Adalet Mülkün Temeli Midir? 3

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

Adalet Mülkün Temeli Midir? 3

Adalet köleci süreç ile birlikte geleceğe doğru anlam edilecekti. Adaletin bu durumla bilinmiş olmasını göz önüne alıp ta geriye doğru baktığımızda; şunu anlarız. Köleci sisteme kadar geçmiş olan kolektif yapılarda adalet; belirsizle belirli bir durum akışı olmakla, kolektif yapıların temeli değildir.

Adalet köleci yapıların belirlisi, kolektif yapıların belirsiz durumu olmakla; adalet köleci yapıların temeliydi. Bu bağlamla adalet köleci yapı içinde sizi tek yanlı vaatlerle mülk sahiplerine yükümlü yordu. Köleci yapıların fakirleri yoktu. Olanaklar hepsi için, hepsinindi. Zenginlik te bilinmiyordu.

İlk sosyo toplumsal yapıların betonarme gereçleri olmadan, yani günümüzdeki inşaatlar gibi geçmiş kolektif yapılar inşa içinde çelik konstrüksiyon kullanmamış olmakla; geçmişin inşalarına nasıl inşa değildir diyemiyorsak: ilk kolektif yapıların günümüzdeki adalet gibi bir adalet anlayışlarının olmaması da onları adaletsiz kılmazdı. Aksine kamucu boşluk devinmesi içinde adalet gibi karşıtını verecek bir adaletsizle durum belirmediği için adalet gibi gelişebilecek bir eylem de ortaya konamıyordu.

İşte günümüzün sorgulanmaları olan bu süreç gerekler, geçmişin masumiyetiydiler

Kolektif yapılar, kritik değerli sosyal ilişkiler üzerine kurulur. Hem sosyal ilişkilerin temelinde; hem hayatı yalıtılması içinde hem de hayatı dışta organize etmenin temelindeki etken inşacısı kritik değerlerdir.

Geçmişin kolektif inşacı zamanı içinde 6 temel kuvvet vardı. Kolektif ilişkilerin temelinde olan kritik değerleri dış ortamda güdüp, sosyal bağ ve sosyal bağıntı eden güçte kolektif yükümdü.

Kolektif ilişkilerin temelinde kritik değerlere göre olan sağlatan (veya sağlasan olan) ilişki vardı. Bu ilişki kolektif yapı içinde herkese göre sağlatan kolektif ilişkilere uygun organize olmanın süreç akışıydı.

Bu nedenle herkese göre sağlatan ilişki kolektif yapıların ALAN YÖNÜDÜR. En az dirençle olan bir süreç akışıdır. Beslenmenin güvenliğe; güvenliğin beslenmeye transfer ettiği "karşılık yüküm" vardır. Yüküm sürecin bağ enerjisidir. Bir şeye karşı somut bir karşı şey oluşun yüküm denkliği vardı.

Köleci sistemler kolektif alan yönüne zıt bir durum olmakla alan içi çok sürtünmeli çok dirençli ve çok gerilmeli şiddet içerir. Köleci yapının içi temel kritik değerlerden azade değildir. Bu nedenle köleci yapılar da kritik değerlerden ötürü karşılıklı yüküme göre işleyen bir alan yönüne sahiptir.

Ancak köleci sistemin içi paylaşım aşamasında paylaşmayı mülk sahibine göre yapmakla ve herkese göre bir sağlatma olmamakla; alan yönüne zıt bir akış yaptırılmaya çalışılır. Kolektifin malı seçilmiş kişiye rızk olarak verilir. Rızk verilmeyene de vaat edilir.

Alan yönüne göre zıt durum ortaya koyan rızk edinmeli paylaşım nedenle alan içi şiddetli bir direnç ortaya koymakla çok çatışmacıdır.

Çatışmacı alanın içi, alan yönüne göre olması gereken akışlarda bir yığılma ortaya kor. Kritik değerlere atfen kölenin yarın yeniden çalışabilmeleri için mülksüzlere verilen zorunlu sağlatmalar da inayet, lütuf, bağış, acıma, merhamet gibi razı olucu sanal bir boşluk alan üzerinde akıtılmaya çalışılır.

