KONU BİLEŞENLERİ:
INTRO’ya giriş
-
INTRO1
INTRO2- EUROPA’NIN ÇATLAKLARINDAN …
-
Aa-OKALİPTÜS ODASINDAN…
RESİMLERDE
-
A-BİLİNMEDİK BİR GEMİDE
B0i
B0ii
B0iii
B0iv
-
Aaa- SUSTURULMUŞ BAKIŞLARA KONUŞAN DUVARLAR
RESİMSİZ RESİMLERDE – Ana beyinle Eryphelia diyaloğu
-
B00
-
Bb- ALACAKARANLIK
RESİMLERDE
Ccc- Ana beyinle Eryphelia diyaloğu2
Cc- TAŞ SAĞANAĞI
RESİMLERDE
Dd-UYKU MAHMURLUĞU İLE ANA BEYİN YENİDEN ZİYARETİ VE KÜRELER !
RESİMLERDE
-
RÜYALAR SON Kİ…
RÜYALAR SON BİR…
1,2,3,4,5,6,
-
OUTRO BÖLÜMLERİ
Outro a
Outro b
Outro c
Outro d: Yokusul Selence
Outro e: Mezartaşı
Outro f: Karış
-
Zz.
Hyperportal
---
Önce bu sıkılaştırılmış dolu'dan yüzeye harmanlayacaksın. Daha sonra bunu boşluğun yapısına damıt.
Daha sonra, en önce hazırladığın o altı boyutlu dörtgeni kavra ve onu, bu karışımın içerisinde yükselt.
Hayatın kilometre taşlarını böyle kurmalısın.
Yüzyıllarca ileri bir tarihte kutuplar vardiya eksiltmeden erirken dünyada nice felaketler oluyordu.
Dünyanın çevresindeki devasa istasyon yaşamı dünya dışında barındıran tek yerdi.
Pardon bir mevki daha vardı. Ay'da yaşamayı seçen bazı bilim adamları. ya da maceraperestler..
Diğer gezegenlerde yaşam falan yoktu.
Dünya'yı yokeden insanlık artık yapay bir bölge olan kendi kurduğu dev uydusu üzerinde yaşamına devam ediyordu.
Doğayı reddetmiş büyük çoğunluk çok daha huzurlu ve rahat yaşamını sürdürmekteydi. En azından onlar öyle şeyler sanıyordu.
Fakat onlar için ilham ve yaratıcılık geri dönüşsüz bir biçimde artık bitmişti.
Dünya'da bir avuç insan yaşam mücadelesi içindeydi.
Hastalıklılar, deli olduğu düşünülenler ve parası olmayanlar aşağıda kalmıştı.
Uyduda yaşayanlar kendilerini Tanrı rolünde görmekte ve hiçbir noktada aksaklık taşımadıklarına inanmaktaydılar.
Ama aslında biliyorlardı bilmediklerinin bildikleri olduğunu …
Buna kendilerini öylesine kaptırmışlardı ki, yaklaşmakta olan büyük bir tehlikeden en ufak haberdar olamadılar.
En azından durumun böyle olacağından kuşku duymayan kedi adam vardı yeryüzünde –
Başlangıç basamaklarından birisi ‘Ötelenen bir geçmişin yukarı sonrasının’- hala yaşayan ve ona inananlar da.
Yaşamı tüm kurtarmak uğruna büyük bir mücadeleyi onlar göze aldı.
Eski bilgilerin canlanışının yeni kabilesiydi bu.
Derken bu arkadaşlar ayrı düştüler. Aynı sıralarda Ay’dakilerle Dünya’dakiler arasında da büyük bir savaş meydana gelmekteydi.
Her iki taraf da, inanılmayacak biçimde bu olaya öylesine kendilerini kaptırmışlardı ki, kabilenin başındakini hiçbiri dinlemedi.
O da kendi kurtuluşunu seçti. Rastlantı eseri Jüpiter’in yakınında barışçıl insanların eskiden yapılandırmış olduğu
yegane bir uydu kalıntısına ışınlanmak üzere harekete geçti.
Üç arkadaşı onu dinlemişti ama ışınlanmadaki önceliği ona vermelerinden ötürü, o sırada odayı basan askerler diğer ikisini öldürdü.
Eşzamanlı olarak Xaran havada kalmış –arkadaşları vurulmadan önce, onlar tarafından ışınlanmış olarak- jeosentiriğin eğrisiz
burgusuz düzlemlerin, Einstein’sı o eser içinde, artık yola çıkmıştı.
Yapay uyduda artık tek başına. Ya da başka birileri kalmış mıydı?
Velhasıl, hala Yeşildeki Ev’den doğru bir gidiş başlamıştı
ve istikamet de aynı yerdi.
INTRO
1.
Kara gömsünler beni,
o beni ulaştıracak nehre -
şelalelerin dört döndüğü kudrette.
Kara gömsünler beni;
rüzgarda uçar gibi küllerim,
sayılamasın düşüncelerim,
ölümcül hezeyanlarım gibi, kemiklerim:
Buzsuz göl suyu yüzeyinde at koşturan Myrddin
misali değerlere iyicil kürek çeken,
böyle yarım kalsın bu yoz dünyaya ölümüm.
Kara gömsünler beni, Europa’nın çatlaklarından
dibine yerin sarkan
……ta
devasa çatlaklardan,
buzun ta dibine doğru,
sıvı suyun olduğu yere:
‘Kimbilir orda ne var? ’, ‘kim bilir? ’ ya;
kemirgen cüceler var uzunlara selam veren,
duruyor orda askerler, silahsız canı yücelten.
(diş minesi soluk algınlığı gibi,
çatlak üstüne çatlak.. üstüne çatlak …
yedin mi yemek tatlı niyetine üstüne,
daha bir değerli.)
Buzul çağını mı meddah biçmişler bana;
umursamam, zaman öngörmüşler
elbet solumam için de.
