I
ne tekkelere çapıt bağlanmış,
ne dilekler dilenmiş
ne adaklar adanmış doğumuma
ne de anamın bana gebeliğinden
babamın haberi varmış
kendiliğimden gelmişim
yalan dünyaya
ne başında bekleyeni olmuş anamın
ne şerbet, ne pelte getirilmiş
lohusalığında
ne hediyelere gark olmuşum,
ne anam ne babam kutlanmış
doğduğum için
onyedinci gününde
dünyaya geldiğimin
dedemin amcasının adını almışım
belli ki mübarek adammış
ne el bebek-gül bebek muamelesi
görmüşüm
ne cicilere-bicilere
bürünmüşüm
ne de kucaklara alınıp
fotoğrafım çekilmiş,
düğünlerde bayramlarda,
“-adı üsdünde güz bülücü
Allah’ın emaneti emme,
fazla yaşamaz” denilmiş
iş bilen ebelerce
dağ başında,
yağmurdan yağmura
su gören çalılar gibi büyümüşüm
büyümüş gitmişim
anamın südü inmemiş de
halime içleri el vermemiş
birilerinin,
kimileri süt getirmiş
kimi bebekli diğer analar
emzirivermiş
rastgeldikçe
dağda-bayırda, olmadık yerlerde
akranlarım “sütkardeşim ”
anam ırgat, babam amele
hemen hergün ekin otuna,
afyon çapasına
evde kimse ilgilenmezmiş de
heybe gözünde taşınmışım
baharda, yazda
tarlaya, harmana
şekersiz, ezilmiş haşhaşla somruk ağzımda
güneşin gözünde kalmışım
ağlamaktan bitap düşmüşüm
boğazım bıçılmış
gıdığım yara
ırgata eynelden çıkmak yasakmış
kimse gelip yüzüme,
ellerime üşüşen sinekleri
kovamamış
mecalim de yetmezmiş,
başedemezmişim
çile çekmişim
ne adıma düğünler yapılmış
ne koluma al-yeşil poçular
bağlanmış
ne balon, ne top, ne düdük
ne de ağabeymin kıltopundan başka
oyuncak gördük
çocuklarıma hepsinden, her şeyden
isdemediklerinden bile alacağıma
yemin etmişim
ne Hecaza giden dayılarımca
teyzeoğullarımınki gibi
oyuncaklar hediyeler alınmış
öğey evlat anam gibi,
hor görülmüşüm belli
öğey kalmışım
ne üstüme bayramlıklar alınmış
ne alınanlar üstüme oturmuş
ancak; büyüklerime yenileri alındığında
gayış, pontur, çorap, papba
yıllar sonra da bez bir çanta
sahibi olmuşum
okula gidişimin üçüncü yılında
sıradanlanmışım,
ne okul kitaplarım,
ellerininkine benzemiş
ne yeni kaplıklar geçirilmiş,
ne etiketlenmiş
babam; belki okul çağı gelen
çocuğundan habersiz
belki çaresiz
altı fotoğraf, yüz kuruşluk posta pulu
iki mektup zarfı,
bir de on lira
orta mektebe yazılmaya gitmişim velisiz
kimime ne mektubu yazacaklardı acaba
belki postaneyi kalkındırmanın yolu
belki başka uydurmaca
elimden itiraz gelmemiş,
itiraz hiçbir şeyi değiştirmezmiş,
dünyam!
en ücradaki; yabancı dili almanca
-garibanlar sınıfı-yla
güneş görmez
tabansız bir odaya hapsedilmiş
ötem-berim, kap-kacağım,
yatağım..
yüksel marka gazocağım
dığanda aş pişirmişim,
kapağı tabağım
doğru-dürüst harçlığım olmamış
bütün paramı kızılay koluna vermişim
idare etmişim
ne babası Almanyadaki diğer çocuklar gibi
aydan-aya da olsa mektubum gelmiş,
ne de mektup içinde harçlıklar gönderilmiş
kışlık odunumu, daha yazdan
çalıdan yelemişim
gücüm yetmeye-yetmeye
ne haftadan haftaya da olsa
büyüklerim gelip,
evime çeki-düzen vermiş
soba yakıp, yemek yapıp,
çamaşır yıkayıp
“-hoca!
eti senin kemiği benim” denilmiş
okuluma uğranılıp
çamaşırlarımı yıkamışım
soğuk suda çitilemişim
döşek altında ütülemişim
odamı süpümüş
aşımı pişirmişim
soba yakmaya üşenmiş
yorganımı başıma çekmişim
yapayalnız,
bir başıma,
kendimle ben ilgilenmişim
ne yaşıtım kızlarca kaale alınmışım
ne de dudak büküp “-büyü de gel” denilmiş
ne sevda yüklü mektuplar döşenmişim birine
ne de birisi,
birinden,
bana haber getirmiş
olgunluğumun altında
büyük aşk yaşadığıma hükmedilmiş
acılarında, ağlamak için,
omuzlarıma yaslanılmış
sarhoşluklarında
dert ortağı ilan edilmişim
o kadar,
bir de;
“iyi dost” “delikanlı” olduğum söylenmiş
akranlarım arasında
kara günlerinde;
herkesin yardımına koşmuşum
üzerime vazife olandan fazlasını
elimden geleni yapıyormuşum
dar günümde
herkes adresinden ayrılmış görünür
oysa!
