Kendisinden örülü bu gül bahçesinin içinde istenilenin şafağı kabardı
- -Gün, güneş değmezi girdaplar içinde, varırken dalgaların köpüklerine-
Afroditler bağışlayan her kelimesinde dönüştürülen gerçeklerin
- -Arındırılan seferlerin ham maddesi, yolculuk öğütleyeni kurdu bağdaş
Ve izlemeye koyuldu ordan bazı kereler tepkisini iletirken,
- -Dokunmaya kıyamayan ama felaketi terk etmek isteyen,
Bakamamaktan ziyade.
- -Manzume dilberler kezzap döktü cennette müjdelenen mor menekşe
Erkeklere kerelerce yaptı bunu ve erkekler kana buladı suyu
- -Arıtmak için yüzlerini, şerrin kirinden ve kutsal pınarı kirlettiler.
Kasideler oluştu bu yazıtlardan, kendini seven darağaçları
- -Başka birilerini sevmekten ilerleyen tamlanıştan türetilen
Adımlarda canlanan başkalaşımlar feryatlar şeklinde örgüsü gerçeğin.
- -Mağraya girdi ve kadın kendisini sergilemeyen vücut bulmuşlara
Baka baka dile getirdi taşkınlıkları, aslında kendisinden diz boyu taşan
- -Ve gerdi göğüs bir ortamda böylesine, bu kendi olmayan süreçlere.
‘Sinek-zar-kanat çırpışları’nda ‘telkin-yılan suçlama-örtüleri’nden’;
- -Gelen pek muğlak, uğruna senin, bilinenden öttürdü öttüren.
Yattı kuluçkaya pek revaç azmeden söğüt semirtkenler kan istedi
- -Ve su vermedi kan isteyenler, sustu,savaş istemeyenler, sustu;
Sislari ayırdı parmakları ile, tül tül dökülen su damlalarını …
- -Termodinamik yavaşlamasını körükledi entropinin içinde: *
Bir musluğu açtı, bir çirkin’i okşadı, hatta bir bebeği tokatladı
- -Ama fos çıktı, yaşamaktan ötürü fakat, ne kaldı takat?
Söylenmeli: Bu giden-özü gidendir bazen
- -Çetrefilleştirdiklerinde evet ve anlamdır ama: ‘Dank et’.
Gökyüzü ve yerküresi cenk atışıyor, kapkaççı-sisleri
- -Var etmedi bu ağacı, çıkılan, beyaz saçlının sana baktığı..
Ol sen, ufuk sezgisi gibi yakın; mezartaşları, kar taneleri,uçuşkan,
Polen gibi ve hem de yağmur bereketi, toprağı ödüllendiren ol sen;
(Ve ağaçlar bir fırlamada çıkarlar can havliyle bu doğurganlıktan
Ve bu ağaçlardan, katedraller ile dallanıp budaklanan manastırlar,
Çıkan dallar,fırlar, titreşiminde en küçük bir huzmenin güneşin ve
Mitralyözler topa tutulur bu seferler, minareler altında (berrak olanca)
Uçan kutsal halının üzerinde ‘kendi’leyen’ hep, yeniden, yeniden!) *
Varken diğer yanda, ufuk için: Gök yarılır da, büyük karanlıklar.
Ayaklarım buradalar, bacaklarım şimdi gri bir hat üzerinde
Sendeliyorlar ama coşkun, okyanuslar gibi, toprağın altından..
Bukleler eşliğinde nice kaf dağları kaldıran bit ve pireler gibi..
Şenliğin olduğu yerde ve ufkunda çiçeklerin, gülümsemez mi çiçekler?
Karı yalayan bir dil sürünerek, sekti gitti denizin üzerinde bir çakıl olarak
Ve uyduğunda yerçekimine, doğası gereği, suya düştüğünde..
Pek sarsak balıklar hem vardı orada, denizin altında;
Ama fokurdayan kazanda, cennet bitti bir anda. *
Bir grinin içindeyim şimdi, bir felaketin ve hem de bir ganimetin de;
Ama elde etmediklerim de elimde, felaketse o senin içeriğin.
TANRILAR TEKRAR COŞUYOR
Tanrılar geçerleniyor bir koca kaza’nın içinde,
Kısa baş vermeler şeklinde gümbürtü-fokurdamalarla gerçeklenen
Yarısı bile değildir Demeter’in, Hephaistos: Değil mi
Çardak kurdu ama basiretsiz onun üzümü; vay sanayi tanrısı!
