Gülmenin yasak olduğu ülkeden,gecenin dans ettiği ülkeye taşıdım gözlerimi.Kimsenin yıldızını saklamadığı ve kimsenin kendini aramadığı ülkeye...Sabaha kadar yollara düşülüp,yeni uçurumlar yaratılmayan; solmuş ve dağılmış yüreklerin olmadığı ülke... 
Rüyalarımı kemiren ve sevgiyi dar eden “umut” vazgeçmiş davasından sanki.İnandırılmışlık havası hem sabahın gelişinde,hem de Semadirek`te gün batımında.Burada hatırlamak en büyük düşmanı insanın.Zamanla işinin olmadığı,kurtarılmamışları hatırladığın ve tabii “şu boktan ay”a bakıp şiirlerinden okuyamadığın,kendinden başka ne dost ne düşman bulabildiğin; dünyanın kıyısında,hayatınsa tam ortasında bir ada...
Nerede olduğum sorusunu sormaz oldum kendime! ..Yine eski alışkanlıklarım geldi aklıma.Kurtulamadığım ve zaten bunu istemediğim alışkanlıklar.Kendini yitirenlerin benden çaldıklarını koymam gerektiğini hatırladım yerine.Korkmanın yaşamayı zorlaştırdığını da hatırladım.Korkmalı mı,korkmamalı mı bilmeden ve soramadan,yine Poseidon fısıldadı kulağıma...:
“Uyan gecenin aydınlık yüzü..Uyan ve var olanı değiştir; karanlıkları yaşanır yapmak,senin elindeyken henüz...”
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




'eeyvallah' derdi çakır veyahut polat okusa bu şiiri... şaka bi tarafa tarz var şu ana kadar okuduklarımda bu da merak uyandırıyor insanda...
devamı=az sonra...
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta