Aça-74 (b) - Atölye Şiiri - Akın Akça

Akın Akça
1865

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Aça-74 (b) - Atölye

B.

GÖKKUŞAĞI ÇELENKLERİ-1

Kımıl kımıl,..ince nağmeleri yağmurun; mağrurun kalkanı, sadece yüreği, ~ saadet geçiren.
Yağmurun yağışıyla ayrılabilir iki sevgili ve yine yağdığı ~ bir gece birleşir bu iki sevgili.
Kabuğu ile, bir salyangoz; tamamen bağlarını ~ kopartmadıysa.
Böyle ve, defalarca da yağsa, gururun yüzü bilinç ~ katar kendine.
Ve zamanın rüzgarına -yine onun kendisi gibi- yumuşak ~ kelepçeler vurur.
Döndürdükçe büker, evirir kendi ahengine: Mutlu olan değerleri ~ serbest bırakır.
Küçük-kuş sesini alır, takınır; bunu katar, tez baharın toz zerrelerinde müjde
~ saçan ebemkuşağı rengarenk çelenklerine.

GÖKKUŞAĞI ÇELENKLERİ-2
OTUN İÇİNDEKİ ‘PENTAGRAMDAN DAİRELER

Ballı babagillerden, söz dinlemez, bürümüş.. ~ nane otları:
Aynı semizotları gibi; nane molla, altı yüz altmış altı kere ~ altı tane dairenin ancak, içinde.
Ve ki altıncı; son denediğim daire açtığında, özgür alt yapısıyla çelenkler
~ gibi kendisini; sıra dışı çiçekler gibi …
Yabanıl otların içindeki pentagramın öbeğinden hareket devşiren daireler, çelenkler gibi,
Mevsimlere sıhhatli soluklar kazandıran ve bu cinayet mevkindeki çelenkler renkliydi yine coşturdu otların arasındaki diğer capcanlı çiçekleri de
~ yaşam kaynatan!

PANTHEON

… Tuhaf bir Panthéon * içine konuşlanmaya başladığında tiz çığlıklarıyla martılar
av yapmaya artık, kartalları.. başlıyorlar kendilerine!
Artık düşlerimiz hür: vücudum da balık, bu kadar zıpladıktan sonra;
keza duygularına ayna yırtmaç, ~ geçit vermez düşüncelerim de …
Bu yırtöaç, bir çatlak misali, mağaradaki; sorgulamaya başlıyor ışın zerreciklerini
mağaradaki çatlaktan sızan ~ kendisinden.

Ve hemen yoğunlaşıveren kesif sislerin arasından çirkin ya da şekilden yoksun suratıyla beliren Odin..ve Odin’in eşi, Thor’un annesi Frigg, onun hemen solunda ona göre …Frigg; hem de Merddin’in az çekmediği kötü büyücü Mab’in himayesindeki sinsi-utangaç, uzun boylu iyiliksever cüce.
Bu Panthéon’a yöneldiler hepsi birlikte el ele: Çatıda Oculus *; bu göz, ışınlarını sündürüyor kutsal çatının tepesindeki güneşin ve incelterek bu görkemli tapınağın içine buyur ediyor olanca ihtişamıyla, bütün duvarlarına, tüm köşelerine!

MUM ÇİÇEKLERİNDEN BİR BALKON, KIRLANGIÇLAR VE İKİZ SIĞIRTMAÇ

Tavanı mum çiçekleriyle örülü arka balkonundan kafasını uzatan adam gülümsüyor
hızla yaklaşan göçebe kırlangıçları görerek.Uçanlar halbuki kuş, adam herhalde pembemsi kırmızımsı kırlangıç balıklarını onlar sanmış! Fakat kırlangıçlar -en hızlı uçan saatte yüz altmış kilometreyle- uçtukça yaklaşmıyor -asılılar sanki havada, Petit Trianon’a gelmiş o iki öğretmen Leydi’nin zaman genleşmesiyle kazara ve aniden! ve büyük şaşkınlıkla görmüş olduğu Fransız hayaletler gibi- ve sallanan koltuğuna serilmiş relaks adam başladıkça somurtmaya …
: ileride bir bozkır var fazla uzak olmayan… tarımla uğraşmayan -hayvanılıkla iş güç sahibi
-oradaki sığırtmaç ikiz oğlanlar gülmeye başlıyor! Ve kırlangıçlar bu sefer, ki zaten hareket halindeler, sallanan koltukta sallanmakta olan adamın mum çiçekleriyle örülü balkonuna yaklaşmaya başlıyorlar …

Ama yeniden hareket etmeye başladıklarında onlar yinelenerek göçebe oldular. Sanki yeniden doğdular, ama öldüler mi acaba? göçebelik mi ki onların istedikleri? Yoksa, zaten hiç durmamışlar mıydı; yuvarlarak sallanan iskemledeki adam onlara bakarken …

KIR PATİKASINDA KERVAN OLANLAR

Sanırım, bazen anlayamadığım türde, kırlangıçların bu karmaşasında bir hayır vardı:

Ve artık papatyalar müjdelemeye başlıyor baharın o emsalsiz valsini -bembeyaz taç yapraklı, ortası ~ sarı kömeçli.
Her bir yandalar; ve kır çiçekleri, onların hepsi, kırmızı gülleri ~ de kuzey’lerine almışlar.

