Im wie vielten Stock wohnen size? Wie viele Zimmer has das apartment? Das Kinderzimmer und Das Gastezimmer… glücklich aber manchmal-immer dunkel:
Ich habe das ein familienhaus -ruhig. Im ersten stock -
Upper part o’the sky…
- snails are running like the rabbits of Carroll L.! *
,.,
Güzele göçen yatkın-yarınlar bekler de bekleyemez ey bebek.
Çok safsın ve elime doğdun küvezde.
Ben o çadırı açtım ve sana hava verdim
Çünkü kurdelaları yaşam bağının
Kanını fazla akıtmıştı senin ama fark etmemiştin.
Göz ucuyla bana baktın ki baktığını
da söylemedin ama ne gördüğünü sordun
Ve dedim ki “İçine bak! ”
ne gördün orada, ne sezdin
Bunu pek bilemedim
ama her şeydir bazen bilememek
… … öyle ki su vrmeyen yokuşlar da dokuyabilir
… … düşen ışıkları yeniden göllerdeki sazlıklardan..
… … orada karabatakların başı ve gövdeleri:
… … batıyorlar ve çıkıyor yine tek bir karabatak
… … gökyüzünün ormanlara bahar zevki veren
… … yağmurlarında döllenip ölümlenen
… … düşlerin gerçekleşip ve
… … farklı boyutlara açılan kapı eşiklerinde …
GEÇİT DÜZENEKLERİNDEN BİRKAÇI-1
KÖZ PARTİSİ
Yarın köz partisi var
Herkesi beklerim
Mangala kazara elini basan bir adam vardı hastanede…
Yanmış olan yakası başın, sürtmüştüm iki ay kadar oralarda …
Ve aynı gece, asprinleri kemirmişti bir pinti tersi fare …
Mangala düşen adamın ise, umudu kalmamıştı artık elinden;
yüzü kömürden daha yekpare ancak ışıldıyordu …
Ve zerresi kalmamıştı öncesinde
incelemek için tüplere sokulan, şırınga edilen
her bir hücre için, belinden çekilen …
Adam öylece sarkmıştı kafasından sıyrık, aşağıya doğru -
‘kayın dalları’nın onu sarkıtışı, Robert Frost’u
- tıpkı gülleci bir ağaç familyası …
nereye yerleştireceğini bilemedi o çıtayı
… … Ama düşmeden tuttum ve tekrar geri savurdum
… … hesap tutmamıştım gideceği yeri -
Yanıltabildiği yerde sezgilerimin beni
… … - rüzgar aldı onu
… … ve üç yüzü aşkın seferden sonra
… … (ve devrilişiyken günlerin, neredeyse bin doksan beşincisine namzet;
… … pire ya da bit veya tahtakurusu gibi bir şeydi sanırım sıçradı,
… … zaten naftalinsiz dolabın elbiseleri arasında nasıl olduysa.)
… … bana geri verdi
… … fakat içimde dumanlar ve çekirdeğinde bu tabakaların
… … aradım yeniden, taradım …
… … dakik-araştırmacı ruhu için yalancı bedenimin!
… … bir duman perdesi örtmüştü duvarların görünmeyen arka siperindeki
… … miğferlerin iç kılıfını.
… … ve benim safımda çelikten bir miğfer
… … o vakit yoktu ne yazık ki
Yüreğimden gelen bir sese kulak verdim:
Bir şarkı mırıldandım yine
ve işte orda, ortaya çıktı! …
ortaya çıktı asi kılıklı
GEÇİT DÜZENEKLERİNDEN BİRKAÇI-2
Bir adam daha var ve bir adam daha:
İlkini buza yatırdılar fazla antibiyotik vermişler;
hassasmış bünyesi, hayata kazandırdılar onu;
fazladan şırınga ederek -serum ile- Ensure’u. *
… … Ulu orta da, birazcasına safça, diğer kincisi laf uzatmıştı;
… … (Galyalıların alay konusu Roman Empire
… … veya Çelik Bilek’in peşindeki sersem bir tabur tavşan dişli kırmızı urbalı
… … ya da karikatürü gibi,
… … Bizans kargası Anthuan’ın Battal Gazi’nin Oğlu tarafından bir mağrada
… … müslüman edilişi.)
… … tabi hesabını verdim;
… … yelesi at kuyruğu’nun, ensesinde kellemin,
… … aklımdaysa akıl vardı o sıralar.
… … hastanenin tuvaletine serseri bir kurşun gibi..
… … (me triseps, me biseps …me too; serum kelepçeleri ile girerken …
… … ve adam bu sanan kadın:
… … “orası erkekler tuvaleti! ”
… … En kötü tahminle Etlik ama sanırım Tandoğan’dan bir şeydi,
… … yine de diyebilirim ki masumcasına temiz kalpliydi.
Ah, Aziz Nesin’e hak vermeden
… … nasıl, geçemesem de!
… … ama aptallık yok çünkü akıllı fakat
… … sadece kıt zekası bazı haller için -
… … kendini bilen için, yüreği tertemiz:
… … İç Anadolu’da çok fazla oranda yetişir hububat!
(Buradaysa, akıl da durmuyor, zeka da;
bu nokta mevkinde, İç Anadolu’nun da ücra bir köşesinde ancak merkezde.
Ama sorun, ikisinin denge noktasını bulmakta.
Yani zekayla aklın.
değil, denge noktasını bulmakta duygularla zihnin!)
Kan Kanserliler vardı bulunduğum
Torbaları onların gerdanlıkları olmuş -
kuğular gibi başları üzerinden aşağıya sarkmış,
Kıpkırmızı aşk gülleri, müjdeliyor sanrısındaydı hayatı sanki …
-Birisiyle olmuştu onlardan bir sohbetim
tam anlamıyla ‘cana yakındır’ diyebileceğim …
: Orada bulunması o bayan için tam bir kabustu.
güler yüzlü ve sohbeti de çok hoştu.
öleceği günü bekliyordu.
acaba bu tavrı hastanede mi kazanmıştı?
Geçerek birkaçından geçit düzeneklerinin,
vardık orada olan’a:
bak, ortaya çıktı; bu geçitlerden
ve acaba başkaca daha hangilerinden?
ORPHE
Orpheus! uzan bana yoldaşım! …
steplerinden gelir gibi kızıl Prusya’nın ve ‘made in Turk köy enstitüleri’nin!
toprağın bağışladığı -kan kardeşim!
- yaşatansın (sen de) bizleri.
Hilmi Yavuz, yıprat! sergile de sonnet’lerini!
Döktürüyor Illuminations’tan yine Rimbaud!
Ve Baba-Şekerfare, sen de uza, arkana bile bakma!
Hamlet ve Othello ile Macbeth
(Othe de büktü kuğu boynunu Desdemona’nın;
derin kazdın kuyusunu Iago, Othe’nin! ...)
Mustafa Kemal Paşa tatlısı tadında;
tamamlanan “çember” ve “pergel”lerinde J. Donne’nin:
devir daim. Ve Dylan’ın “yampiri kurtları”nda!
Quasimodo çatıdasın yine, damdaki kemancı mısın ne?
ah, o din görevlisinden sen bile az çekmedin ya!
… Ah, T.S; yıktın gittin “Londra Köprüsü”nü:
“Madam Sosostris” ve ve haydi bastır gemici yoldaş “Stetson”!
ve adımlarını sayarak ölüme giden o her bir adam!
Ah, “Düşçül Kent”, ah!
Nicolas dayı, sen iki papa’yı da avcunda sündürdün!
: Nasıl ki, yıldızımız yerküreyi sabitlemiş, bırakmıyor;
dünya her ne kadar güneşin etrafında dönüyor gözükse de -
hala insanlar çırpınmakta.
Ah Willie, ah! ah Şekerpare!
Düşen perdeleri araladın; onları da, düşmeyenleri ise..
Domuz pisliğine bir güzel buladın -
Ağlattın, Moonlight’la birleştirince seni! …
Fazla duygulusun,
Ben de öyle …
e, n’apacağız?
Bak arkamda Cengiz’in atlılarının
soluğu var tıpkı her Orta Asya’lı cinsinden
Atlar koşuyor bozkırlarda, steplerde yayan
ve/ ama çimenlerde engin, şahlanıyor ayan beyan!
Ve sensin senin sesin;
üfürdüğün, yepyeni bir soluk buluyor!
Genghis, ‘gündüzün alacası bir gündüz feneri dolunay’da ilerleyen
sürüden kopan aç kurtlar ya da …
Gece görebilen makina düşmanı vampirler gibi -
Omega Adam’ın dipsiz kuyusunun içine doğru …
Orphe! !
:Havada uçabilir misin?
Işıklı yolun üzeribdeyim, göğün!
Ophe!
:İnce boyunlu geyiklerin bol lafı arasında yer
bulmuş senin zifiri mezarının üstünde biriken
bülbül kuşuna söyle, şöyle de ki:
… … “Erydike’yi ben öldürmedim! ”
… … “Hala yeraltında ve hala
… … Hades kapalı panjurlar arkasında -
… … Bundan sorumlu Hades!
… … “ki ben baktığımda Erydike’a,
… … dumalarını salıp onu benden çalan da oydu! ”
… … Bunu de Hades’e! !
… … De ki: “Styx ve Kharon göremeyecek beni! ”
… … “Ben kayıktaki ölülerin, gözü açık kalmış gözlerini
… … geliyorum kapatmaya! ! ! ”
… … De ki, Aphrodite’in hayat buluşuna benzemez, Gaia! nın kestiği uranos’un uzvundan;
… … tuzla buz olan Eydike’ın akabinde mezarıma ebedi bir bülbül,
… … ve anıma da göklere lirimin konduğu benim! ! !
… … “Gelip oraya alacağım mezarıma
… … Tüm bunlara sebebiyet verenleri! ! ”
… … - Bu sefer, Kelt kimliğine büründü engizisyon,
… … Sanki Bürünme Ayini’nde Merddin’in …
… … Minik Gwion’un …
(Yarın ise ona “Taliesin” diyecekler! !)
SOKAK ADAMI
Bu taşlar insanları yansıtır, bu boş kaldırımlar
ve bu asfaltlar ki belli belirsiz, iğreti seyreden
tek tük bay ve bayanlar …
Onlar,
.. seni seyreder görmeyen bakışlarında!
Başları çoğunlukla eğik -yürüyorlar- kaldırıma …
Gecelerden gecesi, tipik bir kara iklim mevsimi …
kış geldi yine Ankara’ya:
Aynı gecelerden birinde,
girerek ordaki bir pastaneye -
Tunalı Hilmi’de:
Lezizdi, bir aşure.. ama aşure günü değildi.
Kafa dışarıda -
kimbilir kaçıncı anonim sokakların- caddesinde gezdirilen:
süzüşünü garsonların..
you know, time's gettin' sincere,
not i. coz i'm what it is.
DELİ DANALAR
Bir gece vakti, demiştik:
Alev kırmızısı ve sarısı bulanan üst telleri;
rüzgar-ağartan, savruldu o gece, al al çeliğimsi oklar, mızraklar!
de; savuran ateş zebanisini,
telefonunu unutmadı yine de evde! !
Hastanede onu temiz bir köşeye yerleştirdi,
rüzgar-ağartan -el bebek gül bebek.
Doktor dedikleri bir takım misafirperver insanlar, bu yosma adam’ın başını
bir ne olduğu belirsiz küvetin göbeğine eğip de kazırlarken…
diye lafa balıklama atılan yetkin bir beyaz gömlekli:
“Kulağın büyük ihtimalle düşer.”
dedi. E, düşüne idi;
bu faili meçhul cinayete deli gömleği giydirmeli -
kime ama, öyle ya?
fakat onlar incelediler ve yılmadılar
ve bir heykeltıraş gibi yeniden şekil verdiler …
… … İki ay boyunca her tanrının günü gidilen o hastane,
… … altmış
… … ya da otuz bir geleceğini düşünür isek her iki aydan sadece bir tanesinin;
… … altmış bir gün’lük bir umut araklayan uğursuzluk, ayın on üçünde doğmuşum,
… … fakat altı yüz altmış altı gün gidilmeyen bir zoraki mapushane:
… … merdiven altlarına veya kara kedi olayına asla inanmadım.
… … Ve sessiz hep bu yüzden,
… … tek bir damla yaş getirdi mi, çabasız bile, göz çukurları?
… … Bir umut, bilerek ve bekleyerek
… … çok fazla sabır çok fazla uğraş
Sen de mi Brutus!
yoksa Brutus, tek bir sen mi?
