Ruhu susamıştı, denizler, göller emrindeydi, onundu dağların eteklerinden çıkan serin sular, ama hiç birisi onu kandırmadı içinde ki susuzluk bir türlü dinmek bilmedi...
Bir gün Dünya'ya inmeye karar verdi, ama bu haliyle görünemezdi insanlara, kanatlarını gizledi ve ruhuna özdeş bir insan yüzü edindi, içi gibi güzel ve duru, yüreğinin güzelliği gözlerinde belirdi. Güçlüydü, bir çok şey emrine amade, ama biraz ürkek biraz çekingen, ne de olsa geldiği boyuttan çok farklıydı Dünya.
Bir gün dolaşırken bir ırmak gördü belki bu susuzluğuna çare idi. Susamışlığın telaşı ve ırmağı bir yudum da içmek istercesine avuçladı, o kadar susuzdu ki kendinden geçmişti, eğildiğinde suya düştü yüreği. Irmağın çılgın akışına kapılmıştı, bata çıka ilerliyordu minik yüreği, telaşlanmıştı peşinden koşturmaya başladı, onun yegane değeri, sahip olduğu, bana ait diyebildiği tek şeydi.
Bir adam vardı ileride ırmağın kenarında, O da biraz garipti tıpkı kendisi gibi. Yüreği kavisler çizerek onun önünde dönmeye başladı, adam eğilip ellerine aldı küçük yüreği, küt küt atyordu avuçlarında, kulak kabartsa sevda dolu türküler mırıldandığını duyacaktı sanki.
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.