Akar da. Kişilerin zorluklara, dirence göğüs geren bir katlanma ve tevekkül etmeleri nedenle sineye çekilen katlanmanın sahte boşluğu üzerinde akar. Adeta imanı olan kişiler, bu durum karşısında acıyı bal eyler.

Köleci sürecin bu ilk aşamasında adalet kolektifin malını seçilmiş kişiye dağıtan, seçilmiş kişiye kolektifin malını mülkünü rızk olarak vermenin takdir gücündeki doğruluk ve şaşmaz oluştu. İkinci aşamada mülk sahipleri gelişip serpilince artık mülk El 'in değil padişahındır.

Bunun maskeli şekli mülkü Hristiyan, Mülkü İslam'ındır. Padişah malından mülkünden kullarına ihsan eder. Lütfeder. Şahaneyi iltifatta bulunur vs. Hatta bu çağda bir derviş saraya giren besili iyi giyimli padişahın adamlarını görünce kendi El 'ine seslenir. "Allah'ım bir senin kuluna bak. Bir de padişahın kuluna bak der.

Kısaca bu ikinci aşamada rızkları, yani malı mülkü padişah ihsan eder. Mülk demek padişaha ait olan toprak, para, pul, zenginlik, insan varlığı, ihtişam demektir. Mülk devlet demektir. Devlette padişah demektir. Asıl olan padişahın malı mülküdür. Adaletle asıl olan padişahın saltanatın temeli olmasıdır. Padişahin halifenin malının mülkünün korunması olmakla adalet mülkün temelidir.

Bunda söylemde türlü anlamlar da çıkarılsa da zengin fakir zıtlığını veren adalet; alan yönüne zıt olan akışı kolaylaştıracak akışı yaptırmanın aracıdır.

Kişi yükümlü kolektif bir bağ enerji düzlemi içinde olmakla, yepyeni, tek başına kendisinde olmayan bir aktivasyon kazanıyordu. Giderek üreten ilişkiyle üretim hareketi vardı. Üreten süreç te kritik değer ya da kritik eşiklerin karşılanma düzeni olan kolektif düzenle, kolektif enerjili, kolektif seviyeydi.

Kolektif yapıların üretim yapan süreçleri içinde de bağ enerjisi yine "karşılıklı yükümdü (bilgiydi)". "Karşılıklı yüküm" yer çekimi gibi yasaydı. Bir BİLGİYDİ. Yer çekimine karşı milyonlarca ton suyu havada nasıl durdurursunuz?

Bulut olarak! Nasıl bulut tonlarca suyu yer çekimine karşı hava yuvarı içinde ısı enerji seviyesi ile bulut edip yerçekimine karşı koymakla tutar. Kolektif inşa da sizi kendisine çeken doğaya karşıdır. Doğanın sizi kendisine benzetmekle sizi toprağa karıştırıp; sizi aslınıza döndürmek isteyen çevre çekimine karşı, kor. Kolektif güç çevresel çekimi alt eden kolektif enerji seviyesidir.

Bunu kolektif depo enerjiyle yapar. Bunu kendisinden sonra süren kolektif bilgi ile yapar. Kısacası kolektif enerji düzeni sizi kolektif yapı içinde senkronize etmekle, senkronize etmesiyle senkron gücü olan osilasyon gücüyle siz çevre çekimine karşı koyuyordunuz. Kritik değer gibi bir EŞDUYUM inşası yapılanma olan kolektif süreç sizi nereden nereye getirmişti.

