden kavga ederek çıktığını, intihar etmek istediğini söyledi. Ben uzun uzun konuştum. Para yardımı yapacağımı da söyledim. İkna etmiştim. Daha doğrusu ikna ettiğimi sanmıştım. Akşam eve gidenler arasında görmeyince ilk işim çalıştığı alana gelip bakmak oldu. Gördüğüm manzara sabah ki sözlerini anımsattı. Hiç kimsenin görmemesi de kuşku yarattı. Demek ki herkesin gitmesini bekledi ya da kimsenin görmediği anda kendini iskeleden aşağıya attı.
TUTANAK
- Yaz,
17:45’te gelen ihbar üzerine olay mahalline varıldı. Güvenlik tedbirleri alındı.
Yapılan tatbikatta, ölen kişinin kimlik tespiti yapıldı. Ölen kişinin Van nüfusuna kayıtlı Vahdettin oğlu 1954 doğumlu Cengiz Cangırlı olduğu tespit edilmiştir. Yapılan incelemede ilk bulgulara göre iskeleden atladığı ya da düştüğü varsayımına varılarak tutanak tutuldu. Cengiz Cangırlı’nın yere düşme esnasında kafasının taşa çarptığı, çarpma sonucu burnundan ve ağzından kan geldiği tespit edildi.
İş yeri sahibi sanık aynı zamanda tanık sıfatında bulunan Orhan Orçun’un ifadesi alındı.
- Orhan Orçun, Cengiz Cangırlı’nın sabahleyin kendisine geldiğini. Eşi ile sorunları olduğunu, bulanıma girdiğini, sabah evden kavga ederek çıktığını, intihar etmek istediğini söylediğini i belirtti. Kendisinin Cengiz Cangırlı ile uzun uzun konuştuğunu, para yardımı yapacağını da söylediğini belirtti.’’ İkna etmiştim. Daha doğrusu ikna ettiğimi sanmıştım.’’ dedi. Akşam eve gidenler arasında görmeyince ilk işinin çalıştığı alana gedip bakmak olduğunu söyledi. Çalıştığı mekânda gördüğü manzaranın
Cengiz Cangırlı’nın sabah ki söylediği sözleri anımsattığını belirtti. Hiç kimsenin görmemesinin de kuşku yarattığını söyledi. ‘’. Demek ki herkesin gitmesini bekledi ya da kimsenin görmediği anda kendini iskeleden aşağıya attı.’’ diyerek ifade verdi.
( Orhan, nezarete konulur.)

AĞIR CEZA MAHKEMESİ

(Savcı, Karakolda alınan ifadeyi okur. )
AĞIR CEZA HÂKİMİ (Orhan’a) :
- İfadeye ekleyeceğiniz var mı?
ORHAN:
- Yok, aynı ifademi tekrar ediyorum.
(Maktulün eşi söz ister.)
MAKDÜLÜN EŞİ:
- Beyimle aramızda hiçbir sorunumuz yoktu. Biz bir elmanın yarısı gibiydik. Sabah da tartışmadık. Kendisini öperek yolcu etmiştim.
AVUKAT:
- Sayın Hâkimim, müvekkilim kavga ettiler demiyor. Cengiz CANGIRLI’nın ‘’Eşimle Kavga ettik.’’ dediğini diyor. Cengiz Cangırlı bu sözü müvekkilime söylemiş. Müvekkilime söylediği sözü Maktulün eşi nereden bilecek, söylerken orada mıymış kendisine sorarım.
(Sülo söz ister.)
SÜLO:
- Ben sıvacıyı hep baretsiz, güvenlik kemersiz çalışır gördüm. Orhan Bey’e bu şekilde çalışmasını tehlikeli olduğunu söylemiştim.
HÂKİM: (Orhan’ a sorar)
- Doğru. Sülo’nun söylediği bir ay öncesi idi. Ben kendisi beni uyardığı gün bareti de aldım, kemeri de.

KARAR:
Gereği düşünüldü;
Sanık ve görgü tanıklarının ifadesine baş vuruldu, verilen ifadelerin dosyaya eklenmesine, delil toplamak için duruşma için …../ …. / gün verilmesine, iş yerinin dava sonuçlana kadar mühürlü kalmasına Orhan Orçun’un tutuksuz yargılanmasına karar verilmiştir.
Mahkeme çıkışı Sülo, Orhan’ın karşısına geçer var gücü ile bağırır:
- Göz göre göre bir kişinin ölümüne sebep oldun. Bunun hesabını kim verecek.
ORHAN:
- Ben vereceğim.
SÜLO:
- Kime?
ORHAN:
- Yüce Türk Adaletine.
Kavgayı davaların takipçisi Tek ayak izlemektedir. Kendi kendine sayıklar ‘’ Yüce Türk Adaleti, Yüce Türk Adaleti. Yüzünü bir türlü göremediğimiz boktan adalet!)

EV SAHNESİ

BABA::
( Sülo, hiddetle içeri girer baba sakinleştirmeye çalışır.)

- Oğlum hele bir otur. Bu ne sinir, yine ne oldu?
SÜLO:
- Hâkimi, avukatı, patronu birleşmiş Cengiz intihar etti diyorlar. Zavallı kadını konuşturmadılar bile.
BABA:
- Sen ne yaptın?
SÜLO:
İtiraz ettim de. Kim sikine takar benim itirazımı.
BABA:
- Hele sabret oğlum, davanın seyri belki değişir.
Seyri mi kaldı baba, davayı boka buladılar, çıkacak sonuç belli. Bok..
BABA:
- Sabret, bir gün gelir adalet yerini bulur.
SÜLO:
- Bok bulur.
BABA:
- Boş ver sen bunları şimdi yat dinlen, yarın sakin kafayla konuşuruz.
SÜLO:
- Kafa bıraktılar mı ki sakinleştireyim.
BABA:
- Hadi, doğru yatağa.

DURUŞMA
SÜLO:
-Ölen ölmüş, inşaat mühürlenmişti.

FLASH BEACK

KAÇAK ÇALIŞMA

SÜLO:
( Mühürlenmiş inşaatta çalışmaların sürdüğünü görür. Koşarak yazıhaneye girer. Orhan’a)

- Sen ne şerefsiz adamsın? Cengiz’in bedeni soğumadan, sen mühürlü inşaatta çalışma yapıyorsun. Sende hiç mi vicdan yok.
ORHAN:
- Siktirme vicdanını, seni bir daha inşaatta görmüyüm, yoksa topuklarına sıkarım.
SÜLO: -
- Bu yaptıkların yanına kâr kalmayacak. Göreceksin sen.

ADLİYE

(Sülo savcılığa kaçak çalışma ihbarında bulunur. Dosyayı, adliyeye sunar, çıkar. Çıkışta tek ayakla karşılaşır.)
TEK AYAK (ENGELLİ):
- Daha çok geleceksin. Dikkat et, benim gibi kafayı üşüttürmesinler.
DURŞMA:
- Kaçak çalışmayı ihbar ettim.

FLASH BEACK

ORHAN:
( İnşaatta çalışma sürer. Merdiven girişinde üzeri mühürlü çapraz kapı ölçüsünde birbirine çakılı iki kalas. Kalasların ucunda çiviler. Duvardan söküldüğü belli
Teftiş elemanına, Orhan bir deste para ikram eder. Elemanın gözü önünde, mühürlü kalasları kapı girişine yaslar çivileri çakar)
- Bakın inşaat mühürlü. Var mı bir eksik?

DURUŞMA SAHNESİ
CENGİZ’İN ÖLÜM DAVASI

KARAR:
Gereği düşünüldü;
Sanık ve görgü tanıklarının ifadesine baş vuruldu, verilen ifadelerin dosyaya eklenmesine, delil toplamak için duruşma için …../ …. / gün verilmesine,

KAÇAK ÇALIŞMA İHBAR DAVASI

KARAR:
Gereği düşünüldü;
İş yerinde yapılan denetimde yasağa uyulduğu, bilirkişi raporundan anlaşılmaktadır. Davalı Sülo.. Mesnetsiz iddialarla adliyeyi meşgul etmek, sebepsiz yere davalıyı savunma külfetinde bulundurma suçları işlemiştir. Davalının Tazminat davası açma yakının saklı olması, Dosya masrafı ve avukatlık ücretinin Sülo Soyluoğlu’na ödettirilmesi, davanın reddine karar verilmiştir.

AĞIR CEZA MAHKEMESİ

(Her yaştan kadın, Bebekli, taze gelin yaşlı oldukça kalabalık kadın. (500 ölü yakını) , Sülo: Avukat, HÂKİM, Kâtip, Ocak işletmecisi, basın.)
OCAK II.
SÜLO:
- İnşaat işinden sonar köyümüze ikinci ocak açılmıştı. Ocağın işçi aradığını duydum.
Ben sınav olacağını duydum. Meğer ben sınava hazırlanırken onlarda sınavı nasıl yapacaklarını hazırlıyormuş

FLASH BEACK

TOPLANTI SAHNESİ

(Müderisoğlu toplantı yapıyor. Toplantıda: Kendisi, Şirket Ortakları, mühendisler, Muhasebeci, İnsan Kaynakları müdürü)
MÜDERİSOĞLU:
- Müezzinoğlu, on kişi işe alacağız. Bin kişi iş başvurusu yapmış. Biz de işçi alımlarını sınava, teste tabi tutacağız. Aldığımız on kişi seçilerek geldiklerini, ocağa her isteyenin giremeyeceğini, işten ayrılırsa bir daha işe alınamayacağına inansın. Sınavda beş arkadaşımız görevli gibi davranarak, gücü kuvveti yerinde olanları tespit edecek, o yüz kişiyi sınavı kazanmış olarak açıklayacağız. Yüz kişiyi de testle eleyerek ona düşüreceğiz. Ortaklar, personel kararı onaylar.
MÜDERİSOĞLU:
- Konuşmayı ben yapacağım. Sınavı, İnsan Kaynakları. Testleri Mühendis arkadaşlar yapacak.

TOPLANTI BİTER
SINAV SAHNESİ

MÜDERİSOĞLU: ( Bahçede merakla bekleyen bin işçi
- 1000 iş başvurusu olmuş. Adil davranma adına sizleri sınava tabi tutacağız, ayrıca madencilik ciddi bir iştir, kutsal bir meslektir, her önüne gelen madenci olamaz. Madenciliği önce hak edeceksiniz. Hak eden on arkadaşınızı yarın işe başlatıyoruz. Şimdi sizi yemekhaneye alıyoruz. Sınavın ardından bahçede testler başlayacak. Hepinize başarılar dilerim.

SÜLO TÜM SINAVLARDA BİRİNCİ SIRADA YER ALIR
(İşçiler yemekhaneye alınır. Sınav kâğıtları dağıtılır.)
İlk soru:
1- Yer altından çıkartılır kütle halindedir. Rengi siyahtır. Bu madenin adı nedir?
A- Tezek
B- Taş
C- Kömür
D- Moloz
(Her işçi adayı ‘’ C’’ seçeneğini işaretler.
Görevliler aralarda dolaşır. Gözüne kestirdikleri kişilerin isimlerini not alır.
Süre dolar, kâğıtlar toplanır.)

SINAV BİTTİ

AÇIKLAMA

İNSAN KAYNAKLARI MÜDÜRÜ:
- Sınav komisyonu bir saat içerisinde sınavı değerlendirecek, 70 üzeri not alanı belirleyecek. Sınavı kazananlar bahçede teste tabi tutulacak. Şimdi bahçeye çıkıyorsunuz. Sonuçları bekliyorsunuz.
(Bahçede meraklı bekleyiş.)

