BÖLÜM SIRALANIŞ VE GENEL PLAN:
I. GELMEDEN - ANA BÖLÜM
A. COŞUŞ TERTİP (MALETZYA, KURYE DEĞİL) (türkiye’den atıf :)
B.(ve) COŞANLARDA …
C.KİTAP (PT.1)
D.İKİ KADIN (ışık işçileri grubunda resim paylaşım yazılarım ve guneyden ile ışıkçam dostlardan alıntılar)
E.DING DONG PT.1 - EŞİKTE, KAMAŞAN DÜŞÜNCELER – KUTUP GÜNEŞİ (YUKARIDAN AŞAĞI KALIN’DAN İNİLEN İNCE BİR BORUDA(N) , BU BORUDAN DAHA KALINCA (BİR) TÜNELE DOĞRU..))
2. VE TÜNEL – ANA BÖLÜM
Ai.KİTAP (PT.2)
Aii.KİTAP (PT.2) (TÜNELDEYKEN OKUNAN KİTAPTAKİ ASTERİKSLERE BENDEN CEVAP)
B.KONDÜKTÖR
C.KİTAP (PT.2)
D.DING DONG PT.2 - ’RUTİN DEĞİŞMEZLER’ VE “’AKILLI TASARIM’ ÜZERİNE (belki cevap) …
D2.EBELE EBOLA (! (a.KOMİZE b.KARINCA YİYENİN GÖÇÜ c.SEVİYORUM SENİ d.MÜKEMMEL)
E. GÜNGÖRÜ (a.YOSUN b.PEMBENÇ€ c. DENİDEKİ KULE ÖNCÜLÜ d. ROM)
F.KİTAP (PT.3)
3.EXIS - DIŞARIDA (EXIT+AX€IS) çıkış’ın kendinden çıkarılmasına eklenen balta sahibi bir döner-axis ANA BÖLÜM
3. EXIS –b (Gurur - Yaylada, yer yer şarkı çevirisi havasında bir al kırmızı aşk şiiri Ve ama kötücü gurur) – 1,2 (AŞK ŞİİRİ 1,2,3,4) 3
-
I. GELMEDEN
A.COŞUŞ TERTİP(MALETZYA, KURYE DEĞİL)
Sitem bekleyişleri ya da bekleyiş azımsamaları;
Her ikisi de kaçın kurası, ah bir kez durulası..
Yedin mi zehirsiz dağ mantarı, işte gör sezişleri;
Düşünmen bir anlık, çevrendeki yar karanlığı.
Bunları hiç sen,düşün hele, hak ettin mi ki;
Belli geçtiğin koridordan, farın yok ve hol dar?
Ve/ama kartalın kanatları şöminedir eldeki;
Ordan oraya taşınıp duran mumuna şamdan,
Koridor karanlık: mum elde değil, zihninde.
İşte, demek ki aklın çalışır; emek ki, pek özel.
Bana ışık ışıldat ışıldak, en güzeli kendine yor.
Denizin kınına haykıran pür envai yakamoz;
Can çekişmiyor, seni, iletken güneşi iletiyor.
Oz kırsalında koşturan Dorothy neyi aldı faz;
Pabuçların kırmızı, bir dur, Kansas’a tokuştur.
Bekleyen eller bekler, avuçlarından soruların;
Diretmez kaçmaklar, kaçamaklar koşuşlardır.
Kalışların sendeleyen, peki değil dans neden?
Turuncu saçlı, gelinliği akça, mavi çehreli;
Yeşil çimde dolaşıyor, damlalarında sudan …
Sesli pıtır pıtır, kuşku şıp şıp değil, sulak nar.
B.COŞANLARDA..
Uçanbalık göklerde, kanatladı Uçan Kuş;
Hareket eden yoğrulan hamurdan duruş.
Kısa sürede çıktı tutundu sıra dışı köklere!
Juanito, “gardiyan etme..” eyleme “..bizi..”
Ziyan, komik mi bir “slogan”? Ah, soru da …
:Sanatın kutsal menşeğine Muhteşem Lorenzo
Da.. Muhteşem Süleyman’da; vurkaç-zoraki,
Vur çekici Michelangelo ve Papua Papa’yı düşür;
Musa heykel bacağını, kendi inşalarında yaptığın:
Kusursuz eser mi çıktı ortaya, bilgiye, sanata;
Konuşması eksik kalan kötücülü kır, kır bacağı …
Görkemli maymun Charles Darwin mesleğince,
Galapagos’lulaşırabildiklerimizden zorb’tosbağa
- Bilir herkes raflardaki o fotoğraf kösü resmini;
Takar(sa) ama fikirlerine onlar, neden -hurdacıdan?
Floransa’da dev katedral, Joanito müjdeliyor;
Jeriko gibi okunur, Türk olmuş, yazıldığı gibi.
Fotoğrafçı İsa çelik, analogdaki resim peşinde;
Küçük abajur eskisi biblolar ekmiş, dikmiş evin.
Kolaj, Picasso’ya benziyor; kübizm her ne kadar’sa.
İçindeki sonsuzluğu yaratmadaki bir söz yaratı;
Joanito tutun bizlere, değil Peder Hoze; J, J..
Gökada sümüklüböcek dokusunda, sızısında,
Koçun boynuzu şekli; insan beyni cevizin evrimi.
Ah, düşebilen dara, vaat’li sorumluluk evcimeni;
Kim vermişti sana o yemini, kalburüstü/kayıp.
Bir bilgi sorgulamak, güneşler som ışıldatmak;
Bir dil bir, iki dilse iki; birdir bir keyifli mi şanlı.
Bil böyle, görgü ışığını; böyle gel ki dene de gel!
Zararı, ziyanı; her işte iyisiyle kötüsü vardır:
Hayata belli bazı öngörüleri gerçek çıkartmak..
Ve nehir sürükleyecek elbet şeyler’e güzel.
Gerçek öyle, yanı sıra doğallayan seleksiyon.
Gülen gözlerden Joanito, “arkadaşımın aşkıı’n”:
Olmuş taksici, dönüşünde Paris’e 197o’lerde;
Sessiz çığlığı fokurdayan ıslıklarda, TR dönüşünde
… Joao Pinto, sorunlu, Benfica başkanıyla Çiko;
Papua’yı dürt Miche, heykel kayda değer durmuş.
Part time (ç) evirmen kondüsyon bisikleti, basiretsiz;
Yepyeni daha alındı, gıcır, henüz eskimedi.
