İnsanlığın da, medeniyetlerin de gelişimleri uzunca bir tarihi süreç gerektirir. Nasıl ki daha ilkel çağlarda yalnızca ateş ile ısınma sağlanabilmiş ancak zamanla teknolojik ilerlemelerle onlarca ısınma yöntemleri uygulanabilmişse; insanların konuşabilme ve anlaşabilme yetenekleri de özellikle iletişim araçlarının da geliştirilmesine paralel olarak değişime ve gelişime tabi olmuştur.
Şimdiki zamanda içinde bulunduğumuz rahatlıkla, eski zaman insanlarını ve hatta topluluklarını eleştirmek oldukça kolaydır. Lâkin bugünkü değerlerle eleştirmek çok doğru olmayacaktır sanırım. Yazımın çıkış noktası Kanuni’nin Hürrem ile ilişkisinin sadece devşirmelik açısıyla değerlendirilerek eleştirildiği bir yazıya tanıklık etmiş olmamdır. Devşirmenin sevilme hakkını ya da devşirmeyi sevme hakkını yok sayacaksak, kendi sevme ve sevilme hakkımızın da birilerince ve kendi sebeplerince yok sayılmasını da haklı bulmamız gerekecektir.
Şu an Kanuni zamanında yaşıyor olsaydık, bugünkü söylemlerle Kanuni-Hürrem sevdasını eleştirebilir miydik? Her ne olursa olsun, her ne eksikliğimiz ya da yanlışımız olmuşsa olsun; geçmişimize ve atalarımıza acımasızca eleştiride bulunma hakkımız olmadığı kanaatindeyim. Unutmayalım ki, bizden 50-100 yıl sonra dahi gelecek bir kuşak da bizi beğenmiyor olacaktır. Tarihi hatalardan ders alabilmek için acımasızca eleştiride bulunmak şart değildir. Devşirme sevip sevmememiz yalnızca kendimizi bağlar. Sultanlık yapmış birinin söz ve eylemi sırf devşirmelik sistemi nedeniyle önemsiz hale gelebiliyorsa; tarihsel bir önemi olmayan bizim söylemlerimizin nasıl önem arz edebileceğini düşünebiliriz ki? O halde, bizim de düşüncemizi belirtmemiz gereksiz, demektir.
Adalet terazisinin hangi yana kaydığı değil, hangi teraziyle adalet arandığı önemlidir. Yalnız kendi değerlerimizle yargılamak, tek kefeli terazideki ağırlığa bedel biçmektir.
Adettendir,seven vurulur
Sevilenindir gurur
Sevgi dolu dizgin
Sevgi içten
Sevgi savunmasız