SINAV SONUÇLARI

İNSAN KAYNAKLARI MÜDÜRÜ:
(Yüz kişinin adları okunur. )

- İsimleri okunanlar kalıyor diğerleri gidiyor. On dakika sonra testler başlayacak.
( Üzgün gidişler, meraklı sevinçli bekleyişler…)

SÖZLÜ SINAV

İNSAN KAYNAKLARI MÜDÜRÜ:
- Evinde önemli bir iş çıktı, eşin işten izin almanı söylüyor sen ne yaparsın
İŞÇİ ADAYI:
-Evdeki işimi erteler işe giderim.
İNSAN KAYNAKLARI MÜDÜRÜ:
- GEÇ
- Patronun ay sonu maaşını veremeyeceğini söylüyor, ne yağarsın?
Arkadaşlarla birlik olup, eylem yaparım.
- çık

İLK TEST
DAYANIKLIK TESTİ
Omuza, sırta darbe vuruluyor. Düşen kaldırılıyor ismi çiziliyor.
Kalan 50 kişi
II. TEST
KOŞU TESTİ
Koşu başlıyor, çizgiyi geçen 25 ilk kişi belirleniyor. 25 kişinin adı daha çiziliyor.
III. TEST
KAZMA, BALYOZ KULLANMA
(Toprağın altına gizli parça kütle kömürler)
( Kömürü kıran elenir, kırmadan zedelemeden çıkartan, ezmeden bölen listede yer alır.)
Kalan 20 kişi
GAZ TESTİ
( Gazdan tiksinen, öksüren, kusan liste dışı. )
Kalan 12 kişi
İNSAN KAYNAKLARI MÜDÜRÜ:
- 10 kişi yarın iş başı, iki kişi bir ay sonra iş başı
KURA ÇEKİMİ
10 Kişi belirlenir.

DURUŞMA:
- İşveren benim üniversite mezunu olduğumu anlayınca, beni ayırdı. Muhasebeci emekli olacakmış, o ayrılmadan ben yanında yetişmeliymişim. İşe başladım.

FLASH BEACK

MUHASEBE BÜROSU

MUHASEBECİ: ( Sülo’nun önüne üç dört dosya koyar. (İşçi Maaş bodrosu) )
- Son üç aylık maaş ödemesi yapılan ile yapılmayan isimlerin listesini çıkart. Ona göre maaş ödemesi yapacağız.
SÜLO:
- Burada maaş çalışana göre mi? Aylara göre mi?
MUHASEBECİ:
- Her ikisi.
SÜLO:
- O nasıl oluyor?
MUHASEBECİ:
- O şöyle oluyor. İşçi önce çalışıyor. Bir ay ücreti hak ediyor. Sonra iki ay daha çalışıyor. Birinci ay maaşını alıyor. Biz her ay ödeme yaparız. Her ay işçilerden bir kısmı maaş alır, bir kısmı almaz. Şimdi sen bu ayki listeyi hazırlayacaksın
SÜLO:
- Niye hak eden maaşını almıyor, onu anlayamadım.
MUHASEBECİ:
- Patron öyle emrediyor.
SÜLO:
- Sebep?
MUHASEBECİ:
- İşçiler maaşını eksiksiz alırsa emirlere uymazmış. Onun için her işçi içerde alacaklı bırakılmalıymış.
SÜLO:
- Bu yaptığınız hukuka uygun mudur?
MUHASEBECİ:
Burada patronun borusu öter.

DURUŞMA

SÜLO:
- 20 İŞÇİYE MAAŞ ÖDENMEDİ. Maaş alan 30 işçinin de içerde üçer aylık alacakları varmış. Ben işçileri topladım.

FLASH BEACK
SÜLO:
- Arkadaşlar, maaşlarınızı almanız için hiç bir engel yok. Patronun uygulaması hukuka aykırıdır. Şikâyet hakkınızı kullanın, ben sizin adınıza dilekçeyi yazarım. Kayıtlar ortada, almadığınızı ispata bile gerek yok.
DURUŞMA
HÂKİM:
-Sonuç?
SÜLO:

-Bir kişi dilekçe yazdırdı.
HÂKİM:
- Maaşını aldı mı?
SÜLO:
- İşine son verildi.
HÂKİM:
Devam et.
SÜLO:
- İşçilerin yemekhanede yemek yemesine son verildi.

FLASH BEACK

(İşçiler toplanmış.)
PATRON:
- Bundan böyle, yiyeceklerinizi evden getiriyorsunuz, yemeği madende yiyorsunuz. Tuvalet izinlerini de kaldırdım. Cebinizde bir pet şişe bulundurun, tuvaletinizi ona yapın. Çıkışta çöpe atarsınız.
İŞÇİLER:
- Olmaz ki böyle. Aşağıda yemek yenecek ortam mı var?
PATRON:
- Size iş vermişim. Evinize ekmek götürüyorsunuz. Aşağıda havalandırma dersen tamam, güvenlik tedbirleriniz tamam. Cennet gibi mekân. İstemeyen gider.

OCAK ÇALIŞMA
YER ALTI YEMEK
DURUŞMA
SÜLO:
İşçileri topladım.

FLASH BECK

SÜLO: (İşçilere)
- Birlik olursanız patron hiç bir şey yapamaz. Bir arkadaşınız maaşını ihbar etti, işinden oldu. Hepiniz etseydi, hiç bir şey yapamayacak, maaşınızı ödemek zorunda kalacaktı. Şimdi beni iyi dinleyin. Yer altında yemek yemeyi birlik olup kabul etmeyin.

DURUŞMA

HÂKİM:
- Birlik oldular mı?
SÜLO:
- Olmadılar. 0n kişi işinden oldu.
HÂKİM:
- Sen ne yaptın?
SÜLO:
- Babamın bir öğrencisi varmış. ‘’Zebani ZIPKINOĞLU’’ ona durumu anlattım. O program yaptı.

FLASH BEACK

ECÜĞÜNE BÜCÜĞÜNE PROGRAMI

SUNUCU:
- Sayın seyirciler, yüzlerce kişiye mezar olan Maden işletmecisi için suçsuz olduğunu söyleyen ünlü sosyolog Zebani ZIPIROĞLU birazdan konuğumuz olacak.
- Evet, Sayın seyirciler, ZIPIROĞLU ilk defa bizim kanalda. Sizin adınıza, sizin merak ettiğiniz soruları biz soracağız.
(Zıpıroğlu, adı ile eşteş. Sahneye giriş yapar. Sunucu karşılar, yerine oturmasını sağlar, ilk sorusunu sorar.)
- Sayın ZIPIROĞLU, Maden İşletmecisi için suçsuz dediğiniz doğru mu?
ZIPIROĞLU:
- Doğrudur. Ben bir bilim adamıyım, bir başkaları gibi meydanda farlı, yayında farklı konuşma şansına sahip değiliz. Sosyal Bilim uzmanı bir sözünü bir defa değil bin defa söylerse toplumda bir algı oluşturabilir.
SUNUCU: Sayın Zıpıroğlu gazetelerde hakkınızda çıkan haberlere ne diyeceksiniz? Bazı gazeteler, para aldığınız için, bazı gazeteler, işletmede payınız olduğu için böyle söylediğinizi yazıyor.
ZIPIROĞLU:
- Doğrudur.
SUNUCU:
- Duydunuz sayın seyirciler, Zıpıroğlu gazetede çıkan haberleri doğruladı. (Zıpıroğlu’na dönerek) Sayın Zıpıroğlu, ilk defa sizin gibi açık sözlü birini konuk ediyorum. Şaşkınlığımı, heyecanımı bağışlayın. (Kameraya dönerek)
- Evet sayın seyirciler, Zıpıroğlu, sözlerine açıklık getirecektir. Doğrusu söyleyeceklerini ben de merak ediyorum. (Zıpıroğlu’na dönerek)
- Buyurun Zıpıroğlu, seyirciyi daha fazla merakta bırakmayalım.
ZIPIROĞLU:
- Gazeteler, sizler sözümü desteklediniz.
SUNUCU: (Şaşırır)
- Henüz fikrimi belirmedim efendim. Nasıl olur?
ZIPIROĞLU:
- Her şey işte böyle olur, farkına varmazsınız sonra şaşırırsınız.
SUNUCU:
Sayın Zıpıroğlu, benim anlamadığımı seyirci de anlamamıştır, sözlerinize açıklık getirir misiniz.

ZIPIROĞLU:
- Benim sözüm, yaşanan felaketler hepsi sonuç. Bütün toplum, yöneticisiyle, basını ile, halkı ile sonuca odaklı. Bütün basın, devletin bürokrasisi oradaydı.
SUNUCU:
- Olmamalı mıydı?
ZIPIROĞLU:
- Olmamalıydı.
SUNUCU:
Efendim, bu sözünüz de eminim benim gibi seyirciyi şaşırttı.
ZIPIROĞLU:
- Sorarım size, kazadan önce ocağa bir kez gitmişler midir.?
SUNUCU:
- Gitmemiştir.
Görevleri felaketi bekleyerek gitmeleri midir, yoksa felaket ihtimallerini önceden arayıp bulmak mıdır? Felakete sadece AFAT sonradan gider. Bürokrasi değil.
İşletmeci, suçlu bulundu tutuklandı. Adalet yerini buldu. Adalet öldürmek tutuklamak mıdır? Adalet yerini buldu algısı başka başka olgulara, başka başka sonuçlara götürür.
Yaşananları unutmak, sorunun kaynağına odağı engelleyerek tekrar yaşanmasına fırsat vermektir? Adalet, öleni öldürmemek, öldürtmemek, işyerini çalışır, işleteni işletir kılmaktır.
SUNUCU:
- Bunu yapmak mümkün mü, bu konuda önerileriniz var mı?
ZIPIROĞLU:
- Mümkündür
SUNUCU:
Peki, nasıl mümkün olursa önerilerinizle anlatınız, buyurun.
ZIPIROĞLU:
- Ben bir sosyolog olarak öncelikle olayın sosyal boyutunu ele alacağım. Bütün görsel basın, yazılı basın sonuç peşinde. Felaket haberleri sunmadığı gün yok. Yetki birimleri sonuç peşinde. Sonuç geliyor önlerine gereği yapılacaktır. Gerek; soruşturma başlatılmıştır. Tutuk hali, adalet yerini bulmuştur. Bu döngü devam ediyor. Gerek ölümü bulmak mıdır, ölüme giden yolu kapatmak mıdır? Ben bugüne kadar ölüme giden yolu kapatmak için gereği yapılacak sözü duymadım
Hangi sonuca bakarsanız bakın temelinde insan var. Sorunun kaynağı insan. İnsanı çözmeden sonucu değiştiremezsiniz.