Doçentin tekinin gazetelerde öldüğünü duyduğun;
Sayfada, Gürsel Sönmez; güzel bir haber, alicenap
Mesai fazladan; denebilir üzülünmesi adına şanlı,
Özcan Fatma: Domnur Geraa, tıkılmışlar sel ola!
Kök ışıktan dom dom kuru sıkı, içten patlar motor;
Zordur papyon iki yakası, ama gerçek rüya, aa!
Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır -
baharla kış’an; yine yemek tart, ilkbahara teğet
- Ak alma kara gün için, çalmaz doktor kapı procter.
İtelenen kundak bezi; dirimart, bebek koştu ileri!
C.KİTAP
Gözüm takılıyor trende yanıma taşıdığım nispeten bagaja attıklarıma, küçükçe sporcu çantama: Kitabımı alıyorum …
İki ilginç laf’ vardı ordaki yüzeyde:
'GÖZÜNÜZLE sadece ufku görebilirsiniz. Ama beyninizle ufkun ötesini de görebilirsiniz. O zaman olaylar sizi değil, siz olayları yönlendirebilirsiniz.' (ATATÜRK)
-
“İsteklerimiz öyle çatışır ki kaderimizle
Bütün kurduklarımız yıkılır gider,
Düşünceler bizim,olaylar bizim değiller.” (ŞEKERFARE-HAMLET)
D.İKİ KADIN
İki kadın:
Bu bir rüya mı? yoksa
O resimdekilerin biri erkek miydi …
A.
'sırf zahmet edildiği için,
bir yorum yapmak adına' ha,
ne kadar incelik, bu ne güzel bilgelik
ne güzel yürek
herkes bilse böyle bilgelik
ışık noktacıkları değil gökte
yalnızca hunhar karartı kalırdı belki de:
Faust'tan mıydı bu...
yok, yok...
'bir melek ve bir soylu kadın... '
'..rahlede bir kitap'...
yüzlerdeki ifadeye ve onların ciddiyetine
bakılıyor kutsal kitabı alır olduğu
tasvir edilmiş tablodan kesin bilinen
ve onların saf ve ciddi ifadeleri...
eller ve parmaklar ve kıvrımlar, o 'ne zarif..'
'sanıyorum melek,kadına kutsal kitaptan
açıklamalar yapıyor ve
iki parmağının duruşuna göre de takdis ediyor...'
- İkisi de melek değil miydi?
İkisi de kadın mı?
'sanatsal bir bilgelik söz konusu burada... '
- Sanırım öyle...
'renklerin yumuşaklığını saran bir parlaklık mevcut... '
- O nedir? Bak, ne güzel...
'kadının
hemen yanındaki karanlık bölge
bir mezarlık olabilir mi...
uzakta altın renkli bir atmosfer mevcut...
bu renk ihtişamı belki de hayalgücünün cennetidir...
belki de yaşam-ölüm,sonsuzluk ve
ölümden sonraki hayatı; cennet
ve cehennemi yorumluyorlar...
kimbilir...
B.
Bence, çok büyülü bir atmosfer.
ama ne olduğunu tam olarak çözülemiyor.
1500'lü yılların yansıması olduğundan belki de.
meleğin sırtındaki kanatların statik
bir duruşu var gibi ancak
o derece de pamuk gibi hissettiriyor
fakat çelikten bir heykel gibi.
arkadaki ağaçlar evet, mezarlığı anımsatıyor denli
ancak en arkadaki ışık çok göz alıcı,
sanki cennetin izdüşümünü düşürmüş melek
ve dünyevi kadın üzerine...
soylu kadına yansımasını veren melek sanki, ve
meleğe de kendisini yansıtan uzaktaki cennet olabilir mi?
melek ile cennet arasında bir mezarlık olabilir,
ama cennetle o melek ve kadın öyle bütünleşmişler ki,
kadın sanki okudukça o kutsal kitabı
cennet varolmaya devam ediyor
ve o güçlü ışık varoldukça
da melek ile kadın oturmaya devam edecek.
ve onlar oturdukça çelik kanatlar hep bir pamuk
hüviyeti kazanacak. ama bu atmosferi da
vinci çok güzel resmetmiş.
bir huzur veriyor,
aslında çok aydınlık bir tablo
Işık geliyor...
Kar var,
çamağaçları daa...
yemyeşil:
C.
GÜZELLİĞE SELÂM
Arkadaki doğanın silikliği yanında
Ön planda mimari ihtişamın izleri,
Ve izlerin çizgisinde parlayan iki yıldız:
Balkonunda ağırlıyor konağın güzel hanımı
Göklerden inen güzel konuğu.
Bir eli koltuğunda egemenlik sembolü,
Diğer eli açarak ayasını kapıları açarca
Elçiye gösteriyor saygısını...
Birinde onur ve gurur kaplamış baş köşeyi
Birinde elçiliğin dinginliği...
Üç parmak yumulurken saygıyla,
İki parmak saygıda....
Arka planda doğa sessiz bir gölge, renkler silik
Önde iki kadının güzelliğinden
Kendine pay biçen murassa masa
Ve dünden bugüne
Bu resimden kalan iz
Güzellikler karşısında
Doğa kapanırken içine,
Gökler bile çaresiz! ! ! !
E.DING DONG PT.1 - EŞİKTE, KAMAŞAN DÜŞÜNCELER – KUTUP GÜNEŞİ (YUKARIDAN AŞAĞI KALIN’DAN İNİLEN İNCE BİR BORUDA(N) , BU BORUDAN DAHA KALINCA (BİR) TÜNELE DOĞRU..))
güneyden mi doğuyor
kutup güneşi,
yoksa battığı
yer onun, kuzey mi?
batarken, aşağı
doğru geliyor dünya'ya.
yükseliyor
güney'in kuzey yönüne,
doğunca.
dünya'nın manyetik
kutupları düşünüldüğünde,
biraz farklı bir döngü;
bilemeyiz tam merkezi.
evren gibi:
tek merkezden yoksun,
ama işliyor.
Böyle bir şey mi,
dünya'nın
evrene düşmeyişi,
akmayışı bir anda
uzaya,
uyanın karanlık kısmına?
Dünya'da durduğun
yere göre ölçüyorsan
olayını ya da olayları,
snırım senin kutupların
kuzey ve güney
noktasalları olmalı.
Böyle bir şey,
gizemden daha sade,
ama bu ortaya çıkan da
kendi gizeminden
daha karmaşık olabilir.
Birleşen kara deliklerden
sinerji,
elektrik yüklü olan
ya da topaç gibi
dönenleri değil:
manyetik kutuplar
gibi değil,
Bu kastedilenler;
dönmeselerdi ya da
elektriksiz bile.
Gerçek noktasallar gibi,
kütleli iki tane,
çarpışan otomobiller
lunaparkta.
Çarpışmadan önceki
halleri gibi de değil.
Gizemini kendisi
mi aydınlatıyor,
kutbun güneşi;
kaç tane ve
hangi koşullarda?
:incelenmeyi hakediyor,
atıl değil
Finlandiya'da
ve Yeni Zelanda'da
uyuyan geceleri
iki kişi,
aynıdır onların
gündüzleri gecelerine:
birinde sabahken,
gece diğerinde:
Bu,uyumadıkları zamanın
uyuduklarına eşlenmesi
mi demektir;
uçaktan inince
hissettiğin boşluk
duygusu:
Atom iyonunun -
yani sarf çekirdeğin
- çevresinden
kalktığında onun
elektronlarının,
bomboş kalması gibi
değil.
Daha sade ve anlamlı.
Galaksiyle raylardan
aşağı düşerken
lunaparkta,
elinde çay içiyor
muydun?
II...VE TÜNEL
Ai.KİTAP (PT.2)
OKURKEN “… Birken iki olanın ortak mitosu” DENİLEN BİR PASAJA RASTLADIM. HERYER KARARDI. SANIRIM TÜNELİN İÇİNE GİRDİM. ŞU ANA DEK, BİLET SORMAYA GELEN OLMADI, NE DE KOMPARTMAN KAPISINI ÇALAN BİR YOLCU …
:“İ.Ö. y. 700’den kalma Hint örneği Brihadaranyaka Upanişad’da şunları okuyoruz: “Başlangıçta sadece atman vardı. Etrafına baktı, lakin kendisinden başka hiçbir şey görmedi. “Ben varım” dedi. Bundan dolayı, Onun adı “Ben” oldu. Bu nedenle, şimdi dahi bir adama şimdi kim olduğunu sorsanız, o adam önce “Ben” der, sonra da sahip olduğu diğer ismini söyler.
Korku duydu, çünkü yalnızlık korku yaratır. “benden başka hiçbir şey yoksa, niçin korkayım? ” diye düşündü. O zaman korkusu geçti; korkacak hiçbir şey yoktu, çünkü korku ikinci bir varlık olduğu zaman gelir. *1
Bu yalnızlıktan dolayı, mutsuzdu. Kendisine bir arkadaş istedi. Kendisini ikiye böldü, böylelikle erkek ve kadın doğdu. Bilge Yalnavalkya’nın dediği gibi gövdesi bezelye gibi ikiye ayrıldı. Ve kadın böylelikle ortaya çıktı. Onunla birleşti ve bu şekilde insanlık doğdu.
Kadın düşündü: “O, beni kendisinden yarattı; benimle nasıl birleşebilir; **1 kendimi gizleyeceğim.” O zaman kadın inek oldu, erkek boğa oldu, birleştiler ve böylece davarlar doğdu. Dişi kısrak, erkek de aygır oldu; dişi eşek, öteki erkeği oldu, birleştiler ve böylece tek tırnaklı hayvanlar oldu. Dişi keçi, erkek de teke oldu; dişi koyun, erkek de koç oldu ve böylece koyunlar, keçiler doğdu. Bu şekilde karıncalara kadar bütün çiftler yaratıldı.
Sonra düşündü: “Gerçek yaratılış benim, çünkü bütün her şeyi ben yarattım.” Böylece “yaratılış” kavramı doğdu [Sanskritçe srştih: sözlük anlamıyla “yayılan, çoğaltılan, bırakılan”].
Bu gerçeği bilen kişi gerçekten bu yaratılışa yaratıcı olur”.
İlk varlığın ikiye bölünmesi fakat iki görünürken gerçekte tek olmasına ilişkin…”
VE DEVAM EDİP GİDİYOR… HALA TÜNNELDEYİM. BİRAZ DAHA OKUMALIYIM:
“…ilişkin Batı’da bilinen en iyi örnek elbette Tekvin kitabı’nın ikinci bölümüdür, fakat burada anlayış farklılaşmıştır. Çünkü burada çift, kutsal bir varlık tarafından yaratılmıştır; anlatıldığı gibi erkeğe derin bir uyku verilmiş ve kaburgasından kadın çıkartılmıştır.***1 Hint anlatımında bölünen ve yalnız insan değil tüm yaratılış haline gelen Tanrı’nın kendisidir; dolayısıyla her şey tek kutsal varlığın ifadesidir: başka hiçbir şey yoktur; Kitabı Mukaddes’te ise Tanrı ile insan başlangıçtan beri farklı varlıklardır. İnsan, Tanrı’nın suretinde yaratılmıştır ve burnuna gerçekten tanrı soluğu üflenmiştir. Fakat varlığı, kendi yapısı Tanrı’nınki değildir; evreninkiyle de aynı değildir. Dünya’nın, hayvanların, Adem’in (sonra Adem ve Havva olmuştur) yaratılması kutsal varlıkla içsel değil dışsaldır. Sonuç olarak resmi bir ayrım değil, yaradılıştan ayrım vardır. Ve bilginin hedefi Tanrı’yı şu anda ve her şeyde görmek olamaz, çünkü Tanrı şeylerde değildir. Tanrı aşkındır. Tanrı ancak ölülerce görülebilir. Bilginin hedefi, daha çok, Tanrı’nın yaratıklarıyla olan ilişkisini veya daha özel olarak, insanla olan ilişkisini bilmektir; bu bilgiyle, ancak tanrı’nın rahmetiyle, insanın iradesi Tanrı’nınkiyle ilişkilendirilebilir…”
Ya kedi adam kendisinden yaratmadıysa, kadından oluşturduysa kadını …Çünkü korku olması için bir neden yoktu, hiç olmadı. Aşk ve sevgi, kotarılınca, hiç ikiliğe düşmedi ki.
Kendini kendinden gizle ama bazen gizle ve aşkla kendini başkasından gizleme kapılarını kapatma
dış dünyaya. Kötü anı kanıksama. Geleceği engelleme.
‘Xaranbir süreliğine geldi, buradaydı, gördü’ yazıyor taş moloz monolit üstünde.
Ekonomi, 444 çift sıfır 11, cep kredi, Ata cebinde bulduğunu böyle üretmişti.