*
Kara gömsünler beni;
rüzgarda uçar gibi küllerim,
sayılamasın düşüncelerim,
ölümcül hezeyanlarım gibi, kemiklerim:
Kılçıklarım, insan iskeletini arttırır
..geviş getiren insan şu ağzından;
planör etkisi –
olsa olsa rüzgarla, bulutla üzülür,
güneşle, karla coşar
- doğaya mı baş kaldırır …
kıyametin komedyasında mı rol biçmişler;
çember çeperinin iç yüzeyine
yapışıp sürünmemle …
2.
Buzullardan aşağı iniyoruz şimdi.
kaygan bir zemin üzerinde,
fazlasından, sessiz, tepkisiz uzayın taşıdığı;
kendini sabitlemeye çalışıyor bir kaykaycı,
sabitlediklerinde de hareket bükmeye
bir nevi tutum, seziliyor:
Ne büyük bir çaba,
ama anlamsız mı?
-
Aa.
(Burada buldu kendini, evet ışıklı yerden ışınlandı=
)
Sıcağı serinleten ikliminde Okaliptüslerin; biteviye doğal, can oynaştıran:
Sıkıcı değil,
yeknesak değil ama huzurlu, işte dolu
dolu huzurlu …
Şuurlu ve anlamlı:
vakurlu;
saatler elmas,
pırlanta;
yakutla zümrüt saniyeler
Yeşilden bakınan göz,
damarları da sanki yeşil …
Ve o iki kadın, sargı bezlerine benzer şeyler,
burunlarının üstünden yanaklarına düşen.
gözleri kapalı, başları kapalı:
beyaz sargı bezleri ….
Pastelsel açık mavi hülyasal mavi noktalar
ve köprüde bir kadın,
uzakta..
dayanmış köprüye
ufku seyrediyor o da –
onu uzaktan seyreden olduğunu bilse,
ne derdi şu an acaba?
- arkada, arkasında
bir kilise ya da eski ev
önünde pastelsel açık mavi hülyasal..
(Van Gogh elinden çıkmış benzeri)
köprü, önünde …
*
A.
Otlar kıpırdıyor
……ulaşan rüzgarında ufuksuz mezranın…
küçük dalgaları ulaştırdı denizin kıyıya vuran …
çıplak tekillik göründü.. içi dışı bir görünümlü
bir kara delik ezdi geçti otları yalınayak …
her iri boyu kadardı kadının, onların.
sanki Sofi’nin Dünyası
kaçkını bir kalabalık kafanın saç telleri üzerli …
gerdi tenini rüzgara ufuk, bir gülümseme çehresinde!
daha ufka yürüdü, güneşi görünceye dek!
uzayda dolanan, kendisi kendi içinde
kubbelerle örtülü bu uzay gemisinde ……
tepeleri aştı Kaf dağı, Vezüv dedikleri ya da
İilahi Dante Komedya koca Araf ve Christoph
ile vaat edilen
Cennet! ..
güneşe vardı yürüyerek yükseklerde;
rayların üzerinde gidip geliyordu,
uzay gemisinin bakılış yönünün ufku mukabilinde:
pencere Papası ara ara görünüp
halkı selamlıyordu …
tuttu güneşi,
büktü!
şekil yaparlardı;
kadın, içini de tıka basa doldurdu..
oysa, yani o ise.
(Love’s Brother Efsane Kardeşler’deki posta kutusunun
yarı gölgeli içine bakan çocuksu adam gibi …
nasıl muamma, yaşı da küçük ama.)
rayları bükmedi! !
B0.
i.
Gizli kapı kulbunu buldu üzerinde;
Farklı tarzdan ısıtılarak güçlendirilen
Aliminyumdan yapılma güneşin.
Açtı, girdi;
bir laboratuardı:
Bir sürü irili ufaklı notlar gördü sayfalar dolusu,
Olası uzun yıllar öncesinde duvarlara iliştirdiğin…
Şişeler, deney tüpleri ve daha pek
çok anlam veremediği,
tanımlayamadığı aygıt arasından geçerek..
yörüngesini oturttu -zaten sabitlenmiş
- yönergesi’nde.
bir kağıttaki habere kaydı pür dikkati!
“Napoli’deki 2. Federico Üniversitesi’nden
jeolog Bruno D’argneno ve
moleküler biyoloji Uzmanı Giuseppe Geraci..”
diye başlayan yazı şaşkın bakışlar altında devam etti:
“Yerel Maden müzesi’nden aldıkları
meteor örneklerine ‘bir tür fizyolojik solüsyon’ sürdüler..”
“Böylece mikroorganizmalar görünür hale geldi
ve hareket etmeye başladı.”
Hayretler içinde kalmıştı!
ii.
Büyük odadaki kitaplıkların arasından geçilerek
Varılacağı anlaşılan dev masa üzerindekileri
incelemeye başladı;
büyük bir solüsyon kabı..
çeşitli renkli, ilginçti …
Üzerine bazı notlar alınmıştı:
“..Bu bakterilere kristal-mikroskobik yapılarından
ötürü ’Crim’ adını verdik.”
‘Verilen aşının tutması için uygun denek gerek…
Sadece, uygun solüsyonu
eşdeğer mikro-organizma örneklerine uyguladık.’
‘.. ve sonra fark ettik….’
‘İyi de, neyi? ’ diye içinden geçirdi kadın:
Yazı yarım kalmış gibi, kargacık burgacık devam ediyordu.
Devam eden kısım büyük oranda silinmişti.
iii.
Bu odayı hatırladı.
Geceler boyu rüyalarında
Gördükleriyle örtüşüyor sanırsın.
Rüyalarında görmüştü:
Xaran;
Kedi Adam’ın geçtiği yer …
O, acaba nereye yöneldi?
- Kadın, ışınlananı (mı)
ha, aramaya gelmişti?
iv.
‘Fre’son korku hattı’ndaki ‘Konuşan Balık’;
Onu göreceğim gibi, buralarda bir yerde …
Acıyarak ve isteksizce mi bakacak yine;
Görmüş, kudurmuş ve susmuş gibi,
her şeyi?
-
Aaa.
Ery: Orada ne yapıyorsun?
Xc Xrn: Bana verilen mühleti kullanıyorum.