Kim takar, hatta tek ben olmasam daha iyi …
Cep telefonu'nun kaçıncı
aramayı -hatırlanan
- Hacettepe surları
önlerinden hala yapar …
Yumurta ve ayran ile dişlerdeki kalsiyum;
Bilir misin, sol kulak kıkırdağındaki pervasız güç;
dirildi iklimsiz, yeniden, öncesindeyse
'pi' sayısı 'ierce-in’:
kullanmayı bırakmışız iyi ki, sigaraya benzer mi?
Kepçesi bir karmaşık hayat kazanının
ve siyah saçlar toparladı hemen hemen
Sevgili denen kendi içinde boğulmaktaydı
hala, öte tarafta: “bana mısın”
demez, demedi! !
ONLAR & ONLAR
Zengin ve mağrur, aynı zamanda -diş geçirilesi- semiz
insanlar şarkı söylerken, dallarını kesiyorlar kendi bindikleri;
ve fakir olanlardan bazıları, ince ve zayıf ve nobran
zekalarının farkındalar mı? geliştirilmesi olağan.
: onlar da.. savaşlar, güdülesi! Bileşiği insan olan herkes gibi!
Böyleleri hep çıkacak ve hep çıkacak sınırlı an’larını kullananlar,
anıları yadedenler, anıları bu biçim hatırlamak için harmanlayanlar
sanki acı çekmeye hasret kalmışlar!
Aslında mutluluktur onları vareden,
çekmek istedikleri acıyı edinmeleri için bu dünyada tutmaya çalışan -
yaşam durdukça! ! !
ya da insan değilim demek ki …
Şu Ay Işığı'nı dikiş dikerken dinlemeliyim bir kere olsun,
düşüncelerimi rahatlatmamak için.
Veya şu içki sofrası şen, şuh kahkahalara hiç boğuldu,
Ha, ya da kerevetler bu sofranın şeref konuğu?
Keep singing
Sing like a bird
Bird as a duck …
İnsanların bireysel gayretlerine saygım var elbet;
Uğraş’ı sevgi getirir ve şüphesiz bu da, inancı! ! !
başka bir şeye de saygı duymam;
Sevgi acz ile bile
gözyaşını da dile getiremedikçe …
İP KÖPRÜ ASALETİ (SEVİ HASRETİ)
Ne olduğumu anlamadan zırhlar içinde
buluverdim kendimi.
Bir atın üstündeyim,
İp köprüyü geçmek için sanki giyindirilmişim.
Ama düşman falan da gözükmüyor.
İlerisi fakat oldukça sisli.
Bu köprü taşıyabilecek mi acaba beni?
Geçmişe dair sesler duyuyorum:
… … kahkahalar atarak gözlerinden yaşlar gelen bir surat,
… … günün yirmi dört saati..
… … espriler patlatıp duruyor, hazır cevap
… … ve toplanmışlar bu çehrenin çevresine,
… … dinliyor onu diğerleri -
… … çaycısı, müdürü, avare amelesi …
… … Kimi tanıyor, kimi tanımıyor
… … hepsi de ama gülümsüyor!
… … bazıları anırmaktan dem vurdu ama bazısı da kişnemişti
Geçit düzeneklerini aşarak
Can verdiğim deli dana formasyonlarından
Bu ip köprünün çıkmışım yeniden üzerine …
sanırım öyle çünkü elimi kaldırınca
sağ elimde bir koca gürz, görüyor gözlerim -
yanıltmaz beni hemen hiç, sezgilerim
- ötekinde oldukça ağır bir kalkan;
önüm, arkam ve yanlarım sis
(aşağısı ise artık kapanmış bir yarık.)
Ancak bakınca yukarıya görüyorum
bazı büyük beton bacalar,
onlar aşağıya doğru da körük basıyorlar.
Şöyle bir soru geliyor aklıma:
Peki onlar nasıl aşağıya hükmedebiliyorlar?
Yani bana …
ayaklarımın dibi-eşiği
yarık artık kapanmışken
Görünümü değişmiş bu ip köprünün:
değil, derin mavi göklere daldığım;
ve değil ellerin parmaklarını öğüten;
köz partisi ya da deli danalar, hiç değil
Kan öğüten azı dişleri bir sükunet mevsimi yaratmış burada.
