aÇa-79 - AYRLK-2 - Kavuşma sözgeni ve sı ...

Akın Akça
1865

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

aÇa-79 - AYRLK-2 - Kavuşma sözgeni ve sıyrık düşe giriş (deliveravi oluşumlar)

BİLEŞENLER:

1.
2. Malikane
3. Yargülü
4.(Uçurumdan) Kenar’dan, Arkadyalılar(a) ın Shagma geçişi
5., 6., 7.
8. (Çınar ve başıboş Selvi – Dost Konsil)
_A. A. KARANFİL PSJ'A GİDERKEN BİR KİTABEVİNDE ((KİTABEVİYLE) ÜÇ (BEŞ) HOŞ BEŞ) ...
_B. KONSİL MEŞE
_C. ÇINAR & SELVİ
9. Daphne(a.) ve Bir tavuk(b.) ile Sinekpuhu(c.)
10. Avrupa Yakası'na düşsel bir komik diyalog ve çözümleme denemesi
11. iNet’leşmeler
14. eh işte, akıllı bir delilikten düzmeler
15., 16., 17.
18. & 21. Deh! a Otistik ile Çileksiz Künefe
20
19. Promises Irea
21
22. Bir Kahramanlık Türküsü (aÇa) - Hayatı paylaşmak değil, paylaşımı uğurböceğine yaşatmak)
23. a.Dingin bir gök yürüyüşü b. Dostlar, ah canlar… c...Ve aşk
24. Üç kafadar (Perde III.)
25. Dolaşkan Flaneur
26. X`r`n: 'Parceel' kimdir nedir, ne değildir

---

1. Kendi yarattığı yalanın üzerine oturana Ve ona, ürettiği habis o diğerine (bile) sahip çıkana dek; insanoğluna tüm kapılar kapandı. Böyle, sonraki aşama, yalanı da bertaraf edecek sofistike! !
2. Hayaletiyle inilen meşaleli duvarlı(klı) malikanenin; madden de bir bedene sahip, hem cadı hem d`dul (olabilen esnek kıvam) sahibesi her daim liseli bakire!
O an, bir çelik vücut çöküyor çepçevre, aşağı, artık toprakta büzülü… Yağmur mu yağmış? tahta teknenin sallandırdığı -karakalemin yapboz tahtasından çıkmış ‘AHA’ the Norwegian with its RainboWondrouSong, oh! ballad o’Disney, Take on Me- fırtınalı deniz de, beslenen umutlara. Ama toprak daha canlandı; ahenk, püfür püfür tomruk odun ve tomurcuk çiçekler kokuyor henüz ve artık da …
3. Dönemecin bitiştirdiği camlar zangır zangır, sert kayaç rüzgarında; dört duvarlar’ın bitiştirdiği ‘karasının kara olduğu bilinen bir çeşit ama, böyle’ toprağın yanı başı ve ah! inen(de) o yüksek yar, daha granit, girift bazı, uçurum hayatlar için ‘kısım’ sunulan, göklerden de -kasdederek bunu- sen bari! !
4. Aşağı, çırpışan ya da çırpıştırılan su: gayzerin büyümüş bir hallice.. ‘çıkıyor dev okyanus sanki taban’ başakları, -ki veya da vaşakları, ancak asla değil iki aykırı savaşan apoletli! - o kabarcık yarıkları. O çatlaklar ki; en aşağı, en büyük eriyik demir, dönen çekirdeğe açan ‘(m) oto-karavan-anzavursuz kaput kapıları’nı! ! ...
5. Birbirine eklenen çentikleri, ‘yılda bir kezlik en az’ koz’luğu ebegümecinin; yalvarırız, etme, yapma, canım, cicim, hasıraltı …
6. Yetinmeyen el-pençe zarf kaplaması, ‘bir maske’.. entari iniyor boynuzlarışekliyle Ve üç uç-o kargısal çatal’ı ile,..ve diyor ki İblis görüntüsü hala: “Ben sıcaklardan geldim”. Halbuki cehennem Buz, Cennet’se Yaz iklimi olmalı… Peki, bu karışıklıkta ateş ner’de?
Öylesine utanmaz ki Azrail (beş kesenin beşinde de beş altını var her birinde: ne eksik ne fazla; kötücül delimtrak bu, vrak değil “vrak”! ..)
7. Zamanın süngüsü ince ve uzun çelik; tedrici nehir sansarı gibi -fakat bir yandan da kooperatifcil ivedi-komik ama yararcıl, azcık Danish- tilkisel, her elin kümesine. Yanı sıra, geçen hayatlar da var, ki bizim, ve yaşanan, ve yaşanmışlıkları devam …
8. Faka basmadı küçük cenin-selviler, çamur-birikintiler: Oralar hala bataklık ama onlar, kötü yüksek yapılar da diktiler. (Oralar, doğa; onlarsa, sarf zeka) -aşk, bunun için bile ulaşılamaz olamaz yavı …

A.

Haydi, haydi!
Kim inanır bu düzmecelere! !
:

W. Blake'den 'Seçme Şiirler',
'Bordo Siyah Yayınları' ve 3 YTL -
3.000.000 TL imiş öncesinde,
en öncesinde ise, 6.000.000 TL.
(Karalanmış, 6.000.000 TL.
Geçerli, güncel; diğerleri.)

:
Haydi, haydi! ...
Düşe düşe üç YTL'ye düşmüş...
Kim alır artık! !
Haydi, kim inanır;
(çıkarcı bu para hizipliklerine! !
kime, sen bunları kakalıyorsun?
Gün gibi aşikar,
aynanın gerisindeki...)
Pahalılıktan alamayan,
hep gelip kitapçıya
geri dönen.. evli evine
artık denkleştirebilecekmiş
bütçeyi! ...

Bak sen! ?

B.

Meşeler ormanında
karararak koşan ivme bir gölge,
ruh sattı, ruh aldı;
ama birden neşelendi,
meşe olmaktan çıktı;
ışıkların vuruşunda yakamozlar gibi,
yeni doğan o ormanın üzerine...

(Geldi yapıştı! ! ! ...)

Kon, sil. Kon & sil.
Boşver gerisini ama hep günahları sil.
Kil-kütle,
bulutsu'dan yıldız topağına.
Nice,
nicelerini doğurdun;
sen doğmadan önce...
ve nicelerini doğuruyorsun
şimdilerde

Çalıların içinden
tereyağı asitini
nişan alıp atlayan,
yuvarlanıveren ona, kene! ! ..
Gerçekliğini arayan kene! !
İki boyutlu
bir yaratık olmalısın:
Budur zaten gerçekliğin.
Başka, ne bir göz;
ne de vardır kulağın (?) ...
(Göremezsin yukarıyı,
'döndüremezsin de' mi aşağıyı?)
Gene de,
meşeleri görünce;
eşe eşeleye,
neşe verdin...
'm'nin yerine ikincil
ama sabırlı-gözlemci
ve fer yılmaz nefer,..
'n'yi geçiren sensin!

(Aman Allah!
Bu kent meşeleri,
olmalı;
meşalelerine veren hayat,
bir koca su.. şelale! !)

C.

Gerçek Akdeniz selvileri
bekliyor Orphe'yi,
Ve Caedorph; * böyle, bekliyor,
bazı Ankara çınarlarını.

Sonuçta,
çınar bekliyor;
selvi bekliyor:
İkisi de, kulağı delik.
İkisi de bekliyor.
Ama bu böyle sürmeyecek,
çünkü korkar;
daha da güzel olacak,
(geleceğe önlemler alacak) ...

9.
Aşk ve sevgi,
Beraberce uçtular, kondular,..
uçtular.. hep el ele.
Ne güzeldir o
Kardeşlik …
“BİZ” olan bir ‘Biz’,
Sadece biz kalsa, hayat o olurdu.
Ama şimdi ‘yaşam’ bir “BİZ”.
Ve bir tavus(b.) ortaya çıkmış böylece,
Kanatlandı, çırpınmış hemencik:
Uçar olmuş! !
Havaya karışmış,
Hava da olmamış,
Kaçmazcasına.
Sonra sinekkuşu(c.) çıktı ortaya.
Bakalım neler denmiş:

‘ Ben ben idim;
çiçek ve böcek bölündü, ay! havada sinekkuşu bürüdü…’
‘Ay, İkisiymiş, gene ikisi birden tüm oldu! ...’

*
Apollon’un çelengi, sar beni; Orphe’nin lir’i, çaldır beni! Yeter, saklama kendi(si) ni! ! Truva’nın bir tanrıya güvenişi gibi olmamalı bu, çünkü o at, hilekar at öylece girdi şehre. Çekin yeleyi, hızlandırın atı; koşsun, koşsun özgürce Ya da üzerindeki binici(si) nyi sıyırın, atın onun tepesinden de rahat bırakın engini! ! ...
Hector, mani ol Priam’a, o senin baban; de ki, inadında inatçı davranmasın, güvenmesin bu savaşta tanrılara –bari bu savaşta! ! Söküp atın o heykeli; tanrılar, “bu at bir hediyedir! ” demedi…
Giderayak yoklamaya çalışıyorlar surları ve surların içini, ne yapabilirsek, kar-zarar hesabı ki bu da ekonomidir, değil midir… iğrenç bir siyaset ve kapı komşusu para pul, macro micro… Ama bu düşünce onların değil ki, papa ve iğrenç danışmanlarının bu, ah…
Hızır Hezekiel, kaç kurşunda yükseldi dali Süleyman zıp zıp Da bir orda bir burada, nasıl yapar bunu, o kurşundan ağır metal daire uçar onda olmasa, söyle bana örümcek ağı çıkaran kutsal mağra, ya da bölen EX(calibur) kızgın nehirden yaprakları nar-saydam Kızıldeniz’i ikiye! ! ? ? **

'Ey toprakana beni ört beni sakla, kurtar' (1)

Ey, Apollon; yakala sana be rüzgarı, sen de bak acizsin sallandırmaktan saltanatı; öyle ki tarih demiyor mu hem artık bunu, of. Neler diyor öyle Daphne … Başkaları gibi, napmışsın ki ona…
Bak, bak işte, ağaca dönüştü, iyi mi! ! ! ...
….
Kararsız Kasım seni.

O koridorda hızlı yürüyor Yull. (2)
Lordu öldürdü.
Daphne’yi eziyetten kurtardı.
Gelecekte gerçekleşesi bir yarı antiütopya,
Mitolojiden bazı çıkarsamalar mı yapmıştı?
Yoksa Defne hala hayatta mı? ?