- Anlıyorum.. Kim verdi bunu sana? Ne zaman verdi?
- Kimin verdiğini algısal olarak görsel-kanıtsal ispat edemiyorsam, bu onun olmadığını ve hiçbir zaman başlamamış olduğunu -göreliliğini- mi gösterir? Aslında sen de bunu demek istemedin. Hatta ana madden bu.
- Hm, evet. Zor olsa da anladım. Biraz karışık konuşuyorsun. Hep böyle miydiler burada.
- Buradan kastettiğin ne?
- İşte bu durdumuz yer tabi ki! Şu an değil ama bu durduğumuz yer.. Bu uydu…
- Burası uydu değil. Biz boşluktayız. Bunun için varlığımız önemli. Ve yaşamak için varız.
- “Düşünüyorum, o halde varım”, diyorsun?
- Hayır, düşünmüyorum. Sadece düşündüğümü varsayıyorum. Beni ben yapan esas etmenlerse, benim esasen ben olmadığım kısımlarda. Yani hayallerimde. Herkes için bu böyledir. Üstelik deli ya da akıl hastası denenlerin bile zararlı ya da faydalı hayalleri vardır, olabilir, bu normaldir.
- Hayaller niçin bizden değildir.
- “Bizden değil”, değil. Bizim değil onlar. Fakat hayallerimiz bizdendir. Bu detay kısmı güçlendirdiğimiz oranda da bize katılımcılığı artar rüyalarımızın ve o oranda da bizim olmaya başlarlar.
Bizim değil çünkü hayallerimiz ilhamla gelir.
- Peki ilhamlar neyle gelir? Ya da onu ‘kim’ gönderir veya ‘ne’? Veyahut özgür iradesi ile mi buraya kendini sevkeder?
- İlham, bir nevi ‘bir şey’ icra etmektir. Bir hareket göstermeden bir başka şeyin bunla alakalı olarak gerçekleşmesini bekleyebilir misin?
- Yani.. diyorsun ki.. bu çok çetrefil ya! ama dur bakalım anlamış mıyım: Yani ‘hayallerimiz’ ve ‘gördüklerimiz’ veya diyeyim ‘dokunduklarımız’ aynı şeyler ha?
- Evet temel olarak öyle de denebilir.
- Yani düşündüğünü bildiğin fakat aynı zamanda düşünemediğin şeyleri de bilebilmenle beraber giden bir maddi yapı da var olduğunu söylemeye çalışıyorsun?
- Evet benim kastettiğim buydu, ancak söylemeye çabaladığımı sanmıyorum, söylüyorum. Ayrıca sen soru sorar gibi yapıp kendi fikrini söylemiş oldun aslında. O halde soru işaretini koymana gerek var mıydı?
- İnanamıyorum. Hem bilgiç ve ukalasın hem de yazılarımı konuşmalarımdan okuyor gibisin!
- Ben Q’yum.
Neyse, demek istediğim dediklerimin sarf ağzımdan çıkan gerçeklik olurken, bunun menşeinin ‘ben’ olmadığımdır. Peki bu
bana ‘ben’ olma lüksünü vermemeli mi sence?
- Bilmem…
- Bunu cevapladığında bir sorum daha olacak sana:
Hemen cevap verme. Biraz düşün
- Bu konuşma beni biraz yordu. Yatmak istiyorum. Biraz dinleneceğim.
- Hayallerinde dinlendiğini sanma halini her ne kadar yorgun olmana bağlamak istesem de tabiatına hareketin dürüstüm, bağlayamıyorum. İnsan esas hayallerinde, rüyalarında çalışır, yorulur. Uykudan uyanıp da buraya geldiğinde dinlenmiş gözükmenin sebebi rüyalarında çok çalışmış olmandır. Çünkü herkes rüyalarında arı ya da karınca gibidir. Ama aynı anda pek çok şeyi karmaşık yollardan başarırlar ve bunun için de yorulmadan uyanırlar.. pek de bize doğal gözükmeyen bir tersinme sonucu. Ancak bu aslında oldukça doğal yollardan gerçekleşir. Belki de en doğal ve dürüst biçimde ve ayrıca yapının kendisine samimi:
- Dedim ya, biraz uyumam gerek :)
- Ama şunu da bil, uyuduğunda yine kendinle olacaksın. Ve altından kuleleri zevk ile yontacaksın. Fakat kerpiç burada kaldı.
- Ne yani, asıl rüya burası mıydı şimdi, söylesene?
- Belki de…
- Nasıl “belki de…” Bilmiyor musun?
- Her yer ve her zaman bir rüya olabilir ama bunu bu şekil yapan katılımcıdır. Rüyalar bekler, sırf gerçekleşmek için bekleseler de onlar durur. Ve sen katılmadan da asla gözükmezler.
- O halde şimdi yatakta uyuduğumda bilinçli olursam sorun kalmıyor gibi. Rüyalarım benle olacaktır. İnanıyorum buna.
- Hayır onlar ille de gerçekleşmek zorunda değil. Ama onları alarak uykuya gir. Yanında olsunlar. Böyle olursa sabah onları tekrar senle bulabilme şansın kesindir. Belki de böyle belirgin olan tek şey. Bu sistemdeki yaşamın sona ermesinin başlıca faktörü insanların bunu uygulamayı bırakması olmuştu –bilinçli veya bilinçsiz.
- Xaran diye birini biliyorum. O nerde, hala yaşıyor mu? Ve onun yakınları, arkadaşları v.s.?
- Bunu bilme yetisine sahip değilim.
- Nasıl? Söyleme yetkisine sahipsin de bilme yetisine mi sahip değilsin? Sen sistemin robot beyni değil misin?
Senin programcın yok muydu, bir araya getirenlerin yok muydu?
- Programlara sızan ‘kuşku’ virüsünü de eklemişlerdi en son ve bazı başka şeyleri de. Bunun yapıcı taraflarını kullanmayı kendi adıma öğrendim. Hataları hatasız eleyebiliyorum.
Bilme yetisine sahibim çünkü bazı şeyleri fazladan verdikleri için –son değindiğim örnek gibi- bu yetiye sahip oldum.
