Değişiyor gün geçtikçe yaşamlar.Artık hiç birimiz aynı biz değiliz.Şimdilerde ben misal; ben şimdilerde kirli sakallı ölü bakışlı dalgın ve ışığa bakan bir sinek misalı şaşkınım.Neden mi inan bir sebep yok hayatın benden aldıkları -ya da şu tasvir daha uygun mu olur bilmem- ‘döve döve çaldıkları’ ndan başka.İnsan hep bir heves, kan ter içinde heves eder insan hep bir şeyler bekler acziyetini bilmezden gelerek ya da önüne serileni görmeden büyüyerek.Gelişir insan kayıplarıyla; olgunluğu hiçbir zaman sanmadım ki yaşta insan kayıpları kadar olgun yitirdikleri kadar dimdik yaşar bu hayatı.Kimsenin çıtını çıkaramadığı gecelerde avaz avaz bağırarak bekler dolunayı.Yıkılanlar hayaller ve ya tabular olsun farketmez.İnsan yıkıldığı kadar sağlamlaşır.Belki klişe denir belki tekrir ama küçükken kumdan kaleler yapardık kumsalda sanki hiç yıkılmayacakmış gibi.Dev dalgalar değse dahi direneceğine inanırcasına yapardık ve hiçbir zaman diğer gün geldiğimde farklı bir şeyle karşılaşmadım; Boşluk.
İstediğm kadar uğraşim istediğim kadar sert kumdan yapim netice değişmedi.Ertesi gün her yaptığım kale bir büyük boşluk , bir çukura dönüşmüştü.Hayatın bu yönü belki ağır belki çekilmez gelir hepimize, belki kule yapmaktan vazgeçtik ama bu gerçeği asla unutmadık.Kendimize rağmen onca kumun harcına rağmen yaşadık girdik denize örneğin hatta daha fazla kulaç atmaya vakit ve güç bulduk.Bu bizi mutlu da etti yeri geldi lakin içimizdeki yıkılmayan kule yapma istediği hep baki kaldı.Evet doğru ne yaparsan yap olmuyor bazen..
Kayıt Tarihi : 14.3.2019 00:11:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Omuz omuza yürüdük, dağla, taşla, bulutla.
Kimi düştü ilk yokuşta, kimi kaldı vadide,
Kimi savruldu rüzgârla, unuttu kadim yâri de.
Zaman, bir hoyrat cellat, biçti gönül bahçemi,
Ne dost kaldı dalımda, ne de eski neşemi.
Kimse bilmez solanları, yüzlerdeki maskeyi,
Yaşanmamış ömürlerle doldu şimdi defterim.
Bir dost vardı, gözlerinde yıldızlar parlar idi,
Zaman geçti, baktım ki, küllenen o nar idi.
Bir başkası şerbet gibi, neşe verir, taşar idi,
Gör ki şimdi pas tutmuş, kırık bir kadeh gibi.
Kimi servet peşinde kendini kaybetti gitti,
Kimi aşk deyip de ömrünü yaktı, kül etti.
Kimi kol gezdi hırsla, dostu, yoldaşı sattı,
Ziyan oldu canlarım, birer birer firkatle battı.
Ey zaman, ne zalimsin, nice yiğidi ezdin,
Omuzlarda yük oldun, genç başlara dizdin.
Kimse seni yenemedi, ne padişah, ne vezir,
Pes ettiler önünde, sersefil oldular bir bir.
Ama selam olsun yitmeyen, dik duranlara,
Dostluğun hakkını veren, eğilmeyen canlara!
Her fırtınada dimdik, kök salan çınarlara,
Maziyi yâd edip, vakarla bakan yarınlara.
Kalbini satmayanlara, hatır bilip susanlara,
Bir lokmayı bölüşüp, acıyı bal kılanlara.
Zamana inat, dostunu yâr bilip sarılanlara,
Selam olsun, aşkı da, vefayı da koruyanlara!
Ben de çöktüm nice kez, ama eğilmedim yere,
Dostum düştü mü, koştum, el verdim her çökene.
Belki de sırf bu yüzden, kaldım az ve yalnız,
Ama alnım ak, gönlüm pak, yüreğim hâlâ yıldız.
Kul Ömer der ki: Zaman ne yaman, dostluk ne değer,
Yitip gitse de niceleri, vakur kalan elbet yeter.
Küle dönenin ardından ağlamam, yanan bilsin halini,
Ben sağ kalan dostlara selam ederim, eyy zaman, al beni!
TÜM YORUMLAR (1)