Acı çekmek özgürlükse
Özgürdük ikimiz de
O, yuvasız çalıkuşu
Bense kafeste kanarya
O, dolaşmış daldan dala
Savurmuş yüreğini
Ben bölmüşüm yüreğimi
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Devamını Oku
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
emin ol sevgili naci..kimseye bir gönderme yapmak değildi maksadım..sadece kafamdakileri toparlamak istedim..ama sadece tarih konusunda onu da oldukça atlayarak yazabilidim..oysa güzel olan şiire ve daha da özelde haşim ve hasan hüseyeni gelmekti gelebilmekti elbet..ama bakalım..
veya umarım...
nerede mi yakaladım şiiri,hemen söyleyeyim:
'ikimiz iki dağdan
iki hırçın su gibi
akıp gelmiştik '
işte bu dizeler efendim...gerisi masal bence...
'nifakçı vadiye inat
ayakları ile sevişir iki dağ
doğar ve akar/su'
bu dizeler de benden olsun diyerek,saygılar sunuyorum herkese...
Teşekkürler sayın Sinyali.
Anlayana sivri sinek saz, anlamak istemeyene(!) destan yazsan az'dır efendim!
Hayırlı geceler.
Dil konusu başlı başına bir bilim dalıdır..Sevgili Nadir Sayın 'ın dünkü şiire yazdıkları bu yöndeki düşüncelerimizi ateşlemişti. O'nun yazdıklarını çürütme amaçlı değil ama konunun derinliğinden bir nebze söz edebilmemiz için bir basamak oluşturmuştu onun şiirin altına düştüğü notlar..
Şöyle ki,
Eskilerin tevhid i ıstılah dediği şimdilerde terminolojik birlik denilen ve konu hakkında yapılacak konuşmalarda aynı sözcüklerden aynı anlamları çıkarmayı gerektiren bir ön çalışmaya ihtiyaç duyan bir konudur dil konusu.. Bütün bilimsel bilgilerin olmazsa olmazında zaten bu postülat çakışmasına , jargon birliğine gereksinim vardır..
Eğer bu konu bir de tarihsel boyutuyla ele alınacaksa o kadar büyük açılım kazanır ki bıu defa tarih biliminin disiplinleri de devreye girer..
Osmanlı düşünürlere baskı yapmıştır özellikle abdülhamit döneminde doğrusu cumhuriyetin düşünürlere baskı yaptığı doğrusunu ortadan kaldırmaz örneğin..
Eğer istatistiklere başvurulsa cumhuriyetin kurucu çalışmalarında bulunan o kadar çok insan hapis ve sürgün yaşamıştır ki.. osmalıda cumhuriyet fikrini ateşleyen ittihat ve terakkiciler almıştır bu baskıdan nasibini..osmanlıda içtimaiyyun hareketi denilen sosyalistler sonra darma duman edilmişlerdir hem de cumhuriyetin erken dönemlerinde..islamcılara ve etnik aydınlara hiç değinmeyeceğim zaten..
peki bunları söyledim diye ben cumhuriyet düşmanı mıyım...korkudan filan viraj aldığım yok..bal gibi cumhuriyetçiyim..kimseye ıspat etmeye ihtiyac duymayacak kadar kendimle barışık olarak hem de...
çünkü sosyal yapılanmalar içinde bulunduğu koşullarla ve mecburiyetlerle anlamlıdırlar..çünkü tüm sosyal akışlar çevresel akışlardan özellikle devletler bazında ele alındığında enternasyonal akışlardan etkilenerek akarlar..
Amerikanın keşfi osmanlı tarafından ipek yolunun kapatılmasındandır..Hindistana gitmek isterken oraya varmışlardır..Avrupa haliahzırdaki bütün inançlarını akdeniz havzasından almıştır..Avrupada halen var olan inancın % 99 u şark ül evsat kaynaklıdır..ortadoğu yani...Avrupa tüm yerleşik toplum geçmişi uzun olan sosyal yapılarda olduğu gibi nesneleri incleme ve onlardan buluş yapmada aletler yapmada ileriye gitmiştir..
Ama bunların içerisinde en önemlisi 1700 lerde james watt ın buharlı makinayı bulmasıdır..yaklaşık 50 yıl kadar maden ocaklarında asansör makarasının motoru olarak kullanılan bu buluş demir madenlerinde bu sayede verimliliğin artması sonucunda demiryolları vasıtasıyla düşey taşımadan yatay taşımaya yani tekerlekli tren ve tren yollarına dönüşmüştür..