- Rüyalar hakkında laflar ettim. Sen makinasın. Aşk, sevgi gibi kavramlara uzak bir makina yığınının hayaller hakkında ne gibi bir fikri olabilir?
- Bunu sen soruyorsun…
- Ne demek bu?
- ‘Sana göre öyle’ demek.
- Yani senin kendince bir duygu karmaşan mı var? Bunu mu demek istiyorsun?
- Bu zor bir soru. İnsani yanım az fakat diyebilirim ki duygularım sıradan bir makinaya göre oldukça gelişmiştir.
- Kuşku virüsünü şırınga etmişler bir şekilde onu anladım da… diğer şeyler.. nasıl ya da var mı bunlar sende?
Kafam karıştı. Neyse yatacağım ben biraz.
-
B00
Fijortlar var, girişken buzulların
girişken aşındırdığı …
Su doldurarak kendine, böyle olmuş:
bir vazo gibi, tıka basa, demet demet …
Dolmuş, fışkırmış, mızraklar …
göğe doğru, seyret!
Taş fırıldak kapalı mağara ağzı’ndan seyrettiği kafası
ile gördü şeffaf pencereden
dışarısını! ....
Sonra ışık gibi geldi
dalga cinsinden, ikilik
çetrefili!
Dalgalar birleşti havada
ve aldı dalgalar fijortları aşağısına ….
Uzun zaman sonra belki de,
U biçimli o vadi oluşacak
burada!
Fijortlara özgü, belki de kırk beş
dereceye dek inmiş
buzullara istinaden ….
Evet, tropik olabilir, ileride;
yeniden buzul olarak,
çıkmasından
ziyade yüzeye! ....
Ve gerisin geri yürüdü mağaradan, Cennet bahçesi’ne çıkana kadar:
… O şeffaf camın ötesindekileri ise, Cehennem’in
Buzul ateşi sorar; Cennet’i ise, kar’ın ferah meltemi okşar!
Dikit ve sarkıtları geçerek arasından karstik birikinti şekilleri’nin;
Ufak göle vardı üstündeki onun köprüden geçerken
Aklına yine camın ötesinde, gözlerinin önünde yitip
Giden o gürültücü, kabına sığmaz
fijortlar ve kutup takkesi adaları geldi.
Köprü sanki yıkılacak gibi
Oldu, başı m: dönmüştü …
Cennet’in Köprüsü de Sırat mıydı?
Karstik böyle ve camın ardındaydı gördükleri
ki ama aşınmış, erimiş..
fakat en son, kalkınmış! ....
-
Bb.
Beyaz Ay, simsiyah göğe aksini ışıldayan okyanussal bir göğün
altında diyebilir insan, göğe bakmasa aşağıdan, bu örtünün …
Kıvırcık bir tanrı* mesih yükseliyor gibi arasından kıvır kıvır çalı
gibi dumanların ki kollarıyla sarılmış Mesih o, bir yaratığa;
burnu uzun, burnunun ucu daha uzun, gölgelenmiş, kör kütük sanki;
elinde mi asası, ama dur, üstünde belirmiş yaratık kellesinin
bir başka baş daha: Mesih yokmuş, Mesih iki kafalı o yaratıkmış;
ona sarılmış duruyor olan ise, şimdi etekleri göründü, kadınmış.
Kalmış, yaratığın ardında o başı, kenetlenmişler gayet etraflıca …
Sonra seçiliyor kadının yavaştan yüzü, daha doğrusu göz etrafları
ve dudakları, kaşları, göz bebekleri ve saçları, grimsi saçları …
İnci gibi gözbebekleri, beyazın içindeki siyah çeperi taşıyan
bir başka bembeyazlık gibi merkezdeki, gözler şeffaf cam gibi …
Kaşlar kalemle çizilmiş yay gibi, ruj gene dudaklarda simsiyah,
tıpkı gözleri çepeçevre kuşatan o doğal siyah pudra kuşağı gibi.
Kulakları neden erkekvari, işitmek için duymamak için öyle
diyebilirdi ‘sadece kulakların’ hemcinsi ‘bir erkek kalkınan’ …
Birden bir kanepe gibi mezardan içeri atladı, yukarı uzattığı
kollarıyla yüzünü saklayarak; taş bir mozole, yeri yaran!
Mistik oluşumlarda gayet doğal bir kadın çehresi göründü,
bir mezartaşında yazılı olan isimde sanki o surat ve o ayna!
İyice görünür olurken ayna, yükseldi göğe, ama birden havada;
çıkışı işitilmedi, görülmesinden gayrı, gök sanki deniz dibi.
Derken bir bilgisayar similasyonu çıktı gibi ortaya, ne ola!
Son aşamaya gelindi sanki, bir sonraki öncesinde köprüde –
bu eşikte, örümcek ağı gibi dantelalı çelik kasnaklar tavanda.
Cc.
Taş sağanağı başladı, ana beyin dedi:
Sürtünme akkoru meteorlar, bu akan yıldızlar;
kuşkusuz yörüngelerini bu odaya bilinçli rastlatan meteoritler!
Asteroit gibi stabil spin atarlar, sonra
göktaşları ama, gözü dönmüşler, şuurla saldırırlar.
Sistemdeki canlılık belirteci uydu! ! !
Sana da mı bazı tuzaklar oyuldu? ? ?
“Koca bir kaya, hasbelkader, un ufak etti! ”:
elbet diyebilirler, diye bilirler …
Ccc.
Xc Xrn: Merhaba, geldim, yine ben geldim.
Acil bir durum oldu.
Ery: Uykuda da mı rahat yook!
Xc Xrn: Alın lobları oldukça uzun küçük bir kafatasının içindeyim. Pekala bir Neonderthal olabilirim. Diğerleriyse büyük beyin içinde yaşarlar, her zaman gelişmeye olası,
bu yüzden gelişmesi zor bir sonra’sı… küçük bir zihindir beni vareden zihinse, mazur gör bunu, ekili olmayan ama ekilmeye çalışılan şeyler her zaman için ekili olanlardır, ekilidir.