Sorunun temelinde önce insanın duygusunu öldürüyorsunuz, sonuç insanın kendini, bir başkasını öldürmesi başlıyor.
SUNUCU:
-Sorunun temeline inmek için somut öneriniz nedir?
- ZIPIROĞLU: önce işletmelerin isimlerini değiştiririm?
SUNUCU:
- Güldürmeyin efendim, biz insanın değişmesinden bahsediyoruz, siz kalkmış tabela değişikliği diyorum.
ZIPIROĞLU:
- Evet, tabela diyorum. Tabelada, ‘’ Maden İşletme bilmem ne şirketi ‘’yazar. İşletme. İşletmeci işletmeyi para, işçiyi çarkın dişlisi olarak görmeye başlıyor. Dişli eskirse değiştirilir. İşçi ölürse yerine yenisi alınır. Çark böyle döner. İşçisi de işletmecisi de olayı kanıksar. Siz hiç 300- 500 kişi öldüğünde üzülen gözyaşı döken bir işletmeci gördünüz mü? Göremezsiniz. İnsan özelliği olan, paylaşma, acıma duygusu öldürülmüş. İşte çözüm Tabela. Tabela ‘’ Maden işletme ve Sosyal Tesisi’’ Olmalı. İnsan bir sosyal olgu. Sosyal olguları öldürülmemeli. Sosyal tesiste insanın sosyal yönü beslenmeli. Nasıl mı? O tesiste insan için tuvalet gerekliyse olmalı. Pet şişe değil. Yemekhane, yatakhane. Eğlenme, dinlenme, kendini geliştirme tesisleri, bir yüzme havuzu, bir top sahası, bir oyun alanı. İşletmenin sosyal aktivite programı olmalı, Haftalık 1 saat çalışma süresi içerisinde. Müzik dinletisi, konser, tiyatro.
En önemli ikinci husus işletmeci günlük bir saat, haftada bir tam gün işçilerle aynı şartta çalıştırılmalı. Paylaşmayı, dayanışmayı, empati kurmayı unutmasın. İşçiyi, kendini makinenin parçası olmak duygusundan kurtarsın. Yasal düzenleme yapılıp bırakılırsa yasa işlemez. Jandarma bölgesinde bir jandarma, polis bölgesinde yasayı denetlemeye yeter.
İnsanın kendi başına bir değer olduğu bilinci yaratılmalı. Bir inşaat için ruhsat harcı yatırılmadı diye yıkıyorsunuz. İnşaat alanında ölüme yol açılmış diye durdurulan, yıkılan inşaat göremezsiniz, insanın bedeli ruhsat harcı bedeli bile olamıyor niye? Tabela..
SUNUCU:
- Tabelanın çözümün bir başlangıcı, bir parçası olduğunu gayet güzel anladık umarız önerileriniz dikkate alınır.
SUNUCU:
- Başka önerileriniz?
ZIPIROĞLU:

- YASAL BOYUT; Çerçeve. Çerçeve de sınırlar çözüm odaklı olmazsa yasalar bir işe yaramaz. Silahın tetiği çekilirse öldürür. Yasalar bunu suç sayıyor. 21. yy’da bilim hangi şartların ölüme yol açacağını biliyor. Diyor ki karbondioksit, zehir yolu ile, yanma yolu ile adamı öldürür. Ve sen bunu şu sebep bu sebep kullanarak yüzlerce kişiyi öldürüyorsun Kanunda adı taksir yolu ile adam öldürme. Altı ay- iki yıl arası hapis. Bilinen bir gerçeği kullanarak ölüme yol açmanın silahla öldürmeden farkı olmamalı, aynı suç kapsamına alınmalı.
1000-2000 kişinin çalıştığı ölüm riskinin yüksek olduğu bir işyerinin güvenlik tedbirini bir kişinin tekeline, inisiyatifine, bırakamazsınız. Sorumluluk paylaşılmalı, devlet sorumluluğa ortak olmalı. Zemin etüt, sondaj üstlenmeli. İşletmeciye sınırları çizilen şu alanda tedbir alındı. Bu alan dışına bir cm geçemezsin. Diyebilmeli. Denetimler saatlik, günlük aylık, altı aylık Yıllık denetim olamaz. Gaz ölçümü gibi saatlik. Denetim kademelendirilmeli. Yerelin yapacağı günlük denetimler, haftalık. Teknik denetimler merkezi. Denetimlerin koordineli denetim merkezi adı altında toplanmalı.
1000 kişinin güvenliği bir kişi ile değil en az yüz kişi ile olmalı 21.YY eli çanta ile denetim devride sona ermeli Denetim birimleri, denetim koordinasyon merkezi olmalı. Merkezden bir ocağın içerisi, atılan her adım anında izlenebilmeli.
Çalışanın ölümü şehit statüsüne tabi tutulmalı, Çalışanın ölüm halinde pirim süresine bakılmaksızın SSK güvencesine kavuşturulmalı.
Tazminat Bedeli.
Devlet ben senin güvenliğini sağlayamadım. Miktarı belli tazminat bedelini ödüyorum ya da ödettiriyorum diyebilmeli.
TEKNOLOJİK BOYUT
Azarbeycan’dan doğalgazı getiren teknoloji, 500m’lik bir mesafeye okjijen taşıyabilmeli. Yaşama odasında, çalışma alanında oksijen vanaları olmalı ki tehlike anı açılabilmeli. Yangın söndürme vanaları aynı şekil.
ARGE
Çözümler, yenilikler ortaya koyabilmeli. 50 yıllık bir süreçte, çalışma şartları, güvenlik tedbirleri, yasal çerçevede değişiklik olmamışsa bu alanda bir çalışmada olmamıştır.
Görsel geçitler
Patron otel eğlence- lüks araba, ocak çalışma sahneleri

BİR GÜN SONRA

ECÜĞÜNE BÜCÜĞÜNE PROGRAMI

- Sayın seyirciler, Zeban ZIPIROĞLU ile yaptığımız program etkisini, göstermeye başladı İlk olumlu uygulama Gülistan Kömür Ocağından geldi. Ocağın işletmecisi işçilerle birlikte bir günlük çalışma kararı aldı. Kararını uyguladı. Bir gün işçilerle birlikte, canla, başla, sabırla çalıştı. Çalışmanın görüntülerini ilk defa bizim kanalda izleyeceksiniz. Görüntüler geliyor.

(Ocağa giriş, yürüyüş koridoru; karanlık ilerledikçe ilerliyor, yerin dibine indikçe iniyor… Sonu belirsiz.)

MÜDERİSOĞLU ( Şaşkın.. Yüzü korku perdeli. Tepkisi dışa vurur)
- Bu ne yahu! Çalışmaya mı, cehenneme mi gidiyoruz.
I. İŞÇİ:
- Patron, gezdiğin asfaltlara benzemiyor değil mi?
II. İŞÇİ:
- Bindiğin otomobillere benzemiyor değil mi?
III. İŞÇİ:
- Konakladığın otellere benzemiyor değil mi?
MÜDERİSOĞLU:
- Burası cehennem yahu.
İŞÇİLER:
- Gözünüzle gördünüz mü hangi şartlarda çalıştığımızı? Hani bize söylerdiniz ya’’ Sizi Cennet gibi alanda çalıştırıyoruz.’’
MÜDERİSOĞLU:
- Ben hep yerin altı da bir üstü de bir bilirdim.
İŞÇİLER:
- Bilmekle, gerçekler şaşırtıcıdır.
MÜDERİSOĞLU:
İŞÇİLER:
- Bana mühendislerim, her şey modern demişti. Ben böyle modernliğin içine…
İŞÇİLER:
- Mühendislerinizi dinlediğiniz kadar, işçinizi dinlemediniz.
MÜDERİSOĞLU:
- Doğru.
(Çalışma başlıyor, işçilerden beşi kazıcı, üçü kazılan kömürü vagona dolduruyor. Biri taşıyıcı. Müderisoğlu, kömürü kürekler, atar vagona, kömürün yarısı vagona, yarısı dışarı…)
İŞÇİLER :- (Yere düşen kömür parçasını eline alarak)
- Bak! Bu milli servet, dolar mark. Sen ne yaptın? Çöpe attın. Seni Patrona söyler işten attırırım. Kömürü okşayacaksın, öpeceksin, sonra incitmeden(göstererek) vagona yükleyeceksin.

YEMEK MOLASI
MÜDERİSOĞLU:
(Soğan yumruklanıyor, ekmekler çomaklanır iştahla yeniyor. Müderisoğlu eline bakar kir pas, mekân öylesi.. Tiksinir. Tepkisini gösterir.)
- Bu şartta yemek yenir mi?
İŞÇİLER:
- Yenmez mi?
MÜDERİSOĞLU:
- Yenmez.
İŞÇİLER:
- Siz değil miydiniz yerin altında yemek yemeyi kabul etmeyenin çıkışını veririm diyen. Ya yemeği yersin, ya çıkışını verirsin.

( Müderisoğlu, yemeye çalışıyor. Boğazına takılıyor. İşçilerden biri sırtına vuruyor, biri su verir.

İŞÇİLER İŞBAŞI, görev değişiyor, kürekçiler, kazmacı, kazmacılar kürekçi. Müderisoğlu, kazmacı. Üçüncü kazmada kömür ezilir. İşçiler müdahale eder.)

İŞÇİLER:
- Bu yaptığına servet düşmanlığı derler. Bu milli servet, zerresine zarar vermeyeceksin. İşçilerden biri elinden kazmayı alır, kazma vuruşunu gösterir.
( Müderisoğlu kıvranır.)
İŞÇİLER:
- DOKTOR ÇAĞIRALIM MI? Nereniz ağrıyor?
MÜDERİSOĞLU:
- Bir yerim ağrımıyor, çişim geldi:
Çare hazır işçilerden biri cebinden çıkartıyor bir pet şişe:
- Buyurun, sırtınızı bize dönüp çişinizi yapabilirsiniz.
MÜDERİSOĞLU:
- Olmaz ki.
İŞÇİLER:
- Biz yapınca oluyor da siz yapınca neden olmaz, yoksa sizin ki ayrım?
Müderisoğlu, çişini yapar…
İŞÇİLER:
- Nasıl?
MÜDERİSOĞLU:
- İlkellik.
İŞÇİLER:
- Patron duymasın çıkışınızı verir.
( Müderisoğlu, şaşkın, Müderisoğlu mahçup…)
PAYDOS VAKTİ
İŞÇİLER:
- Yarın yine bekleriz patron, 8.30’da iş başı yapmazsan patrona söyleriz seni, çıkışını verir.
MÜDERİSOĞLU:

- Vay ben sizin patronunuzu…

GÖRSEL GEÇİŞ ÇALIŞMA SAHNELERİ
BİR GÜN SONRASI

ECÜĞÜNE BÜCÜĞÜNE PROĞRAMI

‘’ Sayın seyirciler, Zeban ZIPIROĞLU ile yaptığımız program etkisini, göstermeye devam ediyor. Gülistan Madencilik, yer altında yemek yeme kararını kaldırdığını söyledi.’’

İŞÇİLERİN KUTLAMA SAHNESİ (GÖRSEL)

DURUŞMA
SÜLO:
- Bir başka ocakta işçiler su baskını altında kalmış. Patoron Tv’den izlemiş.
FLASH BEC

Tv boğulma haberi ‘’ Oğlum yüzme bilmiyor.’’

MÜEZZİNOĞLU: ( Kendi kendine)
- Yarın ilk işim; işçilere yüzme dersi vermek olacak.

OCAK

MÜDERİSOĞLU İŞÇİLERİ TOPLAMIŞ:

- Madende gaz zehirlenmesi ve grizu patlaması yanında bir şey daha tecrübe edindik. Su baskınına maruz kalma. Bu da bize tedbir almamızı emrediyor. Hepinizin yüzmeyi öğrenmesi gerekir. Burada deniz yok, yüzme öğretemeyiz demek sorumluluktan kaçmaktır. Öğreticinin görevi öğretir. Demek ki yüzmeyi su değil bilen öğretir. Benim ömrümün yarısı plajlarda geçti. Yüzmenin alasını öğretirim. Belgeleri de ben yetkili birine düzenlettiririm.
Şimdi, ben birinizle uygulamayı göstereceğim. Gösterdiğim hareketleri sonra hep birlikte yapacaksınız
( Bir kişi öne çıkarır. Yüz üstü yere yatmasını söyler.)
- Elleri vücudunla birleştir
Hafif vücudunu sola döndür. Sol ayağını kaldır indir. Sol ayağından destek al, vücudunu öne taşı, aynı anda sağ el ileri at, yerden destek al vücudunu ileri taşı.
Aynı hareketi, sağ ayak sol el tekrarla.
Sağ-sol, sol sağ hiç durmadan ilerle. Çizgiye vardığında suyu geçtin, boğulmadan kurtuldun. (SÜLO SOYLUOĞLU,Bitiş çizgisine ilk varan)

(Herkes aynı hareketi yapıyor. Sınır çizgisine son yüzücü vardığında)
Hepiniz ayağa kalkın. Tek tek sıra ile bir birinizin yüzüne bakın.
(Görüntüde yüz hattında sadece göz merceği mavi- yeşil diğer alan siyah.)
MÜDERİSOĞLU:
- Burada ikinci bir eğitim almış oldunuz. Bir taşla iki kuş. Yakalanacağınız su aynen bu renkte olacak, birbirinizin yüzünü görüp hortlak görmüş gibi korkuya kapılmak, dalgaya kapılıp boğulmanıza neden olur, biz onun da tedbirini almış olduk
Bu eğitimi iki- tekrar ettiğimizde kas beyin uyumu oluşacak, sizde yüzmenin temel kurallarını öğrenmiş olacaksınız. Şimdi gidip üzerinizi temizleyebilirsiniz.

