Abdürrahîm Tırsî (GÜLCE- BAHÇE)
-I-
Alaz içre göynür özüm,
Medet senden yâ İlâhî.
Kan pınarı iki gözüm,
Medet senden yâ İlâhî.
Nice günahı devşirdim,
Nefsime lokma pişirdim,
Eşiğine yüz düşürdüm,
Medet senden yâ İlâhî.
Dünyaya geldiğim günden,
Kesmedim ümidin senden,
Toprağa düşmeden beden,
Medet senden yâ İlâhî.
Demi devran şu mekânım,
Fayda vermez ki unvanım,
Sen bilirsin sen Sultanım,
Medet senden yâ İlâhî.
Gün olup benzim solacak,
Gözüme toprak dolacak,
Kabirde halim no’lacak,
Medet senden yâ İlâhî.
Melekler gelir görmeye,
Nerde deyince sermaye,
Sorguda cevap vermeye,
Medet senden yâ İlâhî.
İsrafil Sur’a üfürür,
Açılır defterler bir bir,
Mahşerde hesap verilir,
Medet senden yâ İlâhî.
Bu kul nefsinin kölesi,
Mizanın olmaz hilesi,
Yakar cehennem çilesi,
Medet senden yâ İlâhî.
Aşk oduna sensin çarem,
Yalvarırım eyle kerem,
Kereminden gelir İrem,
Medet senden yâ İlâhî.
-II-
İznik Tirse cevahiri,
Belirsiz doğum tarihi,
Mutasavvıf halk şairi,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.
Şiirde Yunus mirası,
Tırsî’dir asıl mahlası,
Aşk-ı muhabbet hastası,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.
Babası, Bolu’ya yerleşik Bayezid Fakih,
İsfendiyaroğullarından, köy imamı.
Zaman zaman İznik’e yol düşürüp,
Eşrefoğlu Rumi’nin sohbetlerine katılır.
Katılır katılır amma
Buna sebep,
Küçük Abdürrahîm yanındadır hep.
Eşrefoğlu’nun isteği, babasının rızası
O’nu, İznik’te alıkoyar küçük yaşta.
Aldığı eğitim ile
Galip gelen Tırsî’dir nefis ile savaşta.
Nefsine vurarak palan,
Ve haramı haram kılan,
Tasavvuf ilmine dalan,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.
Büyük veli Rumî’nin irşat halkasında
Yıllarca yandı, yandıkça pişti,
Piştikçe büyüdü, büyüdükçe pişti.
Müritlerin içerisinde en gözdesi oldu,
Postnişin makamına erdi.
Ve
Eşrefoğlu’nun kızı Züleyha Hatun’la evlendi.
Henüz talebeyken Hızır’ı görmek,
Gönlünü gül edip yoluna sermek,
Dilerdi sohbetin hazzına ermek,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.
Eşrefoğlu bir gün saldı pazara,
Bilmeden bir tane verip Hızır’a,
Bir sepet elmayla döndü huzura,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.
O
Bilmez
Amma bir
Bir bilen var,
Hocası bakar:
Biri eksik bunun.
Abdürrahîm der ki:
Bir zat aldı gelirken.
Neden hemen eteğine
Tutup yapışmadın o zatın?
Bilmem ki kimdir, necidir o zat?
O Hızır aleyhisselamdı, heyhat!
Görsem diye yanardın bilemedin bak,
Bu gün bu gece seni bekleyecek Yaylak.
Buyurunca hocası duramaz, derhal
Karşılar Hızır’la bekleyen mahal.
Allah’a hamd ve senâ ederek,
Varıp ayrılırken huzurdan,
Sırra mazhar olmak için
Dua ister Hızır’dan.
Kadir kıymetin bil,
Hizmet ettiğin
Zattan iste,
Der Hızır
Kaybolurken gözden. Yanar özünden.
Bizim Abdürrahîm Tırsî.
Bundan sonra şevk gayret ve özen,
Gündelik hayata verir bir düzen,
Hizmette kusuru bastırıp ezen,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.
Nice gönüllere tahtını kuran,
Bolca kerametle dostunu saran,
Kudret sofrasından lokma koparan,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.
Hizmete amade dolu bir yaşam,
Hak rızası için bilmedi evham,
Oturduğu postta yürüttü nizam,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.
Rumî dergâhına ilki halefin,
Bin beş yüz yirmide sarınıp kefin,
Hocası yanına yapıldı defin,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.
-III-
Gizemci ozanlara etki eden Yunus’un,
Abdürrahîm Tırsî’ye kaynaklığı aşikâr.
Hocası Rumi gibi hece vezni, yalın dil,
Yaşadığı yüzyılda Türkçenindir büyük kâr.
Bir divanı varsa da görmemiştir günyüzü;
Her ilâhî hoş seda her mısra ermiş sözü.
Gönlü fethetmiş Hûda, esiri gonca kokar.
Zamanda dâhi
Sendendir yâ İlâhî,
Verelim sahi
Birkaç örnek ilâhî.
‘‘İnâyet eyle kullara
Nazar kıl hâlime Allah
Hazan yapraklara döndüm
Sarardım soldum yâ Allah
Aşkın bana kâr eyledi
Bağrımı biryân eyledi
Gözüm yaşın kan eyledi
Gece gündüz akar Allah
Bîçâre kaldım der–mânde
Özümden vaz geldim ben de
Murâdım sendedir sende
Seni ister seni Allah
Aklım başa gelmez oldu
Can bedende durmaz oldu
Gönlüm bana gelmez oldu
Seninle bâzârı Allah
Oldum dîdârına müştâk
Kerem eyle hâlime bak
Ey keremler edici Hak
Dîdârını göster Allah
Yüreğimde çıktı başlar
Başıma çöktü teşvişler
Gelir geçer yazlar kışlar
Derdinle yanarım Allah
Bu Abdürrahîm-i Tırsî
Urup topraklara yüzü
Sana ulaşmağa özü
Seni ister seni Allah’’
‘‘Yücelerden döndüreyim
Alçaklara gönül seni
Alçaklardan alçaklara
İndireyim gönül seni
Ayırayım halktan seni
Şöyle hak edeyim teni
Ayaklar altına yani
Bırakayım gönül seni
Nice kaçarsın yabana
Aşk gemin urayım sana
Sürüp ol maşuktan yana
Hem çalayım gönül seni
Başım gurbete urayım
Benlik defterin düreyim
Alnım yazısın göreyim
Uydurayım gönül seni
Başımın terkin urayım
Canımı yolda koyayım
Ne kim olursa olayım
Komayayım gönül seni
Yürüyeyim yane yane
Aşk odun urayım cane
Bakmıyayım masivaye
Göçüreyim gönül seni
Koyayım namusu arı
Talep edeyim o yâri
Dün gün çektireyim zarı
Ağlatayım gönül seni
Dost gamın alayım başa
Yürüyeyim kalka düşe
Vasfı dile gelmez işe
Uğratayım gönül seni
Sığınayım ol Mevlaya
Yüz süreyim ol âlâya
Abdürrahîm-i Tırsî’ye
Uydurayım gönül seni’’
‘‘Ey dost senin derdin ile
Yürüyeyim yane yane
Dökeyim gözümden yaşı
Akıtayım dane dane
Bana seni gerek seni
Sensiz neylerim ben beni
Aşk şarabı canım canı
İçir bana kana kana
Doldur gönlüm fikrin ile
Hem dilimi zikrin ile
Dost dost diye aşkın ile
Çarh vurayım döne döne
Eyle cismim candan üryan
Olayım yüzüne hayran
Götür hicabı aradan
Gösteredur cana cana
Bu Abdürrahîm-i Tırsî
Sen sultanın eksiklisi
Seni umar kerem issi
Ulaştırsan hane hane’’
Vuslatî der o bir bahir,
Bilsin zaman bilsin ahir,
Hem evliya hem de şair,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.
Osman Öcal
Osman ÖcalKayıt Tarihi : 1.4.2011 02:01:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
GÜLCE'DEN

TÜM YORUMLAR (30)