Gömdüm yine kendimi yalan Dünya denen açık mezarın içine,… Dostluğu, kardeşliği, saygıyı unutmuş, sevmeyi, aşkı sevilmeyi bilmeyen gözleri suratları görmemek için…. kapattım gözlerimi…. çektim bir bir göz kapaklarımı panjur misali…..
Simsiyah oldu ortalık ve hoş geldin hüzün dolu karanlık… Benliğime girip sızmasın bir damla ışık..! hiç istemedim… sendeledim ama devrilmedim.! ... Bazen dost sandığım yüzleri kireç gibi bozarmış duvarlara tutundum, Bazen dost sandığım kalpleri taşlaşmış duvar köşelerine sığındım… kimi duvarlar soğuk, kimi köşeler dardı…. sığdıramadılar içlerine… kimine çarptım morardım, kiminde kanadım, kimisine ise kandım …. Her çarptığımda morardım kanadım durdum…
DÜNYA DENEN AÇIK MEZARDA zaman geçtikce hüzünlerimi yaralarımı göz yaşlarımla yıkadım…. Zaman nefesimi kesti… boğdu sığmadım…. Bu bozarmış taş kalpleri sevmek için kendimle savaştım… Bir toprak bir beton zeminde dağıldı kalp denen can cam parçalarım... düşündüm, düşündüm yoruldum… yine düşündüm…. Bir çıkış yolu var mı? …
Ama nafile … Zamanla saygı sevgi üzerine içime almış olduğum, İçimdeki çocukluktan kalma duygularımın sevinçlerimin kredisini de tükettim.. Bu son yıllarında duvar suratlılara harcaya harcaya… Ne elimde elma şekerim… Ne pamuk şekerim… Ne Bayram sevinçlerim kaldı…
içimin güler yüzü,
yaşanılası iklimim hoşgeldin...
(adımın çapraz yazılması kimin umrunda...
denize düşen yılana öykünür biraz da...)