10. …
Ve garipçe, bir diyalog, talepkar, söz eder ki: ‘Haydi bakalım, az mama ve biberon vakti’:

...
Gülnihal:'Nolsun...'
'İş güç, kader kısmet, sessiz sakin, plan porogram; ama aaayar ya da sarımsak değil masırmak...'
Kubilay:'Noldu senin Uzakdoğu felsefene? memlekete mi gitti? haha' (1)
Gülnihal: 'Sen peynirci, ben yağcıoğlu. Burası mandıraya döndü. (2)
Daha ne olsun...'
Kubilay'la Gülnihal adındaki Kubilay'ın eski erkek kardeşinin konuşmasında,.. lafa atlar:
C BGBK: 'Ya bakın, ben üniversiteye daha gitmedim kii. Ondan. Gidince, mastırı da yapıcam. ondan daha yapmadımm.'
'Aaa, böyle de patavatsız olunmaz ki. siz çok kültürsüzsünüz..'
Kubilay:: 'Sazan mı bu. bu kim? '
'hahah'
Birden ne olduğu anlaşılmadan ortalık karışmağa başlamıştır.
İzmihlal: 'Noldu? ben nerden geldim? '
Lal: 'Benim geldiğim yerdenn.'
İzmihlal: 'Ee, sen nerden geldin?
Daha demin yoktun'
Lal: 'Sen çıkınca ortaya çıktımmm'
İzmihlal: 'Hepimiz Gülnihal'den mi ortaya çıktık, o yanık sesten?
O vakit, sen de Kubilay'dan ortaya çıktın Lal.
Çünkü lafa ilk Gülnihal başlamış, bak yukarıı...'
Lal: 'Eevet, ama üç noktayla başlamıyor mu ya. dikkatini çekerim.'
Kubilay: 'susun, susun! anaç baba Cengiz gelecek, olaya el koyacak
Gülnihal, İzmihlal ve Lal, hepsi de hep bir ağızdan haykırırlar:
'Hayırr...
İstemiyoruz.'
Kubi: 'Ee, o zaman bunca süredir neyi alıp veremiyonuz? ? '

Nal: 'Nal toplamak ya da toplatmak, uğuru mudur yoncanın; yaprağın dört gözünün şeş beşiz doğduğu anda veya mekana? '
'Ben geldim'
Nilanay: 'Haydaa. bu nerden çıktı? '
Nal: 'Sen nerden çıktın, seen esas? '
'Lal ve Nal, uyaksal uyuşuyorlar ama sessel uyuşmuyorlar, biliyorum.
Ama sen de benim buraya gelmemle gelişen bir panik atak akabinle kendinin.. çıktın ortaya evren kabarcıklarında! '
Nilanay: Boğayı da böyle mi boğazlıyor, kuzuyu kesen de?

C BGBK: 'Hangisi Selin'in Rus sevgilisi Igor, söyleyin bakalım? '
'Gülnihal mi, Kubi mi, İzmihlal mii? '
Meraba, meraba: 'Her şey para mı yaa! ! ...'
Kubi: 'Yapmayın. Bu zengin kız fakir oğlan tripleriyle yemeyin. hahaha' (3)
C BGBK: 'Aha! İştee. Igor işte! '
Nilanay: Hayır, salakk. O cevapladı. bak soruya kim atladı. Esas Kubi, o...'
C BGBK: 'Hayır. O Cem Boyner. Yoksa Özer miydi? Pardon, C Cem Yılmaz o.
'Nilanay: 'hayır, o kara şimşek :)
Hepsi birden sebebi anlamadan muhallebiciye doğru yollanırlar. ama bunun nasıl geliştiğini anlamamışlardır. Sanki gizi bir ses
onlara 'gel! ' diyordu...
Volkan: Ne bu laan! ! ?
Kim yaktı muhallebinin altını? Müşteriye şimdi ne diyeceğiz... Kazandibi mi diyeceğiz...
Cem: 'Altı muhallebi, kızarmış kavrulmuş üstü kazandibi! hahahaha. öyle de
Volkan: 'Ne olan, uzunnn. sen nerden çıktın haa. Gel bakayım'
C BGBK: 'Bakın, bakın. Kubi gibi Cem de lafa atladı. ikisi de aynı adammış'
Volkan:'Aferim lan. Ama anneme asılma, oyarım. hehe
C BGBK: 'Neyse canım, bakın hepimiz dostuz, kardeşiz. Al şu kahveyi tren istesyonunda.
Cafe Crowni gibi. Bak, ortak'ız...
Ortam güzel haa. Ha gençlik? Ha millet? ! '
'Gençler böyle diyor değil mi? Aman ben de ne şekil oldum'
Volkan: 'Aman, aman. tamam yılışma fazla. Nişantaşı bura. hehe' -değerli gibi gülmeye başladım, ana! ..
Gülnihal: 'neyse beyler bayanlar: güzel söyleyelim, bağlayalım; eğri oturalım. iyi dediğimize demeyelim kötü. ben bir garip,
ben fakirlerin babası. Kubi zengin ben fakir; o kardeşim, ben de onun kardeşi...
yılları ederim aah ah fakir barakamda gönül yoldaşı'
Volkan: 'Amann, bu da mezara soktu yaa'

11.
Umut dilenmez, vardır. (insan ise özerk, ne demekse…)
[ böyle bir acz için(de) yalvarmanın; bebek masumiyetinden geçilen fanus zamanlarına hiçbir şekilde izdüşümü yoktur, olamaz mantıken. Çünkü insan, mesela, ileriki yaşlarında zekasıyla da elbet ortaya çıkıp, belirebilecektir.]

Siyaset ve ekonomiden bile ummayan bir küreselci anlayış, her vakit yanına kalmış kar;
Bunun aksi ise varoluşun kendisine eşzamanlı güdümlü ve zarardır.
Edinme amacı tüketecek, paylaşı nadasları bile yüceltecektir. En iyisi ise, paylaşımı bile kendi(leri) n(iz) yapmak …

Dün, dün değil; yarındır. Ama yarını bugün olarak yorumlayanlar; bugünü belki bundan dün olarak
basmakalıp sergileyegelmişlerdir –düşünmeli… (Bugün, vardır.) (Yine de bu, ölüm bugün demek de değildir.)

Su, karanlıktır –aynı, Gölün Hanımı gibi, konuşmayan, uğraşmayan, ama nedense ….
Fakat ondan danış alan Merlin ki eğitti bir Arthur; adalet, nedense içildiği vakit su olur ve artık bir hürriyete kavuşmuştur… O vakit aydınlık gelir: Sonuç olarak, su ışıktır.

Asıl tuhafı ancak adili; içildikten sonra artık fark etmez, başta karanlık sonda aydınlık oluşlar; hepsi ışık kalır eldeki…

Kötülük; 1 ve 3’tür belki. Ve iyilik, o 2 ve belki 6 (pratikteki şans) , ve belki 9’dur (teorideki şans) (yeğcesine ise, hepsi…)
2, ikisinin arasında bekler: arası olmayan bir kötülük ardılının, baş’tan erişmiş en netice’ler(inin) arasınca …
2 bekler, ama hamle yaptığında tam yapar ve niyeti hep iyidir.

Korku kuşku aramaz. Korku güçlü bir şeydir. (Korkan daha güçlü endişeler taşıyabilir, ve kendini de taşıyabilir ise, korkuları aydınlanabilecektir –önemlisi. Kuşku kendini arar, tavşan olamaz. Kuşku içinde sevgiyi taşımaz; korku, taşır.) Ama aşk ve sonra sevgiye dönüştürebilirse kendini, bilinmeli ki korkudan önce de bu arzu ve sevgi var imiş. O zaman gelecek ve geçmiş senindir. (Korku bile artık silinmeye yüz tutmalı olan şey.) Bugününü, böyle bir ortamda cıvıl cıvıl yapmaksa artık çok olası.

Bıçak bıçaktır ve silah da silah… Ve/ ama onları tutan el, insan (de) eli… Buraya kadar tamam, böyle de derler.
Biline ki fakat; çeliğin ucundaki akacak kandır veya nabza göre, akıtılmayacak olan; hepsinden önemlisi. (gene başa dönmedik, ama ince ince gidişler)

12.
Ay ışığında, karanlık göldeki çiy yumruları mı vuruyor tomurcuk damlaların hep bir olup da el açarak kol kanat gerdiği az hemen aşağıdaki anca sezilir çırpınışın tırmanış dalgacıklardan o yılmaz tekneye?
“tık”, “tık”,
şıp,,

Yukarı mı çıkacak yine birazdan kanserojen?
Belki biraz bir dağa oturur
Ve daha! yeni bir hayat başlatır …
Öyle ki, hepten bitmeli sanki güçleri, hepten yitmeli askerleri, habis asker ruhları;
Anca o zaman mı götürecek birbirini -barış gelecek- izbe ekonomi ve dolaylı onun ama asıl mesul, siyaset mührü seceresini …

Kasımpaşa
V`aala* Çin çin
De çin çin,
Çölde çay, kurallar Bartertown’da:
Thunderdome’da Mel, Mel the Max mad
Sonra bir Texas ki Bush ve çalı çırpı börtüsü …
Ki Dallas dir format J.R. ah Bobi ah bobicik kuçu
İnsanın dostu
Yawning mi Ewing vs sewing ya, sewing! ! (örüyor dikiş makinesı ve ören: seyir!)
Ve Kudüs:

hehe
İlle de marka olmak iyi bir şey değil yahu …

13.
“Kendimi nasıl adlandırmalıyım? ”
“Ağaçtım bir zamanlar, yerimden ayrılamazdım…”
“… sonra bir kuş olup (I.)
……”
“Tanrı değil, bir gamalı haçsın (II.)
Öyle karasın ki hiç bir gökyüzüne geçit vermezsin…
“Isırıp ikiye ayıran adam sensin.
daha on yaşındaydım seni gömdüklerinde…
“Ama çıkardılar torbadan,
Tutkalladılar, yapıştırdılar yeni baştan
O zaman anladım ne yapmam gerektiğini.
Bir örneğini yaptım senin,,
Bir değil iki adam birden öldürdüm-
Bana sen olduğunu söylen
Ve bir yıl, doğrusunu bilmek istersen,
Tam yedi yıl kanımı emen vampiri
sırtüstü uzanabilirsin şimdi

*
Hayattayken tek bir o yalanla her bir sefer hep kendini yalanladı.
Çünkü asla mükemmeliğe erişmedi.
Son anında bebeğine biberona süt bıraktı.
Assia’ysa Cehenneme bebeğiyle gitmeyi seçmişti. (III.)
Sylvie cennetlikse,
Ingeborg da onun yeryüzündeki yansıması olmalı

[Haksızlığa karşı başkaldırının sırr/ındadır bu *
İlle de umut etmiyebiliyor (inanıyor ya da inatçı, hak veriyor, biliyor) bile insanoğlu/ gördük:
Zaman geliyor tek bir beden enerji,
Zamandan bağımsızlaşarak ama belki enerji, zaman olarak (onun yerine geçerek;
Bir celsede savuşturuyor yeryüzüne içten yeltenmiş, hem de eşzamanlı, nasılsa –
Tüm o kurtçukları! ! ...]

Ve her şey böyle gider,
Ve bazı şeyler bu tamdan ayrılır
Ve tüm olana erişeceğini sanar,
-bütünü hissetmeksizin …
Herkes dilediğince gidebilir yeryüzünde;
ama ulaşacağı yoktur…
Ve her böyle giden ama ayrılmayan
ve seven ve sevgisini yücelten,
belki inciltilir,
belki iftiralar edilir
Ve tehditler akabin, belki.
hep ama bilir ki doğrudur gittiği eğri.