Yukarıdaki bacaların saldığı sis benzeri oluşumlar berekete
hareketimde bana yardımcı olmaya çalışıyor -
Lennon’un ruhuyla düet yapışı
gibi, Tina’nın sahne alıp.
ATÖLYE
Çıkarıyorum üzerimdeki zırhı
ve elimdeki topuzla kalkanı bırakıyorum
atımdan iniyorum, karşımda garip bir yapı;
bağlayacak yer bulamıyorum atımı.
ne de bir yalak,
su içmesi için can yoldaşımın;
yorgun gibiydim, bir de baktım atım koşarak kaçtı -
belki bir şeyden ürkmüştü ya da bilemediğim benim bir üzüntü …
İçeri giriyorum; içerde cihazlar;
her yer karmakarışık, dağılmış, burada bir savaş olmuş!
Ve tavanı sürmüş saban, hayvani bir tür sarmaşık;
talihinin üzerine tarihin örtülüşü kırpılmış mamutlar çağı gibi,
kar ve tipi fırtınası istemlisi -çirkinliği örten.
Ve bürüyeni ütüleyen yüzler görülesi
Ama sorgulayanı bağlamaz!
Yerde ve duvarlarda iğrenç kablolar;
sessizliğimizi yırtarken bizleri kamçılayanlar.
Tozlu bir sandalyeye ilişiyorum.
ayaklarımı eski sobaya uzatıp biraz dinleniyorum
Sürünen liflerine bel doğrultan yürüteçleri
karmaşık bir -bir de olasılığın içinde inim
inim- ne güzel, oh!
ve düşüyor biraz sonra başım …
kaşıntım geçiyor uykumda
dönüşe dura gerçeğe ruhumda yeniden,
geri geliyor susuzluk çeken atım.
Halbuki ondan başkalarına
daha demin sonlarda bahsetmiştim.
,.,
Her bir bağlantısını beynimdeki sinir hücrelerinin soyarak yeşil fasulyenin tanelerini açığa çıkarır gibi, öyle ele aldım sevgiyi ve ona da dönüşümsüz ilettim kendimi …
-
ilk bölüm açıklamaları:
türettiklerim:
Orphe=Orpheus (özel geminin ismini -bir başka şair-ozanın yani Orpheus’un isminden de bir bölüm alarak- kısaltarak “orphe” koyduğum için)
-
1) * Im wie vielten Stock wohnen size? Wie viele Zimmer has das apartment? Das Kinderzimmer und Das Gastezimmer… glücklich aber manchmal-immer dunkel:
Ich habe das ein familienhaus -ruhig. Im ersten stock -
Upper part o’the sky…
- snails are running like the rabbits of Carroll L.!
Kaçıncı katta oturuyorsunuz? Dairenizde kaç oda bulunuyor? Çocuk odası ve misafir odası… Mutlu ama bazen-hep karanlık. Müstakil bir eve sahibim -sessiz. İlk katta oturuyorum -en
yukarısında göğün -salyangozlar tavşanları gibi koşuyorlar Lewis Carroll’un.!
2) Ensure: Şişmanlatmak, kilo aldırıp sağlığa kavuşturmak için verilen bir besin
3) Desdemona: Othello’nun eşi (Othello yanlış anlama sonucu Desdemona’yı boğarak öldürür.)
Iago: Othello’u kıskanan adam ve sonunda ona karısını öldürtür.
4) Styks: Hades’e ölülerin götürüldüğü yer altı nehri
Kharon: Ölüleri Hades’e Styx’tan geçerek bir kayıkla götürür
Hades: Antik Yunan’da yer altı dünyasının tanrısı.
5) J.Donne: John Done (eski bir şair)
Dylan: Dylan Thomas (yine bir şair)
Şekerfare=Willie: Shakespeare
6) Lennon: John Lennon=Beatles
Tina=Tina Turner (Tina Turner ile J. Lennon’dan bahsederken, Tina Turner’in John Lennon’un “help” adlı şarkısını yorumlamasını kastettim.)
7) Çift tırnak içindeki “Madam Sosostris”, “Londra Köprüsü”,”Stetson” ve “Düşçül kent” deyişleri Thomas Starns Eliot’un Wasteland’ınden alındı.
8) Genel anlamda, T.S.Eliot’un Wasteland’ine bir atıf
Akın AkçaKayıt Tarihi : 11.11.2004 06:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!