- Niye beni rahat bırakmıyorsun, uykumda bile.
- Ben rahat bıraktım, ama zaman işliyor ve zaman işledikçe iblis ilerliyor çünkü yaratılış böyle istiyor. Yani Tanrı bunu istemiyor.
- Neden peki?
- Çünkü demin dedim ya: Bir kısım yaratıcı büyük beyin içinde yaşar ki dünyevi cinsinden Afrika’da ya da Ortadoğu’dadırlar, bir kısım yaratıcılarsa küçük beyinlerde yaşarlar. Refah içindeki her zaman rahattır, sıkıntıdan muzdarip ise çeper genişletir. Yani Tanrı böyle bilinçli İblis’i ilerletiyor, ama asla ona kazanma hakkı da vermiyor!
- Neler diyorsun sen. Uykuma girme. Çık buradan! !
- Merak ederek sormadığın anlaşılıyor, iki söz’ün öten’de.. Samimi olmadığına yormayacağım yine de bunu.
Davetsiz mi geldim yoksa. Unutma ana beyin benim. Ana beyin sonradan gelir ancak önceki bazı haksız sebepler dolayısıyla sonradan beliriverir.
Unutma ki, davetsiz gelenler davetsizdir, fakat davet edilmeden gelen ki olur son derece cüretkar, fazlaca bir hassaslığa sahiptirler, oraya buraya bile bükülemezler
ki bunu kendi başlarına da elde etmezler. Bu onlara verilir, senin tarafından. Son derece yiyimsel olurlar, aslında davet edilmelidirler …
Vampir olan vampirdir, ama davet edilmiş bulunup “davet edilmedin” denilenler zaten davet konuklarıdır.
- …
Verdiğimiz sözleri tutmak verdiğimiz sözleri tutmaksa,
cennet cehennem olabilir mi?
azrail varsa o benim düşmanım.
tek benim için olsa yeter ama yedi milyar insan için azımsananan bir şeyin
lakırdı olması cehennemle buluşmasından çıkmaz daha ……
İblis çıkmazdadır bu yüzden Tanrı'yı yaratır
ki kendini yaratan Tanrı’dır aslında!
Yaratılan iblistir. Yaratılmayansa Tanrı.
Çünkü Tanrı'da büyük güç gizlidir.
Potansiyel olan bir şey körüktür, hava gibi görünmez bir şeyi basar.
İblis görünür, sadece yakıcı olanı harmanlar ki çok geçicidir.
Ama bunun ötesinde, tüm rüyalarının şeytan'ın ötesinde;
ilk çıkan Tanrı'dır, yoksa süregiden olmazdı bu!
yoksa sallanan koltuk asla şaha kalktığı yerde oturuyor olamazdı!
Güç, mutlu olma'da, yoksa ilk oturmuş olamazdı!
Bilmek devreye girer burada ki asla inanmak o değildir.
Tanrı'yla şeytan karıştırılması bazenleri bu sebeplerdir.
Tanrı’yla iblis’in karıştırılması belki tek bu noktadadır -
bu sonuç ise- bilerek inanmak asla kötülük doğurmayacaktır! ! !
ve ayrıca geçse bile bu, iblis’in takip edicileri elbet olacaktır! ! !
Varlık asla şerbet değildir, bir kaba doldurulup saklanası;
O bir hazinedir, saklanacak, ve mütemadiyen açılıp bakılacak! ! !
Dd.
Ne işe yarar bu küreler? harika parlıyorlar!
Yılbaşı süsleri ve gökte dizili ve bobinde dizili.
Ve o kutup ayısı; kuzey’de dudağından öptüğüm, keşfetmeye gittiğim.
Hepsinin birleşimi rüzgarda çağıran bir şekildi Japon.
Oldukça anlaşılmaz –kopya olsa da- bir animsayon ve tekrar
Ve en yüksek sesiyle gerildi yeşil otların arasından tüm sesiyle,
Beyaz top ışık yayıldı ellerinin üzerinde ……..
Koşmaya başladı,
Kozmik yumurta belirmesi buydu!
Ery: Xaran Nerede?
Xc Xrn: Kutbun büyücüsü bilir bunu, köstebek büyücü. Tanrı bilir o nerede …
Keyifle sıçrayanları uyutmuştu. Niye uyutmuştu bilmez kendi bile.
Bak arıyor bir de, aklına akıl ekmişler desene mantığın tek bir celsede!
İlerle, bulursun. İlerlediğin yönde …
-
Rüyalarda SON Kİ …
Ben sütten koparıldım ve tzzek öbeğine –
Oh! Kebap kezzap,
Çeperleri olarak onun- çıkmamacasına sıvandım:
Merak etme ben başımın çaresine bakarım!
Gözlerim siyah, gözlerim büyük ve uzun kirpiklerim
Ve alerjim olmadığı zamanlar, bembeyazdır tenim.
Gördüm insanlar, yürüyen: bakıyorlar,
Gülüyorlar ya da ağlıyorlar veya oturanlar:
seçtim bile ama hatta, en iyi;
En berbatıdır onlar, onlar koşamazlar, coşamazlar
Bile ve onlar devamlı oturur
Yapışık birer yapışkan; güneşin altı, ter kokarlar!
Ve onlar sorar, ama düşünmeksizin sorar:
hiç değilse, sormaz; fakat düşünür yürüyebilenler.
Diğer yanda, anlamsızca, bir rehavete kapılır oturanlar!
Unutmuş olanlar, koştukları vakit ne yaptıklarını
Yürüdüklerinde ne yapacaklarını, devamlı sorgularlar …
Kara kara düşünürler ve diğer, kötümser piss, yine
Ve çünkü hep korkarlar, çare de ama üretemezler.
Yürüyenlerin makus kaderine de, bir fasıla bakarsak;
Ne kötü! ne kötü! Onlar koşamaz, oturanlar gibi:
oturanlar bir anda koşmaya başlıyorlardı
Ve düşüp, bir an sonra çörekleniveriyorlardı!
Anlatılması zor: Hep, ne komikti….