Ne şatafat, ne siyaset; hem Amadeus hem Ludwig; birlikte olmalı bir tüm Albert Ein{s}
Aii.KİTAP (PT.2) (TÜNEDEYKEN OKUNAN KİTAPTAKİ ASTERİKSLERE BENDEN CEVAP)
B. KONDÜKTÖR
O da ne,
Şimdi kapı açılıyor:
Çok çirkin bir adam;
Karanlık giysiler içinde, bir hakem, ak önlüklü;
Bilet soruyor …
‘ Biletim yok beybaba, pasom yok; nüfus cüzdanım var, mümkünse onu al! ’:
Gülerken birden somurtmaya başlıyor;
Cevap sanki veriyor ki: “Sen, dediğinle kal! ”
Ve daha sonra aşırı da sinirlendi.
Sanki yüzü yok,
Hiç yok:
Ne kaşı, ne de burnu, gözleri …
Ve tek sıra, yolcular kabin dışından geçiyor, görüyorum!
Koridorda, trende –karanlık …
Bu halleriyle, hepsi de zombiler
gibiler …
Derken kondüktör kafasını aşağı yukarı sallamaya başlıyor,
Delirdi mi?
O eski, karanlık apartman cadısı gibi! ! …
*Delirtici bir alaşımı var Sultanov ile Pierre Moulin ikizleri’nin, birbirlerine kasıtları. İki sağlık prof’una ne gerek vardı tek bir gazetede, çocukluk günlerinde? Sultanov kadınsa -ki değildi: acaba A.B.’den uzaklaşmaya çalışan inatla, ispat etmek için isteri kendisini; doğal gaz kesen, hani Moskova olabilir mi? Yoksa fazla mı genelledim, yoksa bencil mi davranmış oldum?
**Arsen Lüpen olamaz onlar: Konularının uzmanı. Pierre,tilkicesine kümes kurnazı, Mike Hammer; Dirty Harry Clint Eastwood’sa Sultanov olmalı (daha kalınca, ancak insancıl çok daha.) (Ama pierre de çok kibardı hani.) : Gene mi genelledim, yok canım (!)
*Alex Ferguson neden sabahları 07:00’de klüp binasına gelir ve koşusunu bitirir ille de, 20 dakika; bunun hemen sonralarında, 07:30 sularında, gene vardiyası gereği, sabah kahvaltısına gidecekken - Alice Harikalar diyarı versiyonu, tersinmesel ayna fonksiyonal, bir akşam beş çayı’nın- tüm futbolcularıyla? Ya kah neden klüp binası kapıcısıyla şakalaşır, ve kah da yöneticiyle …Çok mu basit, hayır ulaşılan noktadır pamuk; aradaki süreyse, nitrogliserinik tuz ruhsal bir çeşit asit: Ortaokulca koşturan bir çocuk, muavine el ense, kat çaycısıyla da oynaşıklık şekerpare, müdür ila Özel Arı kurucusu da alır nikbin nasibini; beş kişi tanımasa okul tanır şu afacanı, kaçırmayın elden bastıbacak muammayı :)
**Yaa şu Gökçe Küçükyazıcı, ona ne demeli canım, Memorial C.,kat bilmem kaç ile numara beğen dairesine numaralardan, çocuk psikiyastristi; oh eğitim her şey, gel de yat -hele der mi ki- bunun üzerine; bir puta tapınmak olmaz mı insan kanı, canı taşımış olanı, meryem’e ihanet de bu olmaz mı, oh, ah …
:Günden sarkanlar olmalı eğitim, ileti bir, tıpkı Küçükyazıcı’nın dediği gibi; o halde fazla emek, bir o kadar doküman, güzele götüren elbet bizi, bunu desinler ikircik hep harici …
Düşünceler, düşüncler, kökleşen duygular …
C.KİTAP (PT.2)
D.DING DONG PT.2 - ’RUTİN DEĞİŞMEZLER’ VE “’AKILLI TASARIM’ ÜZERİNE (belki cevap) …
a.
Ya her yer ışıl ışıl
olsa ve yıldızlar
karararak doğaçlanan
nokta değişmezler olsa
ne olurdu ya,
hiç düşündünüz mü...
O zaman enerji
sessizliğe terfi etmiş
de, doğmuyor denmez
miydi...
Ya her yerde
Vladimir Putin'ler
olsaydı;
her yönde, her bir
köşede..
karanlıklar doluşsa
oo7'ler her yanda –
Matrix John Smith’leri
gibi mi, bürokratvari
- olmuş birer yıldız,
ne kötü olurdu
değil mi...
işte, yani böyle değil;
çok da güzel
devam ediyor...
b.
gördüğümüz, algıladığımız
her şeyde var bu.
ille bir planla
kurulduğu yine de gerekmeyebilir.
evrenin ilk zamanlarında
olay muğlaklaşır:
ya planlı bir tasarım
veya tutarsız ama sonuca
ulaşmış bir tam yaklaşım.
ama dengeli ortamda
tüm ulaşabildiğimiz şeyler var.
Sihirli güzel kış manzaraları,
gel! !
D2.EBELE EBOLA (!
a. KOMİZE -----gelirken
karanlık içindeyken karanlık,
ışık vermez geceye;
ışık giderken gündüze
bitişsiz şemalde.
b. KARINCA YİYENİN GÖÇÜ -giderken
Dev gibi geliyor
on metrelik öcü,
ezmeye çalışıyor
adımlarıyla beni.
c. SEVİYORUM SENİ -tepe nokta
nolur gel,
öpeceğim çokça.
bu yetmez bile,
anlamaya seni.
çok seviyorum seni,
göreceksin bunu.
d. MÜKEMMEL ---tepe nokta
MÜKEMMEL BİR SEVGİ VAR YANIBAŞIMDA
AMA HEM DE ÇOK UZAKTA -
ÖZELLİKLE ŞİMDİ.
ÇEŞİTLİ ŞEYLER İÇİN
BANA YARDIM ETSE,
ÇOK İSTERİM BUNU, DÜŞÜNÜRKEN ONU.
HER ZAMAN DERDE GİRİŞİNDİ
HEP ÇIKARIŞIM ÇUKURDAN SENİ,
SANKİ ELİN BENDEN GİTTİ Mİ
2O.O1.2OO6 O2:24
Tünel içinde daha derin bazı rüyalar var gibi, o yöne gitmeli …
E.
a.YOSUN
Güneşin ayazında, batmayan raksında:
Tunç Çağı gelen değil turunçgiller;
Kızaran baklava kaslı gömleği gölgeli
Simetrisi bir müphem, gövde askısı
Röpteşambr. Schwarzenegger.
Yeşil yapraklar kızarınca kırmızı orda.
Orda, ağaçta ve denizde delil.
Rüzgarın delişmenleştirdiği ahtapotluğa, yosun.
Su esiyor hava yerine, okyanusta da.
Çöpçü balıklarının geliş müjdesi bu olmalı.
Artık daha bir temiz ki ortam şenlendi.
Fakat, bakınca seçilebiliyor;
Bu akvaryumda yosun yok …
Yavru mürekkep balığı, bir tane;
Dönüp duruyor devrile devrile gömme akvaryum içine.
Ner’den?
Lepistes’ler, Japon’lar ve Melek’ler;
Çakılları, kumulları ite kaka..
Üfleye …
,derken; o çöpçüler
Sağa sola saçtı can havli!
Bir an, bir şey görünmedi,
Alttan hazine çıkmıştı..
Diğer karede, su durulduğunda.
Bu yosun fidanı, neyin nesi?
Görünmeyen bazı çöpleri
Olmak emmiş; ..
Bu, ilk seferinde ortam
Bulandıran çöpçüler.
Sonrasında her şey bemberrak oldu.
Ortaya çıkan ama yosun,
Her bir dallanıyor yana.
Akvaryumun içinde,
Kendi sesini dinlerken;
Hakkıyla rüzgarı dinlemesi zor.
Dümenci, bari kendini en dikkatli dinlemeli
(dikkatli dinlemeli.)
Şu halde: rüzgarı eleyen çöpçüler? Ya da
‘Yosun’ mu? ……
Hayır. Rüzgarı şans elemiş
Olmalı:
Dalgalanan Yosun, belli onun konumu;
Çöpçüler keşf etti, ama uzuvları kendi kolları.
Tablo akvaryuma dönüşecek
Ve duardaki yerini alacak.
Okyanusu sarmış bir Cin Seddi,
Bitki labirent(i) sıkdiş siperleri dış, dış siperleri.
TABlo,
Bu konulardan hangi çıkmaz kulvarda?
Labirentin bitki olması, ışıktır.
Umutsa, bazenleri bazılarının,
Kendi bazı hallerine içi boş aoabilmekte.
Ama içi boş an’lar (ki anlar mı) (da) eder bir Himler, bir an’lık kararcalar
Yarar Lünecyi tarihi
Tabloda da benzer ama doğa olmasa,
Işıtabilir miydi
Koşarken, kapı ararken, o bitkisel hayattak labirenti,
Adına ölüm hani dedikleri …
b.PEMBENÇ €
Perdenin peçe haline niyetli Penbençe,
Körl barbıl kadar benç sever basmayı.
Gizli bir örtü sanki var.
Hayattaki var oluşları saklayan.
Ve cam istediğinde ortaya çıkartan.
Pembe sunulan tavırlar da bazen
Arada kaynayabiliyor, işin kötüsü.
Bunun için, şiddeti çeliğin;
Kalmaz kar yanına
Ancak olacak bu peçe bir
Saklı örtüyü ve onun ve onun
Arkasındakileri de çıkartacak,
Bir bir ortaya dökecek.
Eline taktığın takma bir pembe,
Daha güzeldir aslından Pençe’nin.
Don Kişot yel değirmenleriyle,
Saydam havayla savaşır Penbençe.
Belirir ve bir ampul birden,
O Perde’ nin üstünde ki tavanda.
Bu, sarı ışık verendir
(Beyaz altın gibi midir?
Sorgu yargıcı floresanı
Bi değildir bile …
Pembrosey, kırmızı gülleri de sever,
Kırmızı karanfil kadar.
Beyaz ve sarıdan papatyalar,
Tarlada ne güzel ses verir.
Duyan kulaklar bunu işitir.,
Bundan da şuurlu mutlu olur.
Pembrose tarlasına gece düşer bazen,
Yıldızların vakti terlediği saatlerde.
O vakit, derin mavileşir;
Bir anda, tüm Pembrose.
Pembrosey, kundağına yatar, uyur
Ve Pembe lapa’dan kar yağmaya başlar yürekli.
Güzeldir sabahın müjdecisi şartlar.
Akvaryum gibi heykel sabitliğinde bir saadette;
Akışkandır, akar gider sürekli.
Pembrosey’in torbası,
Yanında durur kundağın.
Küvezin çatısı o cibinlik,
Bembeyaz örtüdür bebeğe.
Bu yüzden kar Pembe’dir.
Görev mevki beyaz’ın vardır.
Pembrosey’in torbası’nda, var küçük notlar.
Sevdiğine, “onları sil” derdi;
Silmez ise, zorla sildirmeye niyetlenirdi.
“Daha güzellerni yaşayacağız” derdi.
Ama o çıkın’ın içinde
De saklıyor böyle bir şeyler.
Ölüm/ Yaşam.. Deva/ Reva.. Umut/ Korku.. Yalan/GeRçeK.. Tavırlar/Kişilik.. Şiir/ Şair.. Devam/ Vazgeçiş.. Bilmek/ Dilmek/ Sergilemek …
cc.
Penrose karoları nerde …
c. DENİZDEKİ KULE ÖNCÜLÜ
altın yakamozlanmış denizin pırıltıları mı birer yıldız, kar tanecikleri gibi, tutmuş bir pek
yüzeyin; yoksa altın tabakalanmış bir kör kütük sis katmanı mı bu görülen, bölük pörçük –bölük
pörçük görülmeyen, bölük pörçük tabakalanmış...
tabanı görülmeyen bir cismi derinliğine çeken sis kendi mi, yoksa okyanus balıkçılığı bir yanılsama mı...
küçük kızını arıyor kulenin içindeki zorunlu mantık gösteren cheshire kedisi.effaf kendisini..
şeffaf olan kendisi mi, yoksa onu saran bu küre mi... küre oluştu oluşalı, şeffaf gülyabaniler kulenin koridorları içi doluştu. kürenin oluşuğu, sardı onun çevresini, içine aldı kediyi. buna şaşan xaran
ki cheshire, alice mi oldu onun kendi xarmayan'dan, kedinin asli ama diğer zıd cinsi...
kulenin önce dışa açılan son basamağı belirdi gaz ile fokurdayan altın som dağarcığına kör
alfabenin bir, evrenin içine doğru, kulenin doğru dışına... eriyik altın bulamaç, yarısını yutarak
basamağın, içine doğru yürüdü kule giriş ağzının. gülyabaniler evin içine bu sis tarafından
salınmadan az önce cheshire kubbe tarafınca bir atkı gibi sarı(l) nmıştı
meğer deniz feneriymiş… yukarıdan verdiği ışık, uzaklara gitmeyip aşağıdan onu taşımış
ve basamaklardan kulenin içine sızmışmış …
sular çekildiğinde
aşağıda hiçbir şey yoktu...
kule yüksek bir yere oturmuştu...
d. ROM
Babaların kardeşlere düşü.
