Ne kuş cıvıltısı, ne egzoz uğultusu,
Sessizliğin sesi, rahatlatır bizi.
Sabaha doğru, sızarak ve süzülerek gelende,
Şaibelerin ve zulmetin ve karartıların,
Gene kendi kendileri örttüğü,
İnsanımsının uyuduğu bu demde,
Keşke,
N'olacak ulan, beni mi asacaklar,
Kıvamında pervâsız,
Yemeyenin malını yerler,
Ayarında kansız,
Kalsaydı
KONİK HÜZZAM
Ruhum ilerlerken bedenim geride kaldı
Acıdan mı, gamdan mı, elemden mi?
Çoğunlukla kederdeyim şu dârıdünyada
Etrafımda dindarlar, dini darlar
Etrafımda bağlılar, her şeyi bağlar
Etrafımda kuleler, sırlı duvarlar
Tarafım, terazim, tarzım karıştı
Tanımı tanımaz hükümler keser
NASIL DA GRİYMİŞ
Yarınlar artık aydırmaz ki bizi
Çapul kesafetlerin odağına düşmüşüz
Gezegenler tutuldu, falımızda feryatlar
Kedi ağaca mı çıktı,
Ağacı balta mı biçti,
Balta suya mı düştü,
Suyu kofti mi içti,
Boru sesi mi “Tİ”?
Ey siber dikizciler, dijital tepişgenler
Ve sinyallerle günah işlemeden öpüşenler
Keldâni rahipleri çözüm bulmadı size ve ruhaniler..
Hesaplarınıza uysa da yasalara uymayan..
Oysa; “Ve’n-necmu ve’ş-şeceru yescudân”
Duyargalarımız oda sıcaklığına,
Önyargılarımız basına ayarlı.
"Homo homini lupus"
“Finis coronat opus”
Ayarlarımız, ne/re/ye dayalı?
Şiir savaşçı olmalı,
Kalesini korumalı erdemli mısralarla
İyi nişanlayıp attığını vurmalı,
Okları şuurundan çekerek,
Gördüğü her karanlığa,
Zulmete doğru fırlatmalı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!