DURUŞMA:
- Ben muhasebede yedek eleman, dışarı, içeri yedek eleman. Ocakta teftiş varmış

FLASH BEACK

TEFTİŞ SAHNESİ

MÜFETTİŞ: ( İşletmeci Muhterem MÜDERİSOĞLU’nu telefonla arar.)
- Muhterem Bey, ben sizi teftiş için rahatsız ettim. Üç gün sonra teftişe geleceğim, malum hazırlığınızı yapınız.
MUHTEREM MÜDERİOĞLU:
- Efendim malum kış. Siz buraya kadar zahmette bulunmayın. Ben sizi Uludağ’da karşılayayım, orada sizi ağırlayayım. Siz istenilen belgeleri belirtin, ben hazırlar getiririm, size sadece imzalamak kalır.
MÜFETTİŞ:
- Ben de isterim fakat olmaz. Yeni karara göre teftişin görüntülü kayda alınması isteniyor.
MUHTEREM MÜDEZRİSOĞLU:
- Efendim siz orasını bana bırakın. Onu bizim çocuklar montaj yolu ile halleder. Sizin Facebook’tan bir boy resminizi göndermeniz yeterli.
MÜFETTİŞ:
- Bir terslik olmasın. Siz de ben de sıkıntıya düşeriz.

MUHTEREM MÜDERİSOĞLU:
- Efendim, güvenebilirsiniz. Sıkıntıya düşmeyiz evvel Allah.
MÜFETTİŞ:
- Size güveniyorum, olay benim yetkim ve bilgim dışı.
MUHTEREM MÜDERİSOĞLU:
- Güvenin efendim, siz istenilen belgeleri söyleyin.

Müfettiş, istenilen belgeleri tek tek sayıyor. Müezzinoğlu tek tek yazıyor.
Buluşma mekânı ve saati karalaştırılır. Yer Uludağ. Mekân Ladin Motel.

DURUŞMA
- Ben şoför, ben evrak taşıyıcı. Patronla birlikte çıktık yola

(Zaman iki gün sonrası saat:ı13.00.
İki gün sonrası saat 12.30. Müderrisoğlu, otele giriş yapıyor Sülo’nun elinde iki çanta. Elinde iki çanta; biri para dolu, biri belge.
Müdersioğlu, üç oda ayırtıyor; biri kendisine biri, müfettişe biri Sülo’ya. Odalar otelin en güzel odası.

Balkondan bütün Uludağ gözlenebiliyor. Uludağ gözlerinin altında, gözlerinin önünde olacak.
( Saat: 12.45. Müezzinoğlu otel giriş kapısında. Otele yaklaşan her arabaya dikkatlice bakıyor. Onuncu araçtan inen müfettiş, yerinden fırlayan Müderisoğlu. Sarılmalar, öpüşmeler…. İltifatlar…)
MÜDERİSOĞLU:
- Efendim sizi çok çok iyi gördük. Umarım yolculuğunuz iyi geçmiştir.
MÜFETTİŞ:
- İyi geçti, iyi.
( Müderisoğlu. Müfettişin çantasını kapAr. Hem yürürler hem konuşurlar.)
MÜDERİSOĞLU.:
- Efendim, ben odaları ayırttım. Çantanızı odaya koyalım. Önce yemeğimizi yer, bara geçer iki duble alır, orada konuşuruz.
MÜFETTİŞ:
- Bence de.
MÜEZZİNOĞLU:
- Müfettiş, Müderisoğlu odada. Müderisoğlu balkondan manzarayı anlatıyor. Efendim ben en son 10 yıl önce gelmiştim. Güzellik değişmemiş. Bakın bursa ne kadar net gözüküyor, şurası kayak pisti, ilginiz varsa yemekten sonra takılırız.
MÜFETTİŞ:
- Spor bizden geçti. Biz içelim sohbetimize bakalım.
MÜDERİSOĞLU:
- Nasıl isterseniz efendim, buyurun o zaman yemeğe inelim.
Müderisinoğlu, müfettiş yemekhanede.Müderisinoğlu rahat sohbet için, köşede masa tercih ediyor. Masaya yaklaşığında, sanırsınız, ( Müderisinoğlu Otel görevlisi, Müfettişin hizmetlisi. Paltosu alınır, kaskolu alınır, sandalyesini çeker, doksan derece vücut hareketi)
- Buyurun efendim.
( Masaya oturulur. Şef garson karşılarında)
- Ne alırsınız efendim.
MÜDERİSOĞLU:
(Menüde yemeklere bakmıyor, fiyatlara bakıyor. İyi karşılama çok para ile oluyor. Tandır Kebap fiyatta ilk sıra. Müfettişe dönerek)
- Efendim, buranın Tandır Kebabı meşhurdur, ne dersiniz?
MÜFETTİŞ:
- Ben sizin misafirinizin, misafir umduğunu değil bulduğunu yer.
MÜDERİSOĞLI:
- Efendim, olur mu öyle şey, başımızın üstünde yeriniz var. Sizi bizi var mı? Sizi ağırlamak, mutlu etmek benim görevim. Burada otel emrimizde, ben emrinizdeyim.
MÜFETTİŞ:
Emir yok.
MÜDERİSOĞLI:
- Çorba alıyor muyuz?
MÜFETTİŞ:
- Ben bir yayla çorbası alayım.
(Müderisoğlu, garsona döner.)
- Bize önce iki yayla, sonra İki Tandır.
GARSON:
- Siparişleriniz hemen geliyor efendim.
(Çorbalar gelir. Çorbalar kaşıklanır. Kaşıklayan Müfettiş… Müezzinoğlu kaşıkla söz yarışında. Bir kaşıkta beş cümle… )
- Çorba güzelmiş, soğukta iyi geldi, anamın çorbasına benziyor.’
’Otel güzel, yemekhane güzel, garson temiz yan masa boş…’
( Müfettiş başlangıçta konuşmalara ‘’ Evet, Hı.’’ gibi ifadelerle karşılık verdi. Sonradan sıkıldığı her halinden belli olur.)
( Tandır gelir. Tandır dişlenir. Müderisoğlu aynı türden konuşmaları sürdürür)
- Hiç unutmam, on yıl önce de tandır yemiştim, şu karşıki masada. Sizden iyi olmasın bir iş adamı dostum vardı. Onunla on yıl önce tanımıştım. O n yıl önce bana tandır söylemişti. On yıl sonra ben ona tandır söyledim.
Tandır bitti. ‘’’Garson masa başında. Tatlılardan ne alırdınız? ’’ diyor. Bu defa Müfettiş Müderisoğlu’ndan önce davranıyor:
- Hiçbir şey istemeyiz.
Garson tepkiye şaşırır:
- Efendim bir kusurumuz varsa telafi edelim.
MÜFETTİŞ:
- Kusurunuz yok. Kusurumuz var. Biz bir an önce bara geçelim.
GARSON:
- Kusurunuza yardımcı olmamızı isterseniz yardımcı olalım.

MÜFETTİŞ:
- Teşekkür ederiz. Biz bara geçelim.
MÜDERİSOĞLU:
( Çoktan kalkmış, göreve hazır. Müfettişin sandalyesini çeker. Paltosunu verir.)
- Buyurun Efendim, çıkalım.
( Müderisoğlu Müfettiş barda. Bar sakin. Bir iki kişi. Sahne Boş. Masaya yaklaşıldı. Müderisoğlu Müfettişin sandalyesini çeker, paltosunu alır ve buyur eder.)
Garson masada:
- Siparişlerinizi alayım efendim?

MÜDERİSOĞLU:
- Viski, meze olarak ne varsa masa donatılsın.
GARSON:
- Hemen efendim, masanız istediğiniz gibi donatılacak, amacımız sizi memnun etmek.
:MÜDERİSOĞLU:
(Garsonun ilk bahşişini verir. Garson memnun. Aheste geldiği masadan uçarcasına uzaklaşır. Önce viski… Sonra, sıcak soğuk mezeler…. Meyveler… Kuru yemişler… Garson mekik dokuyor. Müderisoğlu iki duble atmıştır bu ara. Sahneye bakar, sahne boş. Garsonu çağırır, garson yıldırım hızında. Garsona)
- Müzik, dansöz, sahne donatılsın!
- GARSON:
- Müzik Programımız saat 17’den sonra efendim.
MÜDERİSOĞLU:
- Söyle patronuna, program önceden başlatılsın, ücret hesabıma eklensin.
GARSON:
- İsteğinizi hemen ileteceğim efendim.
( Garson ikinci bahşişini alır. Garsonun gitmesi ile gelmesi bir. Müderisoğlu’na eğilerek)
- İsteğinizi hemen yerine getiriyoruz, birazdan solistlerimiz, dansözümüz, piyanistimiz sahnede olacaklar.
( Piyanist çalıyor Ankara’nın Yolları, sahneye çıkmadan müezzin olunun dizinin dibinde, sesiyle müziğiyle eşlik eder, cilvesiyle, kaşı gözüyle Müderisoğlu’nda. Müderisoğlun’dan makas alır. Müderisoğlu, cepten paralar çıkarır, alına göğse yapıştırır, havaya savurur.
Cepten paraları çıkarır, dansözün alnına göğsüne yapıştırır, havaya savurur….
Müfettiş izlemekle yetiniyor. Müderisoğlu’nu dinlemekten kurtulmanın mutluluğunu yaşıyor.)

(Akşam bar dolu, dansöz sayısı artmış. Müderisoğlu, dansözden dansöze, yorgunluktan bitap.
Masaya oturur, kadehi kaldırır, kadeh boşalır, başı koyuyor masaya. Bu defa müfettiş garsonu çağırır)
MÜFETTİŞ:
- Arkadaşı odasına taşıyalım, yatağına yatıralım.
GARSON:
- Tabi efendim.
( Üç garson beş garson… Peçete yok eder gibi masadan yok ediyor Müderisoğlu’nu.)