For Billie (1955 – 1999)
Kusursuz piyanist, bir cinayeti aydınlatmak için: polis kızın’dan aldığın otopsi raporu işine yaradı mı?
Parktaki mağara adamı Rom, Romulus; yukarıdaki ışıklı gökdelenin sahibinden kuşkulanmadın ki,
onu önceden sanırım tanıdın.
O, Skyveson mu sağladı çıkarmanı senin gerçeği ortaya ve mahvetmeni her şeyi,eşzamanlı
Ve/Ya da Skyveson’un yüzsüz maskeli adamları mı …
Yoksa senin hamurun mu, su katılmamış senin deliliğin …
Yine de piyanoda çaldığın bir şey vardı hani, o güzel bir melodiydi…
hani, partide çaldığın:
güçlü bir biçimde açığa veya açığına yakın yeşil gelen ışık, “deniz dalgası”
“Seventh Seal” ne kadar benziyor “Yedinci Mühür”e Ve bu bileşim ise, o ne denli benziyor “Bill ve Ted’in Maceraları”ndaki şu pudralar sürünmüş cellat adama. Hepsi birden toplamda gene
de ama benziyor hani bu Leanardo daVinci’nin şu iki kadın(ı) ’ın(ın) ping pong oynadığı tabloya! yalansı kara bir ufuk altında …
aşkın denizdeki fare açılıyor onu taşıyacak ya dahi ‘taşımış olan taşıyor küçük dalgalar’a! !
F.KİTAP (PT.3)
…………
Topal koşan Arcadyan bacakları sadece kafasız, gövdeden yoksun değiller.
3. EXIS
Çok garip, tünelden çıkarken hala hayattasın, daha güçlü değil ama hayattasın fakat daha sadesin, yoksa böyle gibi misin?
Her yer aydınlık şimdi. O palyaço kondüktör de çevrelerden gitti…
Bir tarla
Sardı etrafı,
Şimendiferin sağını solunu –
rayların …..
Yüksükotu tarlaları iki yana bölünmüş ama izotropik, her yönde ki birleştirilince bu fenomen kendi içince aynen; bir de mi homojenik, ah, her yerde ha.
İşte bir bit yeniği kanıtı:
Zarafet timsali çanaklı kelebek kanatlılar, çiçeklenmişler; hepsi de en yüksek boylarındalar.
45 cm’den az olamazlar ama hesi de 1.5o’ler. Sarmış yüksükotları her yanı.
Şu halleriyle pek de bodur maki denilemezler. Ancak koçun küresi, boynuzları,
ya da ceviz şekilli beyin, süngerimsi soğut sümüklüböceği’nden galaksi şeklendirmeye düşürdüğü izdüşüm; altın Teta, n’olcak?
Çünkü trenin hızla seğirtip gidenler sol yanından, şifalı niyetine yetiştirilenler.
Süs olarak budananlar ise, sağdakiler olmalı.
Bu durum, bu bitkilerin yapraklarının gövdelerinde, hem de köklerinde dizilmeleriyleaçıklanabiliyor. Belki bu, neden en yüksek boylarına ulaşanların, bir tekinin bile farklı olmamasıyla bağdaşık,
maki bitki örtüsü sevişini açıklayabiliyor …
3. EXIS –b (Gurur - Yaylada, yer yer şarkı çevirisi havasında bir al kırmızı aşk şiiri Ve ama kötücü gurur)
1.
can çekişmekse hayat,
yaşam bunları yadsımaktır
ve en güzele ulaşmak,
samimiyetinde açtırmak çiçekleri daimi.
Bir kez ses verse,
düzelir her şey
bizim sadakatimiz ve temizliğimizle.
ama o ne,
gururuna gurur katmış
bir de
asla yanaşmam buna,
entrikadan politika gibi.
çok ama
çok seviyorum seni,
ama ölesiye fiskelemek istiyorsun,
istiyorum,
asla sırt dönmek
istemediğimden yanakta..
vursam kendimi, döverdim seni;
hayatta kalmazdım
(canlıyken değil)
ama değil
(o enik gibi! ! !
Önceki o sair enik gibi,
Ah ciyak ciyık fıkırdayan
ama bir kere çiçek almayı denemeyen …
Bak bana, suçlusun sen! ! !)
(nedense, bilmiyorum..
dönmedim, hiç de halbuki sırt da;
ama demek ben de korkmuşum
hiç sevmesem (de) bunu,
baş etme yolunu seçiyorum! !
baş göz etme değil,
apoletlerini,
bilinçsiz bir şekilde omuzlarının)
(iş bitirdikten sonraları sanrısal,
bir kene gibi,
çalı çırpıya asılı..
Hani o muşamba battaniye …
buyken tek gerçekliğim(iz, biz hepimiz..)
(ama gözüken, bu olurken sadece..) istediği;
o tereyağı asidi...)
ve ki
sırt dönmek istemediğimden
sırf sana! !
beni anlıyor musun?
aynı senin istediğin...
şuursuzlukmuş,
cehalet değil bilir iken zan altı;
zamansız değil, yersiz
kişilere gelen gurur.
Her zaman hazır olasıca
açıktır kalbi kırmızı-pembe;
Kör değildir yine
de, bağrı açıkken ona olanca...
(Nefret edilebilesi benim haysiyetimi
Varedenden ya da sanki oluşandan burada..
Ki farksızsın da sen, kafasızsın
Neden mani o halde olmuyorsun?)
(Bilerek inanmaktır, inanarak güvenmek
Ve bırakmamak asla, sınamak,
Beklemek)
Ey! neden bu hilkat garibesi,
çok tozlu ve çok üçüncül,
bunda yok asaleti ikinciliğin:
kaç kere odun başkasıyla oldun
ve bilmek ama saygı duymak sana;
varken ben, istemsiz …
2.