14.ai Bilgeliklerin ötesinin de uğramadığı bir sanattan geldim! !
Belki ne J. Joyce’da “Dağlı koyun”(1) , -v`etta! *ne Wellington, Windsor şanslısı; hemi hırsız Wells posta arabasınca bir Western, ama İtalyan değil, ama Atlantik’te- sığırlarını satmayan giden Dublin aşırı yan burgu-boğum koyun koyunlarının köyün köylüleri ya da ne bir kızıl saçlı İskoç, kolu sonradan dövmeli bir dilsiz ölü Kelt.
14.aii Belki Merlin’i bile tanımam, çıkartıp da mavi entarilerini veya pelerinlerini yeşilleriyle değiştirmelerine öğütlediği için o budalaca savaşan adamlara meydanda, orta yerde! ... (2) Ama severim de onu, onun Nimue’ye aşkı bu (Nimue’yi mağrada buldu. Bunu ona, kahya düşman denen Frigg fısıltı etmiş! ! Frigg ne kadar kötü durur Odin yüzü’nde, yine Odin’in yanında! :peki, Tor nerde? o oğul: annesi soruyor, Frigg. Odinin suratı asık, suratında ifade yok, hiçbir mimik ne de bir yürüyüş akşam sefası. Bir heykel için bile anlatımsız bir tuhaflık …)
14.aiii İrlandalı mizahına ne oldu? kara sakallı biri Mormonların; TCDD’de muhafız kesilmiş saf, güzel, piyon erler alayının sızmış arasına Da mızıkalar çalıyor mızmız, parmak tutmaz parmaklarının arasında o gardiyan solyut sarıklı kondüktör, kötü bir hezeyan deliliği, -ama- o da bir insan …
15. Bak! Müzmin Katolik sigara içiyor onun kuşu; çünkü zevk veriyor! ! Böyle bir şekilde dönüştürülebilirdi ki öyle de oldu İsa. bir put, bir çarmıh, eh zavallı yerine konulduğunu bilirler mi bilinmez İsa, başka ne ister onlar? ? İşte kutsal Roma, ama Vatikan olamayacak G. Bruno(3) asla hala! ! ! Done(4) ki haykırmış idi makus geleceklerini Gelileo’ya, kah Kopi’ye(5): peki, Galilei n’aaptı, ha? Yan gelip bir mağzaya bürtü burgu, bir tortu, ah börtü; öyle mi çürümeliydi –yan geldi yattı, bir fuzuli ihtiyat, hayatın sonuna? ? Ha, yoksa (kana) yanarak Çiçek Meydanı’nda(6) erler gibi mi önaya erkil, Bruno, cesaret ve kazanç! ! ?
(sınır bilmez iç çekişler ben-püskürür; ama değil deminki gibi bu, kötü deli! !)
16. Çiseleyen kaba etim’den basımevim, anca panorama kumpanyalarıdır kirinden sarsak münzevi kapanların kupon paranın! ! Aquinas** ne, sarhoş pati, çiftçi-çoban Greguar açıklasın; Cizvit’i de Copernicus ya da onun danışmanı-o kardinali bari açıklasın -bu iki insan çok iyidir aslında; Papa’nın huzurunda yaşadılar birkaç yıl, nasıl olduysa! Veya sümkürdüğün tomar bacım hala kadınım: arkadaş, geridönüşümlücesine aşka, getiricidir. O Roma BaşPsikoposunun denizde değil havada semiren at kesnatesi ağaçlarındaki atkestaneleri nasırları kadar olamaz değeri acı çekmişliği’nin, kederinin boş kuşku ve korkuların, pöh! ! Değil mi ki, çabalamayan, uğraşmayan, didinmeyen, pah!
17.a Leviathan(7) ayininde ve Mammon,(8) bit ve pire sıçrayışları; Monolitlere inanma, gömütlere, ama kendine de bakın, doğaya; inan hep çiçeklere, böceklere! ! Baphomet töreni(9) neymiş, Templiyeler sözetsin, boşver, boşver bunu be gitsin; öyle ki, zaten güzel, ışıklı bir kilise ve hurafesiz cami(a) ler ila hizipsiz tarikatlar, korkuyu değil sevgiyi temel almış her halikarda olurlar. Mezar mezardır, hayatsa yaşam, yaşamsa yaşamak. Yaşadığın için yaşamak bir sadece basit kalıt, böylece yaşamaktansa olmalısın sen ölmek, bir anıt. Ama yine yaşamayı seçersen ki en güzeli, baştaki gibi sevgili; en güzeli bu, sadece belki bazen ve ki ama sadece bir süreliğine-bazen göze sıkıcı gelebilesi bir tür yeni çağcıl ön açıcı, sabır erdirici uhu.
17.ai ½ Porsuk aşağı çayır dümen, tüm o koşuşan yandan çarklı vapur Mississipi ve toynakçılara pamukçu siyahi kadınlar, bir avuç Louisiana sis yerine is olarak kurumuş kurum bacalara sindi.
(Baca temizlikçisi çocuk, W. Blake, iniyor da çıkıyor iniyor da çıkıyor –bir klozet kurum fırçası, tüm çirkefi temizliyor diyetisyen versaynsın etmeksizin: diyetin nedir? -Noel Bab St. Claus, Türk Hamamı Fin Saunası; ren geyikleri mi olmuş Anatolia?) C.A.’nın güneyinde kalan sarışınlara bu yüzden mi yakıştırıldı heyhat, aptallık, haşa. Kamyonet arkalarından sarkan tık kanaate pamuk işçiliği Çukurova çeltik da vardır, fakat onlar gönlen, gönül işçisi –tüm bir gününde yılların boyu, ve on yıllar boyu ki bir de ekle beş ona eh şeş beş on yılda on beş milyon e genç ha bir de ekle buna koruyan, kollayan ama savaş gütmeyen TSK! ! Ve şimdi onları dağıt, kör o kara mı kara bulutları; ölü toprağını kendinden ayırdını et
18
Ah o Zeus; pay aldı mı Ganymedes’lerinde,(1) -970’lerin sonlarının falan eğlence, düşsel eğlence stili mi? - teknik oylanmayan, Jupiter’le Saturn’ün göksel buz dansı’nda(2) yıldızların koç baş –Aries(3) veya Scorpion(4) filan- tokuşturmaları’nda, gökten bir akvaryum ortamındaki o ışıltılı ama büyük arenada Zeus? (5)

19.
We have sweared unawared but etwas magical
and full o'hope and understandings lyin' beneath
and 'twas practical like a journey to honeymoon
and sure! etwas the thing known by you as sweared!

You do not want to cry and afterwards, sneeze
For you to take my hand, it's bad, but logical.
You know me as i never am gonna take any regrets
under the hallicunations o'a sky-sly on earth.

In a four season resort hotel, crowd makes sense
in the name o'our destiny like it every roared.
Moon begins to walk, gets angry by every night
till those morn songs of five hrs. or six

You describe me Candy girl as o brave toon:
huge eyed 'n questionin' 'as sweet, japan fish.
You describe me Cle., in that curve-abstract.
This little is so lovable and tiger-unconscious

At least, these furnitures will be bought;
before your possible panic attacks to 'at last'.
Although do play with all home spoons 'n pens
you have your idea every time, absolutely.

My hope upon you's to know what i'm thinking.
And life was a horrible thing without you.
And sweet waits 're summer breezes for rose events,
for the roses o' March 'n April fools or stg May

You think that you're too odd for you and me
that you cannot express your feelings easily
But that's why an ordinary judge saw thou
so what the hell's oughta be then fade away?

By which stars can a forest be lite frost'd
and by what type o'x-rays; quasars or B.holes?
Endless oceans bring me to gave you a birth
and your lungs made from arms o'trees're leaves.

I felt that air senses have also soil ability
but someone's too immortal for this semi-sand
If shtg's fresh so as to be new as joy flowers,
it must be spring term semester for abduction.

20.a
A. Dağlarda acayip yükseltiler; yükseltinin adı, lakabı zemheri derler: markası.
Şehirde Mephisto,(1) şehirde –kentli. Tutuşturuverileni avcuna, masaya burgu uzatıverdi; burgu tahtayı deldi, delikten şarap fışkırdı –alyuvar kırmızı: O ana kadar alakasız ahali, doluştu… Hepsi de birer bardak, nasiplendi. Mephisto’nun hevesi kaçtı. Ordan –önceleri- uzaklaşmıştı …
Aşşa inen şömineden, ipli, tüysü, çakal ama kirpi kuklalar: zaman zaman bu inip çıkma hızıyla; aynı hızla, ev kapısını da açıp, nasılsa, ve büyük cesaretle, sokağa fırlar. Bu zırlama: sonra gene içeri dalarlar! Sokak ise dopdolu. İnsanlar aynen koşuşturmada …

B. Vulcain tarzı bir devasa yanardağ Ya da herkesin derdi, tasası(! yüksek rüzgarları tıkıyor olabilir gibi: Çıkmaya çalışan mağma oldukça yapışkan.
Vidalı halkalarla tehlikeli yerlerden dağını katetmeye çalışan dağcı, eteğine yetiştiği iri bir kayacın gölgesinde havada asılı! Bir sandviç kemirdi fare, bir şişe hazır pet soya ve amino(asit) proteinini içti –probiyotik prebeb€.
Yanındaki Kronos; peki, yukarıdaki Zeus? olsa,..onu bu siperlikte fark edebilecek mi? Hepsinin ötesinde, şunu da bilmeli mi? :aşağısı kayalık değil sadece; var, deniz de … Poseidon ordadır (der bir gaip, fısıltı gazetesi) ,ensesinde Albatross’unun Samuel’in: (2)

“Water, water, every where,”

“It is an ancient Mariner, And he stoppeth one of three.
'By thy long grey beard and glittering eye, Now wherefore stopp'st thou me? ”

'And now the storm-blast came”…
..”And now there came both mist and snow,
And it grew wondrous cold”
It cracked and growled, and roared and howled,
Like noises in a swound”
“ The ice was here, the ice was there,
The ice was all around:
“At length did cross an Albatross,
Thorough the fog it came
As it had been a Christian soul,
We hailed it in God's name”
“It ate the food it ne'er had eat”
“In mist or cloud, on mast or shroud,
It perched for vespers nine”
“'I fear thee, ancient Mariner!
“I fear thee and thy glittering eye”
“Alone, alone, all, all alone,
Alone on a wide wide sea!
And never a saint took pity on
My soul in agony.”

“'God save thee, ancient Mariner, From the fiends that plague thee thus! —
Why look'st thou so? '—'With my crossbow I shot the Albatross.'

B + C
Ve çöl yeli kıranında kumul kartalı bedevisinde plastik gözlükler! Denize girmek için mi? Şimdi kayalıklarda kurt uluyan başı. Yarı çakal Anubis’in baş tarafı uluyuşlar eşliğinde espirilerin tarafı, şakaların, mutluluğun, hayatın ve gülücüklerin tarafı; bir şaka olmadığını haykıran yaşamın … Profillerden tüylenen bu tüm bir kurt bakışı çizimi, şimdi de burnu onun tilki gibi uzadı ve etrafı kokladı: bir çürük kokusu havada var mı?
Puşkin kayaları iniyor, o ünlü resminde ve Natalya (3) da ona ön kapak içi resmi’nde eşlik etmeye karar bağlamış görünüyor …

!
Ah, hep o peri! Ey Peri,(4) günah sanabilirsin sabah tılsımını, aşk rüzgarının sevgi yansımalarını; günah sayabilirsin elbet günahın yanından teğet –geçip eden devam- bazı renk kırılmalarını… günah sanabilirsin gece geç vakit salonda sedirde yatıp da gözünü kırpmaya korkan bir şekilde ürkek –halde- bekleyen:sen beklerken; yazın, açık bıraktığın balkon kapısından gönüllü girmesini o mağrur burnunu mıncıklayıp kaçacak olan bir nebze nezle mikrobu masal çocukluk kahramanın ile, ila ve.. bataklıklara bata çıka sonunda bir kent-ev’e uğrak dere cini’nin masalsı öyküsünü …
Fakat mikronluk fenase mikrobu, dürüstlük ve Che (5) gerçeği olduğunda: şiir belki -şairinden özl. çünkü odur mamba- bir günah olarak sırıtabilir; ancak ki sadece, hayatın katı gerçeklerine yık(a) mayacak bunu denli yalansız-şuurlu tavırları kuşandığınca! ! ...