( Ertesi gün müfettiş uyanır. Müderisoğlu derin uykuda… Müderisoğlu balkonda bir sigara içer. Manzarayı izler… Müderisoğlu'na dönüp bakar. Müderisoğlu derin uykuda. Balkana çıkar, manzarayı izler… Dönüp bakar, Müderisoğlu derin uykuda… Müfettiş iner yemekhaneye. Kahvaltısını yapar. Gazetelere bakar. Gazetelerde maden kazası. Gazeteler sanki kendinden bahsediyor, tedirgin kalkıyor ileri geri gelip gitmeler. Olmadı çıkıyor Müderisoğlu’nun odasına. Müderisoğlu’nun bir gözü açık. Müderisoğlu’na, ‘’Günaydın.’’ der. Müderisoğlu, ‘’Günaydın.’’ der. Müderisoğlu, saate bakar. Saat 13:00. fırlar yataktan)
- Öğlen olmuş, nerdeyse akşam olacak, duyanda otelde uyumaya geldiğimizi sanacak.
. Müfettiş:
- Sorun değil ben de kalkalı çok olmadı, sizi rahatsız etmeyim diyerek sadece kahvaltımı yapıp geldim. Buyurun size eşlik edeyim, siz de kahvaltınızı yapın.
MÜDERİSOĞLU:
- Siz önden buyurun.
Müderisoğlu, müfettiş yemekhanede. Müderisoğlu, yorgun konuşmuyor. Müfettiş tedirgin konuşmuyor. Kahvaltı biter. Müderisoğlu:
- Bara geçip iki duble atalım, uykumuz açılır.
MÜFETTİŞ:
- Bara geçmeden belgelere bir göz atalım. Sonra eğlencemize bölmeden devam edelim.
MÜDERİSOĞLU:
- O zaman odaya çıkalım.
Müderisoğlu müfettiş odada. Müderisoğlu ilk belgeyi verir:
- Buyurun harita.
( Müfettiş ruleyi açar, açılan Türkiye Fiziki Harita. Müderisoğlu'na:)

- Bu ne? Ben sizden Jeoloji Haritası istedim.
:MÜDERİSOĞLU:
- Çocukların cahilliğine verin efendim. Cahiller işte, ne bilsinler Jeolojiyi. Ben hemen telefon ederim, kargoya verirler yarın alırız. Nasıl olsa teftiş süreniz var, bir gün fazla eğleniriz. Müsaade edin hemen kargoya vermelerini söyleyeyim.
(Müderisoğlu dışarı çıkar. Açar telefonu, ‘’ Müfettiş Jeoloji Haritası istiyor, hemen çevredeki ocakları araştırın, bir tane bulun kargoya verin.’’

Müderisoğlu, odaya girer:
- Efendim harita birazdan kargoya veriliyor.
- Bu, gaz ölçüm raporu
MÜFETTİŞ:
- Tamam.
MÜDERİSOĞLU:
- Bu hijyenik raporu.
MÜDERİSOĞLU:
Bu malzeme standarttı.
MÜFETTİŞ:
- Tamam.
MÜDERİSOĞLU:
- Bu kroki.
MÜFETTİŞ:
- Tamam.
MÜDERİSOĞLU:
- Bu balçık numunesi.
MÜFETTİŞ: ( numuneyi alıp koklaması ile yere atması bir.)
- ’ Bu ne? ’’
MÜDERİSOĞLU:: ( Numuneyi koklar. Müfettişe)
- Efendim siz merak etmeyin, ben o boku çıkartanı bulur, yedirmesini bilirim. Hemen numuneyi de kargoya verdirteceğim.
MÜFETTİŞ:
- Görüntü kaydı?
MÜDERİSOĞLU:
- Burda efendim.
MÜFETTİŞ:
- Aç bir göz atalım.
:
-MÜDERİSOĞLU:
- Tabi efendim.
(Müderisoğlu CD ’bilgisayara yerleştirir. CD açılır. CD’de çanta, takım elbise müfettişin. Baş kısım müfettişe ait değil. Bir bayana ait.
MÜFETTİŞ: ( Çılgına döner.)
- Bu ne rezalet!
MÜDERİSOĞLU:( Pişkin hazırcevap)
- Üzülmeyin Efendim, gören duyan yok. Çocuklar acele ile yanlış montaj yapmış. Hemen onu da hallederiz.

( Müfettiş, suskun müfettiş tedirgin. Zoraki iniyor bara. Birinci günkü neşe yok.
Müderisoğlu talimatları ocağa vermiştir.
Eğlencenin ortasında telefon çalar, Müderisoğlu musade ister dışarı çıkar. Telefonda çevre ocakların da jeoloji haritayı yeni duydukları bildirilir. Müderisoğlu talimat verir. )
- İnternetten indirin isimleri değiştirin.’’
(Ertesi gün kargodan belge numune gelir. Kontroller yapılır.)

MÜFETTİŞ
-Görüntü
Tamam.
Numune
Tamam.
Rapor tamam.

( İki deste para müfettişe verilir. Müfettiş yolcu edilir. Bir teftiş daha böyle halledilir.

DURUŞMA:
SÜLO:
- Evrak üstü teftiş tamamdı.
HÂKİM:
- Eksik olan ne?
SÜLO:
- EKSİK OLAN SON TEFTİŞ. Ona ne hükümetin gücü yeti, ne de patronun
.
FLASH BEACK

Ocakta 500 kişinin su baskınına mahsur kaldığı tespiti yapılır. Olay müdahale ekibi, AFAT’ıyla, Bürokrasisi ile, Medyası ile en olmazsa olması kazazede yakınları olay yerinde. İlk müdahale yapılır,

‘’Ahtapot ‘’suyu çekmeye başlar. Ahtapottan gelen su başlangıçta musluk suyu gücünde zamanla artar. Suyun boşaltılmaya başladığı açıklaması yapılır. Meraklı, sevinçli bekleyiş uzun sürmez. Suyun ocak girişinden gelmeye başlamasıyla yeni telaşlar başlar, bir yandan telaş bir yandan tespit, açıklama… Varılan tespit; Havalandırma koridorunun, tüm galerilerin su altında kaldığı gerçeği artık kaçınılmazdır. Tek iyimser beklenti bir an önce suya müdahale, ölülere ulaşma beklentisi. İlim adamları, bürokrasi olayı anlama çabasında. Varılan ortak kanı ocak seviyesinin denizin 50 m altına inildiği, denize olan mesafenin yakınlığı göz önünde tutulduğunda, deniz suyunun bir boşluk oluşturduğu, oluşan boşluktan ocak içerisine baskı yaptığıdır. Deniz suyu tahlile gönderilir. Gelen tahlil sonucu deniz suyu ile aynı oranda tuza sahip oluşu ocaktan gelen suyun denizden geldiği kesinlik kazanmıştır.

En Yetkili Ağızdan:
- Deniz suyunu boşaltabilecek teknolojiye sahip olmadığı için ölülere ulaşma şansımız yok. Elimizden bir şey gelmiyor.
Canlı yayın yayına ara vererek son dakika haberi sunar:
- Sayın seyirciler bir son dakika haberi sunuyoruz. Haber için Atina Muhabirimize bağlanıyoruz.
Midilli sahili toplanan halk, üşümekten titreyen bir kişi. Mikrofonu uzatır. Cevap yok. Şaşkın korkulu bakış, titreme….
Muhabir sorar:
- Bura nasıl geldin?
KİMLİĞİ BELİRSİZ:
- Yü yü yüzdüm, yü yü yüzdüm, yü yü yüzdüm, yü yü yüzdüm.
MUABİR:
- Nereden geldin?
KİMLİĞİ BELİRSİZ:
- Yü yü yüzdüm, yü yü yüzdüm, yü yü yüzdüm,yYü yü yüzdüm.

( Kimliği belirsiz şahsın şokta olduğu düşünülerek, bir tokat vurulur. Aynı soru tekrar sorulur. Alınan cevap aynı.)
Muhabir ikinci sorusunu sorar:
- Yüzerken ne gördün?
KİMLİĞİ BELİRSİZ:
- Ba ba lık, Ba ba lık, Ba ba lık
MUHABİR:
- Peki, burada ne görüyorsun?
KİMLİĞİ BELİRSİZ:
- Ba ba lık, Ba ba lık, Ba ba lık…
MUHABİR:
- Balıklar ne yapıyor?
KİMLİĞİ BELİRSİZ:
- Büyük balıklar küçük balıkları yutuyor.

MUHABİR:
- - Sayın seyirciler gördüğünüz gibi sahilde yakalanan, Türkçe konuştuğu için Türk olduğu bilinen, kendisi hakkında başka hiç bilgiye ulaşılamayan şahsın, kimlik tespiti için yaşadığı şoku atlatması beklenecek. Ben olayı yakından izleyecek, her gelişmeyi anında sizlerle paylaşacağım, gördüğünüz gibi şahıs şu anda hastaneye götürülüyor.

TÜRKİYE CEPHESİ

(OCAK BEKLEYİŞİ)

(Koşarak gelenler, TV’de haberde yer alan kişinin Süleyman Soyluoğlu olduğunu söyler. Annesi babasına haber ulaşır. Anne babasının oğullarının bilincini kaybettiğinden haberi yok. Bilinç kaybı yetkililere ulaştırılır. Kimlik tespiti için belirtilen şahsın yakınlarından DNA örneği alınır, özel Helikopterle Midilli’ye gönderilir.)

MÜDERRİSOĞLU: ( Kendi kendine)
- Kursta en yetenekli çocuktu. ( Görüntü SÜLO SOYLUOĞLU, Bitiş çizgisine ilk varan)

CANLI YAYIN
- Sayın seyirciler, son gelişmeler için Atina Muhabirimize bağlanıyoruz. Muhabirimiz şu anda Midilli’de hastanede kimliği belirsiz kişinin yanında.
Midilli Haber muharriri ekranda:
- Kimliği belirsiz kişinin kimlik tespiti için Türkiye’den gönderilen DNA testi sonucu şahsın Rıza Soyluoğlu’nun oğlu Süleyman Soyluoğlu olduğu tespit edildi. Süleyman Soyluoğlu’nun yaşadığı şok sonucu bilincini kaybettiği de ikinci edindiğimiz bilgi; Süleyman Soyluoğlu’nun Türkiye’ye nakli için yazışmaların öğleden önce tamamlandığı, nakil işleminin öğleden sonra gerçekleşeceği söyleniyor. Gördüğünüz gibi nakil için helikopter hazır bekletiliyor.

CANLI YAYIN

- Sayın seyirciler ocaktan gelen suyun denizden geldiği böylece doğrulandı. Merak edilen deniz suyunun ocaktan nasıl yol bulduğu değil, Süleyman Soyluoğlu’nun ocaktan yol bularak nasıl yüzdüğü sorusu. Görüşüne başvurduğumuz uzmanlar iki konuda yoğunlaşıyor. Birinci görüş Süleyman Soyluoğlu iyi bir yüzücü olduğu, İkinci görüş akıntıya kapıldığı, akıntının Midilli’de Süleyman Soyluoğlu’nu karaya vurduğu.

GAZETELER DE MANŞET

‘’ HÜKUMETİN YAPAMADIĞINI DENİZ YAPTI’’

TV HABERLERİ:

- 100 Kişiye mezar olan ocak deniz tarafından kapatıldı. Ocağın üçüncü şahıslar tarafından da hiçbir şekilde açılamayacağı gerçeği ortada.

BAKAN AÇIKLAMASI:

- Ocaktan gelen suyun denizden geldiği kesinleşmiştir. Ölülere ulaşmak için yapılacak bir şey yok. Ocağın çıkışına set çekerek suyun gelişi engellenecektir.

SÜLEYMAN SOYLUOĞLU TÜRKİYE’DE

(Helikopter iner, Süleyman Soyluoğlu şaşkın, görmediği kalabalık, görmediği yüzler… Korkar kaçmaya çalışır, yakalanır. Tüm aile yakınları, sarılır öper. Kendini tanıtır. Süleyman Soyluoğlu’ndan tepki yok...)

( Ocağın girişine set çekilir. Suyun Gelişi engellenir.)