Şanlı biz’e dair her bir b** kendisini sümsörme (1) anlatıyor:
yani o, kendisini; sana derken ben onu, o kendisini …
Seni küçümserlerse hep beni hatırlarsın;
Kahretsin, ne yapmıştım canısı dersin,
ters bir dalga –yine de kayda- geçersin boyalı saçlarına …
Ama bu kayısı değil ki, korusun karaciğeri:
(Daha çoğunda; kayısı-yumurta, durum netameli bir kuş gripliği)
Her gecende içiyorsun, içiyorsam her gecemde aşkı değil aşkımızı …
ve dönmelerin’i tek bir seferde
bekliyorum
ama beklemiyorum
Hayırr! ! Korkutamadın
Yolunu gözlerken deliren
Seferlerde mesajları yağdırıyorum –
delirdikçe Anubis çehrelerde mumyalar kotaran! ...
[ AŞK ŞİİRİ.1 (1.’in 2.’sinin KUANTUM SİMETRİSİ)
Şanlı bize dair her bir b** seni anlatıyor.
Seni küçümserlerse hep beni hatırlarsın.
“Kahretsin, ne yapmışsın, canısı yaa” dersin.
Ama bu, kayısı değil ki korusun karaciğeri.
Her gecemde, çoğunda bir şiirin -şimdi sözü geçilen
- lıkır
ve dönmelerin’i tek bir seferde
,bekliyorum.
Ama beklemiyorum.
Hayır! ! I’m not afraid! !
Yolunu gözlerken deliren seferlerde mesajları yağdırıyorum.
AŞK ŞİİRİ.2 (Yaylada, yer yer, şarkı çevirisi havasında bir al kırmızı aşk şiiri ve kötücü gurur)
Buzdan kuleleriyle,
Çok yukarıda cehennem
Ve ki en derinde Cennet, kor gibi.
En önemlisi, orda john Donne’nin çeperi,
Ve “enerjisi Blake’in” …
Bir ayna
Simetrisidir yukarı buzullarda! !
Ama ateşi ile de. (ve bu kor ateşi yakar buzulları
Ateş düştüğü yeri! ! ...
:cehennem kalmaz
Ölümü aşkta gizli bulmamın ve defetmenin yolu)
Hepsi birlikte, birlikte …
Cennet’te! ! ! ...
Gurur, bir insan anayasası.
Gurur, bir insanlık hatası.
Uçu değil ki çıkarıp atasın,
Sen kendin için.
Ben buna sahip değilim,
Sebep olmadığım gibi.
Azrail değilim,
Korkuya sığınmam da.
:Güneş isterim! ! !
Korkmayacağım ben.
Kapacağım!
Seni ben hep de
Kaptım, kaparım.
AŞK ŞİİRİ.3
Ayrılıkların yoktur sonu,
Temelli bir yokoluşa
Sürükleyen, tek o kötü seferin sonrası
Sessizliği çığlıkları
Kör ensesinde nefretini sana kustuğun …
Ama/çünkü vazgeçmeyecektir,
Yoksa kanıksamayacaktır;
Sana haksızlığını yine anlatacak..
Mo Coushle, vur, al gardını,
Vur çeneme,
karnıma vur!
Korkaklık, haksızlık, önyargı, inatmaksatlı gelen gurur
Ve abartıya bile kayan yalan:
Asla varetme onları,
Mümkünse bünyende! !
Bir kere bile ]
Kimin umrunda(!) , Dickinson (!) Maiden (2) maskotuyla karşı karşıya
Artık …
BİR AŞK ŞİİRİ – AŞK ŞİİRİ-4 (ek böl. – ek bölüm)
Nfretinne*..Bir..? ..aşk şiiri. Aaallooooo
A.
Orda dur,
kaybettiğin yerde çimenleri Belfast'a uzak bir köyde Ada'da;
Zifiri koridorlarında Anıtkabir'in,
kimle paylaştın Atatürk'ü, Dream of you diye diye kime Güvendin Schiller;
fışkıran filiz Edirne'den, neler çektin onla Van'da, ya Ankara'ya nasıl geldin?
Ah zamanlar, zaman anlar ve gene -d-'zaman an'lar
halinde ki, zaman ana'lar:
Haydi, yükseltin dokunmuşluğu
ulaşamayan fazla denenmişliklerin...
Gözleri iliştirin, yakalara birer rozet,
görüşsünler, hasret gidersinler...
Kurtlar sofrası kimin canı (yahu', sana değil!) ,
hiç ki can buna aldırdı mı, dönen arabalara, nefret kusan diğer bireylere:
? ah o bir sevgili, varken:
tek,
bir kez dinlese;
'inciler'den kolyesi' dökülürken.
Bir kez yamuk yapsa,
kendisine;
sanki ne olur:
Hep mi haklı; ki değil, ya haksız olsa ne?
hatta kime ne.
çünkü bak ne çabalar var yanımıza kar!
Dar
bir labirent
o kolye; yüzük bende.
Dar koridoru geç
ve tuhaf şeyleri seç,
nefret ettiğin şeyleri nefret etmiyorum dediğin şeyleri:
Suskun değilsin, suskunluğunda;
'Sevmiyorum' diyorsun, kanıyorsun, nefret kusuyorsun.
Ama buna bile 'Neden? '
Neden?
Sebep sunmak bu kadar mı zor,
yoksa enerjin mi kalmadı sanıyorsun devama;
'gereksiz bir şey'miş gibi mi düşünüyorsun aşka dair, hatta sevgiye aa, ya da? ?
Bak, her şey hazır;
ne diyorsun?
Götürmeye katar hazır,
bak kuş;
kime ne!
Beyninin yukarıındaki ampul her şeye, buluş.
Yükselsene,
kyakala onu,
elim bende, elim sende
oyunu
mu karıştırdığın, kötü mihrak sair
oyunlar ile yoksa?
Ah be kadınım,
sen kimsin şimdi,
'Cefasız olsun da ağlamayayım..' mı '.. ki tek' dersin
be, ne sen dersin? ? ..
ki halbuki dökmeyeceksin da göz yaşı.
Ev, dükkan, koşu yolu;
yüzük, emlakçı, koşu yolu;
geceler, kavuşmalar, ağlamalar, kavuşmalar, gülmeler
ve buzdolabı,
lavabo ardından
ve yine koşu yolu:
peki neden, sen? ? ? ..
değil öyle... ah
(çet! .. süzen kavgacı masum iğde,
Kluçka*'daki beklenti mazgalı orda, ya sen nerde? ?)
(Niye nfretli*
her daim oluşmakta olan gözlerin
ölürken bile...
he daim ah.. liselim!)
(Anlatamayan sensin, biz değil! !)
gir onun içine balıklama!
Sanat ince, kalın nefret;
bir yol ver -
zamana tığ....
kılmaya seni yeter enerjin, aah yeter!