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 9.6.2020 23:18:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ahmet Kırmızı
    Ahmet Kırmızı

    bir sürü anlamsız şey yazmışsınız yine ve galiba buradaki tek işşiz de benim .

    evet erinmedim satır satır okudum aynı yazım stili Türkçe ile hasım gibisiniz. kendinize özel bir dil geliştirme çabanızı saygı ile değil
    tahammülle karşılıyorum.

    konunun teorik ve pratik kısmını geçiyorum çünkü yine kimse anlamasın diye azami çaba sarfetmişsiniz.
    sadece belirli bir kesim tarafından çokça suistimal edilen "kul" kavramına değinmek istiyorum.

    yazınızda bir bektaşi fıkrasına atıfta bulunmuşsunuz; Hatta bu çağda bir derviş saraya giren besili iyi giyimli padişahın adamlarını görünce kendi
    El 'ine seslenir. "Allah'ım bir senin kuluna bak. Bir de padişahın kuluna bak der. burada "EL" sizin eklemeniz neden böyle bir şey icad etme
    ihtiyacı hissettiniz anlamadım sadece biraz daha entellektüel görünmek içinse baştan söyleyeyim hiç öyle olmuyor aksine itici duruyor.

    neyse mevzumuza dönelim "kul" kelimesi dediğim gibi belirli bir zümre tarafından kendi boylarını da aşacak şekilde taciz ve tecavüze uğramış,
    cumhuriyetle birlikte bu kesim tarafından önüne gelenin istismarına uğramıştır..

    cahilliklerini perdelemeye ihtiyaç bile duymadan her fırsatta özgür bireyi kul kelimesinin karşısına bir dayatma olarak kullanmışlardır.

    Dîvânü lugati’t-Türk Kaşgarlı Mahmutun eseridir ve bildiğiniz (öyle varsayıyorum) üzere sözlüktür.
    Türkçenin yazılı metin olarak derli toplu yazılan ilk sözlüğü. yazandan emek sarfedenden bu nesle ulaştıranlardan Allah razı olsun.
    Kaşgarlı bu sözlükte 1 cilt 282 de "kul" kelimesine Osmanlıdaki kullanımına uygun olarak “tâbi, hizmetkâr, sadık” anlamları verilmiştir
    Prof. Dr. Halil İnalcık Türk Tarih Kurumu tarafından basılan Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar 1 adlı eserinde 198 sahifesinde
    Genellikle askerî hizmette bulunanlara verilen bu kavram, bazen vezir tebaası için de kullanılmıştır demiştir

    örnek vermek gerekirse ;

    KAPI KULU;
    padişahın komutası altında bulunan, Osmanlı devletinin daimi ordusunu teşkil eden yaya ve atlı askerlerin bütününe verilen addır.
    EMİR KULU;
    Aldığı emri yapmağa mecbur olan, verilen emri yerine getirmekle görevli kimse.
    KUL KETHÜDÂSI;
    Yeniçeri Ocağı’nın yüksek rütbeli zâbitlerine verilen rütbe

    KUL KARDEŞİ;
    Taşra kalelerinde ve uç boylarında en az üç yıl görev yapmak üzere yeniçeri ocağına geçici olarak alınan asker.
    KULOĞLU
    Osmanlı Devleti’nde başta yeniçeriler olmak üzere kapıkulu ocakları mensuplarının asker olarak görev yapan oğulları.

    YERLİ KULU
    Osmanlılar’da eyalet askeri olarak hizmet veren askerî zümreler için kullanılan tabir.

    KUL AKÇESİ;
    “kul akçesi” Buradaki "kul" terimi, bunların devletin hizmetine girmeleri ve padişaha bağlı hassa askeri birimlerin aldığı maaş ile ilgilidir.

    yani demem o ki güzel abicim bektaşinin "EL"ine ya da ayağına ya da başka herhangi bir organına söylediği şeylerle osmanlıda kullanılan
    "kul"un hiç bir bağlantısı,bağıntısı soy sop ilişkisi yokturdur.

    aydın geçinirken kendi tarihine kör bakmak böyle bir şey olsa gerek.

    ve siz daha bu basit kavramı anlamsal olarak içselleştirememişken kalkmış adalet konferansı veriyorsunuz ve hala "mülk"ün net bir tanımı yok.


    sizin eğittiklerinizi düşünüyorum da üzülmemek mümkün değil.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Bayram Kaya