Toprak ile doğurganlık Demeter’de tek bir özde birleşir de,
Kendisiyle savaşır, kavgalarında, toprağından doğru, başkalarıyla:
Alır toprak ve humus atar, kürür; güller serper mezarlar üstüne
Süpürür, çamurlaşmış karı bile; ama mermerden, temizler
Daha beyaz: Mezarlardan daha bir pencere doğuya bakan batı için.
Ve Hephaistos yine de silah yapar, ya da akla tapar, sarar:
Kuşatır güzelince, sergilenen tavırların derecelendirilmeyişi ile:
Değil mi? Önemli değildir ne kadar yaptığı, onun yapıyor olmasından
Bir işi ya da vay canına! Ya da hiçbir şey bilmiyorsa?
Vah gelen, başlara, toprak emip çiçek-ebemkuşağı veren tılsımlı ana
Ve aklı ile işleten-mükemmeliyeti iş bölümünün
Gelecek, eden vaat eyyamcısı- ama o da bir kül kedisi-
Sanatın icracısı, diğer yanda.
Sığırtmaç Argos’u Io’nun gözetimine veren Hera, Zeus kendi
Çapkınlığının suçunu yıkan kıskanç Hera’nın nefretine
(Zorunlu kaldı, o mağaraya Io’nun hapsedilişine,
Eşinden kuşku kendisine gelmesin diye sabahın güneşinde)
Ve Io’nun beyazca inekleştirilmiş masum bedenine ve ruhuna:
Ki 'yüz göz'le gözetleyen-atanmış', Argos onu, uyuyunca...
Yaklaştı Hermes, Zeus’un yardım istediği
Ve bu uyku bilmeyen nöbetçi üzerine, Hypnos’dan aldığı ilacı döktü.
Yine toprak kattı Demeter kendi üretkenliğine
Ve elbet: Canlandı da Hera’nın bu nefesinde ve Zeus
Başladı çeliği dövmeye, şekil vermeye: Vay, Hephaistos!
Dört katmanlı tanrılar denizinde, ikinci katmanda,
“Yarısı kadın,geri kalanı da ‘erkek olan-on iki’ler” arasında;
Bir tanrı, Zeus’un Cronos’u yenen baltasında vücutlandı.
Hey! Gelin! Bu iş var ya bu iş! Tümlenmiş bir tam: Duvaklı gelin!
Fakat, Minos vermedi Poseidon’un borç verdiği ona boğayı,
Çok sevmişti onu: Demeter’in toprağı sirayeti sonucu,
Troya savaşını üç kuşak önceden müjdeledi.
O da bir leydi, toprağı Demeter’in, Minos’un boğasına sevgisi.
'TREN GRİ-İSTASYONU' VE ONUNLA GELEN İLE,
‘ANLAMLI SESSİZE DÖNÜŞ’
Dallardan tutunarak vardım bir tren istasyonuna
Gri otlar vardı, kısa, bürümüştü, hissiz-suskunluğu
Ve keskin uğultusu ve belirlenemez hezimeti ve
Sessiz olanın ve kartallar ve bebekler birbirlerine
Yem sunan, nice şölenlerin en sedasız gürültüsü
Ama bekliyor kapı, kulbunda, geçilen onca..
… ..Ve uğultu, tepelerden inen: Ağaçlar, akıyor …
Eteklerindeki otların üstüne, ‘sır vermez-koşulu’!
Sürünerek gidiyor titreşmez-otluğu köprünün
Altından, kendisi ileten gergince sadece kendisini:
Kara kara ağaçlar, ‘havanın-gri bezediği’;
Bir ev, kapısız, fikir kuluçkada: Var, ne içerde?
Gün ışığının süzdüğü, tavansı elekten sallayan kendisini
Ve bir koru yolu oluştu beyazla belirtilen ışık şeridinde.