- geçeyim...
mart 13 pzt 'o6 ~
.o7:44/46/57/oo/o8:o3/o5/o9/19başlık/o9:17~~~
B.
…………..
3.
Malta tıknazına dar ara sokaklarındaki o görünmez şarapnel parçaları mı kendiyle birleşik ikiz bir tenin derinine nüfuz ediveren hemen -seçerek gibi uzaktan, ta Ay’dan Dünyamızı- işte tam da şu fesli Fas’lı –Çalıkuşu Reşat Nuri.. kaçkını romandan sanki, Tanzimat ve kafasında fesler, çılgın bir yemek yapmış olmalı. Yaa ne yaptı?
Genetik bir yemek, gelenekselmiş; soslu patlıcan yemeğimize benziyor, fakat oldukça eti bol daha ve baharatlı!
Hepsi bir`den ve ah birden.. birleşip Kral Arhur’un Guinevere’sinden Merlin’e mi ulaşacakmış Merlin’in aşığı Nimue’den, ve burlardan alıp da güç, taa Dagonet’e, kendisi, Saxson’lara karşı değin ah o (kalın) buzu kırsın (ince) , ve soğuk sulara kadın katilleri(ni) düşüp kemirilsin iliklerine diye!
Yoksa, yoksa, Rimbaud’un kevgir tavan arasını mı –onun, öngörülere açıkken düşünceleri; izbe karanlığın gölge düşürmeye üzerine bunun, niyetlisi- çevresinde iç’in hayli köz akışkanlarını eriyik çorbasından Arz’ın.. arzı endam, büyükçe, uzunca cümleler, ama sanatkarane! ...
Birleşenler başka bir yere mi veyahut gidecek? Sözgelimi, derin fırtına var o kumullarda, tepelerde çöllerin. Çad evleri yaylada gelecek. Sanki içlerinde hayaletler dolanır, ama dışarıdan gelen bir gezgine olmalıydı görünüyor bu şekil.
Böylesi daha ilginç, Malta sokağı benzerli o Faslının Kuzey mitoslarına atlamadan sıçraması Çad celsesine. Biz ben-düşündük öyle neden? Sebep ne olabilir ki buna? ?
O Faslı, erkek bir dadı gibi Konstantinopl’da Yıldız Kenter’in misal, şişmanca, bürünmüş sırıtan –sırıtan yüzü de- beyaz peştemalına –yerlere kadar sarkan bir kırmızı uçan halı ile ila 1oo1 gece masalları, devlet büyüklerini karşılamada uçaktan: kan amaçlı savaşçı seviyesiz bir kaç apolet, çölün üstü yalnızlığa çok teğet …
Peki gelecek misin?
Gitmedin ki …
Yağ satarım bal satarım çocukları ve pek Şeker Kız Candy,
elimden sendeki elin sende; elden gel
Görünmez parlak, yemyeşil zebercet (taşın) geliş ve gidişlerin, kumsalın açığındaki o yanar döner Roosevelt.. bir hayalet gemisi tayfaların USS Eldridge, senin; konuşur bana bu yeşil kulelerin! ... aşkın itirafların, neşe ve sevinç hissiyatı verir; ruh sağlığı kuvvet macunu ve saflığın senin ve denge aramızdaki,,
ah şu kırmızı ve pürüzsüz mercan taşların! ...
Ey, en iyisi de gitsin, sonuçça: bahçelerde hanımeli, anlatır evermeliği; ama daha önce, gereksinimi iletişimi! !
Ah, bu büyük sevgi ve bir arzu coşkusu
--
ALINTI AÇIKLAMALARI ve ŞİİRE BAZI KAYNAKÇALAR
II...VE TÜNEL, A. KİTAP (PT.2) :
Sayfa 19,2o,21 (“Doğu Mitolojisi Tanrının Maskeleri, Joseph Campbell” kitabından alıntı pasaj çift tırnak içindekiler) Bu bölümde büyükle yazılan cümleler, alıntı değil, tamamen şiire dahil, yani benden kısımlar
GENEL AÇIKLAMALAR:
Joanito: türkiyede uzun yıllar bulunmuş bir Fransız şarkıcı. Gene dönmüş vesika ve vesika sikke ile alcakmış Tayyip’ten. Vatandaşlık talebinde bulunmuş, cevabı heyecanla bekliyoruz
TÜRETME AÇIKLAMALARI:
Domnur Geraa: dom dom sahte kurusıkı’sından ve/ama (daha) ışıklandırılan gerçek rüya
II... VE TÜNEL
E. GÜNGÖRÜ (c. DENİDEKİ KULE ÖNCÜLÜ: uyumaya çalışırken görülen rüya üzerine
d. ROM: TV8’de, Parktaki Mağara Adamı filmi üzerine (Samuel L. Jackson)
3. EXIS: Yüksükotu, s.312, Ana Britannica, c.32
3. EXIS –b: bir sevgililer günü şiiri
‘o6 15,17,18 Şub
(1) sömürü+mukus+sömürme (türetmesel)
(2) Iron Maiden ve Bruce Dickinson
“E. GÜNGÖRÜ (a.YOSUN b.PEMBENÇ€” açıklamaları:
Yosun konudaki kilit elementer: yosun, çöpçüler, mürekkep b., akvaryum, tablo, lab. Bitki.
Çöpçüler: arındırıcı çöpçü balıkları
Mö Harry, Möö;
Mo Kouchle, Mo Kouchle
Hayat çabadır; yaşamı daha güzelleştirmede, cesaret alana!
Harry: Dirty Harry Clint E.
Mo Couchle: Million Dolar Baby filminden bi terim Galce’de “canım, kanım”
Pembençe -> a.Penbenç b.Pembrosey & Pembrose c. Penrose
Bileşenler: Penrose, Pembrosey, Pembrose tarlası, Pembe perde, Pençe, Benç, Pençe
“Kitap” bölümündeki Çift tırnak içindekiler kamikaze bibiçimd kağıda geçti. Oraları alıntı
D İki Kadın bölümü Işık İşçilerinde bazı koyulan resimlere dostların yorumlarıyla gelişti..
A şıkkı sevgili Ümran Demircan’ın lafları çift tırnak içi
B şıkkı kendi yorumumdu
C şıkkı sevgili Ali Ziya Çamur’un hemencik bir şiir geliştirmesi ve şiiri
Sevgiler
Daha sonra gözden geçireceğim. Uzunca oldu
İlk şekille
Kayıt Tarihi : 19.4.2006 04:30:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Akın Akça](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/04/19/aca-78-olum-yasam.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!