DURUŞMA
SÜLO:
- İşte Efendim, efendim ocakta bilfiil tamı tamına 17 yıl çalıştım tazminatımın ödenmesi yolunda yüce adaletinizin vereceği kararı bekliyorum.
HÂKİM: (Ocak işletmecisine)

- Sülo Soyluoğlu’’un anlattıklarından uzun sure iş yerinizde çalıştığı anlaşılmaktadır. Doğru mudur?
PATRON:
- Doğrudur.
HÂkİM:
- O zaman tazminatını ödemeyi taahhüt ediyorsunuz
PATRON:
- Taahhüt değil, tahayyül bile edemiyorum.
HÂKİM:
_ Sözlerinize açıklık getirin:
PATRON:
- EFENDİM, iş yerimi ben mi kapatmışım? Deniz vurdu, hükumet kapattı. Vuran vurana. Mağduriyetimin giderilmesini talep ediyorum. Ben eve ekmek götüremez duruma düşmüşüm, bir de işçi tazminatı mı düşüneceğim. İnsaf Hâkim Bey,
SÜLO:
- Muhasebeci, olmam nedeni le ocağın bütün belgelerine ulaştım. Babası da mağdur ayaklarına yatarak 250 kişinin tazminatını sümen altı etmiş.

FLASH BEACK

CANLI YAYIN
(ÖNCEDEN 299 KİŞİNİN GÖÇÜK ÖNCESİ ÖLÜM SAHNESİ) AFET+GÖÇÜK)

TV
''
299 kişinin ölümü ile sonuçlanan maden davası sonuçlandı. Ocağın işletmecisi kişi başı 299.000 lira tazminat ödemeye mahkûm edildi''
.
MÜEZZİNOĞLU AVUKAT- MUHASABE MÜDÜRÜ TOPLANTIDA

MÜEZZİNOĞLU:
- 299.000 ÇARPI 299.000Tl. Mahkûm edildik. Ocağın tamamını satsak bu parayı ödeyemeyiz. Dava kesinleşmeden ocağın devir işlemlerini yapıyorsunuz.
AVUKAT:
- Devir edeceğimiz, şahıslar belli mi?
MÜEZZİNOĞLU:
- Belli.
AVUKAT:
- Söyleyin isimleri, devir işlemlerini başlatalım.
MÜEZZİNOĞLU:
- Çocuklarım
AVUKAT:
- Efendim çocuklarınız reşit değil.
MÜEZZİNOĞLU:
- Çocuklarımı adliyeye çıkarıp yaş tespiti mi yapacaklar. Merak etme dosya ellerine geçene kadar reşit olurlar.
AVUKAT:
- Efendim eşinizin payı aile bağı nedeniyle silsile yolu ile kendisini borçlu kılar.
MÜEZZİNOĞLU:
- Eşimin silsilesini, sülalesini, bağını bahçesini yok edin.
Işık hızıyla boşanma kararı çıkarttın. Aramızdaki tüm bağları kopartın. ‘’Kendisini hiç tanımıyorum. Beni dolandırdı bütün mal varlığımı üstüne geçirdi.’’ derim zamanı geldiğinde.
Ocak işleyişi devam
ÜÇ YIL SONRASI
CANLI YAYIN
‘’ Üç yıl önce ölen 299 kişinin tazminat bedelini alamadığı öğrenildi. Muhabirimiz İşletmeci Muhterem MÜDERİSOĞLU kendisin dolandırıldığı eski eşi tarafından bütün mal varlığına el
koyulduğunu söyledi. Yaptığımız araştırmada Muhterem Müderisoğlu’nun söylediklerinin doğru olduğu ortaya çıktı. Kendisinin üzerinde hiçbir mal varlığına rastlanmadı.’’

BASIN: (Sülo’ya)
- Ölen arkadaşlarınızın ölüm anına tanık oldunuz mu?
- Ölme korkusunu yaşadınız mı?
- Ölen arkadaşlarınızın son sözünü hatırlıyor musunuz?
SÜLO:
- Hatırlıyorum:
BASIN:
- Söyler misiniz?
SÜLO:
- Hepinizin anasını sikmemi istedi. Burada 500 kişi ölmüş, binlerce çocuk yetim, onca kadın dul kalmış ’Bu davanın sonu ne olacak? ’’ demiyor. Reyting peşindesiniz. Sizin vereceğiniz haberin de, sizi dinleyen okuyanın da…
HÂKİM:
Karar aşamasındayız. Lütfen sessizlik. Sorularınıza dışarda devam edin.

KARAR:
Yaz kızım,
Gereği düşünüldü;
Davanın ‘’ Beş yüz kişili Ölüm Davası’’ ile illiyet bağı oluşturduğu o nedenle davanın ölüm davası sonuçlana kadar ertelenmesine, davalının tutuksuz yargılanmasına karar verilmiştir.

Delillerin toplanmasına, davalının tutuksuz yargılanmasına, dava için …/……/……/ gün verilmesine karar verilmiştir.

AĞIR CEZA MAHKEMESİ

( 500 kazazede yakını, Sülo; Avukatlar, Hâkim, savcı Kâtip, Ocak işletmecisi)

İŞÇİLERİN AVUKATI:
- Sanık güvenlik tedbiri almayarak 499 kişinin ölümüne sebep olmuş TCK 81. Md. 835237 S.lı Türk Ceza Kanunu MADDE 85 Madde’ye göre her işçi için taksir yolu ile adam öldürme suçundan ayrı ayrı yargılanmasını talep ediyoruz.
SANIK MÜDAFİ AVUKATI:
- TCK 81. Md. 835237 S.lı Türk Ceza Kanunu MADDE 85 Maddeye göre suç unsurunun gerçekleşmesi gerekir. Ölümden söz ediliyor, ölüm var mıdır? Ortada Adli Tıp raporu var mıdır? Ölümün Şekli belli midir? Ortada hiçbir belge yok, müvekkilim yargısız infaza mahkum edilmek isteniyor.
İŞÇİLERİN AVUKATI:
- 499 kişinin ölümünden bahsediyoruz.
SANIK MÜDAFİ AVUKATI:
- Sayın Hâkimim, davacı avukatı hiçbir kanıt göstermeksizin adliyeyi meşgul etmektedir.
HAKİM:
- Sizin iddianızı doğrulayan kanıtınız var mı?
SANIK MÜDAFİ AVUKATI:
- Var efendim. En canlı kanıt, Sülo Soyluoğlu. Karşınızda duruyor. Sülo SOYLUOĞLU ölmemişse 449 kişi de ölmemiştir. Öldüğünü iddia ediyorsalar öldüğünü ispatlasınlar.
İŞÇİLERİN AVUKATI:
- Siz ölmediklerini ispatlayabilecek misiniz?
SANIK MÜDAFİ AVUKATI:
- İspat gayet basit. Kanıt Sülo Soyluoğlu ölmemiştir. Sülo Soyluoğlu 449 kişi ile birlikteydi. Ya hep öleceklerdi ya hep kurtulacaklardı. Hep kurtuldular. Sülo hariç.
HÂKİM:
- Sanırım yanlış ifade ettiniz. Sülo kurtuldu, diğerleri hariç demek istediniz.
SANIK MÜDAFİ AVUKATI:
- Hayır, efendim Sülo yakayı ele verdi kurtulamadı.
HÂKİM:
- Sözlerinize açıklık getirin.

SANIK MÜDAFİ AVUKATI:
- Sayın Hakimim, ben davacı avukatı gibi matbu bir dosya ile gelmedim. Her şeyi enine boyuna, çapına, derinliğine araştırdım. Olay basının pompaladığı gibi değil. Hukuk basını mı ölçü alır, olayın derinliğine mi iner?
HÂKİM:
- Hukuk yasalar çerçevesinde belgelere bakar.

SANIK MÜDAFİ AVUKATI:
- Buyurun belge. (Sülo Soyluoğlu’nun üniversite’de Genç Eylemciler Birliği Üyelik kartı)
HÂKİM:
- Bu kartın dava ile ilgisi ne?

İŞÇİLERİN AVUKATI:
- Müdafi avukatı davayı saptırmak istiyor.
SANIK MÜDAFİ AVUKATI:
- Sayın Hâkim, davayı saptırmak isteyen kendileri. Bu kart davayı aydınlatacak önemli bir ipucu. Şöyle ki, 500 kişi ocaktan denize tünel kazdı. Tünelin çıkışında hazır bekleyen tekneye bindiler. Sülo Soyluoğlu’nun üyesi bulunduğu örgütün, kendisinin yediği boklar sonucu güvenlik engeline takıldı. Kendisi tutuklandı. Diğerleri yoluna devam etti. Sülo SOYLUOĞLU bir yolunu bulup kaçtı.
İŞÇİLERİN AVUKATI:
- Sülo SOYLUOĞLU adına savunma yapmayacağım, savunmayı kendisi yapsın. Sülo Soyluoğlu’na söz hakkı istiyorum.
SANIK MÜDAFİ AVUKATI:
- Sülo SOYLUOĞLU, o tarihte bilincini yitirmişti. Bilincini yitiren birinin sözlerini siz kanıt olarak ortaya koyamazsınız.
HÂKİM: (Sülo’ya söz hakkı verir)
SÜLO:
- Genç Eylemciler Birliği üyesi olduğum üniversite yılları idi.
HÂKİM:
- Sen ocaktan nasıl kaçtınız? Onu anlat.
SÜLO:
- Ocaktan kaçmaya fırsat bulamadık. Birden kendimizi suyun içinde bulduk. Her birimiz bir tarafa sürüklendik. Ben bir ışık gördüm, yakın gözüküyordu. Işığa kavuşmak için yüzdüm. Ben yüzdükçe ışık uzaklaştı.
SANIK MÜDAFİ AVUKATI:
- Sülo Soyluoğlun’un, bilincinin yerinde olmadığı belgesi mevcut. Sülo Soyluoğlu’nun bilinç testi yapılmasını talep ediyorum.
SÜLO:
- Bilinç testi yaptıracağım. Ben de sizin kişilik testi yaptırmanızı talep ediyorum.
SANIK MÜDAFİ AVUKATI:
- Sayın Hâkim, davacı hakarette bulunuyor, kişilik hakkıma saldırıda bulunmuştur. Lütfen kayıta geçin.
SÜLO:
- Sizin ki saldırı değil, ikram mıydı?
SANIK MÜDAFİ AVUKATI:
- Ben kanunun bana verdiği, müdafaa hakkımı kullanıyorum.
SÜLO:
- Beş yüz Maden Şehidi yakını, müdafaa hakkını kullanmıyor, başçavuşun beygirini mi osurtuyor?
HÂKİM:
- Davayı sulandırmayalım lütfen!
İŞÇİLERİN AVUKATI
- 449 Kişi yoluna devam etti demiştiniz? Nere gittiler?
SANIK MÜDAFİ AVUKATI:
- Capitani Regenti" (San Marino Cumhuriyeti) ye gittiler.
KARAR:
Yaz kızım;

Gereği düşünüldü;
Sülo Soyluoğlu’nun Bilinç testi için Hastaneye sevkine, 449 kişinin ifadesine başvurmak için San Marino Cumhuriyeti’ne yazı çıkartılmasına, sanığın tutuksuz yargılanmasına…/……/………/ gününe duruşma günü verilmesine karar verilmiştir.