Koru yolu turuncuya dönüştü, toprağın sonbaharı
Çiçeklerden şekilli, ‘kel donanımlı-akıl ihsanı’ …
Bir mezarlık vardı, üstünde güneş öten
Hayaletler çıktı ürküterek, her renge bürünebilen;
Tırmanıyorlar merdiveni çıkarken, sessizce gülümseyen:
Yine de kendileriydiler, siyahtan çıkan, siyaha giren
(Ama o sarılmışlık, kütleden hem çıkan:
Yabanil bir ürkünç: ‘Sanatsal-bir faydalı bakteri eğrisi’:
Vakit geçirilen ama pek tanınmamış bir
Kadın gibi belki, büken sonsuz uzayı senin üstüne.-
Kendisince başakları kızıl süsü veren, hediyesiz mor eklemlere:
Aslında hayata ve böylece gezinen,
Norveç kuşlarının İspanya seferine
Ve bir şehre ulaştı: Kafiyesiz ama tutarlı)
Kuyudan çıkıyorlardı ama etrafı kuyunun karanlıktı
İşin garibi ve güve gibiydi onlar, naftalinlerin beslediği:
Güveleri bilemezsin ki ama dolapların sakladığı
Ve kapak aralarına sıkışmış kazak birikintileri
Sürüyle yayılıyorlardı olmayan kapağını açarak
Kuyunun, dolabın, dört bir yana, eller havaya yakararak.
Hayalet ahengi, kendisince gerili, attı oltayı:
Açtı vanayı, hapis etti habis karanlığı ve ışık neşretti:
Ama bilemediği, yoktu karanlık burada da, ışık verdim ışığa;
Gölgesiyle yanıyordu beyaz şallar geçiren kefen sürünmeyen:
Korkunçtu bu görüntü, soğuktu!
İçerden doğru yükselen çizgiler var, birbirinin içinden geçen:
Mavi çizgiler, incecik, sanki bunlar kozmik birer iplikçik
Ve hepsi oluşturuyorlar koca bir şebeke, buz patenci toy kızın
Düşe kalka sarayının üstünde, daha önce geçtiği çizgilerden
Geçmeye özen sarf etmesi gibi ya da bir lahmacun tabağı,
Milyon kere darbesi vurulan bıçkıların, bıçakların.
Sinapslar, nöronlar, bağlantılar, köprüler ve dinamolar.
Mavi çizgiler buz pateni sahasındaki bir ekrandan
Beyaz ışık alıyor, kendisini fark ettiren, bütünleyen.
Ama ’mavi’ için yapmıyor bunu; yapıyor bunu sadece, yaptığı için.
Ulaştı buraya ve.Ve ışıklı bir taç, ağaçların onun örttüğü üstünü;
(Ve ağaçların üstünde ama güneş bir nokta, küçücük:
Eser kalmamış eski nizamından: Sanayi duyguda sonlanmış:
Ufaklaşan öbek: Kat edilen adımlarla, tabi ki dünyaya cennet gelmiş)
Kuşanmamış artık cenge gider mahiyetli, kalkanı yok, gürzü tok:
Bastırılmışın açlığı, olur da onun için mutlu sonla olur bitirilişi;
Savaş ve bitmeyecek güneşin beyaz cüceliği aşındırışında,
Kara delikler her saniyesi yavrusu için kordon kopartmakta
(Bilinmeyene yönlendirmekte onu, öğreterek sezileri..)
Havuza atılan bebek, önce ınga dedi, yüzmeyi öğrenecek
Sürecek olan sebeplerden en güzel alıntı, sürmekteyken
Bir de her vakit de yıldızlar ufalıp onlar noktalaştığında …
Bitecek bu şekil, harp işte….. Çınar’a ve Sekoya’ya
Ve Gözün içindeki bakış, “Su Yer-Kulesi” içindeki,
Anlam kazanacak, yalan söylememektir şiir söylemler,
Yapar bunu her akıl getiren ve eskiten defterler.
Elastikiyet timsali şekiller çıkarak harç kıvamının içinden,
- -Renk ata ilerlete, hacıyatmaz gibi yalpalayarak yürüdü
Daha bir gölgeleşerek -sanki birer hayalet- kuyuya, tutmak
- -İçin kireç kuyusundaki bakliyatları yeni nadastan çıkan, sarılmak!
Gök tepeler savrulacak döküt yürüyen (bir de) beneklerden,
- -Daha sonra gök düşecek bu tepeler üzerine değil,
Onlar kalmadı yerinde artık! Ama daha öte bundan;
- -“Savrulduğu için artık düşmeyecekler” değil, oraya onlar:
Kuyu çekiyor her şeyi, ha şu kireç kuyusu!