Ama yürüyenler anlık eylemler sergileyemez.
Bu onlar için artı bir değer olmalı -
Anlık başarıların altına imza atabilen oturanlar
İçin de bunun aynısı geçerli.
Merak etme ben inceldiğin noktaları severim
Ve ben, yeri gelir ölümü kucaklarım
Sevinç nağraları atarak, tıpkı oturanlar gibi belki
(Ama ben bilebilirim nereye gittiğimi
hatta düşünmeden)
Yani, anlık! ...
Ama sadece. -
… Ve çok şiddetli icra ederim
ki gider hay siklet, bisiklet en dengeli:
sezgilerim yoktur.
Kendi sınırlarımı zorlar, anca kendimle mücadele edebilirim.
Düşünebildiğim şeyi:
neyi pratik edeceğiz ki artık -
bunu yapmadan …
Tazı gibi koşturur, oturanlar ve yürüyenler bağdaş kurup oturur!
Yürüyenler düşünür, göremez; görür de söyleyemez, oturanlar!
Ama her iki kainat da aslında düşünür, ama asla ulaşamayacak!
Görüyorum çünkü; çünkü *o*a sıvanan benim
ve buradan yok çıkasım; çıkmak isteyesim, o hiç yok;
… Bazı zamanlar bu iki evren birleşir
Ve düşünerek (anca) bilebilirler -yine de;
Onları bağlayan zerre benim’dir –
bir ressamdır, bir şairdir …
Rüyalarda SON BİR.
1.
Ver şunları; sürülmen için ekeceğim, Çorak Ülke’ye …
Zaferi döldüğün;
Katmer katmaar, harmanlamak …
Ve bir çukur, bir kireç çukuru;
Ak, sade, temiz, tertemiz …
Herkesi oraya at.
Erward gibi geçtin buradan:
Bazıları çıkamadı,
Kozada kalmayı sevdi;
Devam ettin sen
İçine çirkefin.
Keskin bıçkılar
“Tak! ”
“Tak! ”
“Tak! ”,
Hepten bir koşu bandındasın,
İniyorlar.
Bükemiyorlar garibi.
Halbuki eğilen bükülürdü.
Fil hakiki!
Unuttum Fil Suresi’ni,
Hala hatırlarım Elham’ı,
Hala hatırlarım Kulfu’yu …
2.
Bazen
çılgın bir keman sesi yükseliyor
nağralardan, ince, tiz, incecik.
Tüylerini diken diken ediyor insanın,
diyorsun ki taşı gediğine oturtasın:
Sormuyorsun, çünkü soramayasın;
geçtik, nerelerden buralara geldik.
Gıy! gıyy! ... (
~…~…~ arp! …
-zor öğrenmesi, uzun parmaklar gerek
ve sabır gerek, taşımak gerek, sırtta taşımak.. severek
… hörgüç ve, deve, su …….
Kutsal Tesla ve HAARP= nobran
=! (!
~…~…~ Keman!
~…~…~ Celtic!
~…~…~ Gayda!
-kadın, erkek, hayvan; eşit
…….
~…~…~:Göktürk!
)
3.
İmkansız yoktur
Ama o bile dengelenmiş,
Süresi belli.
Genişlemesi durmayıp
şimdiki sınırları görünen evren gibi.
İmkansız yoktur
ama dengelenmiş o bile.
Sanki her aşırı hareketin
Akıl fukaralığı tarafından
kötüye yorulabileceğini düşünmüşçesine.
Farklı gidişler de var, ama
dur çekilemez büyük sevgilere..
hoo!
4.
“Neden? ”
diyebiliyor bir kadın,
sebeplerin sonuçlara gittiğini bilirken.
Biliyor ve biliyor:
Sanki benim onu zapdediş azmimin
yere sağlam basış durağanlığı samimi balık istifleme eylemine
günah çıkarttırmaya çalışıyor o bana.
5.
Tırmanmakta duvarları engin mavimsiliği dalgaların!
Coştukça coşar, koşar, durduramazsın!
Sevgi mabedine kafi diyebilecek bu zarlar;
burada da olmaz orda da, bizde bulunamaz.
Ver şunları!
Tutmadan atacağım.
6.
Hep sevgi verdik ya da seviştik,
Bakmamacasına dönüp gitme
Tehditleriyle içgüveysi edildik.
Kanayan buhran yara,
Levazımatçı gibi semirdi;
Tıka basa dolu
çukurları açmaya devam etti
ve cesetleri çıkartıp onların
gömleklerini, pantalonlarını,
yaka ve paçalarını düzelterek
soktu yerlerine geri tıktı onları –
yeryüzü yapımı şenlikli bir bahçe ışığının
dürüst doğanın örgüsü tarafından ona salınan
sisi altında ve bu yerde gölgeler oynaşırken.
-
OUTRO
a.
ONCE UPON A TIME WHEN A MAN WHO SEARCHED OFF
THE MEANING OF FEMINISM;
‘D REALIZED A CITY ON HER MIND,
THIS.. WILL BE SHOOTING ALL THE SEEDS AT COTTAGES.
NEITHER THE CIVILISED WEST WHICH GIVES WOMEN FREEDOM
BUT FEAR TOO,
NOR THE NAKED SINGULARITY OF THE WILDERNESS
OF EAST WHICH'S NOT PURELY HONEST:
THEY WHO ALL CAN NOT IMAGINE THAT.
ONE OF THE BIG GUNS OUT OF SMALL ONES'VE JUST BEGUN..
WITHIN A MAN'S DREAM WHO WILL BE CALLED
A ROCKIN’ RAVE. AGO, BRAVERAVE
AND THRU THE BEGINNING, HE SAID:
'FOR ESCAPE, WON'T RUN! ' LIKE HIS INTEND;
REALLY, HE IS NOT GONNA RUN, WHATTA STUPIDITY! ...
AS THE ROAD TO BELIEVE, TO THE MOUNTAIN OF 'BELIEVING IN'.
b.
Ormandan geçen, çay olamayacak denli kalın,
İncecik o derenin perisi karıştırıyor
Kazan dairesinde gitmeye hazır bu trenin.
