ABDULLAH ORAL
1962 yılının haziran ayında duman yürümüş Karadeniz dağlarını duldasında adı gibi şirin bir köyde dünyaya geldim.
Adını çiçekten alan çiğdem köyü baharda başka güzel olur burcu burcu çiçek kokar papatyadan karanfile çiğdemden menekşeye neyi koklamak istersen öylesine güzel kokar sokaklara yayılmış çiçekler köyümde.
Sularında nergis başka güzeldir. Dağlarında akasyalar kestane çiçeği bal taşır arılara. Yazı başka güzeldir, kışı başka güzel. Gelini ayrı bir güzeldir kızları başka güzel.
Her şey o kadar güzeldi ki çocukluğumun şimdi o günleri andıkça tarifi imkansız sızılar hissediyorum yüreğimde...
Sonradan kopartıldı güller dalından kanatıldı dağların yüreği, barut kokularına yenik düşen kökler taşıyamadı dallara can suyunu ondandır, erken yaprak dökümü bizim dağlarda. Kızıl dere varsın vura vura başını taşlara koştursun koyaklar boyu, silemez içindeki kan kokusunu güneş enginlere doğmuyor gayrı.....
Doğduğu yerde doymayan insanlar kendi gözyaşlarını içerek düştüler göç yollarına ve adına gurbet denildi yurtsuz sürgünlüğün, sular gibi akıp gittiler doğdukları yerden büyük şehirlere bende böyle bir sevda seline kapıldım.
İlkokulla çocukluğumu da bitirdiğim köyden ayrıldım. Çırak olarak bir lastik fabrikasının torna bölümünde çalışmaya başladım.
Günler günleri getirdikçe zulümler büyüdü zulümler büyüdükçe içimdeki isyanı yeşertti çırak olmak kolay değildi bu şehirde. Ne sahip çıkacak devlet nede arka verecek anne baba vardı.
Zaten babamın o son sözleriyle perçinlenmişti köleliğim, ustaya “eti senin diyordu kemiği benim”...
14 yaşında ilk sendika mücadelesine başladım 6 aylık onurlu bir direnişten sonra nihayet kazanmıştık ilk zaferimizi grev çadırında bu sürede bir çok kitle örgütleriyle tanıştım. Bir demokratik kitle örgütünde dinlediğim müzikle büyülenmiştim. Ruhi su söylüyordu el kapıları daha sonra bendeki ruhi su düşkünlüğü beni şiir yazmaya zorladı. O gün bugündür emeğin ve emekçinin sevdasını ve isyanını yansıtmaya çalıştım dizelerimde büyük şehirler kendi içine çekiyordu beni... Ünye’den sonra ilk durağım samsun oldu iki yıllık bir süreden sonra da İstanbul’a doğru çekmeye başladı içimdeki büyük şehir özlemi....
12 eylül, güzel olan ne varsa her şeyi silip götürüyordu, tutuklanmalar gözaltılar derken askerlik görevim geldi düştü kapıya. Askerden sonra tekrar İstanbul’a gittim o eski İstanbul yoktu artık. Her şey tadını yitirmiş zehir zıkkım....
1985 yılında Ankara’ya yerleştim hala Ankara da yaşamaktayım bir çok dergilerde yazım ve şiirlerim yayınlandı birçok ödüller aldım ve 7 arkadaş bir araya gelerek Halk ozanları kültür ve dayanışma topluluğu derneği kurduk hala ayın dernekte mücadeleye devam etmekteyim bir çok halk ozanları antolojisi çıkardık
ve yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız adlı bir şiir kitabını okurlarla buluşturdum şimdiyse.
eylül zamanı adlı kitabımla düşüncelerimi ve sevdalarımı yeniden güzel insanlarla paylaşma amacıyla kaleme aldım yayınlaya bildiğimde. Üçüncü kitap ihanetin adı yok adlı şiir ve öyküler yaşamdan kesitlerle buluşacağız.
Yeni güzelliklerde Buluşmak üzere........
ABDULLAH ORAL
Eserleri
NEDEN EYLÜL
Yüzlerce yıldan buyana bizler her zaman EYLÜL.ü hazal mevsimi yaprak dökümü olarak tanıdık bildik görünen o.ki eylüllerde sadece dökülen yaprak değil.
Üzerinde yaşadığımız topraklarda gayrı.eylüller,de insan dökülmekte toprağa....
Kanatları kırılmış kuşların can telaşında iken, boğazlarının koparılışını anlatıyor bütün eylüller bana. Daha dün gibi taze dağlara sinmiş barut kokusu. içtiğim suda yediğim lokmada, gün geçtikçe bir çığ gibi büyümekte, yüreklere kanla yazılmış eylül yaraları.
Sol tarafıma oturmuş, acılarımı bölen geceleri çığlığı. ağzımızda kaşığa
soframızda ekmeğe uzanan kirli ellerin, alnımıza çizdiği kalın çizgilerin izleri, aslı duruyor yanaklarımızda hala, yazılmadan boş bırakılmış mezar taşlarına benziyor bütün eylüller...
yani sırtlanlar ete üşüşür ya, kargalar leşe. işte öyle üşüştü sermaye, on iki eylül sonrası emekçi yoksul hakların üstüne, yaşamdan payımıza düşen umuttur diye,kopardılar taze fidanlarımızı toprağından kıpırdayan her şeyi vurarak, konuşan her nefesi susturarak on iki eylülden bu güne kadar yoğun. soğuk savaş stratejilerinin uygulandığı,bir dönem yaşadık. Soğuk savaşların sıcak savaşlara dönüştüğü. sivas yangınından,cezaevi katliamlarına kadar,yaşadık gördük.Asgari ücretle açılıktan ölüme terk edilen,işçi sınıfı yanı sıra yıllarca çalıştırılıp, sonrada meyve posası gibi kaldırılıp atılan bir köşede açlıktan ölüme terk edilen emeklilerimiz yani ne yana baksan havayı ne yandan koklasan yaşamı hangi pencereden gözlemlesen sokaklarda hala eylülün ayak izleri. yani zamanın her diliminden eylül geçiyor bir taraftan medya patronlarının aptal kutularıyla uyutulurken, yoksul halklar aydınlarımız,ressamlarımız hatta edebiyatçılarımızla, bu aptal oyunun bir parçası oldular.