Bunu takibeden 100 yıllık süre içerisinde artık asyalı toplumlarla inanılmaz bir fark oluşmuştur..Elbette eşya yani nesneyi bu derece değiştiren bu buluş başka bir çok buluşun da kapısını aralamıştır..tekerlekli araçlara petrolün uygulanacağı ise ve bu yolla bireysel taşıtların oluşabileceği fikri 1850 lerden itibaren en gizli avrupa servislerinde ele alınmaya başlamıştır..sömürgeciliği çok geliştiren ingiltere ise bu konunun en uç devleti idi ve osmanlıyı bitiren birinci dünya savaşı aslında petrol savaşından başka bir şey değildi..
Yakın tarihten kişisel anlayışımızı belki çok uzattık..ama bununla şuraya varmak istiyorum..osmanlı avrupada bişeyler olup bittiğinin farkındaydı..özellikle avrupaya gönderdiği öğrenci-aydınların serencamı konusunda attila ilhana baştan sona katılıyorum..Ne aradığını bilmeyen insanların bulduğu şeyi de anlamlandırması pek mümkün olmuyor..
osmanlı kavramı ümmetçilik ve ulusculuk ana damarı olmak üzere en derin bölünmesini böylece yaşadı..ulusculuk avrupada fransız ihtilalinden sonra mecburi bir istikamet olarak anlaşılmıştı ve icra edilmişti..Avrupa kendisinin yaşadığı bu deneyimi ithal etti belki farkında olmadan..
ama batının batısında ilginç bir gelişme oldu ve amerikada yani sömürgeler diyarında dünyanın en keşmekeş içindeki toplumundan ulus devlet yerine yeni bir emperyal devlet oluştu...
Dil konusunda sayın nadirin şu görüşüne katılıyorum..hakim güçlerin yerellikleri hakim oluşlarından dolayı hızla beynelmilel bir hal alıyorlar..yaygınlaşıyorlar etkiliyorlar ve değiştiriyorlar belli ölçüde..
Bir zamanlar çin ve moğollarla etkileşim içinde bulunan türkler de özellikle orta asyadan yolculuklarının büyük kısmını fars yani iran dili içinden yaptıklarından dolayı kültürlerine hatta özellikle şiirlerine farsçayı almışlardır..selçuklu beyliklerinin bir çoğunun sarayında farsca yani iran dili resmi dil olmuştur..öte yandan bu zaman diliminde islamın farslara olan etkisi ve yayılımı aynı şekilde türklere de yansımış ve etkilemiştir..islam ise haliyle türklerin arapçayla tanışmalarına yol açmıştır..tıpkı islam öncesi hazara gelen türklerin kayıp boy olarak nitelenmek suretiyle yahudi olmaları gibi..bu gün ise tüm dünya dillerine özellikle ingilizcenin teknoloji dili olması sebebiyle yaptığı etki ve karışma görmezden gelinemez..
Sonuç...
Ben ne yazacaktım tuttum neler yazdım...isteyen okumasın diyorum..çok şey kaybetmez..
En derin saygılarımla...
ŞANLI ATAM OSMANLININ MİRAS BIRAKTIĞI ŞU CENNET VATANDA YAŞAMASINA RAĞMEN KANININ BOZUKLUĞU VE ASLININ SABATEİST OLMASINDAN DOLAYI, NANKÖRLÜK EDİP ŞANLI ECDADIMA VE MÜBAREK FİKİRLERİNE LANET OKUYAN NADİR BULUNAN LANETLİK BİR NADAN'A MİLYAR VE MİLYAR KERE LANETLER OLSUN! ALLAH(CC)SİZİN GİBİ MELUN HAİNLERİN BELASINI VERSİN! HEM DÜNYA DA HEM DE AHİRETTE REZİL, RÜSVA ETSİN!
Kullanılan ‘dil’ açısından, akış ve saldığı ilham.., şiirin halkla buluşması ve kişinin şiirde kendini bulması bazlarında işte dünkü şiir ile bu şu şiir arasında ki fark bakın karşınızda duruyor!
Siz şu şiirin ciğerimizi yakışına bakın! Yani şaşılası şiirin şiirselliği ve içeriğini sollayıp kullanılan diline atıfta bulunmak dâhi abezmiş hissine vardırıyor insanı..Şiirde ne ararsan var..Öz var..özgürlük o denli yüce özgürlük ki insan için=aşk özgürlüğü gibi ve özgürce ilhamına vardığını yazmak ve düşünmek onu yansıtmak bir şaire o denli ciger kavuruyor ki..tabii anlayana..