Çıkıyoruz dar, nur ışıklı bir patikadan kırmızı gül tarlasının eşsiz içeriğine doğru ~ kalabalık katarlar halinde!
Yerliler var ve hatta iş adamları, tabi sanatçılar ~ ve yer yer de serpilmiş bilim adamları …
Aralarla durup molalar veriyoruz… mataralarımızdan su yudumluyoruz… ve bakıyoruz, az yukarıda, tam karşımızda ~ gökyüzüne uzanan bir köprü:

.. “ce! ! ! ceeee! ” nâr-ı beyzâ, namütenahi … çiçeklerden bir yol, nur bâki şen..
illaki, bundan ötesi.. kerhen! …

ERYCLEA’DAN ICNO

Dağa uzanan bir köprü-yol. Yamaçtan koşarak iniyor rüzgarı da arkalarına alarak
bazı vücutlar sallapati ~ hafifçe uçuyorlar
Onları seyreden biri var aşağıda -eteğinde dağın, köprü-yol’un başlangıcında …
Yüzüne bakıyor rüzgarın, onun gözleri ise rüzgara karşı yüzüyor, yani bedeni de değil.
~ üstelik bir de hafifçe aşağı yeltenen uçurtmaları inceliyor. Onlar gülüp oynuyorlar.
Eteğindeki adamsa dağın, inceliyor onları …

UÇUŞ EĞİTİMİNDEKİ KARGA

Asla vazgeçmeyecek bu karga, mutluluğa giden yolda! Bir anlatı bu, dilden dile dolaşacak …
Sadece bir kere deniz yüzeyine nefes almak için çıkarak köpekbalığına burnuyla toslayıp onu kaçırtan küçk deniz kaplumbağası sanki bu işin sorumlusu! !
Darwin’in Galapagos Deniz Kaplumbağalarından biri olmalı ama değildi, küçücük bir
şeydi …

İnsanların başka yerlere göç ettiğini fark eden bu çeşit bir zeki karga bir süreliğine yerleşmek için güneydeki bir kasabayı seçti. Nasıl oldu bilemedi, buraya yürüyerek gelmişti, bilmiyorken daha uçmasını. Minik kurbağalar ve börtü böcekle kısa sürede arkadaşlık kurdu.
Bir süre gözlerini yumdu bir korkuluğun gölgesinde ve bazı seslerle uyandı daha sonra. Onun için gelmişlerdi. Diğer bütün kargalar doluşmuş, büyük tören için tüm hazırlıklar yapılmıştı. Bu yavru bir kargaydı! Uçmayı öğrenmesi için bir şölen tertiplenmişti! Onu yüksek bir noktaya çıkarıp “hadi! ” dediler yaşça büyük diğer kargalar. Atladı mı yuvadan bilinmez veya iteklediler mi bebeciği? Ama uçamadı ve yere düştü, yazlık evlerden birinin balkonuna düştü!
Sabah oldu ve adam gazetesini almaya dışarı çıkıyor. Çıkmasa daha iyiydi. “Adam eğilmiş bir şey almaya çalışıyor, balkonuna düşen.”. Meğer yavru kargayı aldı, etrafta turlayan besili bir sarı kedi onu yemesin diye … Birden fışkırdı bir kedi gül fidanlarının arasından -bahçeden otuz santim yükseklikteki balkonun önünden! Aman!
Birden filo halinde toplaşmış olanlar, “hücum! ” diye seslendiler “yavru karga”yı boşluğa iteleyen ihtiyar meclisinden ağalar! … Dalga dalga ara gaz atarcasına ve “pike” yaparak bebek kargaya değen adamı cezalandırıverdiler ‘bu öteki insan sindirenler’!
Adam arkasına bakamadan evine kaçtı! Üç beş karga kedinin üzerine çullanırken, adamın kabusu zaten olmuştu kargalardan diğer üç beş tanesi ise!
Sergilenen pikeler kediye de adım attırmadı ve sonunda onu bir “gül fidanının altı”na sıkıştırdı. kuyruğunu sıkıştıran kedi korku ile onları izliyor! sanki maç ne zaman bitecek gibisinden bekliyor! Yaygaracılar ordusu, hepsi birden öyle gaklıyor ki! Bazı kargalarsa yavru karganın yanında, ona bekçilik ediyorlar… Bir süre camdan onları izleyen adam “dayanamadı fırladı” dışarı -koca bir sopa ile elinde! “Çirkin” denilesi kargalar, ama keratalar çok da “akıllı”lar, sanki bir güzellik yarışmasına katılmışlar -kimin ya da kimlerin mağlup olacağından emin oldukları…