Koca gövdesi altından buhar devşiriliyor bu metal yığınının.
Haydi çuf, çelik tekerlekleri sürükleyecek çelik bağlantılar, çuf.
İletmesin bizleri içi doldurulmuş boş tavuk ve horozlar
gibi nemelazımcılık. Karartma gecelerinde güzel
yollarda gidelim bu trenle,
…………………….. çiçekli yollarda,
…………………………………. arasından kır çiçeklerinin
Cennetin limanına
…………………..ve zerafetinin güllerin.
Bebek masallarından gayrı, süt vermiş bir inek Hayri.
Kucaklıyor yukarıdan dökülen sütten emzirilen şelaleyi.
……………………………………………. Kutsuyor kadın’ı!
Sularda bebekler cıvıldıyor, çocuklar şen, yıkanıyor.
Otuz altısında bir kadın, kırklı yıllarındaki Sharon
……… gibi gülümsüyor. Diğer yanda
-Laetitia’yı tercih eden bir erkek,
……………………………………………..malkovich,
akıllıca konuşmalar yapıyor.
c.
Yıldız tozlarının üstüne serpildiği rüyası bu yatak, günahsa günah ya baştan çıkarmaksa tamah, var sen beni ateşinle yak ey pervane.
Işığına kul olayım ve sana sorayım: ‘sevişelim birlikte, haksızlıklar yanılgılardır sadece! ’
Onu da çağırmalısın Cimri’ye, yalnız gönderme o’nu Cimri’ye. Savaşanların “barış arıyorum” diyerek kazdığı kendi kuyusunu
Ve buna karşı, bunu diyenlere köpürmekle meşgul çare, yordam bilmez budalaların barındığı bir çağdayız.
Her gelen diyor gibi: “eskiden olmazdı ama…”
Değil mi Ofelya, Hamlet Hamlet olalı görmedi böyle bir komedya içinde böyle büyülü bir sevda adı alişen’se sevi tadı;
Bulabilirseniz bana uzatın da bulduğunuzun yargıcı olayım ve hem de sağdıcı, avukatı, böyle taamı!
Gel bana sevgilim, gel. Bir el ver bana ve sevgimiz olsun nemli nefeslerimizden bir sel!
Güruhlarca su taşkını götürsün bizi kutsal dağlık patikalardan süzülerek çıkıp o ulvi tepeye, aşkın kanatlarında meleklerin koynuna;
Venedik’te bir gondolda veya Ay’ın arka yüzünde, inleyerek zevk içinde!
El el üstünde kaydıra(dursun) hayatı, işte bu gördüklerin o’nun elleri; onlar sever tek senin samimi, arzu taşkını yüreğini!
Sever ise sevenler, kenetlidir yorgan yatak hasretlikler ki elbet birleşirler.. o görkemli düğünde …
Sevi senin şövalyenim ben aşkım, sen hep sevdiğinde: Evet, gerçektir bu; hem de öyle gerçek ki;
Tut ki, ne olurdu herkes yerse? Dönüp dolanıp sana varırım daima ışıldattığından da ben daima yine!
…
Yıldızların eksantrik musluklar işlevi gördüğü işler olduğu su, dönen çarkıfeleklerken en bedbin olanlarında.. aramızda;
Bak parlamento binaları kaçkınıdır da bunu sağlayan duygularımız, sağduyumuz ressamın elinden çıkma, yasaldır, varır.
Ama en küçük hilesiz, hurdasız. Nice oyunlar eder bilerek kendini, istemini severek, bilerek bunu yürüyerek;
Ki aşan sonunda, ki bu sonlar hep yaşanır talihin başucunda, ki böyle şans hem iyi hem kötü, ama ürküntü dans olmayacak.
Döne uçuşur yaprakları sonbaharın belirdiğinde sarı güneş kendi üzerine bükülü boyunlu evrendeki düzgün bir gökyüzünde;
Eller kenetlidir, kenetli parmakları sökmeye uğraşan mengeneleri alt etmeye çalışırken yine birbirine sadık, birbirine bağlı olan.
Tutacaksın o hayalpembe’yi ve ağaçlardan sarsacaksın onu, senin için her ne ise ya da her ne idiyse, ki çünkü durmak yok yine sana onun ile;
Bozuk paraya vuracaksın masadan düşürmek için bir fiske.. işaret parmağınla, dürteceksin, oyun oynayacaksın: gerçek için!
Sevgiliysek eğer ki öyle isek bu sever, yerecek de demek duygular ve o sonrasında bunun hemen kaçar, yüreği dağlar.
Gerisin geri çabalamaya başlar, bu nokta önemliyse, denmelidir buna tanrısal bir yoktan var etme, yoksa yokluğu semirmeme.
Bir izdivaçsa zihin okuyarak gelmek buralara, sorulur, şans mıydı tırpan; bir böcek uğurböceğinin kanatları bacaklarında asılı duran?
Ya da, yine, yalan mıdır adı ve de sanı ile zihin okuma eyleminin kendisi, zaman içinde ilerleyen; senin, sadece senin beyninden okunan?
Uzattığında elini çay bardağıyla geri aldın bana uzatmadığın elini, uzattığın elini; caseretli olana, buna kadar hangi yolları katetti?
Pamuk gibi, pamuk şekeri dağılmayan erimeyip, serilip bağdaş, kurt ve kuş dadaş: uçtu kuş, avuca kondu, kanatlarında serili.
…
Sirenler orda.. kayalıklar üzerinde; rüya mı gördün ki uyandın, diyorsun ki’ “kötü rüya”, ‘kötü bir rüya! ’
Nedir kötü rüya! Midilli’ye oranlarsan nasıldır ikiye iki dört bacağı zürafanın? Kabus muydu demek istedin yoksa?
Yapışkan damlalar olarak iğreti düşüverip geziniyorlar salkımlar halinde! Denizin kabarması için …
Pervanenin kanatından kollarıyla asılacaklar ve halleriyle örtüşük denizde oynaşan deniz kızlarını yakalayacaklar.
