Şâir-i Âzam Abdülhak Hamit, 1851 yılında İstanbul’da doğdu.Babası Hayrullah Efendi ''Hikaye-i İbrahim Paşa ve İbrahim-i Gülşeni'' adlı tiyatro eserinin sahibidir.Küçük yaşlarda Paris’e gitmiş,babasının görevi dolayısıyla Tahran’da bulunmuş çok iyi bir eğitim almıştır.Varlıklı ve Saray’a yakın bir aileden olması Abdülhak Hamit’in yaşamında çok önemli birikimleri de beraberinde getirmiştir.
Tanzimat Edebiyatı’nın ikinci dönem kuşağının en önemli temsilcilerinden biri olan şair, oldukça uzun ömründe pek çok döneme tanıklık yapmıştır. Fransa, Avusturya, İngiltere, Hollanda, Hindistan gibi pek çok ülkede görev yapması,eserlerinin birçoğunun bu ülkelerde yaşadıklarından izler taşımasına neden olmuştur.
Abdülhak Hamit, yaşamının kendisine kazandırdığı güzellikleri açık fikirli, düşünen, yeniliğe açık bir aydın olarak kişiliğine yansıtır. Bu dönemin en belirgin özelliği olan ‘Sanat sanat içindir’ anlayışıyla hareket etse de fikirlerinde Namık Kemal’in etkisi büyüktür. Hemen her eserinde Felsefî bir bakış açısı, onun fizik ötesi kavramlara, varlık ve yaratılış gibi sorgulamalara ilgisini ortaya koyar.
Abdülhak Hamit bir şairdir.Fransız İhtilali’yle ortaya çıkan Romantizm ve Romantizmin önemli isimleri Namık Kemal gibi onu da etkiler.Şiir alanında yaptığı en önemli değişim şekilde olmuştur.Klâsik Edebiyat’ın kurallarını kırma yolundaki ısrarı, kuralsız nazım biçimlerini kullanmasını sağlamış; bu konuda da kendisinden sonra gelecekleri etkileyecek kadar başarılı olmuştur.Şiirlerinde kullandığı dil oldukça ağırdır.Hatta zaman zaman anlaşılmayacak kadar karmaşıktır.
Abdülhak Hamit’in yaşamında Hindistan’a giderken karısı Fatıma’nın ölmesi çok etkili olmuştur.Bu dönemde yazdığı tüm şiirler ölüm ve felsefî düşünceler üzerine kurulmuştur.Makber,Hacle,Ölü bunlardan birkaçıdır.
Tiyatrolarını sahnelemek amacıyla değil; düşüncelerini ortaya koymak,okuyucuya yeni bir anlayış kazandırmak amacıyla yazmıştır.Tarihe olan ilgisini özellikle tiyatrolarında sergileyecektir.Manzum ve mensur tiyatro türlerinde örnekler verir.
Eserleri
Şiirleri
Makber, Hacle, Sahra, Ölü, Divâneliklerim yahut Belde, Bâlâdan Bir Ses, Validem, Garam, Bunlar O’dur, Yadigâr-ı Harp, İlham-ı Vatan, Kahbe yahut Bir Sefilenin Hasbihali
Tiyatro
Sabr ü Sebât, İçli Kız, Duhter-i Hindû, Tarık, İbni Musa, Tezer, Eşber, Sardanapal, Nesteren,Macera-yı Aşk, İlhan, Turhan, Hakan
Eserlerinden Örnekler
Makber
Eyvâh! Ne yer ne yâr kaldı
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı
Şimdi buradaydı gitti elden
Gitti ebede, gelip ezelden
Ben gittim o hâk-sâr kaldı
Bir gûşede târumâr kaldı
Bâki o enis-i dilden eyvâh
Beyrut’ta bir mezar kaldı
Tarık’tan
Her yer karanlık pür-nûr o mevki
Mağrip mi yoksa makber mi yâ Rab!
Yâ Hâbgâh-ı dilber mi yâ Rab!
Rüya değil bu ayniyle vâki
Bir Gülşen olmuş şimdi harâbe
Ebr-i sefer mi düşmüş türâbe
Şair-i Âzam
Mevki Viyana
Bir darbe-i ma’kus ile düşmüş o yana
Hep tersine dönmüştür onun giydiği şeyler
Hem bîdefaât
Onlarla yatıp kalkar imiş kendisi söyler
Vaktiyle bütün Pul’da yapılmışsa da heyhât!
Cümlesi solmuş
Vaktiyle siyah,şimdi fakat yemyeşil olmuş
Bir paltosu vardır
Tek gözlüğü vardır,geceler kandilidir o
…………..
Milliyetini fârık olan yok,soruyorlar:
Kimdir bu alâmet,bu musibet? ne kılıktır!
Ürkütmeyelim sus
Bir kahkaha,bir av’ava kopmakta peyâpey
Bazan da müheyyâ-yı tasadduk duruyorlar
Zül,farkına bir zam…
Ancak biri vardır,ona der ‘’Şair-i Âzam’’
Kayıt Tarihi : 5.3.2010 18:51:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!