“Batık banliyösünde pinekledim özerk durdum görünmez bir metronun içi. Gelir ve giderler, gelir ve giderler Bolivya’da, yansısı pek azdır dışarı dünyada. Bunun için, bir şeye benzeştireceksek eğer; öte dünyanın ilahiliği ve şeref, özgürlük, bağımsızlık ve samimiyet ki iyi ardıl adına ne varsa, hepsi de olmalıdır bu dünyada: ilahileşmek için ölmek, belki de sorgusuz, sualsiz kısa cümleleri sevmek demek. Böyle bir şeye kim gelir, kim gelebilir …
Az Picasso’dan Goya’dır Miguel de Cervantes’in Don Quijote’ca taşınan kargısı bura yörelerin, az da Avrupa bulanığı, sessiz görünen karabatak bir Portekiz; geri kalanıysa bir eskizdir Mayaların, Azteclerin ve İknaların asıl orijininden gerçek kırma Çünkü ağır aksak 12 yaşlı kız mağdurları yürüyor otel önleri, ya da hatta kendi evlerinin önü, dört dolanır voltada onlar adölesan çağların ya da sen de, neonderthal devirlerin, yoz ahır Sevilla’da!
“ Savaş çağrımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımızı almak için başka eller uzanacaksa, ölüm nereden gelirse gelsin, hoş geldi, safa geldi.” (7)
Devamlı yosun tutan bir kanıt buldular İsviçre Bodensee’de, eski bir gemi kalıtı ve onun antik wc enkaz bölmesi –bilsen, ne derece değerlidir ahir elinde bile olsa ustanın, incitmeden nal çakan bir avuç nasır ya da ressam resimlerinde bulan güzelliğini sıra dışısal natürmort …” (6)

C.
İnsan bazen insan olduğundan utanabilir. (özl. de Yahuda -İbrani, “ressam katalizor v.s. elektrik (kısa) devre yongaları”*- günümüzde: “peh poh, keh”, roared** Ezakiel.) Ama bunun hep mi, hem de suçsuz, günahsız, üzücü ayrılıklarda olması gereklidir? Öyle ki, utanç kırmızı; aşk da kırmızı. Pembe sevgi Ve bocalarken bile kendini geliştirebiliyorken’likler de mi ama pembe?
Tekrar tekrar gözükebilen, kaderleri bile boyunduruğuna alan zaman; senin dahilindeki ama senin de üzerindeki bir gökyüzünün de yukarısında bulutlarda dansettik biz! –“zaman tanıma” kurmacasal bir insan hatası, kötü bir ifade ve onlar için talihsiz. Böyle bir riya, parşömen midir?)
_Ey kanlı ok! Temiz bir çıkınla hazırlanır aşıklar sana!
Uyan! ! ! Ve tövbe et, salgılarını geri aldığın an zırlayan, yoksa hiç etme.
Ve sen ki Azruş; sen ki, beşikteki boğmacalara el sürdün …
! ! ...
To be continued …
_Tut ki, çiy damlamış açık yeşil yapraklar kıpırdamaz olsun baharda yel sana; gene de doğa tarafından saygı tanınabileceksin (uğurböcü) , seni bile kaçınılmaz saygımdan sayabilenlere (hürmet) .
Yalanı bile herkes tadar denilen kısmetsiz toplum yalanından …

Eldekilere mukabil, bir düğüm bağlıyorum sicim kuramına! ! Hep titreşiyordu sanalda, boyut ve zaman Ve ışın/ partikül. Ama bundan böyle, o çıkmaya çalışan mağma gibi de sen olmalısın: uzantıların mıydı? Dolaylı olayları sevmem. Az da doğrudan gör, direkt işit. Fikrini söyle, fiillerini; birlikte edelim sessiz- senli muhabbet, deli dolu dali…
Hiyerarşiye karşı, ceylan kapan ancak zavallı, zekasız fakat renkçe de zengin simetriysen Bengal kaplanı bile barışa sevketmeye duacı, masum bazı… Çünkü onun suçu yok, hücre duvarının inşa ediliş mitolojisince.
‘Ormanlar dolusu, ağaçlar kadar çok Ve ağaçlarda yapraklar denli’ yeni doğmuş bebekler: hepsi “ınga! ” desin; ağlasınlar, savşturalım. Telkin edelim, biberon tıpa emzirelim; ama etten tıpa, çelik namlusu soğuk tankların değil. Ve şişmesin, ve göz kapak şişmesin –şişmesin dünya. Gülsünler, yanak sıkalım, sündürelim.

21.ai
Nar taneciği'nden şeffaf-iç-süzülüşler beraberinde kanatçıklarla salınan ama olmayan gereksiz yere alıngan, bir keçi inatsız bitki parçasının içinde billurlaşmak istiyorum. Sen de gel! O, yeşillenir gerekirse, isterse sazlık olayım –kabarın- Karaburun Denizine; o, güç kazanır, depreşir, çılgınlaşır da, yarları dönemeçli ve yüksektir; su var burda ve o bitki oldu ama serüvenleşecek gene, böyle billur yere. Çünkü aslında hayattır su, ama asılsız gururdur esas,bozguncu.
İrenmur Burnu'nda** Anamurium'da muzdan kaleler, kastane şekerli oluşuk, sabit, içi dopdolu blok, tatlı, kireç evler! ! Şöbiyetten çocukluk aşiyete* geçişken, nedense çileksiz bezeli künefe-tabağı dükkanları, camız gibi sek sek Camuzoğulları! ! !
Nur berraklığında bu ahizeler; yağanca yeğin sırf kar Ve yağınca ki yığınla, sarmamalı dört bir köşegen, göz boyayan güneş gözlüğünü! ! ! ... (Güneş gözlüksüzlüğü mü? O vakit zaten beyaz …)

22.
3 ½ __Efsun çam köklerinde ve Asırlık Çınar Anlatılar’da;
vakur ve sessiz, ölümü ben kabullenmez!
Belki büyük günah,
Belki sonsuz feraha papirustan çıktısı onun! !
1 __Tanrı aşkına, imbik tanımlayabilir mi bunu!
Kocamış, tecrübeli Spartalı Spartaküs tanır mı adamakıllı, Helen’i? ? O da Spartalı …
Bak nasıl koluna takmış götürüyor
Paris, bab Priamos’tan habersiz –
Küçük Helle’yi; boynuzlu-burunlu mistik-akzantrik at’tan Bhosphorus düşen! ...
2 __Herr indirişinde soğpayı çan kulesi çatısında,
Çocuktur, kalmış viyak viyak
Ve orası karanlık ve izbe ve kuytu …
Cüppesi Kurt Hocca Efsanesinin *
Eteklenen yakaları gibi uçuruyor o nemrut pelerin;
Kara, acube Pederi
Quasimodo’nun hörgüçten nasırlaşmış sırt auto-ayarları’nda.
Quasi, aşağıyı süzüyor!
Samson orda, aşağıda;
Ebedi göğe kollarını yükselterek, kolon sütunların baskısında.
Atlas orda
Ve Delilah orda …
Süzüyor Quasi Una Fantasia!
Esmeralda da orda; aşağı, gözde büyütülmüş ama koca da, meydanda …

*
Kahramanlığın pek cesareti;
Tarihin tozunu attıran dört nallara ah o özgür at sür(g) üsü (zamana) ! ...
3 _Bakırdan kalaylı o maggicall & kazan dairesi -ki kazan kaldıran yeniçeri postu görünüşleri belki
- kürekler cürüfte; bakışlar, mahzen-kapıcı dairesi’nde;
İnsanlar caddede, yukarıda! ..
Tren gidiyor.
Loko lokomotif önde,
Kömürcü-vagonu 2. …
..

(Caedorph* delirdi mi ne yine,
varını yoğunu kağıtüzerine tepti
-savaşları umursamadı! ...)

23.a
İçince içki; yavaş iç, fıçı değilsin, patlarsın. Az takar sigara; çoğunca, sense malı onun. Sevmem aslında yetinmeyi ama bazen ayarlamak da zorunda kalıyorum koşullara tüh kendimi, insan imiş bu dünyevi…

Yine de bilirim; ekonomi, özl. de politika, elim(iz) kiri! ! .. İnsan çeker inanç bazen bunlara, ve böyle çirkeflere inanmak, elbet hazırlar onların sonu …
Böyle anlamsız kırıntı olgular için; insanç yerine bilmek, yani bilinç, çok daha yeğcedir.
Bir an, her şeye karşın, düşünüyor yine meraklı gözler; Monet’in o Parlamento Binaları*, (ki akan, yaş da aldıran zaman; taş-Waterloo ve şu Thames. en son ama yine derim, uyarak menşeği gerçeğine: Taş Thames, Waterloo ise su.) gerçekten de çok güzeller –acayip bir hayali yansıtmaktalar belki de…
Ve Güzelleşsin dünya ………
: az karışır ama gene nettir; çözüme açık, dinler, suçlamaz: objektiftir.

23.b
Dört döner etrafı Nisan(1) ablalar, Naime(2) Ustalar –ki uzak ara, ablalığı, birinin, diğeri azcık daha abla şu saçma takvim yaşınca yahu ne fark eder rumi, hicri? -; bir anlam ki öğütürler, düşün(ce e eee süpriz) baloncukları.. (düşmeyince de duyarlı çizgi film fikir baloncuklarında, değirmenlerde Van Gogh’un takunyalı Ne(an) der(t) land`er.. Hollandalı peynir delisi… ve olanca köylü) Ki duysan, sakın korkularını; bağrını ise, aç! Aç çimenlere; aç bağrını aç çimenler’e, nalsız uzaklaşan bir atsürüsünü seyre daldığın ve sonra da onlardan biri olduğun ıslaklıklarda …
-yeni çağ’da, fıskiyelerin suladığı- iradei cesaret işte denir bunlara! !
Ve Guneydenus tabii… (3)
Ve sevimli birDeli, çıkacak kitaba başarılar (4)
Ve kutsaldır ÇINAR! ! ! hele ki dilek tutansa, bir de “ladesim lades mi? ” ha? Helal be sürprizlerin şakacı sarkacı! . Bak ne güzel, Serap Olmasın Sevgilerimiz: her şey hareket halinde anlaşılan(5 & 6)
…….
Mayakovski farkıyla gelir ayaz rüzgarda Kazak bir tatar`cık kuşu – diye diye ci cik! - Kırgızlar ve Kıpçak boyları! ! Sonra, biri “Heeyt! ” der, Anadolu’dan Trakya’dan, Meşrutiyet eskisi fesli (Efes’li mi, Efelerin Efesi) bir dönemlerden; böyle böyle uygarlık uygarlaşır, kökleişr medeni… halini devşirir –ah, çınar & kök: ‘Che’ de haykırmaya yaşadıklarını Küba gelgitlerince başlamıştır:
Nağra atılan oeski Türk filminde eve girmeye kalkışan sarsak hırsıza gönül borcun yok sadece! ! ! Saygı duy ve güven. Asla güvenme çağın kapkaççılarına ise! Bekçi nerde? Ya Paşabahçe? Ya Sümerbank? Ülker de mi gitti yapıştı Fenerbahçe ‘ye pötibör? Ama evde belki Dinarsu, halım güzel halım :)
Az sabır ya! :Değil! değil, öyle demedim :) “Rüzgarda ‘Kurt tüysü’ olayı”* Puşkin’e benim benzetmem değil, fotoğraflar öyle (ama hayreto fav’lere, favorilere: yakışmış bayağı –üst durulan kayalıklarda cabası: ordan nereye girmeye çalışıyor Puşkin?) Fotoğraf öyle ve sakallı. Ama süper bir pozdu.