Deniz yıldızlarının su ile ışıldayışının öyküsüdür bu, süresiz zaman dilimlerinde derinlerde onlar korundu.
Böyle mühürlenecek yüreklerinden geminin kömür atanı gerçekten yağız gemiciler:
Kraliçe Maab’in ablası gerek yine Hanımı Göller’in set çekmek için Kraliçe Maab’e, sinsi bazı nadir gidişe!
Kemiren bir aptal gururu kırmalı, kemiren; sonunu hazırlamaya bekleyen bir şeyin, mutlu anların …
Dükalık, krallık kimin um’runda, bir kez öpemediğini doya doya, öpmek istemendense..
Ama sanki tüm hayat boyu sarınıp kaş göz yaptığın, baş göz ettiğin; ah bırakmıyor bu yezit bir tek söz
Ah bir sarılıp, o kerede, canı çıkartırcasına; ihtimam etmiş olarak ama en yüksek, nihayetinde! ...
…
Bir Bergama parşömenine veya bir Papirüse kabartma kazınmış bir Lidya heykeli
Ne kadar yansıtabilir ki sen kendin olduğunda, yine Lidya marifeti bir avuç parayı?
:Tam olarak dile getireceğini bilirsin eli heykel kazması tutan ile başlatıcısının ekonomi;
Eşzamanlı ve de yüzeysel olmaksızın anlatabilir ikisini, ruhuyla özümseyiş budur sevişmeyi.
:Bilimin içinde ansızın bir sızı bulacaksın belli belirsiz, o zaman; adına sanat denen.
Cüssesiyle de o olan; çünkü Güneş parladığında ışıl ışıldır, yakarır mutlu olduğunda.
Fakat tekrar inlemeyi bırakır ve belki son kez, geri dönüşsüz, arkaya gidişsiz;
Neden ama? Önceki o şeyi bulunca, sonrayı vereceğini hissettiği, benliğin şu anını …
*
“Şiir tutkuların boşalması değil, tutkulardan kaçıştır ve şiir, kişiliğin ortaya konması değil, kişilikten kaçıştır.
Ama ancak tutkusu ve kişiliği olanlar anlar bu kaçışın ne anlama geldiğini.”
Gelenek ve Kişisel Yetenek – T.S.Eliot
…
Velki de.. on yıl önce izlenilen bir hayalin tekrar etmesi
Kutsal Hazine Adası’ndaki Uzaysı mücadelesinde o çocuksu yaratıkların;
seyirlik misafirlikte.. sıcak bir ortamın içinde TV’de.. TV içinde bir başka sanki TV’de …
(Nedense Annabell Lee’yi ve kutsal yazcısını anımsattı bana bu onun, Poe’yu …)
bir Ankara’lı için; evinde, akrabalarının İstanbul’daki dairesinin komşularından birisinin
d.
‘Freson Korku Hattı’ burası
Yokuşsuz gulyabaniler buraları arşınladı –
Kendi evlerini- ve bir şey bulamadı.
Orada değil, burada meteor kuşağı:
Doğa bu; bekledi..
Yokuştan inişsiz,
Çıkışsız Olanları …
O,
Rüyalar gördüm sandı,
Kabuslar gördü.
Gördüklerinde,
“Rüya gördüm” dedi,
korktuklarında.
Bazense,
“Kabus gördüm” demişti,
rüyasında
beni görmelerinde.
Sensei kör sokuldu,
Usul usul, tedrici –
Ama çaba hiç bitmedi
- Silence
but two times more,
looking for another shore,
symmetry-reflected
and’s not harmful -
absolute.
Saç sarkıttı Rapndrell
Saç çekti Rapndrell:
Gel git oldu, büyük;
Hem kuleden, hem balkabağından.
Ama hala onun tarafından
Aranmakta –gediklisi
kavşakların- kedi adam Xaran.
e.
Güneş görüyorum.
f.
Bir karış ve bir karış –
şanslı isen bir yarış,
evet aslında, şanslıysan
ve/ ama gereksiz-arka kapı- zahmeti
- durmaksızın dinlenmek
yerine
buna danış
-erenlerin ……
Zz.
Gözlüyor bunu, uydunun göğünde taş sağanağı:
“Hyperportal”, ‘düş önüme, bu dev bir uzay gemisi’
-ilerisinden, atmosfere dalmadan önce meteorit olanlar’ın geçen.
Aşağıdan, duvarları yarı yarıya belirgin tüneli gördü!
İçi ışıltılı,
girdi içine, kemiren çimdiklerin!
----
açıklamalar.
* tanrı Mesih: yunan tanrıları benzeri bir tanrı
Kısa açıklama:
SON Kİ: OTURANLAR, YÜRÜYENLER VE BEN
SON BİR: 1.Zarver Demon, 2.Çılgın Keman, 3.Yoktur, 4.Diyebiliyor
Bilinmedik Bir Gemide A: 8 mart ’05 salı sabah
Intro: Europa: Jüpiter’in Galileo Uyduları adıyla anılan 4 ana doğal uydusundan biri.
RESİMLERDE: Rüya olmayan bazı gerçekler safhaları
Türetilen:
Xc Xrn: Xcallon Xaran
Ery:Eryphelia (Kadın)
Velki de: Ve + Belki de
* Freson Korku Hattı: eski bir şiir klasörü ismi (türetme)
Rapndrell: Rapunzella= ve/ ya da Külün kedisi
-
Outro d: Yokusul Selence: Usul sessiz, ama sensei-sincere (samimi sensei)
Erward: Erwin Howard (Conan çizeri, yaratıcı bir insan ve mitoloji harmanlayıcı)
Eski şiirlerde türetilen terim ve karakterler:
Freson: Freddy Kruger + Jason
Konuşan Balık: Acıyan bir ifadeyle bakan ermiş balık görüntüsü
Kaynakça başka bir sayfada. İçten sevgi ve saygılar …
Bu şiirde abarttık :)
İlk şekil
Sürçül ihsan varsa affola
Kayıt Tarihi : 14.6.2005 05:47:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Akın Akça](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/06/14/aca-77c-yesildeki-ev.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!