Şimdilerde birçok aydınımız yazarımız, birahane ve meyhanelerde yarım kalmış devrim türküleriyle kendilerini avunmaya bıraktılar. Umut ışığını yakmasını beklediğimiz eller arabesk kültürün birer parçası oluverdiler.Günümüzde en çok satan edebiyatçılar ise kendinde olmayan renklerin ardından koşanların eserleri, oysa onların karanlığı aydınlatmasını beklerken görünen o ki karanlık kuşatmış onları. Tualdeki çizgiler bile aydınlatamıyor gayrı kendi rengini bütün hatlar ve şekiller onca parlaklığa rağmen kapkara bir utanç gibi artık tüm çizgiler kapitalizmi yermek ve emperyalist baskılara baş kaldırmanın yerine eğile büküle secde kılıyor efendilerine.
Düşünüyorumda neydi aydınlarımızı başka renklerin ardından koşturan korkumu, yoksa çıkar düşkünlüğümü, çıkarlarının ardından koşanlardan halk için bir şeyler yapması beklenemez. onlar zaten kendi yüzlerini yitirmişler. ya korkularının tutsağı olanlar tarihe baktığımızda yaşadıkları döneme ait efendilerinin uşağı olarak kalmışlar
İbni Haldunun şu güzel sözlerini örnek verecek olursak.Devlet büyüklerine yaranmak kaygısı tarihçiyi yanıltır bu kaygı kötüyü güzel gösterme çabasını doğurur. Tarihçinin işi, tarihi güzelleştirmek değil olduğu gibi anlatmaktır.
Günümüzde sözde aydınları. İbni Haldunun tarihci için bu söylemlerini kendileri için de düşünmesi gerekiyor. Unutmayalımki, tarih gerçeğin peşinden gidenleri yaşatır ve ölümsüzleştirir Hallacı mansuru binyüz yıldır yaşatıyor.Hallacı Mansurun açık sözlülüğü yüzünden başına gelenler ondan sonrakilerin gözlerini korkutmuş olacak’ki, ondan sonra gelen düşünce adamları kendilerini tasavvuh tarikatının içinde bulmuşlardır.
Günümüz aydınları da 12 Eylül sonrası, toplumsal gerçeklerden uzaklaştıkça kendilerini ya imgelerin arasına sakladılar, yada kendilerinden olmayan renklerin arkasına.
Geçek olanın dışına doğru hayali bir uçuşla ‘ mümkün olan bu ters yüz edilişi,her şeye tersine dönmüş, ‘gerçek dışı’ bir imge veren ve yanılgının en yüksek biçimini temsil eden idealist dünya anlayışını meydana getiriyor..
İdealişt dünya anlayışı ise emeğin emekci nin üretimde köleleşmesini sağlıyor ve kendi sınıf mücadelesinden koparıp kimlik sizleşmesine olanak sağlıyor.
Ondandır, Eylül zamanı. 27yıllık bir torna emekçisinin, nasırlı ellerine düştü, yok sayıl masın diyedir ülkemde, işçi sınıfı, bana kaldı, emeğin, ve emekçinin, şiirini yazmak. bir sesi olsun istedim, ülkemde, yok sayılmaya yüz tutmuş sınıfımın. broşlarımda yanık yağ kokularıyla demir talaşlarından topladım, meneviş renginde sulanmış, sedaya duran bu bilinci, sokaklarda hala eylülün ayak izleri.........
Gün ışığındaki hissemize razıydık
Saadetinden geçtik
Ümidine razıydık
Hiçbirini bulamadık
Kendimize hüzünler icadettik
Yarına Kaç Var
Ne zaman başımı kaldırsam yukarı
Gözlerime güneşi emzirmek için
Yağmur içerim ateşinden rüzgarın..
Kötü bir it ulur uzaklardan
Çatlar ikiye bölünür gökyüzü
Mavisine bulutlar düşer sevda sularımın
Toprağıma kan..
Gözlerim süzülür ufka d ...
Senfoni..
Bakışın alır beni benden
Sürükler gittiğin yerlere
Bir yıldız gibi kayar
İçimdeki duygular
O sevdalı bakışın
Cehennem sıcağını,
Ateşlendirir tenimde!
Gönül düşer ardın sıra yollara
Akıl sokaklarda yitirir, kendini..
Ne zaman yolun ban ...
türkcell süperonline gibi İnternet servisi sağları Müşterilerle yaptıkları 24 aylık sözleşme üzerinden adeta zulüm yapıyor sözleşmeyi imzalayan yoksul insanların hızlarıyla oynayarak insanlarla adet dalga geçiyorlar..
Ülkemizde İnternet veGSM Tahütlerinden sonra, İnternet tahütleri tüketiciyi ...