23.c
İz tv ve Coşkun Aral’dan oralardan, İsmail Şahin; (1) küçük cennetler gelsin –diye deyu- doğa yüryüşleri(nde) –dolaylı bir yolculuk değil gene de, kökü düzgün, sağlam Ve dahi yaprakları.
Sonra bir Ustinov(2) görüntüsü: Uzak ufuklar(3) ’ını dinle onun cankulaa, onu yaşa! Çünkü üstün bir heykel döktü; anneannenin elleri yatakodasında, kurşunu başından aşşa; bu, bir heykeltıraş elinden çıktı Ustinov’un düşleri içinde, o karlı dağdan girilen kapı bölgesinde; eşik, yaz iklimi yaşanmakta olan
Yaban bir cennete açılır: Üstün Dökmen’den(4) ‘Bir Yumurta Pişirme(5) Tarifi’ni izle …
Ve ‘Küçük Şeyler’; (6) onlar, üst üste toplanmaktan öte arzetmeyecek ki bir dolaylılık …

Uzak Ufuklar’da; o, dağların en yüksek doruklarında konuşlanmış mevki, bir otel. Baylı bayanlı, hepsi ordan çıkacaklar; hepsi de,, doğru yaban cennete! ! ....
Geçirilmez hayat burada bile yaşanır: Tanımak, keşif etmek ve yaşam/ak: ‘olay bu’ değil, ‘inadına’ değil amaa: düşünce, gider iyi çeşni kurgulanmış bir mantığa! ! Kötü günleri de düşünürsen; görürsün, yaşamak ne ciddi, ne güzel. Sanki Kartacalı bir mürit sızmış Viking kadırgalarındaki o zincirli bir mahkum. aslındaysa (belki sızmış-) 2.’liğe sızmış, akıvermiş bir gözlemci ama şş var yerin kulaa ğı. Öyle bir görecek ki dünya, eti senin benim dodo kuşu, ya da ağaç, ahududu!
Yalan bilmez doruklar; ağzıdır kantarın, ağzıdır korkunun, ama ordan, korkudan geçildiğinden varılmaz sevgilere ‘gerçek’; ulaşılacak yere varılacağı için varılır. Bundan öte umut, bomboş, yakasında ise bunun, dopdolu, değil asla nahoş.
Ve, hala devam eden koru, bundan, ki belki de güçlense daha bile; baykuş artık uçabiliyor da, Ve yakında.. korkuluklarla barış olacak karga da.

24.

Katalize Narrator is on the air: Ve…
Kafadarlar Komedyası’nda bir tuhaf diyalog başlar, sahne girmemiş oo bir kale duvarı üzerinde –düşmanın, The Omega Man’dan Charleton Heston’un “Gıraaj! ” diye bağırarak can havli, açık bıraktığı - pencereden girmeye yeltenildiği. Girilebilecek mi? Çünkü şifresi olmayanlar için zordur sürmek gizilin izi…
Zıplayıp duran cücük, ceiz saldı. Hayır, önce zıplıyordu, sonra ise yuvarlandı, çünkü temel güçlü.
Çeyis, cücükten çıkıp yuvarlanan, ceviz oldu ve yuvarlandıkça da duvardan aşağı, zıplamaya daha bir döndü. Bir duvar üzerinde ifşa bunu ediyordu -bir kene gibi, gerçekliği tek buna sınırlı. (Ama duvardan çıkan adamlar, onlar zıplamayı bile gerçekleştiremediler ve böylece ceviz zıplarken boğumlarını da hareketli kıldı. Başına vurulup duran bir makina robot misali, acıyarak ona bakan insanlara inat, duygu kazandı. Ve ilk hayat, molekülün cansızından canlısına atlayıverdi. Ceviz düşünmeye başladı: Galaksileri, sarmalı, altın teta'yı ve beyin'i; zihnin kıvrımlarını. Hayat böyle başlamış olmalı, bir inilti yerine:

… Tungus: Bu kadar alicenap bir biçimde kötüye karşı çıkışını ve apolitize bellenip ile ve ama apoletsiz gelmekte oluşunu yine de bir kötücül, bir gurursal inat içinde ve çerçevesinde sergilemediğini
teyidetmek istiyorum. Çünkü her boş noktanın bir kaçarı vardır, olmalıdır, değil mi?

Pearce: İyi de, boş nokta olduğumu nerden çıkardın? nokta bile değilim hem. bir dalga, enerjiyim.
Ve ne zaman ki ruhban unutur bunu, öncülünü de alamayacak zamanın! Neden mi? çünkü
şaşırtıcı olacak şimdiki cümlemde belki ancak zamanın yosması değildir ona tasma olmayan
bir nakarat, yani enerji. Böyle geliyor şimdi. Ya sana nasıl geliyor?

T: Dediğinden bir şey anlamadım dostum. Ama bilirsin doğruya doğru. Nokta ve boşluk harici sergilemek isterim cevap lafımın nesneleri olan cümle ve kelimelerimdeki bir köleliği.

P: Yani bir çeşit duygu sömürüsü bir cevap ve akabin de, ha pardon, yani akabinde gelen şu beni,
seni köleleştirmekle suçlayışım, öyle mi?

T: Bunları boşverdiğin vakit, o zaman sana Cecilia'nın yerini söyleyeceğim. Ama bunun sebebi doğmuş ya da doğdurulmuş olmam değil, doğmayı seçmemiş olmam.

P: Duygu sömürüsü çağ atlıyor her bir dizende. Bu derece bunlara sığınmak istemene sebep ne?
Hem zorbalık uyguluyorsun hem de üzülmemi istiyorsun bir gün öleceğine.
Yani, doğru anladıysam düzelt beni: Ne olan ve giden bir şeye inanırsın sen, ne de yoktan varedilmeye? Şu koşullarda, su katılmamış bir ateist olmalısın sen –ki bir tek örneği yoktur aslında dünyada. Ama diğer taraftan, güçlendirecek olursam bu anomaliyi ki az biraz yakasından sayende bulaştım ben de, şöyle diyebiliriz sanırım: asıl,bataklığa gömülmeyi seçtiğin içindir ki sen bulup o değneği sevdiğin -genç halini- Nimue'ni çekip kurtaramıyorsun, dilediğin bir anda uzatabildiğin o dal parçasıyla Merlin'in?

T: Merlin ben miyim diyorsun?

P: Sen dediklerimi dinlemiyorsun! ...
…..
..

*
“P” ve “Narrator”, he bir ağızdan:
Gerekince ve içten, o kadar newfret edeceksin ki korkulardan, kuşkulardan -ki kuşku'yu daha önemsiz diye aldım ikinciye- işte, o derece de dehanın varlığına inanmalıyım. Ama daha bir düzeleceği vakte kadar yeryüzünün, Mozart Beethoven'a değil henüz üstün. Olacak, o da olmalı; o da, mutlaka, yeryüzünün sessiz bir karakteri adına! apoletli ya da sen de saraylı, de savaşı kan dökmeden kazanmayı tadabilmeli. Üstüne atılan bir ölü toprağını tezel silkmeli –fukaralardan da katiller doğabildiğini bir düşünün. İşte bu yüzden, gün gelecek ki bir gün doğacak ve insanlar şunu paylaşacak: 'paylaşımın bile gereksiz dendiği artık' bir yarının iklimi gölgeliğindeki beyni iq’su Celcius 100 bazı çocukların uçurtmalarla koşup oynadığı ve tecrübelenmeksizin çünkü buna gerek kalmaksızın takvim yaşlarını kendileri farkettikleri! ! ...
Ah düş, sen ne derecede tevazu sahibisin ki hem bir düş, hem de gerçekleşmişsin...

25.
Örümcek uzuvlu Ve bundan, başı gövdesinde duran, görünen biraz daha -hani küçük gövdesi ve
upuzun bacakları olur a bazen, öyle bir örümcek dansı: Shiva'nın ahtapot dansı ve onun uzuvları
ama şimdi aynı mı kaldı (hareket öncesine ya da hareket sonrasına bağlı kalarak değil, zaten
hep hareket halinde tasvir edilmez mi...)

930'lu yıllarda Desmond Harmswordth'un resmettiği Joyce'un Dansı karikatürü hazırladı hiç demeyin
caricature crisis bugünkü? [Çünkü şairin önsezisi bilinçaltında olsa da çoğu kez -ki bu genel geçer yani
her zaman da bunun için denilebilir- ki bilinçaltı aslında iyi bir şeydir, gerçekleri takibeder
onun yolu, şairin. Ve hep, günü güzel etmek için güvenebilirsin (Caricature crisis is not cartoons) ]
Çünkü Joyce'un 1909'da Nora Bernacle'sine(1) yazdığı o onun mektuplarından ilki ki biraz terbiyesiz
bir üslup arzetmişmiş ama ha lafın sonunu çiçeklerle bitirmiş. Şöyleymiş v.s şunlaymış, böyleymiş...
: Sonracıma; 'Masumiyeti ve dünyeviliği öyle bir altın oran'da birlikte taşıyordu ki, Joyce'un saflık ve(2)
tecavüz arzularını tam anlamıyla karşılıyordu.': Şiirlerinde hemen hiç tutmadığı tarz, nasıl olacaktı ki! !
İşte James'in Dansı, belki de bunu saklıyor; Aha'nın Take on me'si mi? ? (3) Maybe... Ama işte Joyce
gene mükellef bir lokanta akşam yemeği sonrası yürüyüşlerinden çıkmış olacak Paris'te tekine: Ne de neşe ile yürüyor balet adımlarıyla. Sanki her üç adımında bir nefeste içine çektiği, üç nefes bırakıyor aynıo adımların üçünde birden. Sonraki üç adıma nefes varmak adına ne kalıyor bilinmez ama, bu aynı üç adımda gene aynı enerjiyi dolduruyor olmalı bünyeye, aynı üç adımda yeni bir nefes Veya sonraki üç adımda yeni bir nefes bırakmak, taşırmak için, köylülerin yangına imece omuzlarda sus pus pıs taşıdığı testilerden bir tulumbaya, -rus bebekleri içe iç iç içe; ya da yumru taaa' nereye?
tavuk, tavuktan yumurta hikayelemece; karaciğere yararcıl bir ebegümeci getirisi, hafızanın dostu ya da tropikal ananas aynı- tulumbadan da dışarı...
(Kızın Lucia ve eşin Nora, bir de “the Egoist” dergisi tefrikacısı ve patronun, Harriet Shaw Weaver;
Senin “Sanatçının…” adlı eserini ki bastı …
: Hepsi de ne kadar benziyorlar siyah beyazlı o Atatürk yıllarındaki, olmuş, kayıtsız şartsız gelir, varoluş dönemlerine.
Ordan da bir dönemeç dökülüyor ve gene damla damla! Ve yine büyük güruh halinde sağaltıyor kendini! ve zaman, ohiç durmuyor, insanoğlu ne kadar da devama inatçı:
“Tonight, tonight” ve Smashing Pumpkins ağır makyaj gribi klip bayanları, az goth ve daha çoğundaysa barok; küçük dudaklı gibi enine, eni konu.. küçük rujluca, -ve çünkü minareler gibi- sert iki ucu çıkan nerdeyse değin surat burna ve az da aşağıya sarkan, çeneye; Chaplin’in Hitler’i komedyadan komedyaya düşürdüğü sinema filmi)
Bir buz pateni kayıyor küçük sahasında eski New York’un, bir de eski Eskişehirliler ya da Ankaralılar gibi siyah beyaza b ulamaçlı o Anglo suratlı rujcu kadın. Sıçrıyor Charli, sıçrıyor, zıplıyor köşelerden ve bir de bakıyor ki, dragonlar artık yok, griffinler de … (Eskiden ejderhalar vardı büyük kayalıklarda, kırmızı dürbün oyuncaktan bakan meraklı çocuk gözler için Sleepin Beauty ile oyunda.. ve periler çıkar gelirdi belki kurtarmaya yanlış bir düşünce ile belki saldırılırdı perilerden Clementine’den Malmut’a ki …… neyse) Hareket ettirdiği bir tuluat, eğlence parkı: Logan’s Run’daki Carousel! *** Ama o da koşsun biraz, düşünmeden! ! .. (yani) Hem Carousel, hem de Chaplin’den …