Palmiyeler ile zakkum ağaçları ve begonviller… daha da, yaseminlerle lavanta bitkileri… huzurunda cereyan ediyor bu tek partici görüşü savunan ama anarşist olmayan söylev cinsi. Gerçekte dünya dönüyor tabi ama bazen de bu kargaların jeosentrik şekle aklı yatkın cinsinden… Dubleks olan evler ve onların önlerinde, arkalarında, zemin katlarında balkonlar kendini gülümsüyor

Yine yemedi: Adam koştu içeri ve daha büyük bir sopayla kaparak -ne geldiyse eline, tabir yerindeyse- çıktı dışarı ama kargalar üç gün üç gece rahat vermedi …
~ Bu süre zarfında adam “kargalara küfredip duruyor…”

“adam sopayı sallayıp bir şey diyordu
önce anlamadım ben de ne diyorsunuz dedim
önce o başlattı dedi
neyi?
bana küfretti
siz ne dediniz?
ben de sana! ...
adam baya çekişti kargayla
gerçekten
karga cevap veriyordu sanki”

Son baktığımda pembeleşmeye başlıyordu tüyleri büyük oranda kargaların ve onlar da korkuluklardan korkmamayı öğrendiler yavru karga gibi, onun sayesinde artık. O, bu meydan savaşınından en karlı çıkan galip tarafı bence: nihayet uçmayı öğrendi fakat baya emek isteyen bir süreçti …

ikinci bölüm açıklamaları:

1- nâr-ı beyzâ:yerkürenin merkezinde bulunduğuna inanılan kutsal ışık, akkor

2- ce! ! ! ceeee! :Önceki ışıklı patikayı anlamlandırmak ve sürprizli-samimi bir hava verm. bakımından …

3- kerhen: gönülsüzce, istemeden
http://sozluk.sourtimes.org/

4-Panthéon=panteon: esk. Yunanlı ve Romalıların en büyük tapınaklarına verdikleri ad.
kubbesinin tepesinde yuvarlak bir delik bulunan ve hocalarımızın 'yağmur yağsa bile bu delikten yağmur damlaları girmez, mimarisi o derece muhteşem yapılmıştır' diye talihsiz bir açıklama yaptıkları, yağmurlu bir günde kilisenin ortasının göle dönüşerek insanların neye uğradıklarını şaşırdıkları, kubbesinin büyüklüğü nedeniyle bir zamanların statik betonarme harikası ve roma imparatorluğunun gücünün simgesi.
pantheon'un tepesinde oculus bulunur ve burdan olur da gune$ sızarsa iceri pek ilahi durur. bir de ara sokaklarda ilerlerken onunuze aniden cıkar, haydaa olursunuz: nerden cıktı simdi bu diye - zira roma'da meydan kavramları abartılmı$tır, alabildigine 'space' kavramı kullanılmı$tır
http://sozluk.sourtimes.org/

5-Oculus: goz manasına geldigini sandıgım, acıklık/bosluk olarak da genisletilmesi mumkun latince kelime.
http://sozluk.sourtimes.org/

6- “Uçuş Eğitimindeki Karga” ara bölümü yazısının kaynakça kısmını, Ümran Demircan’ın bir gün gözlemlediği bir olayı anlatması üzerine not alıp hazırladım. Kendisine teşekkür ediyorum.

7- “Uçuş Eğitimindeki Karga” ara bölümü’ndeki çift tırnaklı yerler sn. Ümran Demircan’ın anlatı yazısından alındı.

Akın Akça
Kayıt Tarihi : 11.11.2004 06:47:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ümran Demircan
    Ümran Demircan

    Akın,
    Sevgili arkadaşım...
    her bölümde farklı bir anlatımla karşımızdasın....
    'Mutlu olan değerleri ~ serbest bırakır. '
    o kadar anlamlı bir görüş ki..dakikalarca düşündüm.
    'otun içindeki penragramlar,yaşam kaynatan'
    bu cümle de öyle....
    harika bir bakış açın var akıncığım...
    fikirlerin ve görebildiklerin çok şaşırtıcı ve düşündürücü...
    sen yalnızca bir şiir mi yazdığını sanıyorsun...
    düşüncelerine saygı duymamak imkansız...
    bunlar estetik veduyarlılık taşıyan harika duyumlar..
    yavru karga uçurma öyküsüne gelince....
    sanki sen alattın ben dinlemiş gibi oldum...öylesine gerçek bir canlandırma...
    harikasın arkadaşım...

    Cevap Yaz
  • Nigar Adak
    Nigar Adak

    “Uçuş Eğitimindeki Karga” bana Richard Bach´in 'Marti' romanindaki, marti Jonathan´i animsatti.. Bu calismanizi da bastan sona ilgi ve keyifle okudum, farkli ama cok ilginc bir calisma olmus.. Aciklamalarinizla anlasilmayan kisimlar aydinliga kavusmus.. Bu güzel paylasimlar icin size gönülden tesekkürlerimi sunuyorum sayin Akca, sevgilerimle..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Akın Akça