Açelya Yolu'ndaki Elektra

İsmail Aksoy
1898

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Açelya Yolu'ndaki Elektra

Öldüğün gün çamura daldım,
Siyah ve sarı çizgili arıların papazsı taşlar misali
Tipiyi uyuyarak geçirdikleri ışıksız bir kışlık yuvaya
Çekildim, ve zemin sertti.
Bu kışlama, neredeyse yirmi yıl idare etti beni –
Sanki sen hiç var olmamışsın, sanki ben
Annemin karnından Tanrı Baba tarafından dünyaya getirilmişim:
Annemin geniş yatağında tanrısallığın lekeleri vardı.
Annemin yüreği altına sinsice geri gittiğimde
Ne suçla bir ilişkim vardı ne de başka bir şeyle.

Masumiyet elbisemde bir oyuncak bebek gibi küçücük
Uzanıyorum düşleyerek senin destanını, resim resim.
Kimse ölmedi veya solmadı o safhada.
Her şey kalıcı bir beyazlıkta oldu.
Uyandığım gün, Mezarlık Tepesi’nde uyandım.
Buldum adını, buldum kemiklerini
Ve dar bir gömüt alanında toparlanmış her şeyi,
Benekli taşın eğrilmiş demir bir çitle.

Ölü kalabalıkların ayak ayağa, kafa kafaya olduğu
Bu hayır cemiyeti avlusunda, bu yoksullar evinde, toprağı
Yarıp çıkmaz hiçbir çiçek. Açelya Yolu’dur burası.
Dul avrat otları kaplı bir tarla açılır Güney’e doğru.
Altı ayak uzunluğunda sarı çakıl örter seni.
Seninkine komşu o mezar taşına koyulan
Her dem yeşil plastik çiçeklerin sepetinde
O yapay kırmızı merhem ne kımıldar, ne de çürür,
Yağmurlar kanlı bir rengi eritse bile:
O taklit taçyaprakları damlatır, ve damlatır kırmızıyı.

Başka bir çeşit kırmızı rahatsız eder beni:
Senin o gevşek yelkenlin bacımın nefesini boğduğu gün
O yassı deniz eflatunlaştı, annemin sen eve son kez
Geldiğinde serdiği o kötü örtü gibi.
Eski bir trajedinin payandalarını ödünç alırım.
İşin doğrusu, bir Ekim sonu, doğum ağlayışımda
Bir akrep kendi kafasını soktu, bahtı kara şey;
Annem düşledi senin yüzünün denizde batmış olmasını.

O taşsı aktörler dengededir ve soluklanmak için duraksarlar.
Sevgimi geçerli kılmıştım ki, sen ölüverdin.
Kemiklerine kadar kemirdi seni kangren
Annemin dediğine göre; herhangi biri gibi öldün.
Böylesi bir ruh hali içinde nasıl büyüyebilirim ki?
Rezil bir intiharın hayaletiyim ben,
Mavi usturam paslanır gırtlağımda.
Ah, kapını bağışlanmak için çalanı
Bağışla, baba – senin kancığın, kızın, arkadaşın.
Benim sevgimdi her ikimizi de öldüren.

(1959)

Sylvia Plath (1932-1963)
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

İsmail Aksoy
Kayıt Tarihi : 25.3.2017 23:34:00
Hikayesi:


Electra on Azalea Path by Sylvia Plath The day you died I went into the dirt, Into the lightless hibernaculum Where bees, striped black and gold, sleep out the blizzard Like hieratic stones, and the ground is hard. It was good for twenty years, that wintering— As if you had never existed, as if I came God-fathered into the world from my mother's belly: Her wide bed wore the stain of divinity. I had nothing to do with guilt or anything When I wormed back under my mother's heart. Small as a doll in my dress of innocence I lay dreaming your epic, image by image. Nobody died or withered on that stage. Everything took place in a durable whiteness. The day I woke, I woke on Churchyard Hill. I found your name, I found your bones and all Enlisted in a cramped necropolis, Your speckled stone askew by an iron fence. In this charity ward, this poorhouse, where the dead Crowd foot to foot, head to head, no flower Breaks the soil. This is Azalea Path. A field of burdock opens to the south. Six feet of yellow gravel cover you. The artificial red sage does not stir In the basket of plastic evergreens they put At the headstone next to yours, nor does it rot, Although the rains dissolve a bloody dye: The ersatz petals drip, and they drip red. Another kind of redness bothers me: The day your slack sail drank my sister's breath The flat sea purpled like that evil cloth My mother unrolled at your last homecoming. I borrow the stilts of an old tragedy. The truth is, one late October, at my birth-cry A scorpion stung its head, an ill-starred thing; My mother dreamed you face down in the sea. The stony actors poise and pause for breath. I brought my love to bear, and then you died. It was the gangrene ate you to the bone My mother said; you died like any man. How shall I age into that state of mind ? I am the ghost of an infamous suicide, My own blue razor rusting in my throat. O pardon the one who knocks for pardon at Your gate, father—your hound-bitch, daughter, friend. It was my love that did us both to death. (1959)

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İsmail Aksoy