'Çünkü mask ölümse; içindeki yıldızlar, hayat, gerçektir. Yaşamaksa, yaşam denli, daha da gerçektir.':*
(‘Atanlar maskı bunu başarır ve yine de külkuşu olabilecektir, doğup doğup doğabilecektir: olasılıklara hazır mısın? ? Alıp bunu üzerie kotarmaya hazır mısın cesaretini, inadına küçük balıkların menfaatine! ! ? ….)

'Ölüm Maskı **
'It's Phoenix, dear (Finnegan's Wake)
'Hiç olmayan dünya/ Geliyor, geçmeye
'(Ecce Puer) '

Steinback’in Of Mice and Man’inde, benziyor iri yarı saf Lennie; Mad Max3 – Thunderdome Master’in Blaster’ına,ki çünkü ‘Fareler ve İnsanlar’daki Master George’dur Ve bunların hepsi birden de The Green Mile’dan John Coffey’a çıkar ve onun nefes çıkartış seans büklümlerine insan ruhu enkazlarından …
Bukowski’yle Steinback arası bir yer ediniyor gibi ‘sessiz bir protest-postmodern kalıbı’ Nora’sına mektupları ile sükunet timsali şiirleri arasındaki sezilesi fark Joyce’nin …

26.
Sanıldığının aksin`er*** köpek erkek, her kedi de dişi değildir. Köpeğin dişisi, duyuyorsan beni; bir selam çak erkek kedi'ne çünkü o sonradan dönekleştirilmiş ya da dönekleştiriliyordur hali hazır. Bak bir puhu çırptı kanatlarından şimdi, nereye gitti dersin? Köprüdür kukumav W. Blake'e göre, çünkü seviyormuş beyaz'ı. Karga ise seviyormuş sadece siyahı.
Kartal yukarıda uçar; karga, aşağılarda cenk tutar sessiz korkuluklarla; tavuk ise daha aşağıda, çünkü sadece kanat çırpar:(Bedeni gereği köpek olan ve sonrra kediye dönüşen o erkek kedi, şimdi de kargaya dönüşmekte olabilir. (Çünkü tavuktan da aşağıda bir yerde o kedi yaşıyor olmalı: Hem paragraf onla açıldı hem de kediler de uçar, ama balkondan atılınca dört ayak üstüne düşerler. Ama bu, tavuğun kanat çırpışından da daha yüzey'sel, daha gayretsiz bir eylemdir.
En gayretlisi, şu halde, kartal mıdır?) Çünkü bu kedi, zoraki susturulmaya itiraz ediyor ve bunu yansıtabilirse karga olacak ama her şeyi siyah olmamak için olacak, bir süre beklemesi gerekiyor olabilir. Ancak bunu da sevmez çünkü ona göre sevgiye, aşka zaman tanınmaz -bu, son derece saçma ve önemlisi, iğrençç.
Her neyse, kargaya dönüşecek olmasının sebebi, korkuluğun asıl sessiz oluşu. Şu halde bu korkuluk, şimdilik, dişi bir köpek midir -o da mı sonradan dönüşmüştür- aynı zamanda acaba? ?

Bu yazıları gizli bir tapınaktan kopyaladı. Ama oraya nasıl gitmişti: Orayı hala bulmalı -boyutlar arası,
çünkü zaman gereci yok.

*
Arap kısı camdan bakıyor: Gelişim, her gün damla damla, adım adım ancak caymaz; her yeni şiir bir devrim.
Öyle ki yaşatılanlar şekilleniyor ve hissettirmeden ifşa edilen mucizeler insanlık tarihine belli bir yol veriyor:

Gediklisi, saĞlak, kolunun içlerine bir bengal Kaplanı dövmesi, kendi ise kedi; zordur olmak kedi, buyken üstelik erkeği.
'Üstelik' denilmesine bakılmasın, neyi güçlendirdiği bilinir; cinsiyet faz geçişinde oldu olanlar, 'iyi ki..' diye eylemlerimiz anılsın.
Dişi bir akrep ki, anca olabilir kuyruğu, bedenden yoksun, nefreti yok ki salsın ama duvarlarda dolanır yine o en kötü dişi canavar.
Ne yapmalı ki kaplan dengelemek için durumu, yol yordamı eline alır, çareleriyle omuzunda, hemen kedileşiverirdi.
Diş geçirmek için doğmamıştır ki küçücük bebek ki bazıları hep öyle kalacak, diğer bazıları derken: “Ben de söylüyorum, herkes söyler yalanı:”
Karışır bir tırmık bir tırmığa; olan, kapıya, bacaya, sedire. Paçalı tavuklar ile tavşanları bile göndertmişti ebeveynler tatile, hayvanat bahçesine.
Atom, molekül ve hücre ile kapı, baca ve kanepe, birer maddedirler ağzı va dili yok, hayattır; yaşam ise hayvanlar içindir, yaşamaksa insanların gösterdiği bir ilerleme.
Fiilin soyut hali yaşam, kendini gösterir yaşamakla eğer zekasını duygusuna doğru kullanabiliyorsa, ki zekasını da hislerine
Gözüne bak kaplanın ya da kedinin, veya kartal ile karganın ya da yahu gözüne bak tavuk kanatlısı ile 9 can kanatsız kedinin! !
9 can ile devrede tutuyor bazı kör ki nankörlüğünden durumları, tutumları, çünkü erişir bir anda kartalın hareketteki kanadına! ! !
Havada, yerde, kah çatılar arası, kazma kürek hikayesi ve don olmuş hikayesi, bir Mart ayı; öyle gelir esnemiş bir 1 Nisan.
Sonra 13 Nisan ve çocuk bayramı, Ah Atam, her bir şey var şerbetine ne katam! Ve sonra 1o Kasım’la erişir 18 Kasım.
Güzel sunulan her bir insan dileği bir tanrıya dönüşüyor gözüküyor, bundan mı çıkmış yoksa Mitoloji, bulabilirseniz Zeus’a sorun!
Bizim işimiz bulduğumuz anda cevaplandırmak sorduğumuz soruları, kısacık anlarda saklıdır mucizevi bir bitmez yarın.
Evren kamaşıyor, olay ufukları görünmez buharlar halinde uçuyor daha en uzaktaki kuasarların da beşiklerine …
Eser kalmıyor karadeliklerden: trilyon yılda yokolur demişlerdi. Süpernovalar birleşerek içlerine doğru püskürtülüyor:
Bir patlama değil bu, göçüş de değil, inleyerek gidiş? inadına hiç: yeni oluşan bazı olay ufukları ki daha en bariz, ak deliklerin adlarını yalanlarcasına..
Çekiliyorlar içlerine yeniden toparlamak için savunulan atomlarını; yeni bir evrene devasa patlamak için tek
Ve hala saklanıyor oralarda bir yerlerde böyle şarapneller yakamoz, bu yıldıztozları, veribütünü –püskürüp sıçrayan ve yapışan, karamadde civarlı
……

Ses 1, 2, 3! ..
Bu, bir büyük umut ve uğraşı.
Ötelenen bir geçmişin yukarı sonrası’na* bir geçiş sağlandı. (Devasa bir dokuma tezgahındaki el emeği göz nuru eylemler dört bir yandan kuşatıyor evreni, tek bir şeyi açıklamak için ağ’ın merkezdeki karadul örümceği’ne belki –lakabından ise kurtulabilecek ses verdiğinde onun için ‘belki’, bu belli; peki, duyulan sevgi ve aşkı unutmaksızın, ‘hayatının sonuna’ yadedebilecek mi? İşte, inancın yanında cesaret ve bilinç de devreye girer bu evrede ki, ve umudu daha bir yoğurur ve masalı gerçek eder. Eni konu bilir bunu; e, bilecek de mi?) Pamuk ipliği gibi, ama örümcek ipi kadar güçlü, sicim kuramı kadar tutarlı. Daha bir sessizleşen ve böyle bir ortamdaki birbirinin merakındaki biri dişi, biri (diğeri değil) erkek baykuş, beyaz bir ince köprüye bakıyorlar. (Kendileri baykuş ama bakışları kartal; şu halleriyle genetik değişime uğramış mitos kahramanlarına benziyorlar ki.. neyse…) Aşağısı mı? Yok ki tanımı yapılsın. Çünkü anlıktır, atlamaları köprüye. Aynı yakadaki, meşaleli bir yol ama zorakileştirilmiş çalı çırpı’nın içinden bakıyor her ikisi de köprüye. Sonrası mı? Sonra kendileri gibi her şey beyazlaştığıyla, kendileri de kartallaşacak bir bir yürek hop hop olup yeni yine: Gelmessin** infilak; bu ki, aşağısının neden görünmemiş gözüktüğünü açıklayacak

--------
AÇIKLAMALAR:

