Saat 10:00 da görüşelim demişti ve bir kahvaltı sofrasında buluşmuştuk.
Çilek reçelini çok sevdigini cok iyi biliyordum.Karşımda oturuyordu,gözleri semâya el açtırıyordu,elleri tertemiz bulutları andırıyordu.Benim hâlim ise; ellerimin titreyişinden gözlerimin sağanağa davet çıkaran bakışından belliydi,korkuyordum.Hâl bu ki O'nun da umrunda olmayışım akıyordu yüzünden...Çayından henüz bir yudum almıştı ve henüz ilk kelâmı edebilmiştim.Nasılsındı eh işteydi sen nasılsını bile yoktu.Hayatın nasıl gidiyordu çok iyiydi...Sorsaydı benimkini,hayatım O'ydu ve O da gözlerimin içine baka baka gidiyordu.Acım yüzüme aksetmişti O ise konuşurken bile yüzüme bakmayacak kadar olmuştu...
Kahvaltı bitmişti,hiç bir şey konuşamamıştık.Kahve içer misin diye sorduğumda,kıyamet kopuyordu; içerim içmesine de hatrın kalır ben başka yerde içerim demişti,ardından çantasını aldı hoşçakal demeyeceğim,kalamayacağını biliyorum,biraz acı çekeceksin biraz uykuların kaçacak,bazen sırılsıklam da olsan yağmur yağdığını farkedemeyeceksin gözlerin yağışa alıştığından,bazen kilometrelerce yol yürüyüp nerde oldugunu bilmeyeceksin sonra bir masada tek başına otururken iki çay söyleyeceksin senin ki elinde diğeri karşıda soğuyacak ama senin içinde yanan ateş hiç azalmayacak,yangınların olacak su dökenin olmayacak,buz kesecek gönlün ve kimse örtmeyecek diyerek gidişinin yıllar sonrasında yazmaya kalktığım romanın ilk ve son sayfasıdır.
Romanı tadında bırakmak gerek.
Her son mutlu olmuyormuş,her hatıra unutulmuyor ama her hatıra acıtıyormuş.
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta