Adaklı Bir Şiir - Zehra Yaden

Zehra Yaden
74

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Adaklı Bir Şiir - Zehra Yaden


Yakışmadı işte sözleri özlerine bir takım insanın.
Tranbalarla büyümüş bir çocuğun hissizliği de çok hissetmektendi.
Hayat, daha fazla etkilenmesin diye gözlerini yumarken kabulü zor olan hakikate,
Yani yanıltan insanların sahtesine,
Bunalım ve yalnızlık yazılırdı okunaksız bir yazıyla reçetelerde.
Uzak durmak derdi biri,
Hiç tanımamak,
Yanılmamak,
Ağrıtmamak düşünceleri.

Satırları atlatılmış hayatlara adıyorum bu şiirimi.
Hissetmekten ölenlere.
Dar sokak aralarında,
Köşede,
En köşede durup kimselere yakalanmama temennisi ile ilk sigarasını yakanlara.
Hani şu hiç ağlatmadan ağlayanlara..

Birileri hep bir şeyler derdi.
Durmadan surat asanlar asardı mutluluğu.
İdama daha günü olan sevinçler ziyan olurdu.
Mutlu olmayı tebeşir tozlarında,
Paslı çivi kutularında bulurdu yüzü güneşten yanan bir çocuk.
Kimseye söylemeden,
Evden uzakta büyürdü.
Ve onlarcası büyüyünce gider, gelmek istemediği bu dünyaya, onu getirenlere bakardı.

Elleri kırışırdı hayatın,
Artık dünya sayardı ölüme gün,
Kıyamete yıl.
Ben..
Ben bu şiirimi cennete götürmek istiyorum.
Olur da olmazsa dileğim,
Kadıköy sokaklarında parçalarım kalbimi.
Çıkmaz ayların başlarında..

Konuşmayı bilen birilerini arardı binlercesi, yıllarca.
Konuşmayı bilen anlamayı da bilirdi;
Sırtından okşamayı, uyutmayan sancıların.
Lânet olsun ağrılı gece yarılarına,
Kahreden anıların yaşanmışlığına.
Bak, dilim varmazdı, kıyamazdım en çok ona.
İnsanın hakikati de gün sonu belli olur derdi, babam.
Kahrolsun kurduğu kelimeler, hepsi haklıydı.
Yalnızlık ne demek kimse bilmezdi,
Yaşayan da tek kelime etmezdi.
Cümleleri belirsiz hisleriyle buna yetmezdi.
O adam annesinden sonra benim için ağlardı.
Bir diğeri yüzüme tokattan nasihatler savururdu,
Dinlerdim.

Hissetmekten acıyı,
Yorulurdu sancısı.
Köşeleri bunun için yaratmıştı Allah.
Fırsatı olan kaçar,
Dinlenirdi.
Karanlık bir tek o zaman korkunç olmazdı.

09 Kasım 2025

Zehra Yaden
Kayıt Tarihi : 9.11.2025 01:34:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Tuna Kafkas
    Tuna Kafkas

    ki yazgıları ortak ve bir noktaya bakan gözlerde,
    hani; karları erimeye yüz tutmuş bir korunun,
    ağaç dalları arasından süzülen
    o solgun gün ışığı hüzmesi altındaki,
    kamaşıklıkla,
    kırk yamalı paltosuna bürünmüş ve,
    yuva sıcaklığından geçmiş bir evsizin,
    bağrı yufkalığınca,
    üşümek ister dizeler…,

    sonra;
    sayıklamalar kesilir/ayıklanır
    düşün o hayra yoracak yerleri,
    geriye kalan kâbuslarından…,

    her gece saat yârimde,
    usulca sarılıp kendime
    her mahluk gibi,
    içimdeki hep aynı afacan kul iştiyakıyla,
    uyuya kalırım,
    acaba bu gece mi vuslat,
    sorusu kalbimde…,

    beşer idrakinin üstünde kocaman
    ve geniş asuman katları,
    açar her garip gibi bana da kapılarını;
    her an ilk an,
    her an ilk olur...,

    her gece saat yârimi gösterdiğinde,
    yüzümden nöbetçi bir bulut geçer
    zoraki gülümseyerek,
    sedir üstündeki eski bir şilteye uzanır gibi
    sarılırım kendime ve,
    kendimden başka kimim var farkındalığına,
    dolaş ha/sarmaş… ha/dolaş...,
    ne kendime kıyabilirim,
    ne de beni bana mutlak terk etmeyenin,
    beni sevdiği gibi, o/nu sevebilirim…,

    amenna ve eyvallah da,
    yok işte benim neyleyim,
    tuzu kuru ve hırpalanmamış
    ve yaslandığı istinâd duvarı nizamî
    ve el/itlerden himaye görmüş,
    kitapsız mütedeyyin bir yüreğim...,

    ah sen de;
    üzümler kadar beyaz ellerin için derken,
    üzgünümleri ve tatlanmış üzümlerin
    tatlı bağ bozumu telaşesini,
    külahıma anlat pablo neruda,
    anlat anlat hacet deflerini;
    ki metal kırpıntısı ve
    kalıptan/tornadan çıkmış,
    tek tipleşen kalpler taşlaşa ve
    pıhtılaşa dursun kan k/ayıplarımız…,

    ha diriliş mi, bana ulaşan sesidir çapanın,
    reyhanîden destur almış bir gurbetçinin;
    ağır başlı nefesidir…,

    zamanelerin zıpçıktı kuşaklı
    yürek kapılarını kapayan dijital çığ,
    siber koru,
    karın örttüğü köz değil mi…,
    bu nasıl krizantemdir kardeşim;
    incinmişliğimi daha nereye kadar,
    kan kusarken kızılcık şurubu içmişliğe verebilirim,

    gel bakalım sen de ahmet telli;
    çocuksun sen öyle mi, peki
    her ayrılıkta bozulan imlanın alfabesi kaç harf,
    ve üç ayrı \h sessizlerine malik mi…,
    ah tabi elvedalar, hoş/çakal sevgilimler,
    ve her türlü tövbenin yüz karası…,
    sözünden dönenin önde gidenlerine râm,
    kahpelerin devranı,

    kibarlıkların bitlenmiş arap saçını
    ve ayıkla pirincin taşını şimdi hadi...,
    yüz hatlarımızda bekleyen tebessümler,
    gözlerimi mesken tutmuş…,
    vakitsiz ecel gibi buruşmuş,
    yalandan güz ve alaycı yüzler,
    mevsimsiz göçler,

    küfürü hüner sayanların emmisi,
    beri gel sen de,
    tek sevdiğin babanla beraber can yücel,
    sevdiğim kadar sevilirim öyle mi,
    salağın en salağı,
    buysa hayat, bu hayatın yedi sülalesi,
    istanbulun ta yedi tepesi,

    ki dibi tutmuş bir kere
    akdeniz kokusunun dahi…,
    çukulatadan beklene dursun seretonin,
    harman yerindeki yanık tenin
    yerini tutacak tarımsal/kırsal kalkınma,
    öyle mi…,
    tabi tabi bekleyelim,
    sirkecideki han hamallarının sırtındaki,
    küfe ip izlerinin helali olan,
    ayran aşı kadar,
    içimize aş olacak ha…,
    emekçilerin emekleri;

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)