"Hangi kafa kağıtlarından gemi yapılır? "
Çifte kavrulmuş karanfilleredir bu soru
Akşamdan kalma bir bilyenin
Düşlediği ve düzdüğü
Karanlığı yeni örtündüm Despına
Işıkları yanar birazdan şehrinin
Kaç mevsimdir nöbettedir ayrılık
Kaç iklimdir kaçaktadır kavuşmak;
Unuttum Despına, unuttum
Okşana okşana ölmek nedir, bilir misin;
Kayayı taşlarken kuş, omzunu öpebilmek
Omzun...sadece korku, omzun akvaryum
Vakitsiz yırtılmış haritasında
Kaç sansar dolaşmışsa eli çabuk
Şehrin sonyazı da seni öyle ağırlayacak
yerkürenin derinliklerinde
ayak oyunlarıyla uğraşacağım
hem de kulak çekmesiz
cambazlaşacağım yuvarlak üstüne
beni izleyecek gelgitli kafalar
Yanaşmalar ve sığınmalar iskelesi
Serapa kuşanılmış saraylar,
Sülâlelik methiyeler dizili
Hep kalburun içine içine
Acı, söz silgecinin dehlediği
Ağza alınamaz süprüntü;
İçime saldığın üç kuruşluk depremle
Hücum borularımı tetikliyorsun
Az önce, önünde diz çöktüğüm
çişli duvarın kraliçesi olarak
Horozluğumun tuttuğu tül çadırlar
Bu dava düşer:
Kaplumbağa sırtına yazılı yasaların
Beni sincaplaştırdığından beri
Yoruldum aynı kuyulara inip çıkmaktan,
Ezberlenmiş fetih gecelerindeki dalgıçlığım da
Ustalıktan değil,tek hatlı şimendiferlerdeki
Meçhul kadınların meçhul grileri vardır
Duvar diplerinin de kanayan sarmaşıkları...
Çırpına çırpına ölmekten söz ediyorum;
Bukelamunların tecavüz oratoryolarından
Ayakları üşüdüğünde jiletlerin
Zührevi atmacalarla dostluklarından...
Bu mevsim, ağzı sulanıyor şehrin
Pas dökücü kılıçlar, devre uyumlu
Bir kadının küresini bütünlerken
Kürdanlı değnekçi az önce
Kızdırıyor geyikleri de geciken baha
"Karganın dudağına tutuşturulan her gülüş
İhanete dönüşür er geç
İsyanla yer değiştiren çavlanlar da
Süt dökmüş kedilerdir aslında"
Sen, bir katırtırnağısın daha çok
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!