Böl8, şık C:
*Caedon Orphe (Caedmon şairi ile Horatio’nun kale surlarından gördüğü sanılan Pendragon karışımının Orpheus’la da terkibi sonucu ortaya çıkmış olması düşünülen bir uzay gemisi) (eski bir üretmece)
Caedmon= yaşamış, çok eski bir ilksel şair
-
Bölüm 9:
** Mitosla din’in kamaşması görünüş suları
(1) hikayeye göre Daphne’nin kaçarken lafı
(2) Yll Brynner (Batı Dünyası filmindeki robot kovboy, bir şiirimde geçmöişti –yılanın konu ettiği)
-
Bölüm 10:
:))))))
numaralandırılan dizeler, diziden (son bölümce) alıntılanan ve bazen de esnetilen laf öbekleri.
Not; Gülnihal, Nilanay, Lal ve Nal ve hatta İzmihlal karakterleri dizideki Gülenay orijinli Kubilay’ın akrabası kişiden türedi.limon sineği gibi ama: belki de kuantum ikizleri pardon beşizleridir :) p
Not2, ‘C BGBK’ denilen kişi; ofiste, patron olarak dolanan kişiye karşılık geliyor. Adını tam bilemediğim ilk, “C” demiştim ona, daha sonra ‘BGBK’ da ekledim. Boş gezenin boş kalfası
-
Bölüm 12:
* ve ila (türetmece)
-
Böl. 13:
(I.) Avusturyalı şair Ingeborg Bachmann’dan (Kendimi nasıl adlandırmalıyım’dan) alıntı
(II.) A.B.D’li Sylvia P. ‘Babacım’dan alıntı
(III.) Assia Wevill (Sylvia’dan ayrılan Ted’in gittiği kadın. Sonra çocuğuyla intihar etti. İngiliz şair Ted Hughes da bi süre sonra kanser oldu gitti)
* “sır/nın” örneklemesi gibi bir ifade Sylvia Plath’in “Bayan Lazarus” şiirinde vardır. Ordan konuyla benzeşik bir esnetme
-
Böl 14-17:
(1) İrlandalı şair James Joyce, Bütün Şiirleri kitabından, s. 84
(2) İyi pagan ve doğadostu Merlin’e dair bir hikayeden
*ve hatta, önceden de kullandığım biçimiyle (türetme)
** St. Thomas Aquinas - 13. yüzyıl skolastik filozof ve ilahiyatçısı Aziz Thomas Aquinas, metafiziğin amacının, sonlu ve algılanabilir varlıkların nedensel açıdan incelenmesi yoluyla Tanrının tanınması olduğunu bildirdi. 16. yüzyılda bilimsel araştırmaların yükselişiyle birlikte bilim ve imanın uzlaştırılması gittikçe önem kazandı.(Metafizik terimini ilk olarak Aristo'nun eserlerini kendine göre düzenleyen Yunan Peripatetik filozof Rodos'lu Andronicus'un, MÖ 70 civarında Roma'da kullandığı sanılıyor.)
(3) İtalyan filozof/düşünür Giordano Bruno.
(4) (öngörüleri, havadayken havadan ağır, gedikli) şair John Done. İlgilenenler için “Ağlama ben giderken” ve “Hava ve Melekler” şiirleri, nette hala Türkçesi olmalı.
(5) Dünyanın güneş etraflı olduğu fikrini söylemesine arka çıkılışına yegane sözü edilen kardinali gibi, sıradışı din görevlisi ve bilimsel fikir adamı Copernicus
(6) Bruno’nun engizisyon İtalya’sında yakıldığı meydan
(7) (8) (9) (bilgi olsun diye, maraklılar için.
Dayanamadım gene, sakın obüüleri denemeyin :) pP)
http://www.geocities.com/temellicus/felsefe/satanizmin_torenselligi.htm
http://kara-lanet.8m.com/karabuyu.htm
-
Bölüm 18:
(1) Jüpiter’in bir uydusu, Ganymede. Ganymedes’te – Jüpiter ve Satürn’den de güç alarak- ona mitolojik bir özl. de yükselerek; ganimet pay almasını çağrıştırmaya çalıştım v.s.
(2) Eskiden trt’de falan böyle yarışma gibi programlar hatırlıyorum ya da suda v.s. karada yapılan değişik tuhaf güzel yarışmalar vardı avrupada, bu buz dansları da ona benzer şeylerdi, fantastik, mistik ve büyülü ambiyanslarda vaktini tüketenlerdi…
(3) koç burcu
(4) akrep burcu
(5) bilinir ama gene yazayım, baş antik yunan tanrı

-
Bölüm 19 (Türkçesini çevirdim çapımda, İngilizce bilmeyenler için; geçiyorum)

Biz, yeminler ettik biliçsiz, fakat bu, sihirli
Ve umut dolusu ve anlayış yatırıyor ardınca
aynen ve bu, bizim için çok kısa bir yol da,
bir deniz yolculuğu gibi, baldan balayımıza
ve emin ol ki, bu senin için senin yeminindir
Ağlamak istemezsin ve sonra da, burun çekmek.
Senin için elim yuvarını avuçlamak demek,
o kötü bir şey olmalıdır belki ama mantıklı.
Biliyorsun benim hayata pişmanlar arıtmadığımı
halisünasyonları altınca arz kurnaz göğün.
Tebaa farkeder, dört ikliminde kısmetimizin
ve adımızın dahlinde buna, ki her zaman kükredi.
Ay Dede çıkar ve yürür, kızar, gece ve gece;
bu, şu sabah şarkılarına uzar, beşe, altıya.
Cesur bir şakacı olarak, Şeker Kız'ı anlatıyorsun:
gözleri büyük, meraklı, şirin japon balığı.
Ve bana Clementine'yi sen yine anlatıyorsun
o bükülü tanımsızlığın içine; sevilesi, hazır.
Hele o mobilyalar bir kere yatıya alınacak;
söylemeksizin sen 'ce', olası titreyişleri.
Buna rağmen, istersen tüm tencere ve kaşıklarla
oyna yine; yine düşüneceksin, ve hep; kesin.
Üzerine umudum bilmen, şu an neler düşünüldüğü
Ve hayat, çok berbat bir şey olurdu, sensiz yaşam.
Dönüşünü beklemek, yaza baharıdır gül kırların
Düşünüyorsun ki çok garip olmalısın, sen & ben,
ŞÖyle ki, açıklıyamıyorsun, kolayca, hislerine.
Fakat bunun için o sıradan bir hakim sen gördü.
Ve böylece, hangi lanet olası, olmalı, kaçış?
Hangi güneşler bilinmeli ki orman ışıldamalı?
Ve ne tip x ışınları; kara delik ya da kuasar?
Sonsuz okyanuslar getirir beni doğumuna sana
Ve akciğerlerin, dallarından ağaç, yapraklar'ın
Hissediyorum ki havanın duyarga hisleri
sahiptir de toprak kabiliyetine ama birisi
çok ölümsüz, fazla: iyi ki, bu yarı-kum şey için.
Bir şey eğer yeterince teyzeyse* yeni olmaya kadar,
eğlence çiçekleri gibi; bu, ilkbahar olmalı:
baharın okul dönemi sömestr tatili, kaçırılma.

*tazeyse

-
Bölüm 20:
(1) Faust’tan bir karakter
(2) burada yer yer alıntılanıp bağlanan dizeler coleridge’den
(3) Puşkin ve Natalya fotoları,Puşkin’in kendi şiirlerine el çizimleri; Puşkin’in “A.S.Puşkin – aşk şiirleri, Everest yyn” kitabında görülebilir.
(4) Arthur & Merlin’in Avilion’Un Hristiyanlığa karşı sislendirilmiş yarı Pagan efsanelerinden Shakespeare’nin ‘Romeo ve Juliet’ine ulaşmış, ordaki (filminde) sözü edilen kraliçe Maab’e atıf (filmden aldığım metni aşağıya ekleyeceğim)
(5) Che Guevara
* Eskiden bi Murat Gel vardı ortaokul arı kolejde –ordan bahis geçtim nedense. Resmi süperdi ama sonra İbraniceye en son da elektrik devrelerine kafayı takmıştı
** kükredi
(6) Çift tırnaklı da olsa, kıtanın tümü benden; (7) ’te açıklanan söz harici:
“ Savaş çağrımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımızı almak için başka eller uzanacaksa, ölüm nereden gelirse gelsin, hoş geldi, safa geldi.” Che’de alıntı (Che, Şiirler, İleri yayınları arka kapak lafı)
Diğer yazıyıysa hep onun ağzından yazmaya çalıştım v.s.

-
Bölüm 21:
*çocukken şöbiyeti böyle ifade ederdim (üretme cinsinden bir kelime)
** hayali bir burun, bir türetme

Böl 22:
*eski ortaokl din hocası Necati Çerçi(oğlu) ’nun efsane kabilinden anlatmış olduğu bir ders öyküsünün ana kahramanı

Böl 23a:
* Monet’in bir resmi. Renkler ve geçişler harikadır bence. Hayal ve yaratıcılığın zaferinde egemenlik kıldırılır bu resimde bence o parlamento taştan binalarına! !

Böl 23b:
* Puşkin’in bu pozu, Coleridge’nin sisler üzerinde durduğu bir kayalık pozuna benzer, Kubla Khan’a dair bir çizimde görmüştüm –Xanadu tepelerinde, Genghis Khan’ın Orta Asya cangıllarında. Ama Puşkin’e bakarken bir şey düşündüm, Gölbaşındaki o gözleme bahçesindeki suya girmeye hazırlanan basamaktaki hayali iteklenen bacakları çağrıştırıyor kayalıkların üstünden Ankara’dan, Coleridge’yse orda durup düşünüyor sanki, bulutlar üzerinden sisler arasından uzaktaki, ufuktaki sair kayalara atlayıp da idamesini dvm ettirmek için…
(1) Nisan Serap Muratoğlu
(2) Naime Erlaçin
(3) guneyden (Ümran Demircan)
(4) Muammer Çelik
(5) Dilek Çınar
(6) Serap Hoca
(buralarda bazı atıflar yaptım güzel can dostlara)

Bölüm 24:
“T” değil, “P” olarak düşünülsem bu bana yeter :) Pp

Böl. 25:
James Joyce'un bütün şiirler adlı kitabından esin
(1) Joyce'nin sevgilisi, yabani çit çiçeği, fırıncının kızı
(2) bu çift tırnak lafı, yine kitaptan bir alıntı
(3) Norveçli Aha'nın bi eski şarkısı
*** Logan’ın Koşusu kült(sel) b.kurgu filminde insanlar Carousel adlı atlıkarıncaya giderler en son. 35 yaş en sondur. Bu yaşa kadar 5 er yıl aralarla falan renk düzeyi atlarlar hiyerarşisel. 35 yaşa kadar ama her zevki tatma hakkı verilir Sandman adındaki şehirden kaçanları yakalamakla görevlilere. Kaçan insanları dev bir robot beklemektedir aslında buz bir mağarada. Ama günün birinde Logan ve iki Sandman daha, uyanırlar ve sistemi çarkederler v.s..
* benden bir söz oldu (tek tırnaklı)
** joyce'un kitabından, ecce puer şiirine dair bir laf, alıntı

Böl. 26:
* aynı isimdeki şiirimle alakalı –X`r`n (ve Parceel Xaran) bu şiirlere geçiş sağlandı
** ‘Gelmezsin’ anlamlı yazmamıştım burada, ama o da esnedi, bir bakıma hoş oldu, ‘s’ler anlamları birbirine kaynaştırmaya çalıştı sanki v.s..
Yani asıl ‘Gelmezsin sen infılak’ ya da ‘Gelmesin infılak’ anlamıyla yazdım. Her iki açılımın tek potada eritilişi, şekilsel, ana kaygıydı.
*** aksine her (maybe s.times ‘solyut-soyut akisi’ne herr hırr’)

--
Daphne
Daphne ve Hyakinthos
Bir gün Apollon Thessalia'da kıyıları ağaçlarla gölgelenen Peneus ırmağı kenarında, güzel genç bir kız gördü. Bu güzelin adı Daphne idi ve Apollon görür gürmez ona aşık olmuştu. Daphne ormanların derinliklerinde dolaşmaktan zevk alıyor, ay ışığında yabani hayvanları kovalamak avlamak en büyük eğlencesi idi. Yalnız başına dolaşmayı çok seviyordu. Dahası Daphne hayatı boyunca yalnız yaşamaya yemin etmişti. Erkeklerden nefret ediyordu bu yüzden evlenmeyi kesinlikle istemiyordu.