Sevgi var şiirde, sevgli var diplemesine..insan var..şair var..bu şiirde! Benlik ve kimlik öz var.; toplum ve halk var bu şiirde!
Şiirde kendini bulunda isen halktan birisin! Şair – yani usta şair – şiirinde insanı hissini buldurabildiriyorsa halkın şairisin!.. Değişmez bir kural.. ki Hasan Hüseyin Korkmazgil ne ile suçlanıyor düşüncesiyle..ve yüreğiyle ve işleyen beyni ile..İşte bundandır ki O pek çok yanını benimseyip gurur duyduğum Osmanlım ve gururlandığım geçmis tarihim..Ne yazık ki O lanet olası zihniyetiyle.., yazarını.sanatçısı ve çizerini..ozanını o lanet Osmanlı zihniyeti, beni eleştiriyorsun diye, benim gibi hissetmiyor, beni yeriyor ve benim gibi inanmıyor diye evet o Lanet olası Osmanlı zihniyeti ve hınzırlar çağdaş anlamda özgürlükten yana ve özüne sadık kalmaktan başka; insanlığın insanca aşık olduğuna kavuşmasını, sevdalısıyla buluşmasını ve özgürlüğünü istemekten gayri..derdi olmayan şairini sen gel zindanlarda çürüt..Ekmeğe muhtaç et..Toplumdan sil, sürgüne gönder. Ve bizim yanılacak tarafımiz hâla bu Osmanlı zihniyet kalıntısı yürürlükte!
Evet dil süreci devrimimizde de tam o özgürlüğe kavuşmamızda ve bağımsızlığımızda Hasan Hüseyin Korkmazgil gibilerin ömür boyu ACILARA TUTUNMA pahasına bizi yolda tutuşlarına, ilhamlarına ve verdikleri esintilere selam olsun!
Saygıyla
Saygı ile..
Şiir, buluşlarıyla (imge, simge) güzel. Şiirde noktalama, müzikteki diyez, bemol vb. işlevi gördüğünden, melodiyi güçlendirmek isabetli olurdu.
*Nadir ŞENER HATUNOĞÜLU: matematikçi-bilim uzmanı*
Şiire günün akışında tekrar dönüp yorumumu yapmaya çalışacağım..Anacak dün geç saatlere kadar dil..sanat ve şiir konusunda olumlu niteleyeceğim görüş alış-verişi oldu..geç olduğundan şimdi bu..,
Bir önceki günün şiirinde sayın SİNYALİ´nin tarafıma atıfta olan.. -dil ve arapça-farsça içerikli şiir ve sanat üzerine..- yorumuna geri dönümdür!
Ayrıca sayın Çağan ARMANGİL beye şu kadarını iletmek isterim ki..Biz bu tartışmayı burda yapmayacağız da nerde yapacağiz ki! Bence buraya kadar belirtilen noktalar için şiir ve şairlikte tam yeridir görüşündeyim..
Evet..
Sevgili dostum Sinyali..teşekkür ederim…Ve hemen vurgulayayım, farklı görüşler, zıt görüşlere karşın bu düzeyde tartışma herkesin faydasına. Ve şaşılası tartışmanın içeriği esasında belki size edilen bin ithamdan daha etkileyici… Ama önemli olan işte tartışma düzeyi bu..yani görüşlere gerekçe sunuluyor ve kimse kalkıpta digerine sen bana nasıl bunu dersin, sen nasıl öyle düşünüyorsun diye.. digerine kurşunlamıyor!
Güzel bu tarzda devam diyerek…ve nicelerine de nasip olsunu ekleyelim...-)
Evet şimdi sadete gelelim..(bakın yine bir arapça sözcük SADET oysa ki ASIL konu da diyebilirdim)..Bu neyi gösteriyor terçih ve beğeniyi..belki de estetiği ya da o sözcüğü içselleştirmeyi..
Kimi sıralar, öğrenciliğim dönemlerimde, mutlaka öz türkçe sözcüklerin kullanımı ve seçiminde daha da katıydık.. Bakın işte o katılığı da bir türlü benimseyemedim.
Sayın dostum tarihten gelen sosyal-kültürel ilişki ve iletişim, ticaret ya da savaş ve istila gibi nedenlerle halklar olarak iç içe yaşama boyutuyla tabii ki dil ve sanat, edebiyat hele ki şiir odaklarında da karşılıklı etkilinme kaçınılmaz… Bu bir olgu..Olgu olanın kabul edilip edilmemesi söz konusu olamaz ki!
Bu bakımdan kendime yöneltilen kabul etmiyorsunuz gibi bir hava yartmanız mantık dışı..Ve o algı olsa olsa size ait..
