Güneydoğu’daki karışıklıklarda nihai amaç Arz-ı Mev’ud denen Büyük Yahudi Devleti’nin kurulmasıdır. Yahudi Kürtlerin idaresinde Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti kurulmuştur. Şimdi sıra Güneydoğu’yu Türkiye’den koparıp Kuzey Irak Kürt Devleti’ne ilhak etmektir. Ergenekon Terör Örgütü iddiasıyla yargı önünde olan örgütün amacı da budur. Ergenekon Masonların, Masonlar da İsrail’in yönetimimdedir.
Sınırda teröristlerle görüşen paşalar tesbit edildi. Bunların amacı Kürtleri TSK’ya ve Türklere düşman etmektir. Barzani’ye ve Talabani’ye silah veren Veli Küçük adlı paşa şu anda ETÖ’den yargılanıyor. Tayyip Erdoğan’ın amacı Kürtlerin TSK’ya ve devlete güvenlerini sağlamak diye düşünüyorum.
Ermeni meselesine gelince, Ermeniler Karabağ’dan çekilmeden sınırlar açılmamalı.
CHP ve MHP de esip gürlemek yerine açılım için tekliflerini getirmeli. Bir şeyi kabul etmemek için önce ne olduğunu anlayacaksın, sonra karşı çıkma sebeplerini söyleyeceksin.
ABD’nin Irak’tan Türkiye üzerinden çekilirken Kürtlerli ayaklandırıp bir Kürt devleti kurarak Güneydoğu’ya çöreklenmeleri imkânsızdır. Kürtlerin hepsi ateist DTP’nin oyununa gelecek diye bir şey yok. Irak’ta tutunamayanlar, Türkiye’de nasıl tutunacaklar? Türkler başka milletlere benzemez. Şu anda Türklerin en büyük düşmanı içerdeki hainlerdir.
Şu anda yapılması gereken açılım Kur’an Kursu açılımıdır. Bir an önce Kur’an yasağına son verilmelidir. İlkokul beşi tamamlamayan, yaz Kur’an kurslarına gidemiyor. Sekizinci sınıfı bitirmeyenler de, eğitim sezonundaki Kur’an kurslarına gidemiyorlar.Ne hikmetse İncil ve Tevrat kursu ise mevzubahis olunca yaş sınırı yok! .. Üstelik Yahudi ve Hıristiyan çocukları dini bilgilerini okullarında alıyorlar. Onların Lozan’ları var ne de olsa.
Necip Fazıl’ın dediği gibi öz yurdumuzda garip, öz vatanımızda paryayız. Ergenekoncuların en büyük icraatları da Kur’an yasağı ve İmam-Hatiplerin orta bölümlerinin kapatılması, inançlı insanların fişlenmesi olmamış mıydı? Bu sorumsuz uygulamaya karşı vefatından hemen önce Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu kanun değişikliği teklifi vermişti. Meclis bu teklifi bir an önce görüşüp bu insan haklarına aykırı yasağa son vermelidir.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...