Fakat Apollon ona delicesine tutulmuş peşini bırakmıyordu. Ormanda karşılaştıklarında Tanrı Apollon güzeller güzeli bu kızla konuşmak istedi ancak Daphne ondan korkarak koşmaya başladı. Apollon ne dediyse onu durmaya ikna edememişti, Daphne korkmuştu bir kere. Yorgun düşene kadar koştu koştu, daha fazla koşacak gücü kalmadığında yere yıkıldı ve toprak anaya yalvarmaya başladı.

'Ey toprakana beni ört beni sakla, kurtar'

Toprakana onun yakarışını duymuştu, az sonra Daphne yorgunluktan ağrıyan bacaklarının sertleştiğini, odunlaşmaya başladığını hissetti. Gri renginde bir kabuk göğsünü kapladı. Güzel kokulu saçları yapraklara dönüştü ve kolları dallar halinde uzandı, küçük ayakları ise kök olup toprağın derinliklerine doğru indi.

Apollon sevdiği kıza sarılmak isterken bu Defne ağacına çarpınca şaşırdı. O günden sonra Defne ağacı Apollonun en sevdiği ağaç oldu, ve defne yaprakları genç tanrının saçlarının çelengi oldu. Kahramanlara ödül olarak defne yapraklarından yapılma taçlar taktılar.

Kral Amyklos'un Hyakinthos adında çok yakışıklı bir oğlu vardı, Apollon da onun bu güzelliğine hayran olmuştu, kısa sürede genç delikanlı ile Tanrı Apollon çok yakın dost olmuşlardı. Boş zamanlarında Eurotas'ın çiçekli kıyılarında çimenler üzerinde disk atarak birlikte vakit geçirirlerdi. Bir gün gene her zamanki gibi disk atmaya gitmişlerdi. Hyakinthos'a deli gibi aşık olan kelebek kanatlı güzel Zephiros (Batı rüzgarı) onların bu kadar yakın olmalarını çekemiyor adeta kıskançlıktan kuduruyordu. Zephiros gemicilerin en çok sevdiği rüzgar olduğu halde artık görevini yapmıyor, hatta kıkançlığının neden olduğu öfke ile gemileri kayalara bile çarpıyordu. Kıskançlıktan ne yaptığını bilmez bir hale gelmişti. O günde kuvvetli bir esintiyle Apollonun fırlattığı diskin yönünü değiştirdi. Ve disk hızla genç Hyakinthos'un kafasına çarptı. Zavallı delikanlı kafasında kanlar akarak yere yuvarlandı, Apollon bu felaket karşısında deliye dönmüştü. En sevdiği dostunu çok kötü yaralamıştı. Hyakinthos'un yaralarına oğlu Askleipos'un en tesirli ilaçlarından koydurdu ama fayda etmedi zavallı Hyakinthos çok kan kaybetmişti ve oracıkta can verdi. Bunun üzerine Apollon onu her ilk bahar açan sümbül çiçeğine dönüştürdü.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
http://www.bira.gen.tr/bira.asp? ID=530

-
Romeo ve Juliet

İnat edip :) kara kare ileri geri filmi izleyip aldığım notlar (I.)

Sahnemizi açtığımız şu güzel verona'da... soylulukta birbirine denk iki aile
Eski bir düşmanlıktan gelen yeni bir kavgada... yurttaş kanı yurttaş elini leke ler burada
işte ölümcül döllerinden bu iki ailenin... doğar yıldızları sönük iki talihsiz sevgili
Yürek parçalayan acı yazgılarıyla bu iki genç... ölümleriyle toprağa gömer.. büyüklerin kinini

---

-... Yüzümü örtmek için bir maske verin bana!
Maske üstüne bir maske
beğenmese ne çıkar şu meraklı yüzümü meraklı bakışlar
İşte çatık kaşlı bir surat yerime utanacak! Haaaaaaaeoaw
Gülüşmeler..

'Dans için ne çalarlarsa çalsınlar çıkacağız iki danstan sonra...
Gelin.. Kapıyı çalarak girelim... Girer girmez de gücünü bacaklarına versin herkes...'
'Demek ki iyi niyetli gidiyoruz bu maskeli baloya? Akıllıca değil gitmemiz ama..'
- Sorabilir miyim, neden?
'Bi düş gördüm dün gece.'
- Oh ho ho, ben de öyle..
'Peki... seninki neydi? '
- Düş görenlerin çoğu kez yalan söylediği.'
Gülüşmeler..
'Uyurken hep gerçek olanlar görülür düşte.'
Gülüşmeler..
- Aa, öyle mi? Öyleyse kraliçe Mab girmiş düşüne..
'Kraliçe Mab mi? O da kim? (o da kim?) '
- Aa, ebesidir oo.. perilerin...
Gülüşmeler..
- Bir ihtiyarın parmağındaki akik taşından da küçük bir görünüşe zerreciklerin çektiği arabasıyla gelir.
Uyuyanların burnu üzerinde gezinir.uzun örümcek bacaklarından tekelleri ve körüğü çekirge kanatlarından..
Minik örümcek ağından dizginleri.. ve kurşunları ay ışığının nemli ışıltısın dan..
kırbacı şaklarr! ...
Gülüşmeler..
(Hızlı konuşmaya başlar)
- Cırcır böceği kemiğindendir kendisi.. Kamçının kendisi incecik zardan..
Böyle, her gece dört nala geçer aşıkların kafasından.. ve onlar da görürler sevda ateşleri(ni)
Dudaklarında gezinince güzel bayanların... (yavaş konuşmaya başlar) öpücüklerle dolar düşleri..
(tekrar hızlanır) muck muck muck
- Çoğu kez öfkeli peri dudaklarını uçuklarla bezer şeker kokusu varsa nefeslerinde..
Ve bazen de öşürdomuzunun kuyruğuyla gelir burnunu gıdıklar uyuklayan bir papazın..
Papaz da sanır.. yenii bir adaak aldıııı... Aaameennn.....
Gülüşmeler..
- Bazen askerin ensesine sürer arabasını...asker de düşünde boyunlarını keser düşmanlarının...
Görür pusular, palalar, açılmış gedikler.. trompetler çalar kulağında...
Birden uyanır asker korkuyla (konuşması gene yavaşlar) sonra durur.. bir iki dua okur
(Hızlı soluk alıp vermeye baişar) Hah haa haaaa.... yine dalar uykuya..

İşte bu peri Mab'dir! Atların yelesini karıştırır geceleri!
Büyülü bağlarla onları düğümler ki! .. Binbir felaket gelsin diye çözenin başına! !
İşte bu peridir! Abanır üstlerine yatarken genç kızların..
öğretir onlara ilk kez yük taşımayı! Doğru dürüst kadın olmalarını sağlar! !
Yine bu peri! yine bu peri! (konuşması yavaşlar) yine bu peri... (ve ağlar)

'yeter..yeter. Bunlar boş sözler....'
- doğru, doğru..
-Söz ettiğim düşler.. çocuklarıdır avare beyinlerin...
boş bir tasarımın ürünüdürler...
Hava kadar ince ve saydam...
Bazen Kuzey'in donmuş baharını okşayan, bazen de kızıp uzaklaşarak ordan..
yüzünü çiğlerin damladığı Güney'e çeviren.. yelden daha tutarsızdırlar düşler...

'Sözünü ettiğin yel kendimizden geçirdi bizi...
Davulu çalın! '

'Hadi gidelim, beyler!
Geç kaldık yemeğe! '

--------------------------

aldığım notlar (II.)

Ah sevgilim, karım benim.. soluğunun balını çeken ölüm gücü yetmemiş güzelliğini almaya.. sen yenilmemişsin...
Güzellik sancağı.. hala kıpkızıl duruyor dudaklarında... yanaklarında
Ve ölümün solgun bayrağı çekilmemiş oraya

-
Arkadaşını öldüren Tibald'ın ölüsü başındadır Romeo. ve bu yüzden Julyet'ten uzak kalıp sürülmüştür şehirden.

'Tibald!
Yatıyor musun orada kanlı kefeninle?
Genç yaşında hayat bağlarını koparan.. bu ellerle.. düşmanımın gençliğini biçmekten.. daha iyi bir dostluk….. nasıl gösterebilirim ki sana?
Bağışla beni kuzenim(?) '

-
'Ah Juliet.. Neden böyle güzelsin ha? (ağlamaklı olur)
Yoksa ele avuca sığmayan ölüm mü aşık oldu sana?
İnanayım mı (lafı hız alır) o iğrenç canavarın bu karanlıkta sevgilisi olasın diye seni sakladığına?
(yavaşlar) İşte bundan korktuğum için.. sonsuza dek yanında kalıcam...
Hiç ayrılmıcam.. bu loş gecenin sarayından...
Burda, işte burd a yatıcam
Sana hizmet eden böceklerin yanında a oh.. Tanrım! ! (ağlar)

Ey gözler.. son kez bakın... kollar.. son kez kucaklayın...
ve dudaklar, ey siz nefes kapıları.. yasal bir öpüşle mühürleyin doyumsuz ölümün yaptığı bu süresiz antlaşmayı......

'Sevgilimin şerefine...'
[ zehri Julyet'in –aslında ölmediği, ona kavuşmak için uykuda olduğu(ndan habersiz) - mezarı başında içer ]

Ölüyorum, işte
.. bir öpücükle.......

Juiet uyanır..
48 saat sürecek uykusundan uyanmıştır..

'Bu da ne? demek ki zehirden sevgilimin vakitsiz ölümü!
(başına diker) ah cimri.. (cimri! almış zehrin hepsini hepsini)
Hepsini içmiş bi damla bile bırakmadın demek kavuşabilmem için sana
Öyleyse dudaklarından öperim... bu zehir.....
m sıcakmış dudakların hala.....

(ağlar)
hayır..

hayır hayır..

gelenler var..

hayır! elimi çabuk tutmalıyım
Hızır gibi yetiş ey hançer..
senin kının burası ben de öleyim...'

(Türk filmi gibi oldu)

-
Romeo ve Juliet (w.Shakespeare) filminden bir kesit
Akın

Not, yazılar şiirde yer yer içeri falan giriyor çıkıyor. O şekliyle geçemedim.

Biraz uzunca oldu ama işte deli divane gelişti.
Ve bazı benden olmayan şairlerden köklü şiirler/yazılar da ekliyorum yetkili şairlere ama yakında bir tatile kaçıcam. Kendi adıma, kimse sıkılmasın hiç. Sevgiler can dostlara

23c kısım mantık kurgusunda olası tekrar bakabileceğim bir iki yer dışında son haliyle

Akın Akça
Kayıt Tarihi : 30.7.2006 06:55:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Akın Akça