Pespembe bir mor peklik katmerleşen dallar yansıtıyor
- -Çiçeklerinde menekşe renginden ileri ve gökkuşakları gökte
Ederek dans mozolesini dikiyor sarı renginin imzalarda,
- -Dalgakıranlıkları adına kıyılara vurup vurup köpük semirten
Gerçek dalgalar için en canlı bir mevsimde harıl harıl!
Ve bu denize, dalgalara, kayalıklara ve köpüklere sarkan,
- -Yukarıdan, nesiller boyu’ndan çok daha öte:
Bir jeneratör ama daha çok bir gülle, bir dinamo.-o şato
- -Yükseklerden buraya düşecek yanı başına açık alınlı alçak
Suların ve sular yükselecek bulunduğu mevkinin kat kat
Üzerine o şatonun burgaçların ötelerden inerek koşup
Kapıp en yukarılara taşıyabileceği …
Olsun düş bezlikleri çamaşır iplerinin üzerindeki çamaşırların
- -Üzerindeki en beyaz korku yansıtıcı birer korku filmi
Ve çıksın çocuk ya da çocuklar oradan ve giderek oradan girsinler
- -Bir karanlık koridora oldukça gotik burası kaçıracak bu çocukları
Alev bacaları şöminelerin gölgesinde parlattığı en içli gözyaşlarıyla
Ve, en hızlı verilen devir daimler yeniden verilsin ki böylece
- -En güçlü kader okları hedefini bulabilsin.Çıkır! çıkır!
İşleyen-taş-durağan-kararsız-seyreder-kara delik: Olay ufku
Orman perisi Erydike keman çalıyordu dereler kenarı kraliçesi
- -Perisi Lorelei söylerken şarkı gemicilere vurmasın gemiciler
Kayalıklara da onları güzel şarkıcı Sirenler düşürmesin tuzağa
- -Diye (pek sıra dışı, kendine has olmayan bir tavırla)
Ve koştu geldi gel-git’ler arasında Frigg, kötü kraliçe Mab uşağı-
- -Merlin’in de eski hocasıydı: Dedi Myriddin’e:
“ Senin sevgilin şu mağranın içinde”. -Kim dedi ki
(Gördüğüm mağra mıydı bu, Merlin’i -daha önce kapısı önünde?)
- -Frigg Mab’i alt edemeyip
Göllerin Hanımı’ndan bile bağıramaz daha seslice diye!
-
açıklama:
Kendi’leyen: Hep gidişat halindeki bir ‘kendisi’ olma durumu (türettiğim)
1) Entropi: düzensizlik (düzenden düzensizliğe doğru gidiş)
2) Frigg, Myrddin ve Mab için referans Sam Neill’in de oynadığı ‘Merlin’ filmi
3) Hera: Zeus’un eşi
4) Zeus: Antik Yunan’da Olympos dağı baş tanrısı
5) Cronos: Zamanın tanrısı
6) Demeter: Bereketin tanrıçası
7) Hephaistos: Sanayi tanrısı
8) Göllerin Hanımı: ‘Yuvarlak Masa Şövalyeleri’ efsanesindeki
Kötülüğün kraliçesi Mab’in kardeşi olan şahıs.Gölün dibinde yaşayıp
Arthur’a ‘Excalibur kılıcı’nı veren odur,daha sonra geri alan da.
Sessiz ve kendi halindedir.İyiliğin yanındadır, ancak Merlin’i savunmaz.
Arthur’un ölümünde de sessiz kalmıştır.
Kayıt Tarihi : 1.6.2004 10:26:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Akın Akça](https://www.antoloji.com/i/siir/2004/06/01/aca-69-syk-2d-devama-karar-alip-sessizligi-yirtan.jpg)
çok değerli dostlar,sağolsunlar
amacının bir önemi yok dostum.Şu anlamda: Görüş belirttin.satırını da yazmaya calısma cunku yaz dıye yazmıyorum buraya,ama okuyabilirsin.okunması için yazılıyor yazılar.
Ben bazen kitap açar da şiir okur ya da yazarım,şahsen.Bilgilenmekse bilgilenmek
romanlar nasıl olur bilirsin.nesirle yazılır
sağolasın yorumlarına
saygılarımla
tebrikler..
TÜM YORUMLAR (4)