Örnek çocukluğumuzda ‘jilet’ bir marka değil tıraş bıçağının kendisi bilirdik..Burada varmak istediğim nokta vurguladığım nedenlerle artık dilimize yerleşmiş ve halkın günlük yaşamda kullandığı ve konuşmanın-yazım dilinin bir iletişim aracı noktalarında kabul görmüş boyutlara her hanği bir itirazım yok.
Ve dikkatini çekerim..”YOK SAYMAK” diyorsun ki bu bana ait değil, size ait ya da sizin algınız tekarar öyleleşti!..
Ben ne kendi isimimi ne de Ali’yi Hüseyin’i nasıl yok sayarım… Severimde.. Evet umarım yaptığınız biraz ironi ve o ironiyi vurgulamak için şu yok sayma meselesini yaratıcısı da yine sizin kendisi..-) bu da bir ironi oldu herhalde!..Neyse.. Ancak: “menatık-ı duşize-yi tahayyülde Lerze-i istitar ü istiğna” ve sair ve sair evet bunların günlük konuşma, şiir okuma sanatsal işlevi ile sosyal iletişim yaratma da ne gibi etkisi var.. ve şimdi bu sözcükleri burda okuyan kaç kişi anladı! Yani şimdi ben her bu sözcük için TDK´ yamı gideceğim..Yani öğrencinin, annemin, kardeşim ya da otobüste (ki bizde otobüste oturan 40 kişiden ancak belki biri kitap okuyordur ..o da herhalde Sinyali dostumuz..-) işi gücü yokta TDK ya mı gidecek..ya da bunların çevirisi için devamlı SİNYALİ lerin onların yanında yolculuk etmeleri gerekiyor! Yani kendi yurdumuz da her birimizin bir çevirmeni yanı başında..şaka ve ironi ama ..Kusura bakmayın bu durum biraz saçmalık bence!
Degerli Sinyali konu sizin işaret ettiğinizden daha da karışık ve derin.. Ama esasında çok basit! Basit yönü ve sadece sizden istenen önce ana diline ve özüne sadık kalacaksın ve çünkü üretim, yürek ve beyin üçgeni ordan doğuyor!
Diger tarafı ise, derim ki size nedense Afrika ülkelerinde, Kuzey Amarika ülkelerinde ya da kısaca koloni olan ülkelerde hep İngilizce, Fransızca, Almanca..Hollandaca sözcük ve dil kalıntıları o ülkelerinin kendi öz lisan ve iletişim diline girmiş, azaltmış ya da kimini yok dâhi etmiştir.
Bakın şimdi geldik..burada bir.., ama askeri güç, ama inanç gücü, ama ticaret gücü… güçsüz olanın ya da kendi öz kültürüne asalak/hain ve illüzyon içinde olan halkın kültürünü boğmuş, tüyünü yolup kızartmış ve afiyetlemiş..
Ama şöyle ya da böyle dünyada ki dönğü ve konun odak noktası orda dönüyor!
Basit olan noktaya dönersek.., o önemli odak noktamız ise bir halk bireyinin yaratıcılığı ve düşünme işlevi ancak kendi ana diliyle oluyorsa üretkendir. Bu aynen kendi üreten bir toplumum nasıl temel BAĞIMSIZLIK unsuru ise..dil de de bağımsızlıkta onunla AYNIDIR.
Eger siz başkasının üretiklerini tekarar keşf eder, işlerseniz, yerseniz, yutar ve şiirleştirir sanatı öyle götürürseniz özü itibariyle kendi üretiminizden yoksun kalır ve bağımlı olmaktan asırlarca kurtulmazsınız!
Bu bağımlılık öyle lanet bir bağımlılik ki asırla sürer..
Ve işte böylelikle de geldik Atatür dil devrimine..devrim dostum gök zimbile gökten yere düşüp ve hayatta hemen yaşam bulmaz..devrim yerleşmesinde ve yaşanmasında bir süreçtir..Bu bakımdan Atatürk dil devrimi bir sonuç degil ..o sürece bir başlamdır..Ve şimdi biz halen – kimi tökezleme ve bunu alaşağı etme iffetsizliklerine karşın – bu süreci yaşıyoruz..!
Ve dönelim karışık boyuta.., kimi Afrika ülkesinde olduğu gibi ‘bağımsızlık’ sözcüğü dahi kullanım-yazım dilinizde bulunmaz,, telaffuz edilmez. Ne kadar içler acısı ve karışık bir durum..insanın beyini zonkluyor!