ASLİYE HUKUK
AVUKAT, SÜLO, SAVCI, HÂKİM, KÂTİP
Sülo:
- Rahatsız olmuştum. Doktora başvurdum

FLASH BEACK

(Sülo, Dâhiliye polikliniğine gider. )
DOKTOR:
- Şikayetiniz..
SÜLO;
- Ben yatakta altıma kaçırıyorum.
DOKTOR:
-Önce bir idrar tahlili yapalım, enfeksiyon kaynaklı mı? Ona bakalım
SÜLO:
- Kaçak, muslukta değil, logarda..
DOKTOR:
- O zaman isal durumu var. İlaç yazayım bir hafta kullanın, Kontrole gelin, geçmezse tetkik yaparız.
SÜLO:
- Benim derdim, bok değil.
DOKTOR:
- Nedir? O zaman
SÜLO:
- Donumda garip garip yazılar oluşuyor.
DOKTOR:
- Peki, bu yazı, daktilo, yazısı mı? Bok yazısı mı?
SÜLO:
- Mürekkep yazısı.
DOKTOR:
- İlginç. Sizin vücudunuz mürekkep üretiyor. Detaylı bir tetkik yapmamız gerekiyor. Bu detay beni aşar, başhekime bildiriyim. Siz burada bekleyin.
(Dâhiliye doktoru, başhekime gider. Başhekime durumu anlatır.) Başhekime sorar:
- Bu durum tıbben mümkün mü?

BAŞHEKİM:
- Tıp mümkün olan olaylara cevap verir. Mümkün olmayan olayların, mümkün olma olasılığını araştırır. Burada da olasılıklı bir durum var. Biz ilgili alan uzmanlarını toplayalım, bir çıkış yolu bulalım.
(Başhekim, sekreteri çağırır. Sekretere bir liste verir.)
Sekreter anons yapar:
- Nöroloji; Kardiyoloji, Beyin Cerrahi, Ruh ve Sinir, Dâhiliye, Hariciye, Bevliye, Psikiyatrist Uzmanlarının konferans salonunda toplanması rica olunur. Başhekimlik

TOPLANTI SALONU

( Doktorlar gelmiş beklemektedir. Başhekim, Kürsüye geçer açıklamada bulunur.)

- Arkadaşlar, dâhiliye servisine başvuran bir hasta. Uykusunda dışkı kaçırdığını beyan etmiş. Bunun yanında yatağında donunda her gün işemeden kaynaklı mürekkeple yazılmış ‘’ Yazılar ‘’ gördüğünü belirtmiş. Bu konu da görüşü, bilgisi olan var mı?
- Mümkün olamaz.
- İlginç
- Basbayağı yalan. Hastayı, dâhiliyeden alıp, Ruh ve sinir hastalıklarına teslim edelim.
BAŞHEKİM:
- Arkadaşlar, kestirip atmak olmaz. Böyle tartışarak da sonuca varamayız. Bence hastayı gözlem odasına alalım. Dehleyici arkadaşın yanına bir arkadaş daha verelim. Mesela Bevliye Uzmanı arkadaşımız.
BEYİN CERRAHİ:
- Burada istem dışı bir durum varsa beyin kaynaklı olabilir, ekipte bende yer almalıyım.
BAŞHEKİM:
- Siz de yer alın.
RUH VE SİNİR UZ.
- İstem dışı bir durum varsa, benim de yer almam gerekir.
BAŞHEKİM:
- Siz de yer alın.
SÜLO, gözlem odasına alınır, dâhiliye uzmanı yatağa yatmasını söyler.
BEVLİYE UZ.:
- Bu şekilde yatışını sağlarsak yazı okunaksız olur. Bence hastayı donsuz yatırmalıyız. Diğer doktorlara bakar. Diğer doktorlar onaylar. Sülo’nun donu çıkartılır. Donsuz yatırtılır. Dâhiliye Uzmanı hemşireye talimat verir.
- Hastanın yemekleri özel hazırlansın. Bol bol sıvı tüketmesi sağlansın. Yemeklerine de müshil konulsun.
( Doktorlar gider.
Sülo’nun yemekleri gelir. Her yemeğine müshil konur. Sülo yemeğini yer.

Hemşire sık sık aralıklarla kontrol eder. )
HEMŞİRE:
- Yazdı mı?
SÜLO:
- Düşünüyor.
HEMŞİRE:
- Yazdı mı?
SÜLO:
- Mürekkep depoluyor.
HEMŞİRE:
- Yazdı mı?
SÜLO:
- Sessizlik istiyor.
HEMŞİRE:
( Hemşire son gelişte sormaz. Nevresimi aralayarak bakar.
Sülo’ya döner)
- Yazı yazılmış, sizin haberiniz yok.)
SÜLO:
- Benim haberim olsa, size başvur muydum?
( ‘’ Boktan, boktan…’’ Hemşire yazıyı alır, dâhiliye uzmanına götürür. Dâhiliye Uzmanı, Başhekime... )
Yazı Laboratuara gönderilir.

LABORATUAR SONUCU

SONUÇ: (Mürekkep olduğu tespit edilmiştir.)BAŞHEKİM:
- (Dâhiliye uzmanına) hastanın röntgenini çektirin. Bir bulguya rastlayabilecek miyiz bakalım.
RÖTGEN
Kalın bağırsakta bir kalem bulgusu.
Dâhiliye uzmanı Sülo’ya sorar:
- Daha önce hiç ameliyat oldunuz mu?
SÜLO:
- On yıl önce bağırsak düğümlemesinden olmuştum.
DOKTOR:
- Durum anlaşılmıştır.
(Sülo, ameliyat edilerek kalem çıkartılır.)

DOKTORLAR TOPLANTIDA

BEYİN CERRAHİ UZMANI:
- Kalemin tespiti, kalemin çıkartılması sorunu çözeceğe benzemiyor. Hastanın beyni öyle bir güç uyguluyor ki, bokla, mürekkebi ayırabiliyor, mürekkebe şekil verip yazı yazabiliyor. O beyin göreceksiniz sizin benim cebimden mürekkebi alacak yine yazacak.
BAŞHEKİM:
- Hastanın çıkışını yapmayalım. Gözlem odasında tutmaya devam edelim.
BEYİN CERRAHİ UZMANI:
- Tutsak da faydasız. Tıbben bizim o beyni okumamız, müdahil olmamız yüz yıl alır.
BAŞHEKİM:
- Önce yazacak mı, yazmayacak mı onu gözleyelim.
BEKLENEN YAZI

‘’ Bir kalem kime yetecek, çöpe atın.’’
BEYİN CERRAHİ UZMANI:
- ’’ Bir kalem kime yetecek ne demek? Kalem istese, niye çöpe atın diyor?
SOSYOLOG devreye girer:
- Mesaj açık

DAHİLİYE- SÜLO
SÜLO:
- Biri yardı kalem bıraktı, biri yardı kalem çıkardı sonuç bok.
DÂHİLİYE UZMANI:
- Biz ne yapalım, götüne söz geçiremiyorsanız.
SÜLO: (Götünü dönerek açar) Buyur sen geçir.
DAHİLYE UZMANI:
- Mahremiyet denen bir şey var, kapat götünü.
SÜLO:
- Vay ben sizin ettiğiniz HİPOKRAT YEMİNİNE, hani tıpta namahrem yoktu.
DURUSMA
SÜLO;
- Ameliyatı yapan kalemi bağırsağımda bırakan doktordan davacıyım.

Karar
Gereği düşünüldü;
Hastaneden savunma istenmesine duruşmanın ertelenmesine

DURUŞMA 2
Hastane AVUKATI
Hastanenin arşiv bölümü … ../ …/ Tarihinde su baskınına uğramış, bütün dosyalar tahrip olmuştur. O nedenle 10 yıl önce ameliyatı yapan doktorun kim olduğu bilgisine erişilememiştir.
Karar toplanan deliller yetersizdir, davanın reddini talep ediyoruz.

KAMYON

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

( SÜLO (Elleri kelepçeli, Hâkim, savcı, kâtip, patron, avukat)

( HÂKİM DOSYALARA BAKAR)
- Davacı GSR negatif, Davalı GSR Pozitif
HÂKİM: (SÜLO’YA)
- Olay nasıl gerçekleşti, baştan anlat.
SÜLO:
- Köyümüz dağları taş ocağı, maden ocağı. Bağları inşaat alanı olmuştu. Ocağın deniz tarafından kapatılması sonrası bu şerefsizin şoför aradığını duydum. Görüştüm, Şoför olarak başladım.

FLASH BEACK

PATRON: (Sülo’ya kamyonun anahtarını verir. Kamyon külüstür.)
- Kamyonu çalışır vaziyette, sapasağlam teslim ediyorum. Kamyona vereceğin her zarar hesabına borç olarak işler.
SÜLO:
- Sapasağlam dediğin kamyon bu mu? Bırak bu kamyonun yolda yürümesini, durduğu yerde dökülür.
PATRON:
- Sen dökmezsen, dökülmez. Dökülse bugüne kadar dökülürdü.
( Sülo, kamyona biner, yola koyulur. Kamyon yüklenir. Kamyon yola çıkar. Sülo, yolda mola verir. Yola devam edeceği zaman arka lastiğin balon yaptığını görür. Lastiği çıkartır. Havasını indirir. Eski bir lastiğin cant çevresini testere ile keser. Lastiği içerisine yerleştirir. Şişirir, balon kaybolmuştur. Tekeri takar, yola devam eder.( Mekan) Kamyonu boşaltır. Patronun evine gider. Patrona durumu anlatır.)
PATRON:
- Gün bir, zarar bir. Bırak kamyonu, ben taktırtırım. Söylediğim gibi hesabına bir lastik yazarım.
SÜLO:
- Ben fare miyim, Lastiği kemirip delik açayım, delinmiş işte!
PATRON:
- Onu sen benim külahıma anlat.
SülO:

- Ben senin külahını s…… Kes lastiğin parasını.

DURUŞMA

SÜLO: (Hâkime) ilk gün çalışarak borçlanmaya başladım.
HÂKİM:
- Sonra?
SÜLO:
- Yükü yüklemiş tam rampayı tırmanıyordum.

FLASH BEACK

(Kamyon rampada durur. Sülo, kapıyı açar, benzin hortumlarını çıkarır. Ağzı ile hortumdan mazot çekmeye çalışır. Mazotun bittiğini anlar. (Kamyonda çalışmıyor) hortumları takar. Mazot deposuna yağ tenekesinden yağ doldurur. Kamyon çalışır. Sülo yola devam eder. Kamyonu (……Mekan) boşaltır. Patronun evine… Kornayı çalar, patron çıkar. Durumu anlatır.)

PATRON:
- Sabah depoyu doldurdum teslim ettim. Demek ki depodan mazot çalıyorsun. Hesabına bir depo mazot parası eklendi.
DURUŞMA
- Sayın Hâkimim böyle böyle borçlandım.
HÂKİM:
- Sonra?
SÜLO:
- Sonra ay sonu geldi maaşımı istedim.

FLASH BEACK

SÜLO:
- Bugün ayın 1’i maaşımı alsam diyorum.
PATRON:
- Verdiğin zararları kalem kalem topladım. Daha eksidesin. Bu ay akıllı olur zarar vermezsen maaşa geçersin.
SÜLO:
- Sözünü geçirebiliyorsan şu tekerini S………m kamyona söz geçir de arıza çıkarmasın.
DURUŞMA
SÜLO:
- Birinci ay maaşımın üstüne yattı.
HÂKİM:
- İkinci ay?
SÜLO:
- İkinci ayın ikinci günüydü

FLASH BEACK

( Kamyon rampada durur. Önden dumanlar yükselmektedir. Motor yanmıştır. Sülo yoldan giden başka bir kamyona biner, köye gelir. Yürüyerek patronun evine gider. Durumu anlatır)
PATRON:
- Yüklü kamyon rampaya birinci vites vurur, yüklenirsen gaza motoru yakarsın. Şükret kamyonu yakmamışsın. Kamyon yansaydı babanın serveti de ödemezdi. Masraf hesabına yazılır.
Patron, tamirciyi alır kamyon yanına varır. Kamyon boşaltılır. İkinci bir kamyona takılır çekilir.

DURUŞMA

SÜLO:
- Masraf hesabıma yazıldı.
HÂKİM:
- Sonra?
Sonra Çalışmaya devam ettim.