kimsenin kapısını çalmamışım,
çok şükür
yabani otlar gibi direnmişim
hayatta kalma uğruna
dere kenarına tutunup, kuru,
ham topraktan ileriye,
dereye
kök salarak içmişim suyu
ölmemişim,
açlıktan ölen görmemişim,
mücadele etmişim
geçinip gitmişim kıt-kanaat yıllarca
ne çalmış, ne çarpmışım
“karın tokluğuna ırgat” olmuşum ağalara
kimsenin malında-mülkünde gözüm olmamış
razı olmuşum kaşığımda çıkana
kimseye de hakk ettiğinden fazla
saygı duymamışım
yüksek karaktere,
ahlaka,
erdeme
çalışana,
üretene,
verene
elpençe divan durmuşum
nasipten öteye yolum gitmemiş
kısmetime razı gelmişim
olmayan işten hayır beklemişim
aç kalmışım
açıkta kalmışım
kaderime kahretmemişim
küsmemiş, kırılmamışım
gülüp geçmişim
İbrahim Çelikli
Kayıt Tarihi : 18.11.2006 15:01:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Adak I benim çocukluğum Adak II bizim gençliğimiz 12 Eylül (1980) öncesi ve sonrası kaybettiklerimiz kaybolanlar ve onlara inat faşizm-kominizm ve emperyalist güçler hala iş başında
Her zaman derim şanslı olduğumu
Ama işte
Hep merak etmişimdir burcumu
Taşla kesip
Bir anız da atmış
Göbeğime anam ilk düğümü
Geçim hali
Kimse hesabını tutmaz insanın
Ne doğduğunu
Bilir anan ne öldüğünü
Sorsan tövbe bilmez
Gerdeğe nerede
Nasıl girdiğini
İkinci yılında unutmuştur
Ne zaman olmuş düğünü
Ama
Unutmaz hiç
Çeyizine işlemiştir
Sarı düğenin
Kara boğaya
Kısrağının azgın aygıra çekildiği günü
Karın mı doyurur
Bir dana fazlamı getirir
Keçi ikiz oğlak mı doğurur
Devlette hatırını mı saydırır
Nesine gerek sosyetenin oğlak
Sömürenin fırıldak burcu.
Bakmayın
Siz söylersiniz
O dinler
Eh,
Ayıp olmasın işte
Dinler ama
Bu tür
Geyikler ırak ona
Dikkat edin gülecektir
Size pabucu
Zati hiç inmemiş ki
Sırtından öküzü
Sırtında taşır yıllarca
İçine tonlarca
Baskının biriktiği hurcu
Hep yüreğinde kör bıçaktır
Yapılanlara karşı hıncı
Düşünmek yürek ister
İndirmek
Kimin harcı
Nesine
Akrepmiş
Keçiymiş
Kovaymış
Helkeymiş sitilmiş
Nesine gerek öküz burcu
Bir tek şeyin hesabını bilir
Anasına
Atasına
Ağasına
Kocasına
Ve sonracığına
Allah’tan önce belletilmiştir
Toprağına olan borcu
Ama demesem
Kadirlik olur
Haksızlık olur hani
Bir sevmeye görsün hani
Gülün şahı
Sevdanın padişahı
Sevdanın lekimşahı
Açar ki yüreklerinde
Öylesine dağların kekiği
Yarpuzu kokar burcu burcu
İşte
Hayatla kavganın
Böyle bir sevdanın oğluyum
Sevginin tohumuyum ben
Kaçak güreşi hiç sevmem
Kahpeliği
Karanlıkta göz atmayı beceremem
Beceremem satılmayı satmayı
Yüreğin yetiyorsa
Yiğitçe çık da yen
Ben çoktan bozdum
O namertlik denen orucu
Sen derdine
Sen kendine yan
Ben çoktaan ödedim o borcu
Benim alacağım var hayattan
Mahmut nazik 15. 5.2009 Mersin
Selam ve sevgilerimle....
AK Çeşme Kurur
Ekinler biçime geldi
Temmuz rüzgarı esiyor hafiften
Deve dikenleri çatladı bir bir
Şarkılardaki kibir bereketinden
Ben olmuş pıtıraklar ak teninde
Ak tenin yayla güneşinden
Bal döker sarıcalar petek petek
Kelebekler rüzgarla boğuşur
Çilesini helaller ardıç kuşu
Su testileri gölgede terler
Seni çağırır türküler
Sevda ekilir yüreklere
Bir baykuş kapar serçeyi
Düşler bölünür
Güneş çarpar hiç yoktan
Yaylacık (*) üstüme üstüme yürür
Ak Çeşme (*) zehir akıtır taş oluğundan
İçesim gelir
İçesim gelir kana kana
Gözlerin doğar ay yerine
Sarı saçların başaklara savrulur
Çocuksu gülüşlerin yayılır
Ahı tutar güzelliğinin
AK Çeşme kurur
* Yaylacık: Mersin'in Arslanköy Beldesi'nin kuzeyinde, şimdilerde Yamaç Paraşütü sporu da yapılan yüksek tepenin adı....
* AK Çeşme: Yine Arslanköy Beldesi'nde Armut Alanı mevkiinde, buğday tarlalarının orta yerinde, taş oluklu, kemerli, malesef şimdi yok olan çeşmenin adı...
Nafi Çelik
Benim de süt annem vardı ve süt kardeşlerim hala görüşürüz.Birde döşek ütüsü çocukken çok döşek ütüsü yaptık.Köyde yetişmedik ama dizelerinizdeki her şey aşina geldi bana.
Kutlarım yazan yüreği
Saygımla
TÜM YORUMLAR (13)