Estetik, güzel sanat, şiir ve begeni iyi tamam..tamam da siz şu yukarda vergulanan özeler de bilinçli iseniz..Özünüze bağlıysanız,,üretim ve bağımsızlık diyorsanız..gelin biz Yunus Emre’ yi al aşağı edelim ve evrende Ahmet Haşim’i ozan edelim! Ben ce hiş sorun olmaz..hatta bir ozanımiz daha dünya standartı olması gurur verir bize!
Yok hayır, edindiğim intiba gereği siz samimi açık ve ne dediğini bilensiniz, ama kimileri inanın bana fitnelik ediyor..Beni kültürümde, özümde, bağmsızlığımda yurt sevgimde çeşitli makarnalar çeviriyor..danya ya hakim olmak için ılımlı yüzünü gösterip ve benim halkımı değil kendi dünyalık cennetliğini kurmaya kültürümü kaltletme pahasına yalan-dolan işler çeviriyor..
Halkımdan az açta-açıkta, baskıda ve özgürlükten yoksun insan yok..pek çok! Ve nerdeyse Amarika’nın tamamen hükmü ve istilası ve dayatması karşısında üretimden, özgürlük ve gerçek halk demokrasi yolundan saptırılıp, dalkuavukluk, sadaka ve biat kültürüne kurtuluş onda diyor. İşte bu zihniyette olan Ahmet Haşim gibilerin evet biline karşısındayım..sanata..şiirde ve edebiyatta karşısındayım!
Onun için diyorum ki öncelikle ana dilinde düşünmek, konuşmak, yazmak iletişim ve şiir de buluşmak yürek ile beyin ilşlevinin dengesidir..Gerçek üretim ordan doğar.. Dengeleyelim kendimizi ve devrim sürecimizi tam dil bağımsızlığı bilinciyle yolumuza devam!
Şimdi siz bunlara hayır mı diyorsunuz? Peki bu boyutta düşüneler şiir ve sanatta, neden sizin o dediğiniz yolun yolcuları ..estetik ve sevenleri bu olgu ya kem gözle bakıyor ve kabul etmiyorlar ki? Nedir yani konunun özü? Bizim yakamızdan, arapça-farsçaya açık net ve samimi ne düşünüyorsak o yalınlıkla açıklıyor, gerekçe sunuyoruz..İyi de sizin bizim bu yakamıza olan itirazınız ne? Ne istiyorsunuz varmak istediğiniz boyut nedir?
Evet bu soruları da size ve ilgililere yöneltmiş olarak burda noktaladım…Saygıyla..
'Acılara Tutunmak' şiiri Nazım'la başlayan,Attila İlhan'la
devam eden 'toplumcu romantik aşk şiirleri'nin son
halkasıdır.Şair; aşkı en doğal, en güzel haliyle anlatırken,
düzenin aşkı engellmesinden de dem vuruyor.
İşkencelerde,mahpuslarda sevgili daha bir
kutsallaşıyor; aşk daha bir yüceliyor.Fuzulu'nin 'Ya Rab
bela-yı
aşk ile kıl aşina beni' görüşlerine paralel olarak,Hasan
Hüseyin de gerçek aşkı: 'bulup bulup yitirilen düşsel bir
oyuncağa ' benzetiyor.
'Aramakmış oysa
sevmek,özlemekmiş oysa sevmek' derken de vuslatın,
aşkın gizemini yok edişine vurgu yapıyor.
Şiirler doğaldır ki şairini anlatır:
Hasan Hüseyin'in
görüşlerinden dolayı bütün ömrü sürgünlerde mahpuslarda
geçmiştir.'O yuvasız çalıkuşu,bense kafeste kanarya'
dizelerinde mahpus damındaki umarsızlığını,sevgilisinin
dışarıda ondan daha perişan bir halde olduğunu anlatıyor.
Bütün hıncını kalemden ve kağıttan alıyor:'Ben bölmüşüm
yüreğimi başkaldıran dizelere' diyerek.
Şiir, dünkü şiir kadar olmasa da Türk edebiyatının güzel
şiirlerinden biri..Nur içinde yat Hasan Hüseyin,iyi ki yaşadın
şu kısacık konuklukta ve bize bu güzel şiirleri bıraktın.
Saygılar efendim.
Acılar ve aşk vardır her insanın DNA'sında ...
Kimi de birşeyler arar kızılcıklar arasında ...
Boş hayaller uğruna çoğunun ömrü heder olur ;
Adı anılır ancak , kendi gibiler sırasında ...
Bu şiir ile ilgili 120 tane yorum bulunmakta