FLASH BEACK

Yol sahnesi

DURUŞMA

SÜLO:
- Ayın biri geldi. Maaşımı istedim.

FLASH BEACK

PATRON:
- 5000.000.lira zarar verdin. Kamyon bir hafta bağlı kaldı. Bir haftayı da kabul et daha iki ay borçlusun.

DURUŞMA

HÂKİM:
- Sonra?
SÜLO:
Sonra çalışmaya devam ettim
.
FLASH BEACK

(Kamyon yol görüntüleri)

DURUŞMA

SÜLO:
- Altı ay geçmiş. Hiçbir ay maaşımı alamadım.
Eve icra gelmiş.

FLASH BEACK

( Babasının evine icra gelmiş, icra memuru eşyaları haczetmek ister.)

BABA:
- Eşyalar bana ait. Sülo benim oğlum.
İCRA MEMURU:
- Eşyalara haciz işlemi yapmazsak oğlun hapse girer. Gördüğümüz kadarı ile önemli bir eşya yok. Müdahale etmeyin, dolapla, televizyonu haczedelim. Oğlunuz kurtulsun.
BABA:
- Televizyonu da alın, dolabı da. Ben işe yararsam beni de alın.
( Dolap, televizyon arabaya yüklenir.)
DURUŞMA
- İcrayı kaldıran Kondur Ko Yapı inşaat. Hemen kendisine koştum.

FLASH BEACK

SÜLO: (Patronun yazıhanesinde patrona)
- Beni geçtim, babamın hiç mi hatırı yok?
ORHAN:
- Ticaretin kuralı, babanı tanımayacaksın(Kartı gösterir.) Ne yazıyor? Kondur Ko Tepemin tası attırılırsa(El hareketi) Adama böyle koyarım.
SÜLO:
- Dolabı, televizyonu geri yolla. Borcu en kısa sürede öderim.
ORHAN:
- Önce para.

DURUŞMA

SÜLO:
Çaresiz altı aylık maaşımı bu şerefsiz vermemişti son çare bu şerefsize gittim.
HÂKİM:
- Verdi mi?
SÜLO:
- Vermedi
HÂKİM:
- Sen ne yaptın?
Kamyonu yakmaya karar verdim.
HÂKİM:
-Nasıl yaktın?
SÜLO:
- Önce bir bidon benzin aldım.
FLASH BEACK
SÜLO: (Elinde benzin bidonu, evin önünde bağırır.)
- Şerefsiz çık dışarı konuş benimle.
PATRON:
- Siktir git! Sabah sabah tepemin tasını attırma.
SÜLO:
- Altı aylık maaşımı öde, bir daha ne sen beni ne ben seni göreyim.
PATRON:
- Açtığın zarar yetmedi bir de kamyonu satıp sana para mı ödeyim. Siktir git!
SÜLO:
- Maaşı ödemezsen kamyonu ateşe veririm.
PATRON:
- Ver de göreyim.
Sülo benzini kamyonun önüne döker. Deponun üstüne altına döker. Çakmağı çıkarır.
PATRON:
-Yakarsan seni mahkemeye veririm. İçeri tıktırırım. Ömrün demir parmaklıklar arkasında geçer.
( Sülo, çakmağı çakar, benzin alev alır. Alev kamyonu sarar. Patron merdivenden koşarak iner. Kamyonun çevresinde koşar. Elinden koşmak harici bir şey gelmez. Kamyonun deposu patlar, alevler daha da yükselir. Kamyon küle döndüğünde halk toplanmıştır. Sülo, benzin bidonunu bırakır.)
SÜLO: (Çakmağı gösterir.)
-Bu da sana hediyem olsun, baktıkça hatırlarsın.

DURUŞMA
- İşte kamyonu bu şekilde yaktım.
HÂKİM:
- Sonra?
SÜLO:
- Eve gittim.

FLASH BEACK

SÜLO:
(Baba kapıda, Sülo bahçede eve doğru yürür. Babayı gördüğü an)

-Baba şerefsizin kamyonunu ateşe verdim. Kamyon küle döndü.
BABA:
- Oğlum ne yaptın?
SÜLO:
- Baba televizyon gitmiş, dolap gitmiş elimi kolumu bağlayamazdım. Alacağımı istedim.
BABA:
- Oğlum baban televizyonla mı büyüdü? Dolapla mı büyüdü? Giderse gider.
SÜLO:
- - Şerefsize gününü gösterdim.
BABA:
- Oğlum, şimdi boka bastın.
SÜLO:
- Bir şey olmaz.
‘’ Sülo, merdivenin birinci basamağına bastığında. Jandarma ensesinden tutar. Kelepçeyi takar. Bir jandarma bir koluna, bir jandarma bir koluna girer ve karakola götürür.’’

DURUŞMA
SÜLO:
- Şimdi gördüğünüz gibi huzurunuzdayım. Şerefsiz bunu hak etmişti. Sizin de aynı kanaati taşıyacağınızı sanıyorum.
HÂKİM:
- Kanaatimi vereceğim kararda öğreneceksin.
( SÜLO’NUN gözünün önünden daha önceki mahkeme kararları geçer.)

FLASH BEACK

( Karar:
Gereği düşünüldü;
Delillerin toplanmasına, davalının tutuksuz yargılanmasına, duruşmanın ertelenmesine
Asliye Hukuk, Ağır Ceza kararları peş peşe geçer.
Delillerin toplanmasına, davalının tutuksuz yargılanmasına, duruşmanın ertelenmesine.....)

Hâkim, savunma avukatına söz verir.)
AVUKAT:
- Sanık önce müvekkilimin kamyonunun yakacaktı. Yaktı. Müvekkilime acı çektirecekti. Sonra evini yakacaktı. Evi ile birlikte eşini. Müvekkilime acı çektirecekti. Sonra müvekkilimi yakacaktı.
HÂKİM:
- Delilleriniz?
AVUKAT (Çakmağı gösterir.)
- Buyurun. Sanık bu çakmakla birinci eylemini gerçekleştirmiştir. Sanık köylünün müdahalesi karşısında ikinci, üçüncü eylemini gerçekleştirememiştir. Gerçekleştirememiş olması,
gerçekleştirmeyecek sonucunu doğurmaz.

( Benzin bidonunu göstererek(Benzin bidonun üçte biri boş. Benzinin bulunduğu bölümde çizgi. Benzinin orta yerinde çizgi)
Sanık benzinin%33.33’nü kamyonu yakmada kullanmıştır. Kalan benzinin %50’si ile müvekkilimin evini ve eşini yakacaktı. %50’si ile müvekkilimi.
Müvekkilim bu olaydan çok korkmuş, psikolojisi bozulmuştur. Müvekkilime psikolojik danışmanlık desteği verilmesini talep ediyorum. Buyurun kanıt. (Poşete koyulmuş bok) Müvekkilim korkudan altına kaçırmıştır.
Hâkim poşeti görür, tiksinir.
- Kanıtı uygun paket yapsaydınız.
AVUKAT:
- Düşünmemiş değilim, Sayın Hâkimim.
HÂKİM:
- Niye yapmadınız?
AVUKAT:
- Yanlış anlaşılmaya sebebiyet teşkil eder endişesiyle.
( Hâkim, mübaşiri çağırır. Bok delilini verir.)
- Bunu kaleme ver, dava dosyasına eklesinler. (Avukata döner)
- Görgü tanığınız var mı?
AVUKAT:
- Görgü tanığımız yok. Gizli tanığımız var. (Bir CD çıkarır) buyurun) Bu CD’de tanığın eylem planını kendisine anlattığını söyleyen tanığın ifadesinin ses kayıtları mevcut.
HÂKİM:
- Talebiniz?
AVUKAT:
1-Müvekkikilimin bozulan psikolojisinin düzeltilmesi için Psikolojik yardım
2- Sanığın mala zarar verme suçundan yargılanmasına
3Sanığın planlayarak cebren birden fazla kişiyi öldürme suçundan yargılanmasına
4- Delillerin ve eylemin uygulanış biçimi göz önünde tutularak ‘’ Acı
Çektirerek (Canavarca Öldürme) sucundan yargılanmasına
5- Sanığın müvekkilime verdiği zararlar göz önünde bulundurularak maaş talebinin reddine karar verilmesini talep ediyorum.
HÂKİM:
- Gizli tanık ifadesini dinlemek in duruşmaya 10 dakika ara veriyorum
Hâkim savcı duruşma salonundan çıkar.
SÜLO’NUN gözünün önünden daha önceki mahkeme kararları geçer.

FLASH BEACK

(Karar
Delillerin toplanmasına, davalının tutuksuz yargılanmasına, duruşmanın ertelenmesine
Asliye Hukuk, Ağır Ceza kararları peş peşe geçer
Delillerin toplanmasına, davalının tutuksuz yargılanmasına, duruşmanın ertelenmesine.....)

KARAR:
Gereği düşünüldü;
…../………/……./ Tarihinde duruşma başlatıldı. Sanığa savunması için söz hakkı verildi. Sanığın ifadesi kayda geçildi. Dava avukatına savunması için söz hakkı verildi. Savunma avukatının savunması kayda geçildi. Toplanan deliller incelendi. Gizli tanığın ses kaydı dinlendi. Delillerin incelenmesi, gizli tanığın ifadesi sonucu:
1-Sülo Soylu’nun altı aylık maaş talebi, iş verenle verdiği zarara karşılık sayılması yönünde sözlü akit gerçekleştirdiği anlaşılmış olup, talebin reddine
2- Sülo Soyluoğlu’nun davacı Seyit SEYRİSER’nın kamyonunu yakarak TC KANUNU………….MALA ZARAR VERME suçu işlediğine
3- Sülo Soyluoğlu’nun planlayarak birden fazla kişiyi cebren öldürme teşebbüsünde bulunarak TC KANUNU ……. Suçunu işlediğine
4_ Sülo Soylu Oğlu’nun eylemi aşama aşama gerçekleştirme girişiminden TC KANUNU ………..ACI ÇEKTİRİREK ÖLDÜRME suçu işlediğine kanaat getirmiştir.
NETİCE:
1- Sülo Soyluoğlu’nun maaş alacak talebi reddine
2- Mala zarar vermek suçundan 6 Ay hapsine
3- Sülo SOYLUOĞLU’nun birden fazla kişiyi planlayarak öldürme suçundan 30 yıl tutuklanmasına karar verilmiştir.

SÜLO: ( iki jandarma tarafından adliyeden çıkartılırken ‘’Topal’’la göz göze gelir. Topal’a)
- Hani adliyeden hiçbir bok çıkmazdı.
TOPAL:
- Ben lehte karar çıkmaz dedim. Bak bana( Olmayan ayağını gösterir.) 6 yıl ayağımı iş yerinde kaybettiğimi kabul ettiremedim. 15 yıldır da adliye önlerinde kaybettiğim aklımı ararım.

SÜLO DEMİR PARMAKÇIKLAR ARASINDA

( Koğuş girişinde’’ Allah Kurtarsın.’’ Sözleri…. Sülo ayağına takılan gazeteyi alır. Gazetenin ilk sayfasında manşet ‘’ ÖRGÜTÜN GİZLİ ŞİFRESİ GSR’’ Örgütün elemanlarını sağlık raporu adı altında hastaneye sevk ettiği, örgün elemanlarını kuyruk sokum bölgesinden mühürlettiği, belgeleri tüm resmi kurumlara ilettiği tespit edildi. Sülo çok geçmeden öğrenir koğuşta da GSR’si negatif olan tek kişi olduğunu.)

İbrahim Şahin

İbrahim Şahin 2
Kayıt Tarihi : 14.12.2014 21:10:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İbrahim Şahin 2